SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
باب
الجهر
بالقراءة في
الصبح
والقراءة على
الجن
33- SABAH NAMAZINDA
KUR'AN'I AÇIKTAN OKUMA VE CİNLERE KUR'AN OKUMA BABI
حدثنا
شيبان بن
فروخ. حدثنا
أبو عوانة عن
أبي بشر، عن
سعيد بن جبير،
عن ابن عباس؛
قال:
ما قرأ
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم على الجن
وما رآهم.
انطلق رسول الله
صلى الله عليه
وسلم في طائفة
من أصحابه عامدين
إلى سوق عكاظ.
وقد حيل بين
الشياطين وبين
خبر السماء.
وأرسلت عليهم
الشهب. فرجعت
الشياطين إلى
قومهم.
فقالوا:
مالكم؟ قالوا:
حيل بيننا
وبين خبر السماء.
وأرسلت علينا
الشهب. قالوا:
ما ذاك إلا من
شيء حدث.
فاضربوا مشارق
الأرض
ومغاربها.
فانظروا ما
هذا الذي حال
بيننا وبين
خبر السماء.
فانطلقوا
يضربون مشارق
الأرض
ومغاربها. فمر
النفر الذين
أخذوا نحو تهامة
(وهو بنخل،
عامدين إلى
سوق عكاظ. وهو
يصلي بأصحابه
صلاة الفجر)
فلما سمعوا القرآن
استمعوا له.
وقالوا: هذا
الذي حال
بيننا وبين
خبر السماء.
فرجعوا إلى
قومهم فقالوا:
يا قومنا! إنا
سمعنا قرآنا
عجبا يهدي إلى
الرشد فآمنا
به. ولن نشرك
بربنا أحدا.
فأنزل الله عز
وجل على نبيه
محمد صلى الله
عليه وسلم: {قل
أوحي إلى أنه
استمع نفر من
الجن} [72/الجن/
الآية-1].
1005-
Bize Şeyban b. Ferruh tahdis etti. .. İbn Abbas dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) cinlere ne (Kur'an) okudu ne onları gördÜ. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bir topluluk ile birlikte Ukaz
panayırma doğru gitmişti. O sırada şeytanların semadan haber almalarına engel
olunmuş, onların üzerine yalın alevli yıldız parçaları salınmıştı. Şeytanlar
bunun üzerinekavimlerinin yanma geri dönünce neyiniz var demişler, onlar:
Semadan haber almamıza engel olundu ve üzerimize alevIi yıldız parçaları
gönderildi diye cevap verdiler.
ÖbÜrleri:Bu ancak yeni
meydana gelen bir olay sebebiyle olmuştur.
Haydi yerin doğularına,
batılarına gidiniz. Semadan haber almamıza neyin engel olduğuna bir bakınız,
dediler.
Onlar da yola koyulup,
yeryüzünün doğularına, batılarına gittiler. Tihame tarafına giden grup, -ashabı
ile birlikte- Ukaz panayırma giderlerken Nahl denilen yerde ashabına sabah
namazını kıldırmakta olan Allah Resulünün yanından geçtiler. Bunlar Kur'an'ı
işitince onu dinlemeye koyuldular ve: İşte semadan haber almamıza engel olan
budur diyerek kavimlerine geri dönüp:
Kavmimiz, şüphesiz bizi
doğru yola ileten, hayret verici bir Kur'an işittik ve ona iman ettik.
Rabbimize kimseyi asla ortak koşmayız,dediler.
Bunun üzerine aziz ve
celil Allah, Nebisi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in üzerine: "De
ki: Bana şu vahyolundu: Cinlerden bir topluluk (beni dinlediler)" (Cin, 1)
buyruğunu indirdi.
Diğer tahric: Buhari,
773,4921; Tirmizi, 3323; Tuhfetu'l-Eşraf, 5452
حدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
عبدالأعلى عن
داود، عن
عامر، قال:
سألت علقمة:
هل كان
ابن مسعود شهد
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم ليلة
الجن؟ قال
فقال علقمة:
أنا سألت ابن
مسعود. فقلت:
هل شهد أحد
منكم مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
ليلة الجن؟
قال: لا. ولكنا
كنا مع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ذات
ليلة.
ففقدناه.
فالتمسناه في
الأودية
والشعاب. فقلنا:
استطير أو
اغتيل. قال
فبتنا بشر
ليلة بات بها
قوم. فلما
أصبحنا إذا هو
جاء من قبل
حراء. قال
فقلنا: يا
رسول الله!
