SAHİH-İ MÜSLİM

SALAT

 

(42) باب ما يقال في الركوع والسجود

42- RÜKU VE SÜCUTTA SÖYLENECEKLER BABI

 

وحدثنا هارون بن معروف وعمرو بن سواد. قالا: حدثنا عبدالله بن وهب عن عمرو بن الحارث، عن عمارة بن غزية، عن سمي مولى أبي بكر؛ أنه سمع أبا صالح ذكوان يحدث عن أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:

 "أقرب ما يكون العبد من ربه وهو ساجد. فأكثروا الدعاء".

 

1083- Bize Harun b. Maruf ve Amr b. Sevvad da tahdis edip dedi ki. .. Ebu Bekr'in azatlısı Sumey'den rivayete göre Ebu Salih, Zekvan'i Ebu Hureyre'den diye tahdis ederken dinlemiştir. Buna göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kulun Rabbine en yakın bu'lunduğu hal secdedeki halidir. Bu sebeple çokça dua ediniz" buyurmuştur.

 

Diğer tahric: Nesai, 1136

 

 

وحدثني أبو الطاهر ويونس بن عبدالأعلى. قالا: أخبرنا ابن وهب. أخبرني يحيى بن أيوب عن عمارة بن غزية، عن سمي مولى أبي بكر، عن أبي صالح، عن أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يقول في سجوده:

 "الهم اغفر لي ذنبي كله. دقه وجله. وأوله وآخره. وعلانيته وسره".

 

1084- Bana Ebu't-Tahir ve Yunus b. Abdula'la da tahdis edip dediler ki: ... Ebu Bekr'in azatlısı Sumey, Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ederken: ''Allahummağfirli zenbf külleh dikkahu ve cilleh ve evvelehu ve ahireh ve alaniyetehu ve sirrah: Allah'ım, küçüğüyle büyüğüyle, ilkiyle sonuncusuyla, aşikar olanıyla gizlisiyle, günahımın tamamını bana bağışla" derdi.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 878

 

 

حدثنا زهير بن حرب وإسحاق بن إبراهيم. قال زهير: حدثنا جرير عن منصور، عن أبي الضحى، عن مسروق، عن عائشة. قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يكثر أن يقول في ركوعه وسجوده:

 "سبحانك اللهم! ربنا وبحمدك. اللهم! اغفر لي" يتأول القرآن.

 

1085- Bize Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim tahdis etti. Zuheyr dedi ki: Bize Cerir, Mansur'dan tahdis etti. O Ebu'd-Duha'dan, o Mesruk'tan, o Aişe'den şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rüku ve sücudunda: "Subhanekellahumme Rabbena ve bi hamdik Allahummağfirli: Allah'ım, Rabbimiz seni tesbih eder ve sana hamd ederiz. Allah'ım bana mağfiret buyur" tesbihini çokça söylerdi. Kur'an'ın emrine uymak için böyle yapıyordu.

 

Diğer tahric: Buhari, 794, 817, 4293, 4967, 4968; Ebu Davud, 877; Nesai, 1046, 1121, 1122; İbn Mace, 889

 

 

حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب قالا: حدثنا معاوية عن الأعمش، عن مسلم؛ عن مسروق، عن عائشة؛ قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يكثر أن يقول، قبل أن يموت "سبحانك وبحمدك. أستغفرك وأتوب إليك". قالت قلت: يا رسول الله! ما هذه الكلمات التي أراك أحدثتها تقولها؟ قال "جعلت لي علامة في أمتي إذا رأيتها قلتها. إذا جاء نصر الله والفتح" إلى آخر السورة.

 

1086- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dedi ki: ... Aişe dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etmeden önce:

"Allahumme subhaneke ve bi hamdik estağfiruke ve etubu ileyk: Allah'ım, seni hamdinle her türlü eksiklikten tenzih ederim. Senden mağfiret dilerim, sana tövbe ederim" sözlerini çokça söylerdi.

