SAHİH-İ MÜSLİM

SALAT

 

(46) باب ما يجمع صفة الصلاة وما يفتتح به ويختم به. وصفة الركوع والاعتدال منه، والسجود والاعتدال منه. والتشهد بعد كل ركعتين من الرباعية. وصفة الجلوس بين السجدتين، وفي التشهد الأول

 

46- NAMAZIN NASIL KILINACAĞI, NAMAZA NE İLE BAŞLANIP, NAMAZIN NE İLE BİTİRİLECEĞİ, RÜKUUN VE RÜKUDAN KALKIP DOĞRULMANIN, SECDE YAPIP SECDEDEN DOĞRULMANIN, DÖRT REKATLI NAMAZLARIN HER İKİ REKATINDAN SONRA TEŞEHHÜDÜN NASIL YAPILACAĞI, İKİ SECDE ARASINDA VE BİRİNCİ TEŞEHHÜDDE NASIL OTURULACAĞI İLE İLGİLİ KAPSAMLI BİR BAB

 

حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا بكر (وهو ابن مضر) عن جعفر بن ربيعة عن الأعرج عن عبدالله بن مالك ابن بحينة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان، إذا صلى فرج بين يديه، حتى يبدو بياض إبطيه.

 

1105- Bize Kuteybe b. Said tahdis etti. .. Abdullah b. Malik b. Buhayne'nin rivayetine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaz kıldığı zaman koltuk altlarının beyazı görününceye kadar kollarını açardı.

 

Diğer tahric: Buhari, 390, 807; Nesai, 1105

 

 

حدثنا عمرو بن سواد. أخبرنا عبدالله بن وهب. أخبرنا عمرو بن الحارث والليث بن سعد. كلاهما عن جعفر ابن ربيعة، بهذا الإسناد. وفي رواية عمرو بن الحارث:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا سجد، يجنح في سجوده، حتى يرى وضح إبطيه. وفي رواية الليث؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان إذا سجد، فرج يديه عن إبطيه، حتى إني لأرى بياض إبطيه.

 

1106- Bize Amr b. Sevvad tahdis etti. Bize Abdurrahman b. Vehb haber verdi. Bize Amr b. Haris ile Leys b. Sa'd haber verdi. İkisi Cafer b. Rabia'dan bu isnad ile rivayet etti.

Amr b. Haris'in rivayetinde şöyle denilmektedir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman secdesinde koltuk altlarının parlaklığı görününceye kadar kollarını açardı. Leys'in rivayetinde de şöyle denilmektedir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ettiğinde kollarını koltuk altlarından uzaklaştırırdı. Hatta ben onun koltuk altlarının beyazını dahi görürdüm.

 

 

حدثنا يحيى بن يحيى وابن أبي عمر. جميعا عن سفيان. قال يحيى: أخبرنا سفيان بن عيينة عن عبيدالله بن عبدالله بن الأصم، عن عمه يزيد بن الأصم، عن ميمونة: قالت:

 كان النبي صلى الله عليه وسلم إذا سجد، لو شاءت بهمة أن تمر بين يديه لمرت.

 

1107- Bize Yahya b. Yahya ve İbn Ebu Ömer tahdis etti. İkisi Süfyan'dan rivayet etti. Yahya dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, Ubeydullah b. Abdullah Asam'dan haber verdi. O amcası Yezid b. Asam'dan, o Meymune'den şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman bir kuzu kollarının arasından geçmek isteseydi şüphesiz geçebilirdi.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 898; Nesai, 1108, 1146 -buna yakın-; İbn Mace, 880

 

 

حدثنا إسحاق بن إبراهيم الحنظلي. أخبرنا مروان بن معاوية الفزاري. قال: حدثنا عبيدالله بن عبدالله بن الأصم عن يزيد بن الأصم؛ أنه أخبره عن ميمونة زوج النبي صلى الله عليه وسلم؛ قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا سجد خوى بيديه (يعني جنح) حتى يرى وضح إبطيه من ورائه. وإذا قعد اطمأن على فخذه اليسرى.

