SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
(16) باب
التشهد في
الصلاة
16- NAMAZDA TEŞEHHÜD
BABI
حدثنا
زهير بن حرب
وعثمان بن أبي
شيبة وإسحاق
بن إبراهيم
(قال إسحاق: أخبرنا.
وقال الآخران:
حدثنا جرير)
عن منصور، عن أبي
وائل، عن
عبدالله؛ قال:
كنا
نقول في
الصلاة خلف
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: السلام
على الله.
السلام على
فلان. فقال
لنا رسول الله
صلى الله عليه
وسلم، ذات يوم
"إن الله هو
السلام. فإذا
قعد أحدكم في
الصلاة فليقل:
التحيات لله
والصلوات
والطيبات.
السلام عليك
أيها النبي
ورحمة الله
وبركاته.
السلام علينا
وعلى عباد
الله
الصالحين.
فإذا قالها
أصابت كل عبد
لله صالح، في
السماء
والأرض. أشهد
أن لا إله إلا
الله وأشهد أن
محمدا عبده ورسوله
ثم يتخير من
المسألة ما
شاء".
895- Bize Zuheyr b.
Harb, Osman b. Ebu Şeybe ve İshak b. İbrahim tahdis etti. -İshak, bize Cerir,
Mansur'dan haber verdi derken, diğer ikisi tahdis etti dedi.- Mansur, Ebu
Vail'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini nakletti: Biz Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in arkasında namaz kılarken es-selamu alallah (Allah'a
selam), es-selamu ala fulan (filana selam), derdik.
Bir gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize şöyle dedi: "Şüphesiz Allah es-selam'
dır. Bu sebeple sizden biriniz namazda oturduğu vakit: Ettahiyyatu lillahi
vessalavatu vettayyibat es-selamu aleyke ve rahmetullahi ve berekatuh es-selamu
aleyna ve ala ibadillahissalihin: Bütün selamlar, hoş ve güzel dualar, dilekler
Allah'a mahsustur. Selam sana ey Nebi, Allah'ın rahmet ve bereketleri de, selam
bizlere ve Allah'ın salih kullarına" desin. O bu sözleri söyleyecek olursa
gökte ve yerde Allah'ın salih bütün kullarına isabet eder. (Sonra) eşhedu en la
ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu ve Resuluh" desin sonra da
neyi dilemek isterse dilesin. "
Diğer tahric: Buhari,
6328; Nesai, 1168, 1169, 1276 -uzunca-; İbn Mace, 899
حدثنا
محمد بن
المثنى وابن
بشار. قالا:
حدثنا محمد بن
جعفر. حدثنا
شعبة عن
منصور، بهذا
الإسناد،
مثله. ولم
يذكر "ثم
يتخير من المسألة
ما شاء".
896- Bize Muhammed b.
el-Müsenna ile İbn Beşşar tahdis edip dediler ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis
etti. Bize Şu'be, Mansur'dan bu isnad ile aynısını tahdis etti ama "sonra
neyi dilerse istesin" (4170b) sözlerini zikretmedi.
حدثنا
عبد بن حميد.
حدثنا حسين
الجعفي عن
زائدة، عن منصور،
بهذا
الإسناد، مثل
حديثهما. وذكر
في الحديث "ثم
ليتخير بعد من
المسألة ما
شاء (أو ما أحب)".
897- Bize Abd b. Humeyd
tahdis etti. Bize Huseyn el-Cu'fi, Zaide'den tahdis etti. O Mansur'dan bu isnad
ile önceki iki ravinin hadisini aynen zikretti ve ayrıca hadiste: "Bundan
sonra da neyi dilerse -yahut neyi arzu ederse- onu istesin" sözlerini
zikretti.
حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا أبو
معاوية عن الأعمش،
عن شقيق، عن
عبدالله بن
مسعود؛ قال:
كنا إذا
جلسنا مع
النبي صلى الله
عليه وسلم في
الصلاة. بمثل
حديث منصور.
وقال "ثم
يتخير، بعد؛
من الدعاء".
898- Bize Yahya b. Yahya
tahdis etti ... Abdullah b. Mesud dedi ki: Namazda Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ile birlikte oturduğumuzda ... deyip, hadisi Mansur'un rivayet ettiği
gibi nakletti ve "sonra arkasından istediği duayı yapar" dedi.
Diğer tahric: Buhari,
-uzunca-: 831, 853, 6230, 6328, 7381; Ebu Davud, 968 -uzunca-; Nesai, 1164,
1168, 1169, 1276 -uzunca-, 1278, 1297 -uzunca-; İbn Mace, 899 -uzunca-
وحدثنا
أبو بكر بن أبي
شيبة. حدثنا
أبو نعيم.
حدثنا سيف بن
سليمان. قال: سمعت مجاهدا
يقول: حدثني
عبدالله بن
سخبرة؛ قال:
سمعت ابن
مسعود يقول:
علمني رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
التشهد. كفي
بين كفيه. كما
يعلمني
السورة من
القرآن. واقتص
التشهد بمثل
ما اقتصوا.
