SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
باب نهي
من أكل ثوم أو
بصلا أو كراثا
أو نحوها
70 SARIMSAK, SOĞAN, PIRASA
YA DA BENZER KOKUSU HOŞ OLMAYAN BİR ŞEYLER YİYEN KİMSENİN (MESCİDE GELMESİNİN)
NEHYEDİLMESİ BABI
حدثنا
محمد بن
المثنى وزهير
بن حرب. قالا:
حدثنا يحيى
(وهو القطان)
عن عبيدالله.
قال: أخبرني نافع
عن ابن عمر؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال، في
غزوة خيبر "من
أكل من هذه
الشجرة (يعني
الثوم) فلا
يأتين
المساجد".
قال
زهير: في غزوة.
ولم يذكر خيبر.
1248- Bize Muhammed b.
el-Müsenna ve Zuheyr b. Harb tahdis edip dediler ki. .. İbn Ömer'den rivayete
göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber gazvesi sırasında:
"Kim şu bitkiden -yani sarımsak- yerse sakın mescide gelmesin"
buyurdu.
Zuheyr ise: Bir gazada
demiş, Hayber'i sözkonusu etmemiştir.
Diğer tahric: Buhari,
853; Ebu Davud, 3825
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا ابن
نمير. ح قال
وحدثنا محمد
بن عبدالله بن
نمير (واللفظ
له) حدثنا أبي.
قال:
حدثنا
عبيدالله عن
نافع، عن ابن
عمر؛ أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال "من
أكل من هذه
البقلة فلا
يقربن
مساجدنا. حتى
يذهب ريحها" يعني
الثوم.
1249- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti. Bize İbn Numeyr tahdis etti (H). Dedi ki: Bize Muhammed
b. Abdullah b. Numeyr -lafız ona ait olmak üzere- tahdis etti. Bize babam
tahdis edip dedi ki: Bize Ubeydullah b. Nafi, İbn Ömer'den tahdis ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim şu sebzeden yerse sakın
mescitlerimize -onun kokusu gitmeden- yaklaşmasın" buyurdu. Kastettiği de
sarımssıktır.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا
إسماعيل (يعني
ابن علية) عن
عبدالعزيز
(وهو ابن صهيب)
قال:
سئل
أنس عن الثوم؟
فقال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "من أكل
من هذه الشجرة
فلا يقربنا.
ولا يصلي معنا".
1250- Bana Zuheyr b.
Harb da tahdis etti. Bize İsmail-yani b. Uleyye- Abdulaziz'den -ki o İbnu'l
Suhayb'dır- şöyle dediğini tahdis etti: Enes'e sarımsak hakkında soru soruldu,
o dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim bu bitkiden
yerse sakın bize yaklaşmasın ve bizimle birlikte namaz kılmasın" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
وحدثني
محمد بن رافع
وعبد بن حميد
(قال عبد:أخبرنا.
وقال ابن رافع
:حدثنا
عبدالرزاق )
أخبرنا معمر
عن الزهري ،
عن ابن
المسيب، عن
أبي هريرة؛
قال: قال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم "من
أكل من هذه
الشجرة فلا
يقربن مسجدنا.
ولا يؤذينا
بريح الثوم."
1251- Bana Muhammed b.
Rafi ve Abd b. Humeyd de tahdis etti. -Abd: Bize Abdurrezzak haber verdi
derken, İbn Rafi tahdis etti dedi. Bize Ma'mer, ez-Zühri'den haber verdi. O
İbnu'I-Müseyyeb'den, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini nakletti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim bu bitkiden yerse sakın mescidinize
yaklaşmasın ve sarımsak kokusuyla bizi kesinlikle rahatsız etmesin"
buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
وحدثني
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا كثير بن
هشام عن هشام
الدستوائي،
عن أبي
الزبير، عن
جابر؛ قال:
نهى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن أكل
البصل
والكراث.
فغلبتنا
الحاجة
فأكلنا منها.
فقال "من أكل
من هذه الشجرة
المنتنة فلا
يقربن مسجدنا.
فإن الملائكة
تأذى مما
يتأذى منه
الإنس".
1252- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti. .. Cabir dedi ki: ResuIullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) soğan ve sarımsak yemeyi yasakladı ama çaresizlikten onları yedik.