فقدناك
فطلبناك فلم نجدك
فبتنا بشر
ليلة بات بها
قوم. فقال
"أتاني داعي
الجن. فذهبت
معه. فقرأت
عليهم القرآن"
قال فانطلق
بنا فأرانا
آثارهم وآثار
نيرانهم.
وسألوه الزاد.
فقال "لكم كل
عظم ذكر اسم
الله عليه يقع
في أيديكم،
أوفر ما يكون
لحما. وكل
بعرة علف
لدوابكم".
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"فلا تستنجوا
بهما فإنهما
طعام إخوانكم".
1006-
Bize Muhammed b. el-Müsenna tahdis etti. Bize Abdula'la, Davud'dan tahdis etti.
O Amir'den şöyle dediğini nakletti: Alkame'ye: İbn Mesud Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile birlikte cin gecesinde hazır bulundu mu, diye sordum.
Alkame şöyle dedi: Ben
İbn Mesud'a sorup: Sizden bir kimse Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile birlikte cin gecesinde bulundu mu, dedim. O, hayır ama biz bir gece
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik. Onu yanımızda bulamayınca
vadilerde ve dağ geçitleri arasında onu aradık. Onu cinler kaptı yahut gizlice
öldürüldü, dedik. Bu sebeple bir topluluğun geçirdiği en kötü bir geceyi
geçirdik. Sabahı edince O Hira tarafından geliverdi, dedi.
(İbn Mesud devamla) dedi
ki; Ey Allah'ın Resulü, seni göremeyince aradık, seni bulamadık. Bu sebeple bir
kavmin geçirdiği en kötü bir geceyi geçirdik. Allah Resulü; "Bana cinlerin
davetçisi geldi, onunla birlikte gittim, onlara Kur'an okudum" buyurdu.
(İbn Mesud) dedi ki: Sonra bizi alıp götürdü, bizlere onların izlerini ve
ateşlerinin kalıntılarını gösterdi. Allah Resulünden azık istediler, O da:
"Elinize geçen üzerine Allah adı anılmış her kemik olabildiğince etli
olarak sizindir. Her deve tezeği de hayvanlarınıza yemdir" buyurdu.
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem); ''Artık bu ikisi ile istinca yapmayınız çünkü
bunlar kardeşlerinizin yiyeceğidir" buyurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 85 -muhtasar-; Tirmizi, 3258
وحدثنيه
علي بن حجر
السعدي. حدثنا
إسماعيل بن إبراهيم
عن داود، بهذا
الإسناد، إلى
قوله: وآثار
نيرانهم.
1007- Bunu bana Ali b.
Hucr es-Sa'dı de tahdis etti. Bize İsmail b. İbrahim, Davud'dan bu isnad ile
"ve ateşlerinin izlerini" sözüne kadar tahdis etti.
قال
الشعبي:
وسألوه الزاد.
وكانوا من جن
الجزيرة. إلى
آخر الحديث من
قول الشعبي.
مفصلا من حديث
عبدالله.
1008- Şa'bı dedi ki:
Ondan azık da istediler. Bunlar Cezire cinlerinden idi sözünden itibaren
hadisin sonuna kadar olan kısım Abdullah'ın hadisinden ayrı olarak Şa'bi'nin
kendi sözüdür.
وحدثناه
أبو بكر بن
أبي شيبة. حدثنا
عبدالله بن
إدريس عن
داود، عن
الشعبي، عن
علقمة، عن
عبدالله، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. إلى
قوله: وآثار
نيرانهم. ولم
يذكر ما بعده.
1009- Bunu bize Ebu Bekr
b. Ebi Şeybe de tahdis etti ... Şa'bı, Alkame'den, o Abdullah'tan, o Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den "ve ateşlerinin izlerini" sözüne
kadar rivayet etmekle birlikte ondan sonrasını zikretmedi.
حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا خالد
بن عبدالله عن
خالد، عن أبي
معشر، عن
إبراهيم، عن
علقمة، عن
عبدالله. قال:
لم أكن
ليلة الجن مع
رسول الله صلى
الله عليه وسلم.
ووددت أني كنت
معه.
1010-
Bana Yahya b. Yahya da tahdis etti. .. Alkame, Abdullah'tan şöyle dediğini
nakletti: Cin gecesi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte
değildim ama onunla olmayı gerçekten çok isterdim.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
حدثنا
سعيد بن محمد
الجرمي
وعبيدالله بن
سعيد. قالا:
حدثنا أبو
أسامة عن
مسعر، عن معن؛
قال: سمعت أبي
قال:
سألت
مسروقا: من
آذن النبي صلى
الله عليه
وسلم بالجن
ليلة استمعوا
القرآن؟ فقال:
حدثني أبوك
(يعني ابن
مسعود) أنه
آذنته بهم
شجرة.
1011-
Bize Said b. Muhammed el-Cermı ve Ubeydullah b. Said tahdis edip dedi ki. ..
Ma'n dedi ki: Babamı şöyle derken dinledim: Mesruk'a:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e Kur'tm'ı dinledikleri gece cinleri kim haber verdi, diye sordum. O:
Bana senin baban -yani İbn Mesud- 'un tahdis ettiğine göre onları kendisine bir
ağaç haber vermişti, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
3859
AÇIKLAMA: (1005)
"Ukaz panayırı" munsarıf ve gayrı munsarıf olabilir. Panayır (suk)
müennes ve müzekker olarak kullanılabilir, iki söyleyiştir. İnsanlar orada
ayakları üzerinde dikildikleri için panayıra, pazara bu ismin verildiği de
söylenmiştir.
"İbn Abbas (r.anh)
dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cinlere ne (Kur'an) okudu ne
onları gördü." Bundan sonra da İbn Mesud (r.anh)'ın Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettiği (1006) "cinlerin davetçisi bana
geldi. .. " hadisini zikretmektedir.
İlim adamları der ki: Bunlar
iki farklı olaydır. İbn Abbas'ın hadisinde anlatılanlar ilk zamanlarda
nübüvvetin ilk dönemlerinde cinler gelip de "bana şu uahyolundu"
(Cin, 1) buyruklarını dinledikleri zaman olmuştu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) kendisine vahyedilenleri dinlediklerini, ona bildirilen vahiy ile mi
öğrenmişti yoksa onların bu dinlemelerini ancak daha sonra mı öğrenmişti
hususunda müfessirler ihtilaf etmişlerdir.
İbn Mesud'un hadisinde
anlatılanlara gelince, bu da başka bir olayolup, ne kadar olduğunu Allah'ın en
iyi bildiği bir süre sonra cereyan etmiş ve İslam'ın yayılmasından sonra
meydana gelmişti.
"Şeytanların
semadan haber almaları engellendi. .. " Bu ifadenin zahirinden anlaşıldığı
üzere bu olay Nebimize (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nübüvvetin verilmesinden
sonra olmuştur, ondan önce meydana gelmiş değildir. Bundan dolayı şeytanlar
bunu bilememiş, ondan korkmuş, haberini öğrenmek maksadıyla yeryüzünün
doğularına, batılarına gitmişlerdir.
Kahinlik Araplar arasında
yaygındı ama sonunda şeytanların semaya yükselip, hırsızlama semadan haber
dinlemeleri engellendi. Yüce Allah'ın onlar hakkında şöyle dediklerine dair
verdiği haberinde görüldüğü gibi:
"Gerçekten biz göğe
doğru yükselmek istedik de onu güçlü bekçilerle ve alevii ateşlerle doldurulmuş
olduğunu gördük. Halbuki gerçekten biz dinlemek için bir yer bulup oturuyorduk.
Şimdi ise kim dinlese kendisini bekleyen bir alevli ateş bulur. " (Cin,
8-9) Arap şiirlerinde de nübüvvet'ten önce alışkın olmadıkları şekilde gökten
alevii gök taşlarının atılmasını garip buldukları ifade edilmektedir. Gökten bu
;atışların atılması ise nübüvvetin delillerinden idi.
İlim adamlarından bir
topluluk ise: Bu alevii ateşler (göktaşları) dünya var olduğundan beri hep
varolmuştur. Bu İbn Abbas, Zühri ve başkalarının görüşüdür. Nitekim bu husus
Arap şiirlerimde de ifade edilmiştir. Bu konuda İbn Abbas (r.anh) bir hadis
;rivayet etmiştir. Zühri'ye soruldu: Yüce Allah: "Şimdi ise kim beklese
kendisinii bekleyen alevli bir ateş bulur" (Cin, 9) buyuruyor (ne
demektir?) O şöyle dedi: Önceleri bu alevii ateşler (göktaşları) pek azdı ama
daha sonra bunlar Nebimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamber olarak
gönderilince daha da çoğaldı. Müfessirler de buna yakın açıklamalarda bulunmuşlar,
bu göktaşlarının atılması ile semanın korunmasının nübüvvetten önce var olan ve
bilinen şeyler olduğunu sözkonusu etmişlerdir ancak yeryüzündekilere inecek bir
azap yahut onlara bir Resulün gönderilmesi gibi pek büyük bir iş meydana
geldiğinde bunlar oluyordu. Yüce Allah'ın:
"Doğrusu biz yerde
bulunanlar için şer mi murad edildi yoksa Rableri onlar hakkında hayır mı murad
etti bilmiyoruz" (Cin, 10) buyruğunu da buna göre tevil etmişlerdir ..
Bu alevIi göktaşlarının
daha önceleri görünen ve bilinen şeyler oldukları ama şeytanların taşlanıp,
yakılmalarının ise ancak nebimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) nübüvvetinden
sonra meydana geldiği de söylenmiştir.
Yüce Allah'ın "atış
taneleri" (Mülk, 5) anlamındaki "rucumen" lafzının irabı ve
anlamı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Bunun mastar olduğu
söylenmiştir. Bu durumda bizzat kendileri değil de, alevleriyle yakan ve
taşlamak aracı olan yıldızların kendileri olur. Bunun isim olduğu da
söylenmiştir. Bu durumda bizzat onlar atış tanesi olarak atılır. Bu durumda
"rücum" kelimesi "recm: atmak, taşlamak"ın çoğulu olur.
Allah en iyi bilendir.
"Yeryüzünün
doğularına, batılarına gidiniz." Yani yeryüzünün her tarafını dolaşınız.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "İki erkek avretlerini açarak
kendi aralarında buluşarak def-i hacette bulunmak üzere dışarı çıkmasınlar
çünkü yüce Allah böyle bir hale gazap eder" hadisinde de bu lafız
kullanılmıştır (ilk hadiste "gidiniz" anlamında ikincisinde
"çıkmak" anlamında kullanılan darabe kökünden gelen fiili
kastetmektedir).
"Tihame tarafına
giden grup ... Nahl denilen yerde ... Allah Resulünün yanından geçtiler."
"Nahı" kelimesi Müslim'de bu şekilde noktalı hı harfi iledir. Doğrusu
ise "Nahle"dir. Burası orada bilinen bir yerdir. Buhari'nin sahihinde
bu şekilde doğru şekliyle yer almıştır. Bununla birlikte o yerin hem Nahl, hem
Nahle diye söylenmesi ihtimali de vardır. Tihame ise Hicaz topraklarının
Necid'den beri tarafında bulunan her yerin adıdır. Mekke de Tihame'dendir. İbn
Faris,el-Mücmel adlı eserinde der ki: Tihame'ye Tehem'den türeyen bu isim
verilmiştir ki bu da aşırı sıcak ve rüzgarın esmemesi anlamındadır. Metali'
sahibi de şöyle demektedir: Buraya havasının değişmesi dolayısıyla bu isim
verilmiştir. Ya değiştiği zaman teheme ed-duhnu denilir. el-Hazimi'nin
belirttiği üzere Tihame denilen yerin çoğul u "Tehaim" diye gelir.
"Ashabına sabah
namazını kıldırmakta iken ... "
Bu ifadelerden şu
hükümler anlaşılmaktadır:
1- Sabah namazında
Kur'an açıktan okunur.
2- Cemaatle namaz kılmak
sabittir.
3- Sefer halinde de
cemaatle namaz meşrudur.
4- Cemaatle namaz
nübüvvetin ilk zamanlarından beri meşru kılınmıştır. İmam Ebu Abdullah
el-Mazerı dedi ki: Hadisin zahirinden anlaşıldığı üzere cinler Kur'an'ı
işitince iman ettiler. Onu işitince iman eden kimsenin i' cazın gerçeğini ve
mucizenin şartlarını da bilmesi bir zorunluluktur. Ancak bundan sonra Resulün
doğruluğu ile ilgili bilgi sahibi olabilir. Buna göre cinler bu gibi hususları
kendilerinden önceki Resullerin kitaplarından geleceği müjdelenen doğru nebinin
o olduğunu öğrenmiş olmalıdırlar. İlim adamlarının da ittifak ettikleri üzere
cinler masiyetler dolayısıyla ahirette azaplandırılır. Nitekim yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: ''Andolsun ki Cehennemi tamamen cinlerle ve insanlarla
dolduracağım." (Hud, 119)
Ancak cinlerin mümin ve
itaatkarlarının itaatine sevap ve mükafat olmak üzere cennete girip, cennetin
nimetlerinden yararlanıp, yararlanmayacakları ve aksine onlara sevap olarak
cehennemden kurtuluşun bahşedilip, sonra da hayvanlar gibi toprak olunuz
denileceği hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu da İbn Ebu Süleym ve bir topluluğun
görüşü olup, doğrusu onların cennete girecekleri ve cennette yiyerek, içerek ve
başka şekilde nimetlerden istifade edecekleridir. Bu da Hasan-ı Basri, Dahhak,
Malik b. Enes, İbn Ebi Leyla ve başkalarının görüşüdür.
(1006) "İbn Mesud'a
sordum ... " Bunlar Ebu Davud'un Süneninde ve başka kaynaklarda yer alıp,
cin gecesinde İbn Mesud'un Allah Resulü ile birlikte hazır bulunduğu ve nebiz
ile abdest alındığının sözkonusu edildiği hadisin batıl olduğu hususunda açık
bir ifadedir. Çünkü bu hadis sahihtir ama nebiz ile abdest alındığını sözkonusu
eden diğer hadis ise hadis alimlerinin ittifakı ile zayıftır.
Bu hadis Amr b. Hureys'in
azatlısı Zeyd etrafında dönmektedir. O da meçhul bir ravidir.
"Cinler tarafından
kapıldı ya da gizlice öldürüldü." Üstutira cinler onu alıp kaçtı demektir.
Uğtuyile de gizlice öldürüldü anlamındadır çünkü el-ğile gizlice öldürmek
demektir. Darakutni dedi ki: İbn Mesud'un rivayet ettiği hadis "bize
onların izlerini ve ateşlerinin izlerini gösterdi" ifadesi ile sona
ermektedir, ondan sonrası ise Şa'bi'nin sözüdür, demektedir. Nitekim hadisi
Şa'bi'den rivayet eden Davud'un ashabı ile İbn Uleyye, İbn Zurey', İbn Ebu
Zaide, İbn İdris ve başkaları da böyle rivayet etmişlerdir. Darakutni ve
başkaları bunu böyle ifade etmişlerdir. Onun "Şa'bi'nin sözüdür"
demesinin anlamı da şudur: Yani bu ifadeler bu hadiste İbn Mesud'dan rivayet
edilmemişfu yoksa Şa'bi bu sözleri ancak Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
nakledilmiş olarak söyleyebilir. Allah en iyi bilendir.
"Üzerine Allah'ın
adı anıImış her bir kemik ... " Kimi ilim adamı der le Bu onların
müminlerine verilmiş bir şeydir. Böyle olmayanlar hakkında ise bir başka
hadiste onların yiyecekleri şeylerin üzerine Allah'ın adı anılmayan şeyler
olduğu belirtilmektedir .
(1010) "Onunla
birlikte olmayı çok arzu ederdim." Bundan fazilet sahibi kimselerle,
yolculuklarında, önemli işlerinde, karşı karşıya kaldıkları önemli hadiselerde,
kayıtsız ve şartsız meclislerinde birlikte bulunup, arkadaşlık etmeye dair hırs
ve gayret ile bunun kaçırılmasına üzüntünün sözkonusu olacağı anlaşılmaktadır.
(1011) "Onları ona
bir ağaç bildirdi." Bu da yüce Allah'ın dilediği cansız varlıklarda temyiz
(ayırt etme) gücünü yarattığına bir delildir. Yüce Allah'ın şu buyrukları da
bunun gibidir: "Çünkü öyle taşlar vardır ki Allah korkusundan
yuvarlanır." (Bakara, 74); "Onu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey
yoktur fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. " (İsra, 44)
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Ben Mekke'de bana selam veren bir taşı
biliyorum" buyruğu ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelen
iki ağaç ile ilgili hadis de böyledir. Müslim bunu kitabın son taraflarında
zikretmiştir.
Yine ağaç kütüğünün
inlemesi, yemeğin tesbih etmesi, taşın Musa (aleyhisselam)'ın elbisesini alıp
kaçması, Hira ve Uhud tepelerinin sarsılması ile ilgili hadisler de bu
türdendir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
34- ÖĞLE VE İKİNDİ
NAMAZLARINDA KIRAAT BABI