899- Bize Ebu Bekr b. Ebi
Şeybe de tahdis etti. .. Abdullah b. Sahbere dedi ki: İbn Mesud'u şöyle derken
dinledim: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bana ellerim ellerinde
Kur'an-ı Kerim'den bir sureyi bana öğretircesine teşehhüdü öğretti deyip,
teşehhüdü de onların anlattıkları gibi anlattı.
Diğer tahric: Buhari,
6265 -uzunca-; Nesai, 1170
حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
ليث. ح وحدثنا
محمد بن رمح
بن المهاجر.
أخبرنا الليث
عن أبي الزبير،
عن سعيد ابن
جبير وعن
طاوس، عن ابن
عباس؛ أنه قال:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يعلمنا
التشهد كما
يعلمنا
السورة من
القرآن. فكان
يقول
"التحيات
المباركات
الصلوات
الطيبات لله.
السلام عليك
أيها النبي
ورحمة الله
وبركاته.
السلام علينا
وعلى عباد
الله
الصالحين. أشهد
أن لا إله إلا
الله وأشهد أن
محمدا رسول الله".
وفي
رواية ابن
رمح: كما
يعلمنا
القرآن.
900-
Bize Kuteybe b. Said tahdis etti. Bize Leys tahdis etti. (H) Bize Muhammed b.
Rumh b. el-Muhacir de tahdis etti. Bize Leys, Ebu'z-Zubeyr'den haber verdi. O
Said b. Cubeyr'den, o Tavus'tan, o İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletti: Rasulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize Kur'an-ı Kerim'den bir sureyi öğretir gibi
teşehhüdü öğretir ve: "Ettahiyyatu el-mubarekatu es-salavatu et-tayyibatu
lillah es-selamu aleyke eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh es-selamu
aleyna ve ala ibadillahissalihın eşhedu en la ilah e illallah ve eşhedu enne
Muhammeden Rasulullah: Bütün selamlar, mübarek kılınmış bereketler, her türlü
salavat ve hoş ve güzel şeyler yalnız Allah'ındır. Selam sana ey nebi, Allah'ın
rahmet ve bereketleri de, selam hem bizlere, hem Allah'ın salih kullarına.
Allah'tan başka ilah olmadığına da şehadet ederim. Muhammed'in Allah'ın Rasulü
olduğuna da şehadet ederim, derdi.
İbn Rumh'un rivayetinde:
"Bize Kur'an'ı öğretir gibi" şeklindedir.
Diğer tahric: Ebu Davud,
974; Tirmizi, 290; Nesai, 1173; İbn Mace, 900
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا يحيى بن
آدم. حدثنا
عبدالرحمن بن
حميد. حدثني
أبو الزبير عن
طاوس، عن ابن
عباس؛ قال:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يعلمنا
التشهد كما
يعلمنا
السورة من
القرآن.
901- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti... İbn Abbas dedi ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bize Kur'an'dan bir sureyi öğretir gibi teşehhüdü öğretirdi.
AÇIKLAMA: Bu babta
İbn Mesud'un, İbn Abbas'ın teşehhütleri ile Ebu Musa el-Eş' arı (r.anh)'ın
teşehhüt ibareleri yer almaktadır. İlim adamları hepsinin caiz olduğu üzerinde
ittifak etmekle birlikte hangilerinin daha faziletli olduğu hususunda ihtilaf
etmişlerdir.
Şafii -Yüce Allah'ın
rahmeti ona- ve Maliki mezhebine mensup bazı ilim adamlarının kabul ettiklerine
göre İbn Abbas'ın teşehhüdü "el-mubarekat" lafzının fazlalığı
dolayısıyla daha faziletlidir. Ayrıca bu yüce Allah'ın: "Allah tarafından
mübarek ve pek güzel bir selam olmak üzere" (Nur, 61) buyruğuna da
uygundur. Diğer taraftan o bu teşehhüdü -Kur'an-ı Kerim'den bize bir sureyi
öğretir gibi teşehhüdü öğretirdi- sözleriyle pekiştirmektedir, demişlerdir.
Ebu Hanife ve Ahmed
-Allah ikisinden de razı olsun- ile fukahanın ve hadis ehlinin cumhuru ise İbn
Mesud'un teşehhüdünün daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Çünkü bütün bu
hadisler sahih olmakla birlikte onun rivayet ettiği teşehhüd daha sahihtir.
Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Ömer b. el-Hattab (radıyallilhu
anh)'ın ona mevkuf olarak rivayet edilen teşehhüd şekli daha faziletlidir.