Bunun üzerine o: "Kim kötü kokan bu bitkiden yerse sakın -mescidimize
yaklaşmasınçünkü melekler de insanların rahatsız olduğu ş?ylerden rahatsız
olurlar" buyurdu:
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
وحدثني
أبو الطاهر
وحرملة. قالا:
أخبرنا ابن وهب.
أخبرني يونس
عن ابن شهاب.
قال: حدثني
عطاء بن أبي
رباح؛ أن جابر
بن عبدالله
قال (وفي رواية
حرملة وزعم)
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال:
من
أكل ثوما أو
بصلا
فليعتزلنا أو
ليعتزل مسجدنا.
وليقعد في
بيته". وإنه
أتي بقدر فيه
خضرات من
بقول. فوجد
لها ريحا.
فسأل فأخبر
بما فيها من
البقول. فقال
"قربوها" إلى
بعض أصحابه.
فلما رآه كره
أكلها، قال
"كل. فإني
أناجي من لا
تناجي".
1253- Bana Ebu't-Tahir
ve Harmele de tahdis edip dediler ki: ... Cabir b. Abdullah dedi ki:
-Harmele'nin rivayetinde ise ileri sürdüğü ne göre şeklindedir.- Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kim sarımsak yahut soğan yerse bizden
-yahut mescidimizden- uzak dursun ve evinde otursun. " Ayrıca Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) içinde bu gibi sebzelerden bulunan bir tabak
getirildi, onda bir koku alınca sordu, içinde çeşitli bakliyatın (sebzelerin)
bulunduğu haber verildi. Allah Resulü: Ashabından birisini kastederek:
"Onun önüne koyun" buyurdu. O kişi onu görünce o da onu yemekten
hoşlanmad!. Allah Resulü: "Yiyin çünkü ben senin kendisiyle konuşmadığın
kimse ile (Cebrail ile) konuşuyorum" buyurdu.
Diğer tahric: Buhari,
855, 5452, 5359 -uzunca-; Ebu Davud, 3822
وحدثني
محمد بن حاتم.
حدثنا يحيى بن
سعيد عن ابن
جريج. قال:
أخبرني عطاء
عن جابر بن
عبدالله، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم؛ قال:
"من
أكل من هذه،
البقلة،
الثوم (وقال
مرة: من أكل
البصل والثوم
والكراث) فلا
يقربن مسجدنا.
فإن الملائكة تتأذى
مما يتأذى منه
بنو آدم".
1254- Bana Muhammed b.
Hatim de tahdis etti. Cabir b. Abdullah, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
şöyle buyurduğunu nakletti: "Kim bu sebzeden -yani sarımsaktan yerse"
Bir defasında da: "Kim soğan, sarımsak ve pırasa yerse dedi- sakın
mescidimize yaklaşmasın çünkü Ademoğullarının rahatsız oldukları şeylerden
melekler de rahatsız olur. "
Diğer tahric: Buhari,
854; Tirmizi, 1806; Nesai, 706
وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا محمد
بن بكر. ح قال
وحدثني محمد
بن رافع.
حدثنا
عبدالرزاق قالا
جميعا: أخبرنا
ابن جريج،
بهذا الإسناد
"من أكل من هذه
الشجرة (يريد
الثوم) فلا
يغشنا في
مسجدنا" ولم
يذكر البصل
والكراث.
1255- Bize İshak b. İbrahim
de tahdis etti. Bize Muhammed b. Bekr haber verdi (H). Dedi ki: Bana Muhammed
b. Rafi de tahdis etti, bize Abdurrezzak tahdis etti. (Muhammed ile} birlikte
dediler ki: Bize İbn Cureyc -bu isnat ile- haber verdi. Dedi ki: "Kim bu
bitkiden -sarımsağı kastetmektediryerse mescidimizde yanımıza gelmesin"
ama rivayetini de soğanı da, pırasayı da sözkonusu etmedi.
وحدثني
عمرو الناقد.
حدثنا
إسماعيل بن
علية عن
الجريري، عن
أبي نضرة، عن
أبي سعيد؛ قال:
لم
نعد أن فتحت
خيبر. فوقعنا،
أصحاب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، في
تلك البقلة.
الثوم. والناس
جياع. فأكلنا
منها أكلا
شديدا. ثم
رحنا إلى
المسجد فوجد
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم الريح.
فقال:
"من
أكل من هذه
الشجرة
الخبيثة شيئا
فلا يقربنا في
المسجد" فقال
الناس: حرمت.