 

1108- Bize İshak b. İbrahim el-Hanzali tahdis etti. .. Ubeydullah b. Abdullah b. Asam'ın Yezid b. Asam'dan tahdis ettiğine göre kendisine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Meymune'nin şöyle dediğini haber vermiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman arkasından bakılınca koltuk altlarının beyazı görülecek kadar kollarını açardı. Oturduğu zaman da sol uyluğu üzerine iyice otururdu.

 

 

حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وعمرو الناقد وزهير بن حرب وإسحاق بن إبراهيم (واللفظ لعمرو) (قال إسحاق: أخبرنا. وقال الآخرون: حدثنا وكيع) حدثنا جعفر بن برقان عن يزيد بن الأصم، عن ميمونة بنت الحارث؛ قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم إذا سجد، جافى حتى يرى من خلفه وضح إبطيه. قال وكيع: يعني بياضهما.

 

1109- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Amr en-Nakid, Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim -lafız Amr'a ait- tahdis etti. İshak: Bize haber verdi dedi, diğerleri ise bize Vekt' tahdis etti dedi. Bize Cafer b. Burkan, Yezid b. Asam'dan tahdis etti. O el-Haris kızı Meymune'den şöyle dediğini nakletti:

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ettiği zaman onun arkasındaki bir kimse koltuk altlarının parlaklığını görecek kadar kollarını açardı.

 

Veki' dedi ki: Koltuk altlarının beyazlığını kastetmektedir.

 

 

AÇIKLAMA:          (1105) "Abdullah b. Malik b. Buhayne" Doğrusu "Malik"in tenvinli okunması ve "ibn" lafzının da elif ile yazılmasıdır çünkü "İbn Buhayne" Malik'in sıfatı değil, Abdullah'ın sıfatıdır çünkü Abdullah babası Malik'in adıdır. Abdullah'ın annesinin adı da Buhayne'dir. Buna göre Buhayne Malik'in zevcesi ve Abdullah b. Malik'in annesidir.

 

"Kollarını açardı." Yani kolları ile böğürlerinin (yanlarının) arasını açardı.

 

(1106) "Secdesinde kollarını açardı." Bu da kollarını açardı demek olduğu gibi, diğer rivayette

(110B) deki "havva bi yedeyhi" ile aynı anlamdadır. (Secdedeki bu halini anlatan bu rivayetlerde geçen) fanace, cenaha, havva fiilleri hep aynı anlamda olup, hepsi de dirseklerini ve pazularını yanlarından uzaklaştırdı demektir.

 

"Koltuk altlarının beyazını biz görünceye kadar..." Burada "biz görünceye kadar" anlamında "nera" diye rivayet edildiği gibi, "yura: görülünceye kadar" diye de rivayet edilmiştir. Her ikisi de sahihtir. Bu ikinci okuyuşu Meymune'den gelen diğer rivayet (1108) desteklemektedir: "Secde ettiği zaman koltuk altlarının beyazı görülünceye kadar ellerini uzaklaştırırdı." Burada hem biz, hem başkaları ye harfini ötreli (yura şeklinde) zaptetmiş bulunuyoruz. Nun ile (biz görünceye kadar anlamındaki rivayeti) destekleyen rivayet ise bu rivayet yolundaki Leys'in: "Öyle ki ben onun koltuk altlarının beyazını görüyorum" ifadesi desteklemektedir.

 

(1107) "Eğer bir kuzu geçmek isteseydi" Ebu Ubeyd ve başka dilbilginleri "el-buhme" lafzı "el-buhm"un tekilidir. Erkek ya da dişi olsun koyun yavrularına denilir. "Buhm"un çoğulu ise "biham" gelir. Cevherı dedi ki: Buhme yalnızca koyunların kuzularının adıdır. Erkek ve dişi hakkında kullanılır. Sihal (oğlak) ise keçi yavrularına denilir.

 

(1107) "Bize İbn Uyeyne, Ubeydullah b. Abdullah b. Asam'dan haber verdi. O amcası Yezid b. Asam'dan"

 

(1108) Diğer rivayette "bize Mervan b. Muaviye el-Fezari haber verip dedi ki: Bize Ubeydullah b. Abdullah b. Asam, Yezid b. Asam'dan tahdis etti" denilmektedir. Burada bu şekilde bazı asıl nüshalarda "Ubeydullah b. Abdullah" diye her iki rivayette de ilk Abdullah ismi Ubeydullah şeklinde küçültme ismi olarak geçmektedir. Bazılarında ise her iki yerde de "Abdullah" şeklindedir. Çoğunluğunda ise birinci rivayette "Abdullah", ikincisinde ise küçültme ismi olarak "Ubeydullah" şeklindedir hepsi de sahihtir çünkü Abdullah ve Ubeydullah iki kardeştir. Her ikisi de Abdullah b. Asam'ın oğullarıdır. "Abdullah" yaşça Ubeydullah'tan büyüktür. Her ikisi de amcaları Yezid b. Asam'dan rivayet nakletmişlerdir. Esmau'r-Rical ile ilgili kitaplarda bu husus meşhurdur. Halef el-Vasıti'nin Etrafu's-Sahihayn adlı eserinde bu hadisin her iki rivayetinde de "Abdullah" olarak zikrettiği, aynı şekilde Ebu Davud'un ve İbn Mace'nin de Sünenlerinde İbn Uyeyne'nin rivayetlerinde "Abdullah"ı zikredip, Fezari'nin rivayetini zikretmemeleri ile birlikte Nesai'nin Süneninde Nesai'den rivayette farklılık görülmektedir. Bazıları bunu "Abdullah" diye, bazıları "Ubeydullah" diye rivayet etmişlerdir. Beyhaki de es-Sünenu'l-Kübra'da İbn Uyeyne'nin rivayetiyle Ubeydullah el-Fezari'nin rivayeti ile de Abdullah olarak rivayet etmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

"Oturduğunda da sol uyluğu üzerinde iyice otururdu." İki secde arasında yahut birinci teşehhütte oturmasını kastetmektedir. Son teşehhüt için oturuşta ise sünnet olan Buhari'nin sahihinde Ebu Humeyd es-Saidl'nin rivayeti ile zikrettiği üzere teverrük denilen oturuş şeklidir. Ebu Davud, Tirmizi ve başkaları da bunu böylece rivayet etmişlerdir.

 

 

 

حدثنا محمد بن عبدالله بن نمير. حدثنا أبو خالد (يعني الأحمر) عن حسين المعلم. ح قال: وحدثنا إسحاق بن إبراهيم (واللفظ له) قال: أخبرنا عيسى بن يونس. حدثنا حسين المعلم عن بديل بن ميسرة، عن أبي الجوزاء، عن عائشة؛ قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يستفتح الصلاة، بالتكبير. والقراءة، بالحمد لله رب العالمين. وكان إذا ركع لم يشخص رأسه ولم يصوبه. ولكن بين ذلك. وكان إذا رفع رأسه من الركوع لم يسجد حتى يستوي قائما. وكان إذا رفع رأسه من السجدة لم يسجد حتى يستوي جالسا. وكان يقول، في كل ركعتين، التحية. وكان يفرش رجله اليسرى وينصب رجله اليمنى. وكان ينهى عن عقبة الشيطان. وينهى أن يفرش الرجل ذراعيه افتراش السبع. وكان يختم الصلاة بالتسليم.

وفي رواية ابن نمير عن أبي خالد: وكان ينهى عن عقب الشيطان.

 

1110- Bize Muhammed b. Abdullah b. Numeyr tahdis etti. Bize Ebu Halid -yani el-Ahmer- Huseyn el-Muallim'den tahdis etti (H). Dedi ki: Bize İshak b. İbrahim de -ki lafız onundur- tahdis edip dedi ki: Bize İsa b. Yunus haber verdi, bize Huseyn el-Muallim, Budeyl b. Meysere'den tahdis etti. O Ebu'l-Cevza'dan, o Aişe'den şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza tekbir ile, kıraate de "elhamdulillahi Rabbi'l-alemin"i okuyarak başlardı. rükua eğildiği zaman başını ne yukarı kaldırır, ne de aşağı indirirdi ama ikisi arasında tutardı. Başını rükudan kaldırdığı zaman dimdik ayakta doğrulmadan secdeye varmazdı. Başını secdeden kaldıracak olursa iyice oturmadan secdeye varmazdı. Her iki rekat sonunda tahiyyatı okurdu. Sol ayağını yere yatırır, sağ ayağını dikerdi. Şeytan oturuşunu nehyettiği gibi, adamın yırtıcı hayvanlar gibi kollarını yaymasını da yasaklardı. Namazı selam vererek bitirirdi.

 

İbn Numeyr'in Ebu Halid'den rivayetinde de: Şeytanın akibini (çökmesini) yasaklardı şeklindedir.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 783; İbn Mace, 812 -muhtasar-, 869 -muhtasar-, 893 -muhtasar-

 

AÇIKLAMA:          (1110) Bu babta (ayrıCa) Ebu'l-Cevza'nın Aişe (r.anha)'dan şu rivayeti de yer almaktadır: "ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza tekbir ile kıraate de elhamdulillahi Rabbi'l-alemin ile başlardı. .. " Bir rivayette de "şeytan ın oturuşundan nehyederdi" denilmektedir.

 

Ebu'l-Cevza'nın adı Evs b. Abdullah olup Basralı bir ravidir.

 

"Elhamdu lillahi" ifadesi lafzın hikaye edilmesi (Kur'an'dan iktibas olması) dolayısı ile dal harfi ref ile (ötreli) okunur. (Yani "elhamdu" lafzının başındaki be harfi cerri lafzan amel etmez.)

 

"Başını eğmezdi." Yani başını ileri derecede eğmez, aksine (rükuda iken) başını yukarı kaldırmak ile eğmek arasında orta bir halde bırakırdI.

 

"Ukbetu'ş-şeytan" ile diğer rivayette "akibi'ş-şeytan" (şey tan ın oturuşu) söyleyişinde kaf harfinin kesreli okunuşu sahih ve meşhur olan okuyuştur. Kadi İyaz ise bazılarının ayn harfini ötreli okuduğunu nakletmiş ve bu okuyuşun zayıf olduğunu söylemiştir. Ebu Ubeyde ve başkaları da bunu yasak olan ik'a (köpek oturuşu) diye açıklamışlardır. Bu da kaba etlerini yere yapıştırıp, bacaklarını dikmesi, ellerini de köpek ve diğer yırtıcı hayvanların döşediği gibi yere koyması şeklindeki oturuştur.

 

 

Bu Hadisin İhtiva Ettiği Hükümlere Gelince

 

1- "Namaza tekbir ile başlardı" ifadesinden namaza ilk olarak tekbir ile başlanıp, Allahu ekber lafzının bunun için tayin edildiği tespit edilmektedir çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu şekilde yaptığı sabit olduğu gibi, O "benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle namaz kılınız" buyurmuştur. Tekbirde sözünü ettiğimiz şekilde Allahu ekber lafzının muayyen olması Malik, Şafii ve Ahmed -yüce Allah'ın rahmeti onlara- ile selef ve halefin alimlerinin cumhurunun kanaatidir. Ebu Hanife (r.a.) ise yüce Allah'ı tazim anlamındaki başka lafızlar da onun yerini tutar, demiştir.