 

Ben: Ey Allah'ın Resulü yeni söylemeye başladığını gördüğüm bu sözler nedir, dedim. O: "Ümmetim hakkında bana bir alamet verildi. O alameti görünce o sözü söyle (diye emredil)dim." Bu ise "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman" (diye başlayan) -sonuna kadar- Nasr suresidir" buyurdu.

 

 

حدثني محمد بن رافع. حدثنا يحيى بن آدم. حدثنا يحيى بن آدم. حدثنا مفضل عن الأعمش، عن مسلم بن صبيح، عن مسروق، عن عائشة؛ قالت:

 ما رأيت النبي صلى الله عليه وسلم منذ نزل عليه: إذا جاء نصر الله والفتح، يصلي صلاة إلا دعا. أو قال فيها "سبحانك ربي وبحمدك. اللهم! اغفر لي".

 

1087- Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti ... Aişe dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e: ''Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman" (diye başlayan Nasr suresi) nazil olduktan sonra bir namaz kılıp da dua etmediğini yahut o namazda "subhaneke Rabbf ve bi hamdik Allah Ümmü mağfirli: Rabbim seni her türlü eksiklikten tenzih ederim, sana hamdederim. Allah'ım bana mağfiret buyur" demediğini görmedim.

 

 

حدثني محمد بن المثنى. حدثني عبدالأعلى. حدثنا داود عن عامر، عن مسروق، عن عائشة؛ قالت:

 كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يكثر من قول "سبحان الله وبحمده أستغفر الله وأتوب إليه".

قالت فقلت: يا رسول الله! أراك تكثر من قول "سبحان الله وبحمده أستغفر الله وأتوب إليه؟" فقال "خبرني ربي أني سأرى علامة في أمتي. فإذا رأيتها أكثرت من قول: سبحان الله وبحمده أستغفر الله وأتوب إليه. فقد رأيتها. إذا جاء نصر الله والفتح. فتح مكة. ورأيت الناس يدخلون في دين الله أفواجا. فسبح بحمد ربك واستغفره إنه كان توابا".

 

1088- Bana Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. .. Aişe dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Subhanallahi ve bi hamdih estağfirullahe ve etubu ileyh: Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, ona hamdederim. Allah'tan mağfiret diler, ona tövbe ederim" sözlerini çokça söylerdi. Ben: Ey Allah'ın Resulü, senin: Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, ona hamdederim. Allah'tan mağfiret diler, ona tövbe ederim" sözlerini çokça tekrar ettiğini görüyorum deyince, o şöyle buyurdu: "Rabbim, bana yakında ümmetimin arasında bir alamet göreceğim i haber verdi. Onu gördüğüm takdirde Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, ona hamd ederim. Allah'tan mağfiret diler, ona tövbe ederim, sözünü çokça söyle (diye emredil)dim. İşte ben o alameti gördüm: Allah'ın yardımı ve fetih -Mekke'nin fethi- geldiği, insanları Allah'ın dinine büyük topluluklar halinde girdiklerini gördüğün zaman Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile, çünkü o tövbeleri çok çok kabul edendir."

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir

 

AÇIKLAMA:          (1083) "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal ... " yani kulun Rabbinin rahmet ve lütfuna en yakın olduğu hal, demektir.

 

 

Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmaktadır:

 

1- Secde halinde dua teşvik edilmiştir.

 

2- Secde kıyamdan ve namazın sair rükünlerinden daha faziletlidir diyenlerin görüşlerinin lehine delil vardır.

 

Bu mesele hakkında üç görüş vardır: Secdenin uzun yapılması ve rüku ile sücudun çokça yapılması daha faziletlidir. Bunu Tirmizi ve Beğavı bir topluluktan rivayet etmişlerdir. Secdenin uzun yapılmasının daha faziletli olduğunu söyleyenler arasında İbn Ömer (r.anh) da vardır.