حرمت. فبلغ
ذاك، النبي
صلى الله عليه
وسلم فقال:
"أيها الناس!
إنه ليس بي
تحريم ما أحل
الله لي.
ولكنها شجرة أكره
ريحها".
1256- Bana en-Nakid de
tahdis etti. .. Ebu Said el-Hudri dedi ki: Hayber henüz fethedilmişti ki bizler
yani Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı şu sebzeye yani
sarımsağa daldık. İnsanlar açb, bu sebeple ondan oldukça fazla yedik. Sonra
mescide gittik, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kokuyu alınca:
"Kim bu kötü kokan bitkiden bir şey yerse sakın mescitte yanımıza yaklaşmasın"
buyurdu. Bunun üzerine insanlar, haram kılındı, haram kılındı, demeye başladı.
Bu sözleri Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den ulaşınca: "Ey insanlar,
Allah'ın benim için helal kılmış olduğu bir şeyi onu haram kılmak benim
yapabileceğim bir iş değildir. Ancak bu benim kokusundan hoşlanmadığım bir
bitkidir" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
حدثنا
هارون بن سعيد
الأيلي وأحمد
بن عيسى قالا:
حدثنا ابن
وهب. أخبرني
عمرو عن بكير
بن الأشج، عن
ابن خباب، عن
أبي سعيد
الخدري؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم مر على
زراعة بصل هو وأصحابه.
فنزل ناس منهم
فأكلوا منه.
ولم يأكل آخرون.
فرحنا إليه.
فدعا الذين لم
يأكلوا البصل.
وأخر الآخرين
حتى ذهب ريحها.
1257- Bize Harun b. Said
el-Eyli ve Ahmed b. İsa da tahdis edip dediler ki. .. Ebu Said el-Hudri'den
rivayete göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı ile birlikte bir
soğan tarlasının yanından geçtiler. Aralarından bazıları inip, ondan yediler,
diğerleri de yemedi. Onun yanına gittiğimizde soğan yememiş olanları çağırdı,
diğerlerini ise kokusu gidinceye kadar kendisinden uzak tuttu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (1248)
"Kim bu bitkiden -sarımsağı kastetmektedir- yerse ... " Bu sarımsak
ve buna benzer bir şeyler yiyen kimseye mescidin içine girmesinin
yasaklandığını açıkça ifade etmektedir. Genel olarak bütün ilim adamlarının benimsediği
kanaat budur. Bundan tek istisna Kadi İyaz'ın bazı alimlerden naklettiği şu
kanaattir: Buna göre yasak Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mescidine
özeldir çünkü Müslim' deki rivayetlerden birisinde: "Bizim mescidimize
sakın yaklaşmasın" buyurmaktadır. Cumhurun delili ise "mescitlere
sakın yaklaşmasın" buyruğudur. Diğer taraftan bu yasak mescide gelmek ile
ilgilidir. Yoksa sarımsak, soğan ve benzeri şeyleri yemek hakkında değildir
çünkü bu sebzeler ilmi içtihadına itibar edilen ilim adamlarının İcmaı ile
helaldir. Kadi İyaz, Zahiri mezhebi mensuplarından ise bunu haram kabul
ettiklerini nakletmektedir çünkü bunları yemek cemaate katılmaya engeldir.
Cemaate katılmak ise onlara göre farz-ı ayn' dır.
Cumhurun delili ise Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu babta yer alan hadislerdeki: "Sen ye,
çünkü ben senin kendisiyle konuşmadığın kimse ile konuşurum" buyruğu ile:
"Ey insanlar Allah'ın bana helal kıldığını haram kılmak benim
yapabileceğim bir iş değildir" buyruğudur.
İlim adamları der ki:
Yenilir şeylerden ve başkalarından hoş olmayan kokusu olmayan her bir şey
sarımsak, soğan ve pırasa gibi kabul edilir. Kadı İyaz der ki: Turp yiyip de
geyiren kişi de bunun kapsamına girer. (Kadı) dedi ki: ibnu'l-Murabıt dedi ki:
Ağzı kötü kokan kimse ya da kokan bir yarası bulunan kimse de bunun gibidir.
Yine Kadı dedi ki: ilim adamları mescit dışında namaz için toplanılıp, bir
araya gelinen bayram namazgahı, cenazeler ve buna benzer: ibadet kastı ile bir
araya gelinen toplantıları da buna kıyas etmişlerdir. ilim, zikir, ziyafet ve
benzeri maksatlar ile yapılan toplantılar da bu türdendir ama çarşı, pazar ve
benzerleri bunlara katılmaz.
