SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
(42) باب
ما يقال في
الركوع
والسجود
42- RÜKU VE SÜCUTTA
SÖYLENECEKLER BABI
وحدثنا
هارون بن
معروف وعمرو
بن سواد. قالا:
حدثنا
عبدالله بن
وهب عن عمرو
بن الحارث، عن
عمارة بن
غزية، عن سمي
مولى أبي بكر؛
أنه سمع أبا
صالح ذكوان
يحدث عن أبي
هريرة؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
"أقرب
ما يكون العبد
من ربه وهو
ساجد. فأكثروا
الدعاء".
1083-
Bize Harun b. Maruf ve Amr b. Sevvad da tahdis edip dedi ki. .. Ebu Bekr'in
azatlısı Sumey'den rivayete göre Ebu Salih, Zekvan'i Ebu Hureyre'den diye
tahdis ederken dinlemiştir. Buna göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Kulun Rabbine en yakın bu'lunduğu hal secdedeki halidir. Bu sebeple çokça
dua ediniz" buyurmuştur.
Diğer tahric: Nesai,
1136
وحدثني
أبو الطاهر
ويونس بن
عبدالأعلى.
قالا: أخبرنا
ابن وهب.
أخبرني يحيى
بن أيوب عن
عمارة بن
غزية، عن سمي
مولى أبي بكر،
عن أبي صالح،
عن أبي هريرة؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم كان يقول
في سجوده:
"الهم
اغفر لي ذنبي
كله. دقه وجله.
وأوله وآخره. وعلانيته
وسره".
1084-
Bana Ebu't-Tahir ve Yunus b. Abdula'la da tahdis edip dediler ki: ... Ebu
Bekr'in azatlısı Sumey, Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den rivayet ettiğine göre
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde ederken: ''Allahummağfirli zenbf
külleh dikkahu ve cilleh ve evvelehu ve ahireh ve alaniyetehu ve sirrah:
Allah'ım, küçüğüyle büyüğüyle, ilkiyle sonuncusuyla, aşikar olanıyla
gizlisiyle, günahımın tamamını bana bağışla" derdi.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 878
حدثنا
زهير بن حرب
وإسحاق بن
إبراهيم. قال
زهير: حدثنا جرير
عن منصور، عن
أبي الضحى، عن
مسروق، عن عائشة.
قالت:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يكثر أن
يقول في ركوعه
وسجوده:
"سبحانك
اللهم! ربنا
وبحمدك.
اللهم! اغفر
لي" يتأول
القرآن.
1085-
Bize Zuheyr b. Harb ve İshak b. İbrahim tahdis etti. Zuheyr dedi ki: Bize
Cerir, Mansur'dan tahdis etti. O Ebu'd-Duha'dan, o Mesruk'tan, o Aişe'den şöyle
dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rüku ve sücudunda:
"Subhanekellahumme Rabbena ve bi hamdik Allahummağfirli: Allah'ım,
Rabbimiz seni tesbih eder ve sana hamd ederiz. Allah'ım bana mağfiret
buyur" tesbihini çokça söylerdi. Kur'an'ın emrine uymak için böyle
yapıyordu.
Diğer tahric: Buhari,
794, 817, 4293, 4967, 4968; Ebu Davud, 877; Nesai, 1046, 1121, 1122; İbn Mace,
889
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب قالا:
حدثنا معاوية
عن الأعمش، عن
مسلم؛ عن
مسروق، عن
عائشة؛ قالت:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يكثر أن
يقول، قبل أن
يموت "سبحانك
وبحمدك.
أستغفرك وأتوب
إليك". قالت
قلت: يا رسول
الله! ما هذه
الكلمات التي
أراك أحدثتها
تقولها؟ قال
"جعلت لي علامة
في أمتي إذا
رأيتها قلتها.
إذا جاء نصر
الله والفتح"
إلى آخر
السورة.
1086-
Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb tahdis edip dedi ki: ... Aişe dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat etmeden önce:
"Allahumme
subhaneke ve bi hamdik estağfiruke ve etubu ileyk: Allah'ım, seni hamdinle her
türlü eksiklikten tenzih ederim. Senden mağfiret dilerim, sana tövbe
ederim" sözlerini çokça söylerdi.
Ben: Ey Allah'ın Resulü
yeni söylemeye başladığını gördüğüm bu sözler nedir, dedim. O: "Ümmetim
hakkında bana bir alamet verildi. O alameti görünce o sözü söyle (diye
emredil)dim." Bu ise "Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman"
(diye başlayan) -sonuna kadar- Nasr suresidir" buyurdu.
حدثني
محمد بن رافع.
حدثنا يحيى بن
آدم. حدثنا يحيى
بن آدم. حدثنا
مفضل عن
الأعمش، عن
مسلم بن صبيح،
عن مسروق، عن
عائشة؛ قالت:
ما
رأيت النبي
صلى الله عليه
وسلم منذ نزل
عليه: إذا جاء
نصر الله
والفتح، يصلي
صلاة إلا دعا.
أو قال فيها
"سبحانك ربي
وبحمدك.
اللهم! اغفر
لي".
1087-
Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti ... Aişe dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e: ''Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman" (diye
başlayan Nasr suresi) nazil olduktan sonra bir namaz kılıp da dua etmediğini
yahut o namazda "subhaneke Rabbf ve bi hamdik Allah Ümmü mağfirli: Rabbim
seni her türlü eksiklikten tenzih ederim, sana hamdederim. Allah'ım bana
mağfiret buyur" demediğini görmedim.
حدثني
محمد بن
المثنى. حدثني
عبدالأعلى.
حدثنا داود عن
عامر، عن
مسروق، عن
عائشة؛ قالت:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يكثر من
قول "سبحان
الله وبحمده
أستغفر الله
وأتوب إليه".
قالت
فقلت: يا رسول
الله! أراك
تكثر من قول
"سبحان الله
وبحمده
أستغفر الله
وأتوب إليه؟"
فقال "خبرني
ربي أني سأرى
علامة في
أمتي. فإذا رأيتها
أكثرت من قول:
سبحان الله
وبحمده أستغفر
الله وأتوب
إليه. فقد
رأيتها. إذا
جاء نصر الله
والفتح. فتح
مكة. ورأيت
الناس يدخلون
في دين الله
أفواجا. فسبح
بحمد ربك
واستغفره إنه
كان توابا".
1088-
Bana Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. .. Aişe dedi ki: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Subhanallahi ve bi hamdih estağfirullahe
ve etubu ileyh: Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, ona hamdederim.
Allah'tan mağfiret diler, ona tövbe ederim" sözlerini çokça söylerdi. Ben:
Ey Allah'ın Resulü, senin: Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, ona hamdederim.
Allah'tan mağfiret diler, ona tövbe ederim" sözlerini çokça tekrar
ettiğini görüyorum deyince, o şöyle buyurdu: "Rabbim, bana yakında
ümmetimin arasında bir alamet göreceğim i haber verdi. Onu gördüğüm takdirde
Allah'ı her türlü eksiklikten tenzih ederim, ona hamd ederim. Allah'tan
mağfiret diler, ona tövbe ederim, sözünü çokça söyle (diye emredil)dim. İşte
ben o alameti gördüm: Allah'ın yardımı ve fetih -Mekke'nin fethi- geldiği,
insanları Allah'ın dinine büyük topluluklar halinde girdiklerini gördüğün zaman
Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile, çünkü o tövbeleri çok çok
kabul edendir."
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (1083)
"Kulun Rabbine en yakın olduğu hal ... " yani kulun Rabbinin rahmet
ve lütfuna en yakın olduğu hal, demektir.
Bu Hadisten Şu Hükümler
Çıkarılmaktadır:
1- Secde halinde dua
teşvik edilmiştir.
2- Secde kıyamdan ve
namazın sair rükünlerinden daha faziletlidir diyenlerin görüşlerinin lehine
delil vardır.
Bu mesele hakkında üç
görüş vardır: Secdenin uzun yapılması ve rüku ile sücudun çokça yapılması daha
faziletlidir. Bunu Tirmizi ve Beğavı bir topluluktan rivayet etmişlerdir.
Secdenin uzun yapılmasının daha faziletli olduğunu söyleyenler arasında İbn
Ömer (r.anh) da vardır.
İkinci görüş Şafii (rahimehullah)
ile bir topluluğun görüşüdür .. Buna göre kıyamın uzatılması daha faziletlidir
çünkü Müslim'in sahihinde yer alan Cabir'in rivayet ettiği hadise göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "En faziletli olan namaz kunutu uzun olan
namazdır" buyurmuştur. Kunuttan maksat ise ayakta durmak, kıyam etmektir
çünkü kıyamda yapılan zikir kıraattir, secde halinde yapılan zikir de
tesbihtir. Kıraat ise daha faziletlidir çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den nakledilen rivayetlerde belirtildiği üzere o kıyamı secdeden daha
uzun tutardı.
Üçüncü görüşe göre ise
her ikisi de aynıdır. Ahmed b. Hanbel -Allah'ın rahmeti ona- bu mesele hakkında
hüküm vermekten kaçınmış ve herhangi bir şey söylememiştir. İshak b. Rahliye
der ki: Gündüzün rüku ve sücudun çokça yapılması daha faziletlidir. Geceleyin
ise kıyamın uzun tutulması daha faziletlidir. Ancak kişinin geceleyin belli bir
miktar Kur'an okumayı adet edinmiş olma hali müstesnadır. Bu durumda rüku ve
sücudu çoğaltmak daha faziletlidir çünkü o hem Kur'an'dan belli bir miktar
okur, hem de çokça rüku ve sücud yapmak karını elde eder. Tirmizi dedi ki:
İshak'ın böyle demesinin sebebi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in gece
namazını kıyamı uzun tutmakla nitelendirilmiş olmasıdır fakat onun namazını
geceleyin uzun tuttuğu anlatıldığı gibi, gündüzün de uzattığı nakledilmemiştir.
Allah en iyi bilendir.
(1084) "Allah'ım,
küçüğüyle büyüğüyle ... Bütün günahlarımı bana bağışla. " Küçüğüyle,
büyüğüyle bağışla demektir. Buradan duanın vurgulanıp, pekiştirilmesi bazıları
diğerine ihtiyaç bırakmasa dahi lafızlarının çoğaltılması(nın güzel olduğu)
anlaşılmaktadır.
(1085) "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) rüku ve sücudunda ... derdi.
Kur'an'ın emrine uymak
için böyle yapıyordu." Diğer rivayette (1086) "senden mağfiret
dilerim, sana tövbe ederim" buyurulmaktadır.
"Kur'fm'ın emrine
uymak için böyle yapıyordu." Yani o yüce Allah'ın:
"Rabbini hamd ile
tesbih et, ondan mağfiret dile çünkü o tövbeleri çokça kabul edendir." (Nasr,
3) buyruğunda kendisine verilen emri yorumluyor ve kendisine verilen emir
gereğince amel ediyordu.
Onun söylediği bu
sözleri harika akıcı ve ayette kendisine verilen emri tamanlamıyla yerine
getiren sözlerdi. Bunları hem rüku, hem sücud halinde söylerdi çünkü namaz hali
namaz dışındaki diğer hallerden faziletlidir. O daha mükemmel olması için
kendisine verilen bu görevi daha iyi bir şekilde eda etmek maksadıyla namazı
tercih ediyordu.
Arap dili bilginleri ve
başkaları der ki: Tesbih Allah'ı eksikliklerden tenzih etmek demektir.
"Subhane" lafzı mastar olarak nasb edilmiştir. Buna göre
subhanallah'ın anlamı Allah'ın sonradan yarattığı varlıkların her türlü
eksiklik ve sıfalından uzak ve münezzeh olduğunu söylemek, demektir.
Derler ki:
"Hamdinle" sözü de yani seni hamdinle tesbih ettim, demektir.
Bu da senin bana
verdiğin tevfik, hidayet ve bana olan lütfun ile ben seni eksiklikten tenzih
ederim, yoksa kendi güç ve takatimle bunu yapıyor değilim.
Tesbih ile yüce Allah'a
bu nimet sebebiyle şükredilmekte ve bu nimet itiraf edilerek dile getirilmekte,
her türlü iş, yüce Allah'a havale edilmekte, bütün fiillerin onun olduğu
bildirilmektedir. Allah en iyi bilendir.
"Senden mağfiret
diler, sana tövbe ederim." Bu ifadelerde estağfiruke ve etubu ileyk: senden
mağfiret diler, sana tövbe ederim, demenin caiz hatta müstehap olduğunun delili
vardır ama seletten bazı kimselerden yalancı sayılmaması için bunun mekruh
olduğunu söyledikleri nakledilmiştir. Bu kanaatte olanlar: Bunun yerine kişi
Allahummağfirli ve tub aleyy: Allah'ım bana mağfiret buyur ve bana tövbe etmeyi
nasip et, demelidir, demişlerdir. Bu kişinin söylediği: Allahummağfirlı ve tub
aleyy sözünün güzel olduğunda hiçbir şüphe yoktur ama kişinin estağfirullahe ve
etubu ileyh demesinin mekruh olduğu iddiası kabul edilemez. Ben bu meseleyi
el-Ezkar adlı eserimin istiğfar babında delilleriyle zikretmiş bulunmaktayım.
Allah en iyi bilendir.
O günahları bağışlanmış
birisi olduğu halde ''Allah'ım, günahımın tamamını bana bağışla" diye dua
etmesi ubudiyet, Allah'ın emrine itaat, yüce Allah'a muhtaç olduğunu bildirmek
kabilindendir. Allah en iyi bilendir.
(1087) "Müslim b.
Subayh" daha önceki (1085) rivayette adı geçen Ebu'd-Duha'nın kendisidir.
وحدثني
حسن بن علي
الحلواني
ومحمد بن رافع
قالا: حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا ابن
جريج. قال قلت
لعطاء:
كيف
تقول أنت في
الركوع؟ قال:
أما سبحانك
وبحمدك لا إله
إلا أنت.
فأخبرني ابن
أبي مليكة عن
عائشة؛ قالت:
افتقدت النبي
صلى الله عليه
وسلم ذات
ليلة. فظنت
أنه ذهب إلى
بعض نسائه.
فتحسست ثم
رجعت. فإذا هو
راكع أو ساجد
يقول "سبحانك
وبحمدك. لا
إله إلا أنت"
فقلت: بأبي
أنت وأمي! إني
لفي شأن وإنك
لفي آخر.
1089-
Bana Hasan b. Ali el-Hulvanı ve Muhammed b. Rafi'de tahdis edip dedi ki: Bize
Abdurrezzak tahdis etti. Bize İbn Cureyc haber verip dedi ki: Ata'ya: Sen
rükuda ne söylersin, dedim. Dedi ki: Subhaneke ve bi hamdik la ilah e illa
ente: Seni hamdinle her türlü eksiklikten tenzih ederim, senden başka hiçbir
ilah yoktur, hakkında bana İbn Ebu Muleyke, Aişe'den şöyle dediğini haber
verdi: Bir gece Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i yanımda bulamadım. Onun
hanımlarından birisinin yanına gittiğini düşündüm. Bunun için araştırdım sonra
geri döndüm. Onun rüku yahut secde yapmakta olduğunu gördüm.
"Subhanekellahumme ve bi hamdik la ilahe illa ente: Allah'ım, seni
hamdinle her türlü eksiklikten tenzih ederim, senden başka hiçbir ilah
yoktur" diyordu. Ben: Babam anam sana feda olsun, ben neyin peşindeyim,
sen ne haldesin, dedim.
Diğer tahric: Nesai,
1130, 3971, 3972
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا أبو
أسامة. حدثني
عبيدالله بن
عمر عن محمد
بن يحيى بن
حبان، عن
الأعرج، عن
أبي هريرة، عن
عائشة؛ قالت:
فقدت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ليلة من
الفراش.
فالتمسته.
فوقعت يدي على
بطن قدميه وهو
في المسجد.
وهما
منصوبتان. وهو
يقول "اللهم!
أعوذ برضاك من
سخطك.
وبمعافاتك من
عقوبتك. وأعوذ
بك منك. لا
أحصى ثناء
عليك. أنت كما
أثنيت على
نفسك".
1090-
Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis etti. Bize Ebu Üsame tahdis etti. Bana
Ubeydullah b. Ömer, Muhammed b. Yahya b. Habban'dan tahdis etti. O el-.A'rec'den,
o Ebu Hureyre'den, o Aişe'den şöyle dediğini nakletti: Bir gece yatakta
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i bulamayınca onu aradım. Elim o secde
yerinde iken dikili bulunan ayaklarının iç tarafına değdi. Bu arada şöyle
diyordu: "Allahumme euzu bi rıdake min sahatik ve bi muafatike min
ukubetik ve euzu bike minke la uhsi senden aleyk ente kema esleyte ala nefsik:
Allah'ım gazabından rızana, cezalandırmandan afiyet ve esenliğine sığınırım.
Senden de sana sığınırım. Sana övgüleri tamamıyla sayıp dökemem. Sen kendi
zatını övdüğün gibisin. "
Diğer tahric: Ebu
Davud, 879; Nesai, 169, 1099; İbn Mace, 3841
AÇIKLAMA: (1090)
"O secde yerinde iken ... ayaklarının iç tarafına değdL" Kadının
değmesi abdesti bozmaz, diyenler bunu delil gösterirler. Bu da Ebu Hanife
(r.anh)'ın ve başkalarının görüşüdür. Malik, Şafii ve Ahmed -yüce Allah'ın
rahmeti onlara- ve çoğunluk abdesti bozar demişler fakat bunun teferruatının
hükmü hakkında farklı görüşlere sahip olmuşlardır. Bu hadise de şöyle cevap
verilmiştir: Şafii'nin -yüce Allah'ın rahmeti ona- ve başkalarının bir görüşüne
göre kendisine dokunulan kişinin abdesti bozulmaz. Abdesti bozulur diyenlerin
görüşüne göre -ki bu bizim mezhebimizce tercih edilen görüştür- bu hadis
dokunmanın bir hail (elbise ve benzeri bir şey) üzerinde olduğu şeklinde
yorumlanır. Bunun da bir zararı olmaz.
"İki ayağı dikili
olduğu halde" Bu ifadeden secde halinde ayakları dikmenin sünnet olduğu
hükmü çıkmaktadır.
"Şöyle diyordu:
Allah'ım, gazabından rızana sığınırım ... gibisin." İmam Ebu Süleyman
el-Hartabi-yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Bunda oldukça incelikli bir
anlam vardır çünkü o yüce Allah'a sığınmış ve ondan rızasıyla gazabından,
afiyetiyle cezalandırmasından kendisini himayesine almasını dilemiştir. Rıza ve
gazap birbirine zıt hallerdir. Aynı şekilde afiyet ve cezalandırmak da
böyledir. Nihayet zırtı olmayan zat olan şanı yüce Allah'ı zikre gelince bu
sefer başkasına değil de ondan yine ona sığınmıştır. Bu da yüce Allah'a ibadet
ve onu övmek hususunda yerine getirilmesi gereken sınıra ulaşmaktaki kusurdan
dolayı Allah'tan mağfiret dilemek anlamındadır.
"Sana övgüleri
sayıp bitiremem." Yani buna gücüm yetmez, bunu yapamam. Bunu kuşatamam
anlamında olduğu da söylenmiştir. Malik-yüce Allah'ın rahmeti ona- der ki: Yani
ben senin nimetlerini, ihsanını ve bunlar dolayısıyla sana övgülerimi, seni
övmek yolunda bütün gayretimi ve çabamı ortaya koysam dahi yapamam,
gerçekleştiremem demektir.
"Sen kendi zatını
övdüğün gibisin." Bu, övgüyü teferruatlı bir şekilde yapmaktan aczi bir
itiraftır. Bunu gerçekleştirmeye takatinin olmadığını ifade etmektir. Etraflı
ve herhangi bir tayin ve daraltma sözkonusu olmaksızın genel olarak bütün
övgülerin onun olduğunu bildirmektir. O bu övgüleri geneliyle, özeliyle her
şeyi kuşatan Şanı yüce Allah'a havale etmiş olmaktadır. Onun sıfatlarının sonu
olmadığı gibi, ona övgülerin de sonu yoktur çünkü övgü övülen kişiye tabidir.
Ona yapılan her bir övgü ne kadar çok ve uzun olsa, ne kadar onda mübalağa
edilse bile Şanı yüce Allah'ın üstünlüğü daha muazzam, saltanatı daha güçlü,
sıfatları daha büyük, daha çoktur, lütuf ve ihsam daha geniş ve daha
kapsamlıdır. Bu hadis-i şerifte şerrin tıpkı hayrın kendisine izafe edildiği
gibi, yüce Allah'a izafe edilmesinin caiz olduğu hususunda ehl-i sünnetin lehine
delil vardır çünkü bu hadiste: "Senin gazabından ve senin cezalandırmandan
sana sığınırım" denilmektedir. Allah en iyi bilendir.
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا محمد بن
بشر العبدي.
حدثنا سعيد بن
عروبة، عن
قتادة، عن مطرف
بن عبدالله بن
الشخير؛ أن عائشة
نبأته؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
كان يقول في
ركوعه وسجوده
"سبوح قدوس. رب
الملائكة
والروح".
1091- Bana Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti. .. Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhır'den rivayete göre
Aişe kendisine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in rüku ve sücudunda:
"Subbuhun kuddus Rabbu'l-meldiketi ve'rruh: Her türlü eksiklikten
münezzehsin, pdk ve temizsin, bütün meleklerin ve Ruh'un rabbisin" derdi,
diye haber vermiştir.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 872; Nesai, 1047, 1133
حدثنا
محمد بن المثنى.
حدثنا أبو
داود. حدثنا
شعبة. أخبرني
قتادة. قال:
سمعت مطرف بن
عبدالله بن
الشخير؛ قال أبو
داود: وحدثني
هشام عن
قتادة، عن
مطرف، عن عائشة،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم، بهذا الحديث.
1092- Bize Muhammed b.
el-Müsenna tahdis etti. Bize Ebu Davud tahdis etti. Bize Şu'be tahdis etti.
Bana Katade haber verip dedi ki: Mutarrif b. Abdullah b. eş-Şihhır'i şöyle
derken dinledim: Ebu Davud dedi ki: Bana Hişam da Katade'den tahdis etti. O
Mutarrif'ten, o Aişe'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu hadisi
rivayet etti.
AÇIKLAMA: "Subbuhun
kuddus" Aynı zamanda sin ve kaf harfleri fethalı olarak sebbahun, kaddas
da söylenebilir ama birinci söyleyiş daha fasih ve daha çok kullanılır. Cevheri
zel, re, ha faslında der ki: Sibeveyh bu lafızları fethalı olarak söylerdi.
Yine Cevheri sebbaha, subbah faslında şunları söylemektedir: Yüce Allah'ın
sıfatlarındandır. Sa'leb dedi ki: "Fe'ul" vezninde olan her ismin
birinci harfi fethalıdır. Bundan sadece subbuh ve kuddus isimleri müstesnadır.
Bu ikisinde (sin ve kaf harflerinin) ötreli okuyuş daha çoktur. Aynı şekilde
ez-zurruh da böyledir, bu ise kırmızı renkli, siyah noktalı, uçan küçük bir
haşerattır. Zehirli haşerattan sayılır. İbn Faris, ez-Zebidi ve başkaları da:
Subbuh, Aziz ve Celil Allah'tır demişlerdir.
Subbuh ve kuddus'tan
maksat ise tesbih olunan ve takdis olunan demektir. Adeta tesbih olunan, takdis
olunan, meleklerin ve ruhun Rabbi olan demiş gibidir. Subblih her türlü
eksiklikten; ortaktan, uluhiyete layık olmayan her bir husustan uzak olan,
münezzeh olan demektir. -Kuddus da yaratıcıya yakışmayan her bir şeyden yana
tertemiz olan anlamındadır. Herevi, kuddus mübarek demektir diye söylenmiştir
demiştir. Kadi İyaz dedi ki: Subbuh olanı tesbih ederim, zikrederim, tazim
ederim ya da ibadet ederim takdirinde subbuhan, kuddusen de denilmiştir.
"Meleklerin ve
ruhun Rabbi" denildiğine göre Ruh pek büyük bir melektir. Onun Cebrail
(aleyhisselam) olma ihtimali olduğu söylendiği gibi, bizlerin cinleri ve
melekleri görmediğimiz gibi, meleklerin de kendilerini görmediği Allah'ın
yarattığı varlıklardır diye de açıklanmıştır. Şanı yüce Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
43- SECDENİN FAZİLETİ
VE SECDEYE TEŞVİK BABI