 

İkinci görüş Şafii (rahimehullah) ile bir topluluğun görüşüdür .. Buna göre kıyamın uzatılması daha faziletlidir çünkü Müslim'in sahihinde yer alan Cabir'in rivayet ettiği hadise göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En faziletli olan namaz kunutu uzun olan namazdır" buyurmuştur. Kunuttan maksat ise ayakta durmak, kıyam etmektir çünkü kıyamda yapılan zikir kıraattir, secde halinde yapılan zikir de tesbihtir. Kıraat ise daha faziletlidir çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den nakledilen rivayetlerde belirtildiği üzere o kıyamı secdeden daha uzun tutardı.

 

Üçüncü görüşe göre ise her ikisi de aynıdır. Ahmed b. Hanbel -Allah'ın rahmeti ona- bu mesele hakkında hüküm vermekten kaçınmış ve herhangi bir şey söylememiştir. İshak b. Rahliye der ki: Gündüzün rüku ve sücudun çokça yapılması daha faziletlidir. Geceleyin ise kıyamın uzun tutulması daha faziletlidir. Ancak kişinin geceleyin belli bir miktar Kur'an okumayı adet edinmiş olma hali müstesnadır. Bu durumda rüku ve sücudu çoğaltmak daha faziletlidir çünkü o hem Kur'an'dan belli bir miktar okur, hem de çokça rüku ve sücud yapmak karını elde eder. Tirmizi dedi ki: İshak'ın böyle demesinin sebebi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in gece namazını kıyamı uzun tutmakla nitelendirilmiş olmasıdır fakat onun namazını geceleyin uzun tuttuğu anlatıldığı gibi, gündüzün de uzattığı nakledilmemiştir. Allah en iyi bilendir.

 

(1084) "Allah'ım, küçüğüyle büyüğüyle ... Bütün günahlarımı bana bağışla. " Küçüğüyle, büyüğüyle bağışla demektir. Buradan duanın vurgulanıp, pekiştirilmesi bazıları diğerine ihtiyaç bırakmasa dahi lafızlarının çoğaltılması(nın güzel olduğu) anlaşılmaktadır.

 

(1085) "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rüku ve sücudunda ... derdi.

Kur'an'ın emrine uymak için böyle yapıyordu." Diğer rivayette (1086) "senden mağfiret dilerim, sana tövbe ederim" buyurulmaktadır.

 

"Kur'fm'ın emrine uymak için böyle yapıyordu." Yani o yüce Allah'ın:

"Rabbini hamd ile tesbih et, ondan mağfiret dile çünkü o tövbeleri çokça kabul edendir." (Nasr, 3) buyruğunda kendisine verilen emri yorumluyor ve kendisine verilen emir gereğince amel ediyordu.

 

Onun söylediği bu sözleri harika akıcı ve ayette kendisine verilen emri tamanlamıyla yerine getiren sözlerdi. Bunları hem rüku, hem sücud halinde söylerdi çünkü namaz hali namaz dışındaki diğer hallerden faziletlidir. O daha mükemmel olması için kendisine verilen bu görevi daha iyi bir şekilde eda etmek maksadıyla namazı tercih ediyordu.

 

Arap dili bilginleri ve başkaları der ki: Tesbih Allah'ı eksikliklerden tenzih etmek demektir. "Subhane" lafzı mastar olarak nasb edilmiştir. Buna göre subhanallah'ın anlamı Allah'ın sonradan yarattığı varlıkların her türlü eksiklik ve sıfalından uzak ve münezzeh olduğunu söylemek, demektir.

 

Derler ki: "Hamdinle" sözü de yani seni hamdinle tesbih ettim, demektir.

Bu da senin bana verdiğin tevfik, hidayet ve bana olan lütfun ile ben seni eksiklikten tenzih ederim, yoksa kendi güç ve takatimle bunu yapıyor değilim.

Tesbih ile yüce Allah'a bu nimet sebebiyle şükredilmekte ve bu nimet itiraf edilerek dile getirilmekte, her türlü iş, yüce Allah'a havale edilmekte, bütün fiillerin onun olduğu bildirilmektedir. Allah en iyi bilendir.