(1250) "Kim bu
bitkiden yerse" Diğer bir rivayette (1249) "kim bu sebzeden
yerse" denilmektedir. Burada anlaşıldığına göre sarımsağa bitki (şecer) ve
bakl (sebze) denilebilir. Dilbilginleri der ki: Bakl, yerin üzerinde yeşil
olarak çıkan her bir bitkiye denilir.
"Kim bu bitkiden
yerse sakın bize de yaklaşmasın, bizimle birlikte namaz da kılmasın."
Bizler bunu bu şekilde "namaz kılmasın" anlamında nehy kipi ile
zaptettik. Asıl yazmaların birçoğunda ise haber kipi olarak "namaz
kılmaz" anlamında sonunda ye ile rivayet edilmiş ki bundan da nehy
kastedilmiştir. Her iki rivayet de sahihtir. Bu ifadelerde sarımsak ve benzeri
bir şey yemiş olan kimselere namaz kılanların toplantı yerlerinde 'hazır
bulunması yasaklammış olmaktadır. isterse mescit dışında bir -yerde olsunlar.
Az önce geçtiği gibi buradan diğer ibadet ve benzeri hususlar için toplanılan
yerlere gelmenin 'yasaklanması hükmü de anlaşılmaktadır.
(1251) "Sakın
mescidimize yaklaşmasın ve bize eziyet vermesin." Burada "bize eziyet
vermesin, bizi rahatsız etmesin" ,anlamımıdaki ifadede nun harfi
şeddelidir. Buna dikkat çekişimin sebebi ise bunu şeddesiz !okuyup sonra da ondan
önce ye harfi ile birlikte zikredilmiş olmasını izah edemeyen kimseleri görmüş
'Olmamdır. Halbuki şeddesiz olarak ye'nin gelmesi de az önce geçtiği gibi haber
kipi olması kastıyla caizdir.
(1252) ''Şüphesiz
insanların rahatsız oldukları şeylerden melekler de rahatsız olur."
Rahatsız olmak anlamındaki her iki kelimeyi de bu şekilde zel harfi şeddeli
olarak zaptettik, bunun da böyle olması gerektiği açıktır. Asıl yazmaların
birçoğunda ise her ikisinde de şeddesiz olarak gelmiştir, bu da ayrı bir söyleyiştir.
ilim adamları dedi ki: Bu hadiste sarımsak ve benzeri bir şeyler yemiş olanın
mescide girmesinin engelleneceğine delil vardır. isterse mescit boş olsun çünkü
orası meleklerin bulunduğu bir yerdir, ayrıca hadislerin genel ifadesi de bunu
ortaya koymaktadır.
(1253) "İçinde
çeşitli sebzeler bulunan bir kap getirildi." İbarede bu şekilde bütün
Müslim nüshalarında "(tabak anlamını verdiğimiz): kidr" lafzı iledir
ama Buhari'nin Sahih'i, Ebu Davud'un Sünen'i ve güvenilirbaşka kaynaklarda "bi
bedrin (tabak)" şeklindedir. İlim adamları dedi ki: Doğrusu budur. Raviler
ve dilbilginleri ile hadisteki garip lafızları şerh eden ilim adamları bedri de
tabak diye açıklamışlar ve ona bedr deniliş sebebi (14'ündeki ayın da adı olan)
bedr gibi yuvarlak oluşundan dolayıdır.
(1256) "Kim bu kötü
(habis) kokan ağaçtan yerse" Buna kötü demesi kokusunun kötü oluşundan
dolayıdır. Dilbilginleri der ki: Habis Arap dilinde hoş olmayan söz, fiil, mal,
yiyecek, içecek ya da kişiye denilir.
"Ey insanlar,
Allah'ın bana helal kılmış olduğu bir şeyi haram etmek bana düşmez ... "
Bu lafızlarda sarımsağın haram olmadığına delil vardır. Daha önce de geçtiği
gibi sözüne itibar edilir kimselerin İcmaı da böyledir. Bizim mezhep
alimlerimiz sarımsak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e haram mıydı
yoksa o bunu kötü kokusundan uzak kalmak için mi terk ederdi, hususunda farklı
görüşlere sahiptir. Bu hadisin zahirinden anlaşıldığına göre sarımsak ona haram
değildi. Haram olduğunu söyleyen kimseler ise: Bundan maksat Allah'ın ümmetime
helal kıldığı bir şeyi ümmetime haram kılmak benim yapabileceğim bir iş
değildir, derler.