Çünkü o bu teşehhüd şeklini insanlara minber üzerinde iken öğretmiş olmakla
birlikte kimse bu hususta ona karşı çıkmamıştır. Bu da onun daha faziletli
olduğunun delilidir. Bu tahiyyat: "Ettahiyyatu lillahi ez-zakiyatu lillahi
et-tayyibatu es-salavatu lillahi selamun aleyke eyyuhennebiyyu ... : Tahiyyat
(bütün selam ve övgüler) Allah'ındır, bütün temiz ve hoş dilekler de
Allah'ındır. Her türlü salavat da Allah'ındır. Selam sana ey nebi ... "
şeklindedir.
Teşehhüd vacip mi yoksa
sünnet mi, ihtilaf edilmiştir. Şafii-yüce Allah'ın rahmeti ona- ile bir kesimin
kanaatine göre birinci teşehhüd sünnet, diğeri vaciptir. Muhaddislerin cumhuru
her ikisi de vaciptir derken, Ahmed (radıyallilhu anh): Birincisi vacip,
ikincisi farzdır. Ebu Hanife ve Malik ile fukahanın cumhuru ise her ikisi de
sünnettir demişlerdir. Yine Malik -Allah'ın rahmeti onason teşehhüdün vacip
olduğuna dair bir rivayet de gelmiştir. Teşehhüdün vacip olmadığını söyleyenler
de namazın sonunda teşehhüd miktarı oturmanın vacip olduğunu söyleyerek bu
kadarıyla onlara muvafakat etmişlerdir.
Hadislerdeki Lafızlar
Teşehhüde bu ismin
veriliş sebebi vahdaniyet ve risalete dair şehadetin söylenmesidir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Allah es-Selam 'dır" buyruğu şu demektir: es-Selam
yüce Allah'ın isimlerinden birisidir. Her türlü eksiklikten, sonradan var
olmanın belirtilerinden eş ve ortaktan uzak ve esenlikte olan demektir.
Dostlarını selamete erdiren yahut onlara selam veren, selamete kavuşturan diye
açıklandığı gibi başka açıklamalar da yapılmıştır.
"Tahiyyat"
mülk demek olan tahiyye'nin çoğuludur. Bunun kalıcılık, azamet ve hayat
anlamında olduğu da söylenmiştir. Çoğul olarak "tahiyyat"
denilmesinin sebebi ise Arap hükümdarlarının her birine kendi uyruklarının özel
bir tahiyye ile selam vermesidir. Bir görüşe göre işte onların bütün
tahiyyeleri (selam ve esenlik dilekleri) yüce Allah içindir, gerçek anlamda
bunları hak eden odur, diye açıklanmıştır.
Mubarekat ile Ömer
(r.anh)'ın hadisinde yer alan "zakiyat" aynı anlamdadır.
"el-Mubarekat"ın türediği lafız olan "bereket" hayır
çokluğu demektir. Artış anlamında olduğu da söylenmiştir. "zakiyat"ın
kökü olan "zekat" ın aslı da artış demektir.
"Salavat"
bilinen salavattır. Dua ve yakarışlar ve rahmet anlamında olduğu da söylenmiştir.
Yani kullarına rahmeti lutfeden Allah'tır.
"Tayyibat" ise
hoş ve güzel sözler demektir. İbn Abbas'ın rivayet ettiği (900) hadiste:
"Ettahiyyatu el-mubarekatu es-salavatu et-tayyibatu" ifadesi ise
Abdullah b. Mesud'un ve diğerlerinin hadisi rivayetlerinde olduğu gibi
aralarında vav takdiri ile (ve'l-mubarekatu ve's-salavatu ve't-tayyibatu)
şeklindedir ama ihtisar amacıyla vav hazfedilmiştir. Bu da dilde caiz ve
bilinen bir husustur.
Hadis, tahiyyat ve
arkasından sözkonusu edilenler yüce Allah'ın hakkıdır. Gerçek anlamlarıyla
ondan başkası hakkında düşünülemezler, demektir.
"es-Selamu aleyke
eyyuhennebiyyu ... " ile namazın sonunda "es-selamu aleyküm"
demenin anlamı hakkında şu açıklama yapılmıştır:
Allah'a sığınılır ve
onun himayesi altında korunulur çünkü es-Selam şanı yüce Allah'ın bir adı olup,
Allah sizin koruyucunuz ve sizin kefilinizdir takdirindedir. Allah seninle
beraber olsun demek gibidir. Yani koruması, yardımı ve lütfu seninle olsun
demektir. Bunun selamet ve kurtuluş sizin olsun anlamında olduğu da
söylenmiştir. Himaye altına alınmak gibi bir mastar olur. Yüce Allah'ın:
"Yemin ashabından selam sana" (Vakıa, 91) buyruğuna benzer.
Diğer taraftan
"es-selamu aleyke eyyuhennebiyu es-selamu aleyna ve ala
ibadillahissalihın" ibaresinde "es-selam" lafzı başındaki elif
ve lam'ın hazfedilerek "selamun aleyke eyyuhennebiyyu ve selamun
aleyna" denilmesi de mümkündür.
Her iki şeklinde burada
caiz olduğunda görüş ayrılığı yoktur ama eliflam'lı söyleyiş daha faziletlidir.
Buhari ve Müslim'in sahihlerindeki rivayetlerinde de böyledir.
Namazın sonundaki
"es-selamu aleyküm" ise namazdan çıkış (tahlil) selamıdır. Mezhep
alimlerimiz hakkında farklı görüşlere sahiptir. Kimileri burada da her iki
şekli de caiz kabul etmiş ve elif ve lam'lı söyleyiş daha faziletlidir derken,
kimisi elif ve lam'lı söyleyişi vacip görmüştür. Çünkü bu ancak elif ve lam ile
birlikte nakledilmiştir. Ayrıca daha önce teşehhütte de selamdan söz
edildiğinden sözünde zikretmiş olduğu tanımlı olan bir selama dönmesi için yeniden
elif ve lam lı olarak onu tekrarlaması gerekir. Tıpkı bir adam bana geldi, ben
de adama ikram ettim derken adam anlamındaki birinci lafzın elif lamsız,
ikincisinin elif lamlı gelmesi gibi.
"Ve Allah'ın salih
kullarına" Zeccac, Metali' sahibi ve başkaları da der ki: Salih kul, yüce
Allah'ın ve kullarının haklarını gereği gibi yerine getiren kimse demektir.
(895) Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Bu sözleri söyledi mi gökte ve yerde bulunan
Allah'ın bütün salih kullarına isabet eder" buyruğunda cins ismin başına
gelen elif ile lam'ın cinsin tamamını ve genelini kapsadığının delilidir.
"Muhammed'in
Allah'ın kulu ve Resulü olduğuna da şehadet ederim."
Dilbilginleri der ki:
Bir kişinin övülmeye değer özellikleri eğer çoksa ona Muhammed ve Mahmud denilir.
İbn Faris dedi ki: İşte bizim nebimize de bu şekilde Muhammed adı verilmiştir.
Yani şanı yüce Allah onun övülmeye değer özelliklerinin çokluğunu bildiğinden
ötürü onun ailesine ona bu ismi vermelerini ilham etmiştir.
"Sonra dilediği
gibi dua eder." Bu buyruktan namazın sonunda selam vermeden önce dua
etmenin müstehap olduğu hükmü anlaşıldığı gibi, günah olmadığı sürece ahiret ve
dünya ile ilgili dilediği her hususta dua etmesinin caiz olduğu da
anlaşılmaktadır. Hem bizim mezhebimiz, hem cumhurun mezhebi de bu şekildedir.
Ebu Hanife -yüce
Allah'ın rahmeti ona- ise ancak Kur'an ve sünnette varid olmuş duaları yapmak
caizdir, demiştir. Ayrıca ilim adamlarının çoğunluğu bunu son teşehhütte Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e salavat getirmenin vacip olmadığına delil
göstermişlerdir. Şafii, Ahmed, İshak ve İmam Malik mezhebine mensup bazı ilim
adamları -yüce Allah'ın rahmeti onlaResun teşehhütte bunun vacip olduğu
kanaatindedirler. Buna göre bunu terk eden kişinin namazı batıl olur. Bu
hadisin Müslim'den başka kaynaklardaki bir rivayetinde "bunu yaptığın
zaman namazın tamam olur" fazlalığı da yer almaktadır ama bu fazlalığın
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayeti sahih değildir.
حدثنا
سعيد بن منصور
وقتيبة بن
سعيد وأبو كامل
الجحدري
ومحمد بن عبدالملك
الأموي
(واللفظ لأبي
كامل) قالوا:
حدثنا أبو
عوانة عن
قتادة، عن
يونس بن جبير،
عن حطان بن
عبدالله
الرقاشي؛ قال:
صليت مع
أبي موسى
الأشعري صلاة.
فلما كان عند القعدة
قال رجل من
القوم: أقرأت
الصلاة بالبر والزكاة؟
قال فلما قضى
أبو موسى
الصلاة وسلم انصرف
فقال: أيكم
القائل كلمة
كذا وكذا؟
قال: فأرم القوم.
ثم قال: أيكم
القائل كلمة
كذا وكذا؟
فأرم القوم.
فقال: لعلك يا
حطان قلتها؟
قال: ما قلتها. ولقد
رهبت أن
تبكعني بها.
فقال رجل من
القوم: أنا
قلتها. ولم
أرد بها إلا
الخير. فقال
أبو موسى: أما
تعلمون كيف
تقولون في صلاتكم؟
إن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم خطبنا فبين
لنا سنتنا
وعلمنا
صلاتنا. فقال
"إذا صليتم
فأقيموا
صفوفكم. ثم
ليؤمكم أحدكم. فإذا
كبر فكبروا.
وإذا قال: غير
المغضوب
عليهم ولا
الضالين.
فقولوا: آمين.
يجبكم الله.
فإذا كبر وركع
فكبروا
واركعوا. فإن
الإمام يركع
قبلكم ويرفع
قبلكم" فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "فتلك
بتلك. وإذا
قال: سمع الله
لمن حمد. فقولوا:
اللهم ربنا لك
الحمد. يسمع
الله لكم فإن
الله تبارك
وتعالى قال
على لسان نبيه
صلى الله عليه
وسلم: سمع
الله لمن
حمده. إذا كبر
وسجد فكبروا
واسجدوا. فإن
الإمام يسجد
قبلكم ويرفع
قبلكم". فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "فتلك
بتلك. وإذا
كان عند
القعدة فليكن
من أول قول
أحدكم:
التحيات
الطيبات
الصلوات لله.
السلام عليك
أيها النبي
ورحمة الله وبركاته.
السلام علينا
وعلى عباد
الله الصالحين.
أشهد أن لا
إله إلا الله
وأشهد أن محمدا
عبده ورسوله".
902- Bize Said b.
Mansur, Kuteybe b. Said, Ebu Kamil el-Cahderi ve Muhammed b. Abdulmelik
el-Umevı -lafız Ebu Kamil'indir- tahdis edip dediler ki. .. Hittan b. Abdullah
er-Rekaşı dedi ki: Ebu Musa el-Eş'an ile birlikte bir namaz kıldım. Namazda
oturduğu sırada cemaatten bir adam namaz iyilik ve zekat ile birlikte (mi)
zikredildi, dedi.
Ebu Musa da namazı
bitirip, selam verip ayrılınca şu şu sözü söyleyeniniz hangisi idi, dedi. Herkes
sustu, sonra şu şu sözü söyleyeniniz hangisi idi, dedi. Yine kimse ses
çıkarmadı. Ebu Musa: Ey Hittan, o sözü galiba sen söyledin ,dedi. Hittan:
Hayır, o sözü ben söylemedim. Hatta ben ondan dolayı beni azarlayacağından
korktum, dedi. Bu sefer cemaatten bir adam: Onu ben söyledim ama onu söylemekle
hayırdan başka bir maksat gütmedim, dedi.
Ebu Musa şöyle dedi: Siz
namazınızda ne söyleyeceğinizi bilmiyor musunuz? Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) bize bir hutbe verdi ve bize sünnetimizi açıklayıp, namazımızı
öğretti ve şöyle buyurdu: "Namaz kıldığınız vakit saflarınızı dosdoğru
tutunuz, sonra biriniz size imam olsun. O tekbir alınca siz de tekbir alın.
Gayri'l-mağdubi aleyhim veleddallin deyince amin deyin, Allah da sizin duanızı
kabul buyuracaktır. İmam tekbir alıp, rüku'a varınca siz de tekbir alıp rüku'a
varın. Şüphesiz imam sizden önce rükua varır ve sizden önce rüku'dan başını
kaldırır. "
Sonra Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle devam etti: "İşte o bunun
karşılığıdır. İmam semiallahu li men hamideh deyince, siz Allahumme Rabbena
leke'l-hamd, deyiniz. Allah sizin duanızı işitir. Şüphesiz mübarek ve yüce
Allah, Nebisinin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dili üzere semiallahu li men
hamideh: Allah kendisine hamd edenin duasını işitir, demiştir. İmam tekbir alıp
secdeye varınca siz de tekbir alıp, secdeye varın. Şüphesiz imam sizden önce
secdeye varır ve sizden önce başını kaldırır."
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "İşte o bunun karşılığıdır." İmam'
oturunca her birinizin söyleyeceği ilk sözler arasında şunlar olsun:
"Ettahiyyatu ettayyibatu es-salavatu lillahi esselamu aleyke
eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve berekatuh esselamu aleyna ve ala
ibadillahissalihin eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abduhu
ve Rasuluh, olsun."
Diğer tahric: Ebu
Davud, 972, 973 -uzunca-; Nesai, 1063 -uzunca-, 1172 -muhtasar-, 1279, 829; İbn
Mace, 901 -muhtasar-, 847
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا أبو
أسامة. حدثنا
سعيد بن أبي
عروبة. ح
وحدثنا أبو
غسان المسمعي.
حدثنا معاذ بن
هشام. حدثنا
أبي. ح وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا جرير
عن سليمان
التيمي. كل
هؤلاء عن
قتادة، في هذا
الإسناد،
بمثله. وفي حديث
جرير عن
سليمان، عن
قتادة، من
الزيادة "وإذا
قرأ فأنصتوا"
وليس في حديث
أحد منهم "فإن
الله قال على
لسان نبيه صلى
الله عليه
وسلم: سمع
الله لمن
حمده" إلا في
رواية أبي كامل
وحده عن أبي
عوانة. قال
أبو إسحاق:
قال أبو
بكر بن أخت
أبي النضر في
هذا الحديث. فقال
مسلم: تريد
أحفظ من
سليمان؟ فقال
له أبو بكر:
فحديث أبي
هريرة؟ فقال:
هو صحيح؛
يعني: وإذا
قرأ فأنصتوا.
فقال: و عندي
صحيح. فقال: لم
لم تضعه ههنا؟
قال: ليس كل
شيء عندي،
صحيح وضعته
ههنا. إنما
وضعت ههنا ما
أجمعوا عليه.
903- Bize Ebu Bekr b.
Ebi Şeybe tahdis etti. Bize Ebu Üsame tahdis etti. Bize Said b. Ebu Arube
tahdis etti (H). Bize Ebu Gassan el-Mesmai de tahdis etti. Bize Muaz b. Hişam
tahdis etti. Bize babam tahdis etti (H). Bize İshak b. İbrahim de tahdis etti.
Bize Cerir, Süleyman et-Teymi'den haber verdi. Hepsi Katade'den bu isnad ile
aynısını rivayet etti.
Cerir'in Süleyman'dan,
onun Katade'den. diye rivayet ettiği hadiste ‘o (imam) Kur'an okuyunca siz
dinleyin" fazlalığı bulunmakla birlikte, Ebu Kamil'in, Ebu Avane'den diye
zikrettiği rivayeti dışında onların herhangi birisinin rivayetinde
"şüphesiz Allah nebisinin dili üzere semiallahu li men hamideh"
buyurdu ibaresi yoktur.
904- Ebu İshak dedi ki:
İbrahim b. Muhammed b. Süfyan: Ebu'n-Nadr'ın kızkardeşinin oğlu Ebu Bekr bu
hadiste dedi ki: Müslim: Sen Süleyman'dan daha iyi hıfzedeni mi istiyorsun
dedi. Ebu Bekr ona: "İmam okuyunca siz de dinleyin" hadisini kastederek
o sahihtir dedi. (Müslim devamla) dedi ki: O bana göre sahih bir hadistir. (Ebu
Bekr): Öyleyse onu buraya niye koymadın dedi. Müslim: Bana göre sahih olan her
şeyi burada koymuş değilim ki. Ben buraya (kitabıma) ancak üzerinde (hadis
alimlerinin) ittifak ettiklerini koydum dedi.
حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم وابن
أبي عمر عن
عبدالرزاق،
عن معمر، عن
قتادة، بهذا
الإسناد. وقال
في الحديث
"فإن الله عز
وجل
قضى على لسان
نبيه صلى الله
عليه وسلم سمع
الله من حمده".
905- Bize İshak b.
İbrahim ve İbn Ebu Ömer, Abdurrezzak'tan tahdis etti. O Ma'mer'den, o
Katade'den bu isnad ile rivayet edip hadiste şunları da söyledi: "Şüphesiz
Aziz ve Celil Allah nebisinin dilinden semiallahu limen hamideh buyurdu"
demiştir.
AÇIKLAMA: (902)
"Namaz iyilik ve zekat ile birlikte zikredilmiştir. " Bu namazm
bunlarla birlikte zikredilip, bunlarla birlikte tayin edildiği ve böylelikle
hepsinin de emredilmiş olduğu anlamınadır, demişlerdir.
"Beni
azarlayacağından korktum." Bu sözü ben söyledim diye bana kızıp, beni azarlayacağından
çekindim, demektir.
"Saflarınızı doğru
tutunuz." Bu safların düz tutulmasını ihtiva eden bir emirdir. Ümmetin
icmaı ile bu emredilmiş bir husustur. Bu emir mendubluk ifade eder. Maksat ise
safların düzgün ve doğru tutulması, öndeki safların tamamlanarak sıkı
tutulmalarıdır. Yüce Allah'ın izniyle Müslim'in sözkonusu ettiği yerde buna
dair geniş açıklamalar gelecektir.
"Sonra biriniz size
imam olsun. " Burada farz namazların cemaatle kılınmasının emredilmiş
olduğu hükmü vardır. Bunda hiçbir görüş ayrılığı yoktur ama bu emir mendubluk
mu yoksa vücub mu ifade ettiği hususunda dört farklı görüş ortaya koymuşlardır.
Bizim mezhebimizde tercih edilen ve aynı zamanda Şafii (rahimehullah) 'nin açık
ifadesi ile mezhep alimlerimizin çoğunluğunun kabul ettiği görüş farz-ı kifaye
olduğudur. Eğer onu bu şiarın açıkça ortaya konulacağı kadar sayıda kişi
tarafından yerine getirilecek olursa diğerlerinin üzerindeki vebal kalkar.
Hepsi bunu terk ederlerse hepsi günahkar olur.
Mezhep alimlerimizden
bir grup ise cemaat sünnettir demişlerdir. Mezhep alimlerimizden İbn Huzeyme
ise farz-ı ayn'dır ama şart değildir. Buna göre cemaatle kılmayan ve tek başına
mazeretsiz olarak namaz kılan bir kimse günahkar olmakla birlikte namazı
sahihtir.
Bazı Zahirı alimleri de
farzın cemaatle kılınması namazın sıhhati için şarttır demişlerdir.
Kaydettiğimiz bu üç görüşün her birisini çeşitli ilim adamları kabul edip dile
getirmişlerdir. Yüce Allah'ın izniyle bu mesele ilgili babında ele alınacaktır.
"O tekbir alınca
siz de tekbir alınız." Böylelikle imama uyan kimsenin imam'ın tekbirinden
sonra tekbir getirmesi emredilmiş olmaktadır. Bu da iki mesele ihtiva eder.
Birincisi ne imamdan önce, ne de onunla birlikte tekbir alır. Tekbirini ondan
sonra alır. Eğer imama uyan kişi imama uymak niyeti ile birlikte iftitah
tekbirine başlamışken imam henüz bir harfi dahi bitirmemiş olsa imama uyanın bu
iftitah tekbirinin sahih olmayacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur çünkü o
henüz imam olmamış, aksine tekbiri bitirdikten sonra ancak imam olacak bir
kimseye uymayı niyet etmiş birisidir.
ikinci mesele ise imama
uyanın alacağı tekbirin imam'ın tekbirinin akabinde olması ve gecikmemesi
müstehaptır. Şayet gecikecek olursa caiz olmakla birlikte tekbiri erken almak
faziletinin kemalini kaçırmış olur.
"Gayri'l-mağdubi.
.. dediğinde amin deyiniz." Bu ifadelerde bizim mezhep alimlerimizin ve
başkalarının söylediği gibi imama uyan kimsenin amin demesi, imam'ın amin
demesinden sonra değil, onunla birlikte olur, diyenlerin görüşlerinin lehine
bir delil vardır. İmam, veleddallin diyecek olursa hem imam, hem imama uyan
birlikte amin derler. Bu kanaatte olanlar Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "İmam amin dediği vakit, siz de amin deyiniz" sözünü
tevil ederek amin demek isterse anlamındadır diye açıklamışlardır. Böylelikle
bu söz ile bu hadisi bir arada yorumlayarak onun veleddallin sözünden sonra
amin demek isterken hemen onun bu isteyişinin arkasından sizin de onunla
birlikte amin demeniz gelsin, demek olur.
Amin hem med ile hem
kasr ile söylenebilir ama med daha fasihtir, mim de her iki halde de
şeddesizdir. Kabul buyur anlamındadır. İleride Müslim'in sözkonusu ettiği amin
demek babında ona dair tamamlayıcı diğer bilgiler yüce Allah'ın izniyle
gelecektir ..
"Amin deyiniz,
Allah da duanızı kabul buyuracaktır." Duanıza icabet edecek, size karşılık
verecektir. İşte bu, amin demek için pek büyük bir teşviktir. Dolayısıyla ona
gereken önemi vermelidir.
"Tekbir alınca siz
de tekbir alıp, rükua varınız ... " (41120) "İşte o bunun
karşılığıdır." Yani rükua varmak üzere tekbir alıp, rükua varmanızı
imam'ın tekbir alıp, rükua varmasından sonra yapınız. Aynı şekilde rükudan
kalkmanız da onun kalkmasından sonra olsun. "İşte o bunun
karşılığıdır" ibaresi de şu demektir: imam'ın sizden önce rükua vardığı aradaki
zaman kadar onun rükudan kalkışından sonra rükuda kalmaya devam etmenize
karşılıktır. Böylelikle rükudan kalkmasından sonra sizin kısa bir süre rükuda
kalmanızIa onu telafi etmiş olursunuz. işte sizin o kısa gecikmeniz, öbür
gecikmenizin yerini tutar, sizin rükuda kaldığınız sürede, onun rükuda kaldığı
süre kadar olur. Aynı sözleri secde hakkında da kullanmıştır.
"Semiallahu li men
hamideh derse ... " Hem bizim mezhep alimlerimizin, hem de başkalarının
imam'ın semiallahu li men hamideh sözünü açıktan söylemesinin müstehap olduğu
görüşüne delil vardır. İşte o vakit cemaat onun bunu söylediğini işitir, onlar
da söylediklerini söylerler. Yine bu ibarelerde imama uyan Rabbena
leke'l-hamd'den fazlasını söylemez. Onunla birlikte semiallahu li men hamideh demez
diyenlerin görüşlerine delil vardır ama bizim mezhebimizin görüşüne göre hem
imam, hem cemaat, hem de yalnız başına namaz kılan kişi bunları birlikte söyler
çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bunları birlikte söylediği sabit
olduğu gibi "nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, öyle namaz kılınız"
buyurduğu da sabittir. Bu hususta yüce Allah'ın izniyle ilgili babta buna dair
geniş açıklamalar gelecektir.
"Semiallahu li men
hamideh: Allah kendisine hamd edenin hamdini işitti" duası ise kendisine
hamd edenin duasını kabul etti, demektir çünkü Allah sizi işitir sözü du anızı
kabul eder demektir.
"Rabbena
leke'l-hamd" ibaresi burada bu şekilde "vav'sız"dır. Başka bir
yerde ise "Rabbena ve leke'l-hamd" şeklindedir. Sahih hadisler burada
vav'ı zikrederek de gelmiştir, vav' sız olarak da gelmiştir. Her iki şekilde de
çok sayıda rivayet gelmiş bulunmaktadır. Tercih edilen bunların caiz olduğudur.
Her iki şekil de caizdir, bunlardan birini diğerine tercih etmek sözkonusu
değildir.
Kadi İyaz -Allah ondan razı
olsun- bu hususta Malik -yüce Allah'ın rahmeti ona- 'ten ve başkalarından
hangisinin daha tercih edileceği hususunda farklı görüşler nakletmiş
bulunmaktadır. Vav harfinin zikredilmesine göre "Rabbena" sözü
kendisinden önceki lafızlar ile alakalı olur, ifadenin de takdiri: Allah
kendisine hamd edenin hamdini işitti. Rabbimiz bizim hamdimizi ve duamızı kabul
buyur, bizi buna hidayet eylediğin için de hamd yalnız sanadır, demek olur.
"Oturduğunuz zaman
... demek olsun." Bir topluluk namaz kılanın ilk oturuşunda hemen
ettahiyyatu'yu okumaya başlayacağına ve bismillah demeyeceğine delil
göstermişlerdir ama böyle bir değerlendirme açık değildir çünkü "ilk
söyleyeceği sözler arasında ... olsun" demiş, ilk söyleyeceği söz olsun
dememiştir. Allah en iyi bilendir.
(903) Hadisin Cerir,
Süleyman et-Teymi'den, o Katade'den rivayetindeki fazlalık: "O Kur'an
okuyunca siz dinleyiniz" ifadesi bu şekildedir
(904) "Ebu İshak
dedi ki. .. üzerinde icma ettiklerini burada kaydettim" rivayetindeki
"Ebu İshak dedi ki" ibaresinde geçen Ebu İshak İbrahim b. Süfyan
olup, Müslim'in sahihini Müslim'den rivayet eden arkadaşıdır. "Ebu Bekr bu
hadis hakkında dedi ki" ifadesi onu tenkit etmiş, onun sıhhatinin pek
yerinde olmadığını söylemiştir, demektir. Bunun üzerine Müslim kendisine:
"Süleyman'dan daha
iyi hıfz eden birisini mi istiyorsun" diye sormuştur. Yani Süleyman hıfzı
ve zaptı mükemmel olan birisidir. Dolayısıyla başkasının ona muhalefetinin bir
zararı olmaz.
Bunun üzerine Ebu Bekr:
"Peki ya Ebu Hureyre'nin hadisi, dedi. .. " Yani Ebu Bekr dedi ki: O
halde onu -yani Ebu Hureyre'nin hadisi sahih olduğuna göre- niçin burada
sahihine koymadın deyince, Müslim: Bu sıhhati ittifakla (icma ile) kabul
edilmiş bir hadis değildir ama bana göre sahihtir. Bununla birlikte ben bana
göre sahih olan her bir hadisi bu kitaba koymadım. Ben bu kitabıma ancak icma
ile sahih olduğunu kabul ettikleri hadisleri koydum demektir.
Diğer taraftan,
Müslim'in bu sözleri kabul edilemez ve o sıhhatleri icma ile kabul edilmemiş
çok sayıda hadis koymuştur denilebilir. Bunun cevabı da şudur: Bu hadisler
Müslim'e göre icma ile kabul edilmiş niteliğindedirler. Bu hususta onun
başkasını taklit etmesine ihtiyaç yoktur. Bu Şerhin mukaddimesinde böyle bir
soruyu ve buna verilecek cevabı da zikretmiş bulunmaktayız.
Şunu bil ki (903)
"okuduğu zaman da dinleyiniz" şeklindeki bu ziyade lafız sıhhati
hakkında hafızların ihtilaf etmiş olduğu lafızlardandır.
Beyhaki,esSünenu'l-Kübra'da Ebu Davud es-Sicistani'den şu rivayeti
nakletmektedir: Bu lafız hıfzedilmiş değildir. Aynı şekilde bunu Yahya b. Main,
Ebu Hatim er-Razi, Darakutni, Hakim Ebu Abdullah'ın hocası Hafız Ebu Ali
enNeysaburi'den de böylece rivayet etmiş bulunmaktadır. Beyhaki ayrıca der ki:
Hafız Ebu Ali dedi ki: Bu lafız hıfzedilmiş değildir. Süleyman et-Teymı bu
lafzı rivayet ederek Katade'den rivayeti nakledenlerin hepsine muhalefet
etmiştir. Bütün bu hafızların bu lafzın zayıf olduğu üzerinde ittifak etmeleri
ise Müslim'in onu sahih kabul etmesine mukaddemdir. Özellikle o bu lafzı
sahihinde müsned olarak rivayet etmemiştir. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
17- TEŞEHHÜT'TEN
SONRA NEBİ (S.A.V.)'E SALAVAT GETİRMEK BABI