 

"Senden mağfiret diler, sana tövbe ederim." Bu ifadelerde estağfiruke ve etubu ileyk: senden mağfiret diler, sana tövbe ederim, demenin caiz hatta müstehap olduğunun delili vardır ama seletten bazı kimselerden yalancı sayılmaması için bunun mekruh olduğunu söyledikleri nakledilmiştir. Bu kanaatte olanlar: Bunun yerine kişi Allahummağfirli ve tub aleyy: Allah'ım bana mağfiret buyur ve bana tövbe etmeyi nasip et, demelidir, demişlerdir. Bu kişinin söylediği: Allahummağfirlı ve tub aleyy sözünün güzel olduğunda hiçbir şüphe yoktur ama kişinin estağfirullahe ve etubu ileyh demesinin mekruh olduğu iddiası kabul edilemez. Ben bu meseleyi el-Ezkar adlı eserimin istiğfar babında delilleriyle zikretmiş bulunmaktayım. Allah en iyi bilendir.

 

O günahları bağışlanmış birisi olduğu halde ''Allah'ım, günahımın tamamını bana bağışla" diye dua etmesi ubudiyet, Allah'ın emrine itaat, yüce Allah'a muhtaç olduğunu bildirmek kabilindendir. Allah en iyi bilendir.

 

(1087) "Müslim b. Subayh" daha önceki (1085) rivayette adı geçen Ebu'd-Duha'nın kendisidir.

 

 

 

وحدثني حسن بن علي الحلواني ومحمد بن رافع قالا: حدثنا عبدالرزاق. أخبرنا ابن جريج. قال قلت لعطاء:

 كيف تقول أنت في الركوع؟ قال: أما سبحانك وبحمدك لا إله إلا أنت. فأخبرني ابن أبي مليكة عن عائشة؛ قالت: افتقدت النبي صلى الله عليه وسلم ذات ليلة. فظنت أنه ذهب إلى بعض نسائه. فتحسست ثم رجعت. فإذا هو راكع أو ساجد يقول "سبحانك وبحمدك. لا إله إلا أنت" فقلت: بأبي أنت وأمي! إني لفي شأن وإنك لفي آخر.

 

1089- Bana Hasan b. Ali el-Hulvanı ve Muhammed b. Rafi'de tahdis edip dedi ki: Bize Abdurrezzak tahdis etti. Bize İbn Cureyc haber verip dedi ki: Ata'ya: Sen rükuda ne söylersin, dedim. Dedi ki: Subhaneke ve bi hamdik la ilah e illa ente: Seni hamdinle her türlü eksiklikten tenzih ederim, senden başka hiçbir ilah yoktur, hakkında bana İbn Ebu Muleyke, Aişe'den şöyle dediğini haber verdi: Bir gece Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i yanımda bulamadım. Onun hanımlarından birisinin yanına gittiğini düşündüm. Bunun için araştırdım sonra geri döndüm. Onun rüku yahut secde yapmakta olduğunu gördüm. "Subhanekellahumme ve bi hamdik la ilahe illa ente: Allah'ım, seni hamdinle her türlü eksiklikten tenzih ederim, senden başka hiçbir ilah yoktur" diyordu. Ben: Babam anam sana feda olsun, ben neyin peşindeyim, sen ne haldesin, dedim.

 

Diğer tahric: Nesai, 1130, 3971, 3972

 

 

حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا أبو أسامة. حدثني عبيدالله بن عمر عن محمد بن يحيى بن حبان، عن الأعرج، عن أبي هريرة، عن عائشة؛ قالت:

 فقدت رسول الله صلى الله عليه وسلم ليلة من الفراش. فالتمسته. فوقعت يدي على بطن قدميه وهو في المسجد. وهما منصوبتان. وهو يقول "اللهم! أعوذ برضاك من سخطك. وبمعافاتك من عقوبتك. وأعوذ بك منك. لا أحصى ثناء عليك. أنت كما أثنيت على نفسك".