(1257)
"Zerrae" ekilmiş arazi (tarla) demektir.
حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
يحيى بن سعيد.
حدثنا هشام.
حدثنا قتادة
عن سالم بن
أبي الجعد، عن
معدان بن أبي
طلحة؛ أن عمر
بن الخطاب خطب
يوم الجمعة. فذكر
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم. وذكر
أبا بكر. قال:
إني
رأيت كأن ديكا
نقرني ثلاث
نقرات. وإني
لا أراه إلا
حضور أجلي.
وإن أقواما
يأمرونني أن أستخلف.
وإن الله لم
يكن ليضيع
دينه، ولا
خلافته، ولا
الذي بعث به
نبيه صلى الله
عليه وسلم.
فإن عجل بي
أمر. فالخلافة
شورى بين
هؤلاء الستة.
الذين توفي
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وهو عنهم
راض. وإني قد
علمت أن
أقواما
يطعنون في هذا
الأمر. أنا
ضربتهم بيدي
هذه على
الإسلام. فإن
فعلوا ذلك
فأولئك أعداء
الله، الكفرة
الضلال. ثم
إني لا أدع
بعدي شيئا أهم
عندي من
الكلالة. ما
راجعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
شيء ما راجعته
في الكلالة.
وما أغلظ لي
في شيء ما
أغلظ لي فيه.
حتى طعن
بإصبعه في
صدري. فقال "يا
عمر! ألا تكفيك
آية الصيف
التي في آخر
سورة
النساء؟" وإني
إن أعش أقض
فيها بقضية.
يقضي بها من
يقرأ القرآن
ومن لا يقرأ
القرآن. ثم
قال: اللهم!
إني أشهدك على
أمراء
الأمصار. وإني
إنما بعثتهم
عليهم
ليعدلوا
عليهم،
وليعلموا الناس
دينهم، وسنة
نبيهم صلى
الله عليه
وسلم، ويقسموا
فيهم فيئهم،
ويرفعوا إلي
ما أشكل عليهم
من أمرهم. ثم
إنكم، أيها
الناس! تأكلون
شجرتين لا
أراهما إلا
خبيثتين. هذا
البصل والثوم.
لقد رأيت رسول
الله صلى الله
عليه سلم، إذا
وجد ريحهما من
الرجل في
المسجد، أمر
به فأخرج إلى
البقيع. فمن
أكلهما
فليمتهما
طبخا.
1258- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti. Bize Yahya b. Said tahdis ettİ. .. Ma'dan Ebu Talha'nın
rivayetine göre Ömer b. el-Hattab Cuma günü bir hutbe vererek Allah'ın Nebisi
ile Ebu Bekir'i söz konusu etti ve şunları söyledi: Ben (rüyamda) sanki bir
horozun beni üç defa gagaladığını gördüm. Benim kanaatime göre bunun ecelimin
yaklaştığından başka bir anlamı yoktur. Allah ne dinini, ne de halifeliğini, ne
de Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile gönderdiklerini zayi etmez. Şayet
beklenmedik bir vakitte başıma bir iş gelirse halifelik, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in kendilerinden hoşnut olarak vefat ettiği şu altı kişinin
arasından istişare suretiyle tesbit edilsin. Ben bir takım kimselerin bu iş
hakkında tenkitte bulunarak ileri geri konuşacaklarını çok iyi biliyorum.
Halbuki bunlar bu elimle vurarak İslam'a girmelerini sağladığım kimselerdir.
Eğer böyle bir şey yapacak olurlarsa onlar Allah'ın kafir ve dalalette olan
Allah'ın düşmanları olurlar.
Şunu da bilin ki, ben
benden sonra bana göre "kelale meselesi"nden daha önemli bir hususu
benden sonra bırakmıyorum. Resulullah'a kelale hakkında müracaatta bulunduğum
kadar hiçbir hususta müracaat etmiş değilim. O da bu hususta bana katı
davrandığı kadar hiçbir hususta katı davranmış değildir. Hatta parmağı ile
göğsüme vurdu ve: "Ey Ömer Nisa suresinin sonundaki yaz (mevsiminde inen
Kur'an) ayeti sana yetmez mi?" buyurdu. Şüphesiz eğer yaşayacak olursam
onun hakkında böyle bir hüküm vereceğim ki, Kur'an okumasını bilen de,
okumasını bilmeyen de ona göre hüküm verecektir ..