 

2- Aişe (r.a.)'nın: "Okumaya da elhamdu lillahi Rabbi'l-alemin diye başlardı" ifadesini Malik ve onun dışında besmele'nin Fatiha'dan olmadığını söyleyenler delil göstermişlerdir. Şafii -yüce Allah'ın rahmeti ona- ve Fatiha'dan olduğunu söyleyenlerin çoğunluğunun cevabı da şöyledir: Hadis namazdaki Kur'an okumaya elhamdulillahi Rabbi'l-alemin suresini okuyarak başlardı, başka bir sure okuyarak değil, demektir. Buna göre maksat kıraati kendisiyle başlattığı sureyi beyan etmektir. Besmele'nin bu surenin bir bölümü olduğunun delilleri ortadadır.

 

3- Rüku eden kimse için sünnet sırtını -arkası ile başı düz olacak şekildedüzgün tutmasıdır.

 

4- Rüku'dan başını kaldırınca itidal (doğrulmak)in vücubu ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öylece kılmız" buyruğu dolayısıyla ayakta doğru durmasının vacip olduğu anlaşılmaktadır.

 

5- İki secde arası oturmak vaciptir.

 

6- "Her iki rekatın sonunda tahiyyatı okurdu" ifadesi de Ahmed b. Hanbel ile hadis alimleri fukahasından ona uygun kanaat belirten ve birinci ile son teşehhüt vaciptir diyenlerin lehine bir delil bulunmaktadır. Malik ve Ebu Hanife ile çoğunluk ise her iki teşehhütte vacip değil, sünnettir demişlerdir. Şafii (r.anh) ise ilk teşehhüt sünnet, ikincisi ise vaciptir demişlerdir. Ahmed (rahimehullah) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, öylece namaz kılmız."; "Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kur'an'dan bir sureyi bize öğrettiği gibi teşehhüdü de öğretirdi."; "Biriniz namaz kılacak olursa tahiyyat'ı okusun" buyrukları yanında bu hadisi de delil göstermektedir ve bir de vücup ifade eder.

 

Çoğunluk ise Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in birinci teşehhüdü terk edip sonra bunu sehv secdesi ile telafi ettiğini delil göstermişlerdir. Şayet vacip (farz) olsaydı, rüku ve diğer rükünler gibi onu telafi etmeye imkan olmazdı. Bu görüş sahipleri derler ki: Bu husus birinci teşehhüt hakkında sabit olduğuna göre sonuncusu da onun gibidir. Diğer taraftan Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bedeviye namazın farzlarını öğrettiği sırada bunu da söylememiştir. Allah en iyi bilendir.

 

7- "Sol ayağını yatırır, sağ ayağını dikerdi." Yani namazda otururken sol ayağını yatırarak otururdu. Bu da namazda oturuşta sol ayağını yatırarak oturur ve bütün oturuşlar aynıdır diyen Ebu Hanife ile ona uygun kanaat belirtenlere bir delildir. Malik'e -yüce Allah'ın rahmeti ona- göre oturuş sol ayağını altından çıkartıp, kaba etleri ile yere yapışması suretiyle teverrük yaparak oturmak sünnettir.

 

Şafii ise şöyle demiştir: Sünnet arkasında selam gelen oturuş dışında sol ayağını yatırarak oturmasıdır demektedir.

 

Şafii'ye göre dört oturuş vardır: İki secde arası oturmak arkasından kıyamın geldiği her bir rekatın akabinde istirahat oturuşu, birinci teşehhüt için oturuş ve son teşehhüt için oturuş. Şayet namaza ilk rekattan sonra yetişmiş (mesbuk) olup, uyduğu imam namazının sonunda teverrük yaparak oturursa sonradan namaza katılmış olan (mesbuk) sol ayağını yatırarak oturur çünkü onun bu oturuşunun arkasında selam yoktur. Eğer namaz kılanın sehv secdesi yapma yükümlülüğü varsa daha sahih olan görüşe göre teşehhüdü esnasında sol ayağı üzerine oturmasıdır. Sehv secdelerini yaptıktan sonra teverrük yaparak oturur sonra selam verir. Şafii mezhebinin konu ile alakah tafsilatı bu şekildedir.

 

Ebu Hanife ise Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği bu hadisin mutlak oluşunu delil göstermektedir.

Diğer taraftan Şafii, Ebu Humeyd es-Saidi'nin Buhari'nin sahihinde yer alan hadisini delil göstermiştir.

 

8- Birinci oturuşta sol ayağın üzerine namazın sonunda da teverrük şeklindeki oturmak açıkça ifade edilmiştir. Aişe (r.anha)'nın rivayet ettiği bu hadisi son teşehhüt dışındaki oturuşlar için yorumlamak ise bu husustaki diğer hadisleri birlikte anlamak için gereklidir. Kadının oturuşu da, erkeğin oturuşu gibidir. Oturuş bakımından da nafile namaz da farz namaz gibidir. Şafii'nin, Malik'in ve cumhurun görüşü budur.

 

Kadi İyaz seleften bazılarından kadın içinsünnet oturuşun bağdaş kurmak olduğunu, bazılarından da bağdaş kurmanın nafilede sözkonusu olduğunu nakletmektedir. Doğrusu ise birinci görüştür. Diğer taraftan bu şekildeki oturuş sünnettir. Bütün oturuşlarda sol ayağını yatırarak ya da teverrük yaparak, bağdaş kurarak, dizlerini bükerek ya da ayaklarını uzatarak otursa sünnete muhalif olmakla birlikte namazı sahih olur.

 

9- "Şeytanın oturuşunu yasaklardı" ibaresinde kastedilen daha önce açıkladığımız şekliyle ik'a denilen köpek oturuşudur. Sözünü ettiğimiz bu açıklamadaki şekliyle oturuş ilim adamlarının ittifakıyla mekruhtur. İbn Abbas'ın bundan sonra Müslim tarafından zikredilecek olan ik' adenilen (dizleri dikmek) oturuşu ise yüce Allah'ın izniyle yeri gelince açıklayacağımız gibi bundan farklı bir oturuştur.

 

10- "Erkeğin kollarını yırtıcı hayvanın yere döşediği gibi döşemesini yasaklaması" ile ilgili açıklamalar bundan önceki babta geçmiş bulunmaktadır.

 

11- "Namazı selam vererek bitirirdi" ifadesi selam vermenin vücubuna delildir çünkü bu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz öyle namaz kılınız" buyruğu ile birlikte sabit olmuştur. Hükmü hakkında ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik, Şafii ve Ahmed ile selef ve halefin alimlerinin cumhuru selam vermek farzdır, selam vermeden namaz sahih olmaz demişlerdir. Ebu Hanife, Sevr! ve Evzai ise sünnettir, onu terk edecek olursa namazı sahih olur demişlerdir. Ebu Hanife -yüce Allah'ın rahmeti ona- şayet (namazdan çıkmak kastı ile) namaza aykırı abdestini bozmak yahut namazın sonunda başka bir fiili yapacak olursa namazı sahih olur demiş ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bunu bedeviye namazın farz amellerini öğrettiği hadisinde namazların farzlan arasında bunu öğretmemiş olduğunu delil göstermiştir. Cumhur ise bizim zikrettiğimiz ve Ebu Davud ile Tirmizi'nin Süneninde yer alan diğer hadisi delil göstermişlerdir. "Namazın anahtarı abdest, onun tahlili (namazdan çıkıp namazda namaz dolayısıyla işlenmesi haram olan fiillerin helal olması) selam vermek iledir."

 

12- Şafii, Ebu Hanife ve Ahmed'in -Allah onlardan razı olsun- ile cumhurun görüşüne göre meşhur olan iki selam vermektir. Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona- ile bir grubun kanaatine göre ise meşhur olan bir defa selam vermektir. Bu aynı zamanda Şafii'nin de zayıf bir görüşüdür. İkinci defa selam verileceğini kabul edenlere göre de bu sünnettir ama Zahiri ve Maliki mezhebine mensup bazı kimseler istisna teşkil ederek vacip olduğunu söylemiş iseler de bu zayıf ve kendilerinden önceki icmaa muhalif bir kanaattir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

47- NAMAZ KILANIN SÜTRE (EDİNME)Sİ BABI