 

1090- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis etti. Bize Ebu Üsame tahdis etti. Bana Ubeydullah b. Ömer, Muhammed b. Yahya b. Habban'dan tahdis etti. O el-.A'rec'den, o Ebu Hureyre'den, o Aişe'den şöyle dediğini nakletti: Bir gece yatakta Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i bulamayınca onu aradım. Elim o secde yerinde iken dikili bulunan ayaklarının iç tarafına değdi. Bu arada şöyle diyordu: "Allahumme euzu bi rıdake min sahatik ve bi muafatike min ukubetik ve euzu bike minke la uhsi senden aleyk ente kema esleyte ala nefsik: Allah'ım gazabından rızana, cezalandırmandan afiyet ve esenliğine sığınırım. Senden de sana sığınırım. Sana övgüleri tamamıyla sayıp dökemem. Sen kendi zatını övdüğün gibisin. "

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 879; Nesai, 169, 1099; İbn Mace, 3841

 

AÇIKLAMA:          (1090) "O secde yerinde iken ... ayaklarının iç tarafına değdL" Kadının değmesi abdesti bozmaz, diyenler bunu delil gösterirler. Bu da Ebu Hanife (r.anh)'ın ve başkalarının görüşüdür. Malik, Şafii ve Ahmed -yüce Allah'ın rahmeti onlara- ve çoğunluk abdesti bozar demişler fakat bunun teferruatının hükmü hakkında farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Bu hadise de şöyle cevap verilmiştir: Şafii'nin -yüce Allah'ın rahmeti ona- ve başkalarının bir görüşüne göre kendisine dokunulan kişinin abdesti bozulmaz. Abdesti bozulur diyenlerin görüşüne göre -ki bu bizim mezhebimizce tercih edilen görüştür- bu hadis dokunmanın bir hail (elbise ve benzeri bir şey) üzerinde olduğu şeklinde yorumlanır. Bunun da bir zararı olmaz.

 

"İki ayağı dikili olduğu halde" Bu ifadeden secde halinde ayakları dikmenin sünnet olduğu hükmü çıkmaktadır.

 

"Şöyle diyordu: Allah'ım, gazabından rızana sığınırım ... gibisin." İmam Ebu Süleyman el-Hartabi-yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Bunda oldukça incelikli bir anlam vardır çünkü o yüce Allah'a sığınmış ve ondan rızasıyla gazabından, afiyetiyle cezalandırmasından kendisini himayesine almasını dilemiştir. Rıza ve gazap birbirine zıt hallerdir. Aynı şekilde afiyet ve cezalandırmak da böyledir. Nihayet zırtı olmayan zat olan şanı yüce Allah'ı zikre gelince bu sefer başkasına değil de ondan yine ona sığınmıştır. Bu da yüce Allah'a ibadet ve onu övmek hususunda yerine getirilmesi gereken sınıra ulaşmaktaki kusurdan dolayı Allah'tan mağfiret dilemek anlamındadır.

 

"Sana övgüleri sayıp bitiremem." Yani buna gücüm yetmez, bunu yapamam. Bunu kuşatamam anlamında olduğu da söylenmiştir. Malik-yüce Allah'ın rahmeti ona- der ki: Yani ben senin nimetlerini, ihsanını ve bunlar dolayısıyla sana övgülerimi, seni övmek yolunda bütün gayretimi ve çabamı ortaya koysam dahi yapamam, gerçekleştiremem demektir.

 

"Sen kendi zatını övdüğün gibisin." Bu, övgüyü teferruatlı bir şekilde yapmaktan aczi bir itiraftır. Bunu gerçekleştirmeye takatinin olmadığını ifade etmektir. Etraflı ve herhangi bir tayin ve daraltma sözkonusu olmaksızın genel olarak bütün övgülerin onun olduğunu bildirmektir. O bu övgüleri geneliyle, özeliyle her şeyi kuşatan Şanı yüce Allah'a havale etmiş olmaktadır. Onun sıfatlarının sonu olmadığı gibi, ona övgülerin de sonu yoktur çünkü övgü övülen kişiye tabidir. Ona yapılan her bir övgü ne kadar çok ve uzun olsa, ne kadar onda mübalağa edilse bile Şanı yüce Allah'ın üstünlüğü daha muazzam, saltanatı daha güçlü, sıfatları daha büyük, daha çoktur, lütuf ve ihsam daha geniş ve daha kapsamlıdır. Bu hadis-i şerifte şerrin tıpkı hayrın kendisine izafe edildiği gibi, yüce Allah'a izafe edilmesinin caiz olduğu hususunda ehl-i sünnetin lehine delil vardır çünkü bu hadiste: "Senin gazabından ve senin cezalandırmandan sana sığınırım" denilmektedir. Allah en iyi bilendir.

 

 

 

حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا محمد بن بشر العبدي. حدثنا سعيد بن عروبة، عن قتادة، عن مطرف بن عبدالله بن الشخير؛ أن عائشة نبأته؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم كان يقول في ركوعه وسجوده "سبوح قدوس. رب الملائكة والروح".

 

1091- Bana Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis etti. .. Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhır'den rivayete göre Aişe kendisine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in rüku ve sücudunda: "Subbuhun kuddus Rabbu'l-meldiketi ve'rruh: Her türlü eksiklikten münezzehsin, pdk ve temizsin, bütün meleklerin ve Ruh'un rabbisin" derdi, diye haber vermiştir.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 872; Nesai, 1047, 1133

 

 

حدثنا محمد بن المثنى. حدثنا أبو داود. حدثنا شعبة. أخبرني قتادة. قال: سمعت مطرف بن عبدالله بن الشخير؛ قال أبو داود: وحدثني هشام عن قتادة، عن مطرف، عن عائشة، عن النبي صلى الله عليه وسلم، بهذا الحديث.

 

1092- Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. Bize Ebu Davud tahdis etti. Bize Şu'be tahdis etti. Bana Katade haber verip dedi ki: Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhır'i şöyle derken dinledim: Ebu Davud dedi ki: Bana Hişam da Katade'den tahdis etti. O Mutarrif'ten, o Aişe'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu hadisi rivayet etti.

 

 

AÇIKLAMA:          "Subbuhun kuddus" Aynı zamanda sin ve kaf harfleri fethalı olarak sebbahun, kaddas da söylenebilir ama birinci söyleyiş daha fasih ve daha çok kullanılır. Cevheri zel, re, ha faslında der ki: Sibeveyh bu lafızları fethalı olarak söylerdi. Yine Cevheri sebbaha, subbah faslında şunları söylemektedir: Yüce Allah'ın sıfatlarındandır. Sa'leb dedi ki: "Fe'ul" vezninde olan her ismin birinci harfi fethalıdır. Bundan sadece subbuh ve kuddus isimleri müstesnadır. Bu ikisinde (sin ve kaf harflerinin) ötreli okuyuş daha çoktur. Aynı şekilde ez-zurruh da böyledir, bu ise kırmızı renkli, siyah noktalı, uçan küçük bir haşerattır. Zehirli haşerattan sayılır. İbn Faris, ez-Zebidi ve başkaları da: Subbuh, Aziz ve Celil Allah'tır demişlerdir.

 

Subbuh ve kuddus'tan maksat ise tesbih olunan ve takdis olunan demektir. Adeta tesbih olunan, takdis olunan, meleklerin ve ruhun Rabbi olan demiş gibidir. Subblih her türlü eksiklikten; ortaktan, uluhiyete layık olmayan her bir husustan uzak olan, münezzeh olan demektir. -Kuddus da yaratıcıya yakışmayan her bir şeyden yana tertemiz olan anlamındadır. Herevi, kuddus mübarek demektir diye söylenmiştir demiştir. Kadi İyaz dedi ki: Subbuh olanı tesbih ederim, zikrederim, tazim ederim ya da ibadet ederim takdirinde subbuhan, kuddusen de denilmiştir.

 

"Meleklerin ve ruhun Rabbi" denildiğine göre Ruh pek büyük bir melektir. Onun Cebrail (aleyhisselam) olma ihtimali olduğu söylendiği gibi, bizlerin cinleri ve melekleri görmediğimiz gibi, meleklerin de kendilerini görmediği Allah'ın yarattığı varlıklardır diye de açıklanmıştır. Şanı yüce Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

43- SECDENİN FAZİLETİ VE SECDEYE TEŞVİK BABI