Sonra (Ömer) dedi ki:
Allah'ım, vilayetlerin başındaki valilere seni şahit tutuyorum. Şüphesiz ben
onları oranın ahalisinin üzerine aralarında adaletle hüküm versinler, insanlara
dinlerini ve Nebilerinin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sünnetini öğretsinler,
ganimetlerini aralarında paylaştırsınlar ve içinden çıkamadıkları işlerini bana
havale etsinler diye tayin ettim.
Sonra siz ey insanlar
benim görüşüme göre sadece iki kötü bitki gördüğüm iki sebze yiyorsunuz. Şu
soğanı ve sarımsağı kastediyorum, ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in mescitte bir adamdan bunların kokusunu aldığı takdirde Baki'ye kadar
çıkartılmasını emrettiğini görmüşümdür. Bu sebeple kim onları yemek isterse
önce pişirmek suretiyle onları öldürsün (kokularının gitmesini sağlasın).
Diğer tahric: Müslim,
4126; Nesai, 707; İbn Mace, 1014,2726,3363
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا
إسماعيل بن علية
عن سعيد بن
أبي عروبة. ح
قال: وحدثنا
زهير بن حرب
وإسحاق بن
إبراهيم.
كلاهما عن
شبابة بن
سوار. قال:
حدثنا شعبة
جميعا عن
قتادة، في هذا
الإسناد،
مثله.
1259- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti. Bize İsmail b. Uleyye, Said b. Ebu Arube'den tahdis etti
(H). Dedi ki: Bize Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim de tahdis etti. Her ikisi
Şebabe b. Sevvar'dan şöyle dediğini nakletti: Bize Şu'be tahdis etti. Hepsi
(Said ve Şu'be) birlikte Katade'den bu isnat ile aynısını rivayet etti.
AÇIKLAMA: "Bize
Hişam tahdis edip dedi ki... Cuma günü hutbe verdi." Bu Darakutni'nin
Müslim'e istidrakte bulunduğu hadislerden birisidir. O dedi ki: Bu hadisin
rivayetinde Katade üç Hafıza muhalefet etmiştir. Bunlar Mansur b. el-Muteber,
Husayn b. Abdurrahman ve Ömer b. Murre'dir. Üçü bu hadisi Salim'den o Ömer'den
munkatı olarak rivayet etmiş olup, senette Ma'dan'ı zikretmemişlerdir.
Darakutni dedi ki:
Katade her ne kadar sika bir ravi olup, bizce sika ravinin fazlalığı makbul ise
de o tedlis yapan birisidir, ayrıca burada bu rivayeti Salim'den dinlediğini de
söylememiştir. Dolayısıyla bu hadisin ona Salim'den (bir yolla) ulaşmış olup, o
da böylelikle bunu ondan rivayet etmiş gibidir.
Derim ki: Bu istidrak
reddolunur çünkÜ Katade tedlis yapan bir ravi olmakla birlikte bu şerhin birkaç
yerinde açıkladığımız gibi, Buhari ve Müslim'in tedlis yapanlardan an lafzını
kullanarak yaptıkları bir rivayetin bir başka yoldan o tedlis yapan kişinin bu
hadisi an lafzı ile rivayet ettiği kimseden sema yoluyla işitmiş olduğuna
hamledilir (yorumlanır). Bu türden rivayetlerinin çoğunluğunu ya da onların
birçoğunu Müslim ve başkaları başka bir yoldan hemen bu şekildeki rivayet ile
bitişik ve muttasıl olarak kaydeder: Bütün muhaddisler tedlis yapan ravinin
daha önce bu şerhin mukaddimesinde kaydettiğimiz fasıllarda açıklandığı üzere
an lafzını kullanarak yaptığı rivayeti delil gösterilmez ama bizler Müslim'in
-yüce Allah'ın rahmeti ona- bu kaideyi bildiği hususunda şüphe etmeyiz. Şayet
ona göre onun sema'ı sabit olmamış olsaydı, bu rivayeti delil göstermezdi.
Bütün bunlarla birlikte onun tedlis yapmış olması hiçbir şekilde sözkonusu
edilmemişken Madan'ın adını zikretmesini de gerektirmez. Tedlis yapan kimseden
korkulan ise ravilerin bir kısmının adını vermemesidir. Olmayan bir raviyi
eklemek ise tedlis yapanın yaptığı bir iş değildir. Bu ancak açıktan açığa
yalan söyleyen yalancı birisinin yapacağı bir iştir. Burada Madan'ın sözkonusu
edilmesi sika bir ravinin yaptığı bir fazlalıktır. O halde bunun kabul edilmesi
gerekir. Bu sebeple Darakutni -yüce Allah'ın rahmeti ona-'nin tedlis işinin hiç
de adı geçmeyen bir ravinin adının uydurulmasını gerektirmesi şeklinde
yorumlaması ve böyle bir işi adaleti,hıfzı ve ilmi en ileri derecede bilinen
Katade gibi birisine nispet etmesi gerçekten hayret edilecek bir iştir. Başarı
Allah'tandır.
"Birtakım kimseler
... emrederler ... " Yani eğer ben, bendgnsonraki halifeyi tespit edersem
(istihlaf) güzel bir iş olur şayet istihlafı terk edersem bu da güzeldir çünkü
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) istihlaf etmedi. Aziz ve celil Allah da
şüphesiz dinini zayi etmez. Aksine o dinin gereklerini yerine getirecek
kimseler ortaya çıkartır.
"Eğer beklenmedik
bir zamanda ölüisem ... " Halifeliğin altı kişi arasında şura olması
onların halifelik hakkında istişare edip, bu altı kişiden birisi üzerinde
ittifak etmeleri demektir. Bu altı kişi Osman, Ali, Talha, Zubeyr, Sa'd b. Ebu
Vakkas ve Abdurrahman b. Avf'dır. Cennetle müjdelenen on kişi arasında onlardan
birisi olmakla birlikte Said b. Zeyd'i zikretmeyiş sebebi ise onun
akrabalarından birisi oluşundan dolayıdır. Böylelikle oğlu Abdullah'ı bu işin
içine sokmaktan çekindiği gibi, onu da bu işe sokmak istememiştir. Allah
hepsinden razı olsun.
"Ben birtakım
kimselerin bu iş hakkında ileri geri konuştuklarını biliyorum ... " Yani
onlar bu işi helal kabul ettiler, bu sebeple onlar kafir ve sapık kimselerdir.
Eğer bu işi helal görmüyor iseler onların bu yaptıkları iş kafirlerin işi gibidir.
"Nisa suresinin
sonundaki yaz ayeti sana yetmez mi?" Bundan maksat ise yaz mevsiminde
inmiş olan Kelale ayetidir ki bu da yüce Allah'ın: "Senden fetva sorarlar.
Deki: Allah size kelale hakkında şu fetvayı (hükmü) veriyor ... " (Nisa, 176)
diye başlayan ayetin tamamıdır.
Burada Nisa suresi,
Bakara suresi, Ankebut suresi ve benzeri şekilde sure isimlerini kullanmanın
caiz olduğuna delil vardır. İlim adamları arasından sözüne itibar edilir
kimselerin kanaati budur. Bugün bu husus üzerinde icma gerçekleşmiş bulunuyor.
İlk asırda bu hususta görüş ayrılığı vardı ve bazıları şöyle diyordu: Şu sure
denilemez, bunun yerine ancak, kendisinde şu hususun söz konusu edildiği sure
denilir. Bu ise sahih hadislerle, Nebi'nin, ashabın, tabiinin ve onlardan sonra
gelen İslam alimlerinin kullanımları gerekçesiyle red edilen batıl bir
görüştür. Hem bunda bir kötülük de yoktur çünkü mana anlaşılmaktadır. Allah en
iyi bilendir.
"Andolsun
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i.. . gördüm." İşte buradan
kendisinden sarımsak, soğan ve benzeri kokuların geldiği bir kimsenin mescitten
çıkartılacağına ve kötülüğün, imkanı olan kimseler tarafından el ile ortadan
kaldırılacağına delil vardır.
"Kim onları yemek
isterse onları pişirerek öldürsün" yani kim soğan ve sarımsak yemek isterse
pişirmek suretiyle kokularını gidersin çünkü her bir şeyin öldürülmesi onun
gücünün ve keskinliğinin kırılıp, ortadan kaldırılmasıdır. Nitekim şaraba su
katılıp, sertliğinin giderilmesini anlatmak için de Araplar
"kateltu'l-hamr: şarabı Öldürdüm" derler.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: