SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
باب قضاء
الصلاة
الفائتة
واستحباب
تعجيل قضائها
108- VAKTİNDE
KILINAMAYAN NAMAZIN KAZA EDİLMESİ VE ONU KAZA ETMEKTE ACELE ETMENİN MÜSTEHAB
OLDUĞU BABI
حدثني
حرملة بن يحيى
التجيبي.
أخبرنا ابن
وهب. أخبرني
يونس عن ابن
شهاب، عن سعيد
بن المسيب، عن
أبي هريرة؛ أن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، حين قفل
من غزوة خيبر.
سار ليلة. حتى
إذا أدركه
الكرى عرس.
وقال لبلال:
"اكلأ
لنا الليل"
فصلى بلال ما
قدر له. ونام
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وأصحابه.
فلما تقارب
الفجر استند
بلال إلى
راحلته مواجه الفجر.
فغلبت بلالا
عيناه وهو
مستند إلى
راحلته. فلم
يستيقظ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم ولا
بلال ولا أحد
من أصحابه حتى
ضربتهم الشمس.
فكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
أولهم استيقاظا.
ففزع رسول
الله صلى الله
عليه وسلم فقال
"أي بلال!"
فقال بلال:
أخذ بنفسي الذي
أخذ (بأبي أنت
وأمي! يا رسول
الله!) بنفسك.
قال "اقتادوا"
فاقتادوا
رواحلهم شيئا.
ثم توضأ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
وأمر بلالا
فأقام الصلاة.
فصلى بهم
الصبح. فلما
قضى الصلاة
قال "من نسي
الصلاة
فليصلها إذا
ذكرها. فإن
الله قال: {أقم
الصلاة لذكري}
[20/طه/الآية-14].
قال يونس:
وكان ابن شهاب
يقرؤها:
للذكرى.
1558- Bana Harmele b.
Yahya et-Tudbt tahdis etti ... Said b. elMüseyyeb'in Ebu Hureyre'den rivayet
ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hayber gazasından geri
dönünce gece boyunca yol yürüdü. Nihayet uykusu bastırınca uyumak üzere mala
verdi, Bilal'e de: "Bu gece bizim için bekçilik yap" buyurdu.
Bilal de kendisi için
takdir olunduğu kadarıyla namaz kıldı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ve ashabı uyudu. Tan yerinin ağarmasına yakın Bilal fecrin doğduğu tarafa
yüzünü çevirmiş olduğu halde devesine yaslandı. Devesine yaslanmış haliyle
Bilal gözlerine karşı koyamadı. Güneş ışıkları onlara değinceye kadar ne
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), ne Bilal, ne de ashabından bir kimse
uyandı. Yine de aralarında ilk uyanankişi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) oldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyanıp kalkınca "ey
Bilal" buyurdu. Bilal: Babam anam sana feda, ey Allah'ın Resulü, seni
etkisi altına alan, beni de etkisi altına aldı, dedi.
Allah Resulü:
"Haydi develerinizi çekin (buradan gidelim)" buyurdu. Onlar da bir
miktar develerini çekip uzaklaşblar sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) abdest aldı, Bilal'e emir vermesi üzerine namaz için kamet getirdi ve
onlara sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra da: "Namazı
unutan bir kimse onu hatırlayınca o namazı kılıversin çünkü Allah: "Beni
anmak için namazı kıl" (Taha, 14) buyurmuştur" dedi.
Yunus dedi ki: İbn Şihab
ayetteki "li zikr'i (beni anmak için)" lafzını "lizzikra:
hatırladığın zaman, hatırladığın için" diye okurdu.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 435, 436; İbn Mace, 696
AÇIKLAMA: Mezhebimizin
bu husustaki görüşünün hülasası şudur: Bir kimse eğer farz bir namazı kaçıracak
olursa onu kaza etmesi icab eder. Şayet bir mazeret sebebiyle namazı
kılamamışsa kazasını derhal yapması müstehabtır. Bununla birlikte sahih olan
görüşe göre tehir etmek de caizdir. Beğavi ve başkalarının naklettikleri bir
görüşe göre ise caiz değildir. Eğer mazeretsiz olarak namazını geçirmiş ise
sahih olan görüşe göre onu derhal kaza etmesi icab eder. Derhal kaza etmesi
vacip olmayıp, onu tehir etme imkanı da vardır, denilmiştir. Birden çok namazın
kazasını yapacak olursa namazları sırası ile kaza etmesi müstehabtır. Eğer buna
muhalefet ederse Şafii'ye ve ona uygun kanaat belirtenlere göre namazı yine
sahihtir. Kazaya kalan namazlarının az ya da çok olması arasında da fark
yoktur.
Eğer revatib bir sünneti
kaçıracak olursa bunun hakkında Şafii'nin iki görüşü vardır, daha sahih olanına
göre onu kaza etmesi müstehabtır çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Namazı unutan bir kimse onu hatırlayınca kılsın" buyruğunun
ifadesindeki genellik bunu gerektirmektedir. Ayrıca yine sahihte yer alan çok
sayıdaki başka hadis de bunu ifade eder. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
gelen heyetlerin kendisini meşgul ettiği zaman öğle namazının sünnetini
ikindiden sonra kaza etmesi bu babta gelecek hadiste sabah namazının sünnetini
kaza etmesi gibi hadisler de bunu göstermektedir.
İkinci görüşe göre ise
vaktinde kılınmamış revatib sünnetlerin kaza edilmesi müstehab değildir.
Arızi bir durum
sebebiyle meşru kılınmış küsuf, istiska ve buna berızer sünnet namazların ise
kaza edilmesinin meşru olmadığı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Allah en iyi
bilendir.
"Hayber gazasından
döndü." Kafele: Döndü, küful dönmek demektir.
"Hayber"
isminin noktalı hı ile okunması doğru olandır. Bunu böylece zaptetmiş
bulunmaktayız. Bizim ülkemizdeki asıl Müslim nüshalarında da bu şekildedir.
el-Baci, Ebu Ömer b. Abdilberr ve başkaları doğru olan budur derken, Kadı lyaz:
Bu siyer bilginlerinin görüşüdür. Sahih olan da budur demektedir. Ayrıca Kadı
diyor ki: el-Asili ise bunun doğrusu ha ve nun harfleri ile Huneyn' dir ancak
bu görüş garip ve zayıftır.
İlim adamları bu şekilde
uyumanın bir mi, iki defa mı olduğu hususunda ihtilaf etmiş olmakla birlikte
hadislerin zahirinden anlaşılan bunun iki defa olduğudur.
"Uyku onu
bastırınca mola verdi. "el-Kera" uyuklamak demektir. Uyku olduğu da
söylenmiştir. Ta'ns ise yolcuların uyumak ve dinlenmek maksadıyla gecenin son
vakitlerinde inip konaklamaları demektir. Halil ve cumhur böyle
açıklamışlardır. Ebu Zeyd ise ta' rıs gece ya da gündüz hangi vakit olursa
olsun inip konaklamak demektir demiştir. Hadis-i şerifte ise öğle vaktine doğru
ta' ds yapbkları (inip konakladıkları) da belirtilmiştir.
"Bizim için tan
yerinin ağarmasını bekle"98 Gözetle, koru ve bekçilik et demektir. Mastarı
kef harfi kesreli ve med ile "kila" diye gelir. Bunu Cevheri zikretmiştir.
"Tan yerinin
doğduğu yere yüzünü çevirerek" yüzünü tan yerinin görüneceği tarafa
çevirmiş olarak, demektir.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in: "Ey Bila!" buyruğu gerek bizim rivayetlerimizde, gerek
bizim ülkemizdeki nüshalarda bu şekildedir. Kadi İyaz ve bir topluluk ise
nakilcilerin bu kelimeyi ye harfinden sonra nun ziyadesiyle "eyne Bilal:
Bilal nerede" diye zaptetmiş olduklarını nakletmektedir.
"Develerini bir
miktar çektiler (oradan biraz uzaklaşblar)." Bu ifadede mazeret sebebiyle
vaktinde kılınmamış bir namazın kazasının derhal gerekmediğine delil vardır.
Develerini çekip gitmelerinin sebebi ise ikinci rivayette sözkonusu edilen
sebep dolayısıyladır. Orada, "burası şeytanın yanımızda hazır bulunduğu
bir konaklama yeridir" diye açıklanmıştır.
98 Hadisin metninde
burada fecr (tan yeri) yerine, leyl (gece) lafzı kullanılmıştır. Ancak gerek
tercümeye esas aldığımız şerhte, gerek Nevevi'nin diğer şerhlerinde burada da
şerhte bu kelimenin "fecr" şeklinde olduğunu görmekteyiz. (Çeviren)
"Bilal'e verdiği
emir üzerine kamet getirdi. "
Bu sözlerden şu
hüküınler anlaşılmaktadır:
1- Vaktinde kılınamayan
namaz için kamet getirmek sabittir.
2- Vaktinde kılınamayan
namaz için ezanın terk edilebileceğine işaret vardır. Daha sonra gelecek Ebu
Katade'nin rivayet ettiği hadiste ise vaktinde kılınamayan namaz için ezan da
okunduğu sabittir. Mesele hakkında meşhur görüş ayrılığı vardır, bize göre daha
sahih olan ezanın Ebu Katade'nin rivayet ettiği hadis ile daha başka sahih
hadisler dolayısıyla sabit olduğudur. Ebu Hureyre'nin ve daha başkalarının
rivayet ettiği hadislerde ezanın sözkonusu edilmemesine ise iki şekilde cevap
verilir:
a- Onun eza nı sözkonusu
etmemesi ezanın okunmamış olmasını gerektirmez. Ezan okunmuş olup, ravinin bunu
sözkonusu etmemiş olduğu ihtimali vardır. Yahut ravi bunu bilmemiş olabilir.
b- Ezanı bu gibi
durumlarda terk etmenin caiz olduğunu beyan ve özellikle yolculuk halinde ezan
okunmasının zorunlu bir vacip olmadığına işaret etmek için bu sefer ezanı terk
etmiş olabilir.
"Onlara sabah
namazını kıldırdı." Bundan vaktinde kılınmayan namazın cemaatle
kılınmasının müstehab olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Mezhep alimlerimiz de böyle
demişlerdir.
"Bir namazı unutan
kimse onu hatırladığında kılıversin." Buradan vaktinde kılınmamış farz
namazın kaza edilmesinin vacip olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Bu namazı vaktinde
kılmaması ister uyumak ve unutmak gibi bir mazeret sebebiyle olsun, ister
mazeretsiz olsun fark etmez. Hadiste unutmak kaydının sözkonusu edilmesi bir
sebep dolayısıyla terkin beyan edilmesi mahiyetinde olduğundan dolayıdır çünkü
mazereti bulunan kimseye kaza yapmak icab ettiğine göre başkası hakkında bu
vücubun sözkonusu olması öncelikle sözkonusudur. Bu da alt mertebede olanı
sözkonusu ederek daha üst mertebede olana dikkat çekmek türünden bir
anlatımdır.
"Onu hatırladığında
o namazı kılıversin." Bu (hatırladığında derhal kılmak anlamı) müstehablık
olarak yorumlanmıştır çünkü sahih olan kanaate göre bir mazeret sebebiyle
vaktinde kılınamayan namazın kaza edilmesinin geciktirilmesi caizdir. Bunun
açıklaması ve delili az önce geçti ama Zahiri mezhebine mensup kimi fukaha
istisna teşkil ederek mazeretsiz geçirilen namazın kazası icab etmez (vacip değildir)
demiş ve bunun vebalinden kazasını yaparak kurtulmanın sözkonusu olamayacağı
kadar büyük bir günah olduğunu ileri sürmüştür. Ancak bu böyle diyenin bir
hatasıdır ve onun bilgisizliğinin bir neticesidir. Allah en iyi bilendir.
Buradan vaktinde kılınmaması
halinde revatib sünnetlerin kazasının yapılacağına delil vardır. Buna dair
açıklama ve bu husustaki görüş ayrılığı az önce geçti.
وحدثني
محمد بن حاتم
ويعقوب بن
إبراهيم الدورقي.
كلاهما عن
يحيى. قال ابن
حاتم: حدثنا
يحيى بن سعيد.
حدثنا يزيد بن
كيسان. حدثنا
أبو حازم عن
أبي هريرة.
قال:
عرسنا
مع نبي الله
صلى الله عليه
وسلم. فلم نستيقظ
حتى طلعت
الشمس. فقال
النبي صلى
الله عليه
وسلم "ليأخذ
كل رجل برأس
راحلته. فإن
هذا منزل
حضرنا فيه
الشيطان" قال
ففعلنا. ثم
دعا بالماء
فتوضأ. ثم سجد
سجدتين. (وقال
يعقوب: ثم صلى
سجدتين). ثم
أقيمت الصلاة
فصلى الغداة.
1559- Bize Muhammed b.
Hatim ve Yakub b. İbrahim ed-Devraki ikisi Yahya'dan tahdis etti. İbn Hatim
dedi ki: Bana Yahya b. Said tahdis etti, bize Yezid b. Keysan tahdis etti. Bize
Ebu Hazim, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini tahdis etti: Bir gece Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte (yaptığımız bir yolculukta) mola
verdik. Güneş doğuncaya kadar uyanmadı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Her bir adam bineğinin başını (yularını) yakalasın
(yola koyulsun) çünkü şüphesiz burası şey tan ın yanımızda hazır olduğu bir
konaklama yeridir" buyurdu.
Bunun üzerine biz de
dediğini yaptık sonra su getirilmesini istedi ve abdest aldı sonra da iki secde
yaptı (iki rekat kıldı). -Yakub da: Sonra iki secde namaz kıldı demiştir.-
Sonra namaz için kamet getirildi ve sabah namazını kıldı.
Diğer tahric: Nesai,
622
AÇIKLAMA: "Şüphesiz
burası şeytanın yanımızda hazır bulunduğu bir konaklama yeridir"
buyruğunda şeytanların bulunduğu yerlerden uzak durmanın müstehab olduğuna
delil vardır. Hamam gibi yerlerde namaz kılmanın yasaklanışı ile ilgili
söylenmiş iki hikmetli sebep arasında daha güçlü olan gerekçe de budur.
"Abdest aldı sonra
iki secde yaptı (iki rekat kıldı) sonra namaz için kamet getirildi ve sabah
namazını kıl(dır)dı." Burada revatib nafilenin (sünnetin) kaza edilmesinin
müstehab olduğu ve sabah namazına gadat denilmesinin caiz olup, böyle demenin
mekruh olmadığının da delili vardır.
Eğer Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Gözlerim uyur ama kalbim uyumaz" buyurduğu halde
nasıl oldu da güneş doğuncaya kadar uyuyup, sabah namazına uyanamadı diye
sorulursa buna iki şekilde cevap verilir. Bunların daha sahih ve meşhur olanına
göre bu denilen haller arasında aykırılık yoktur çünkü kalp, sezgi, acı ve buna
benzer kendisiyle alakalı hissiyatı idrak eder ama tanyerinin ağarması ve
benzeri göz ile alakalı hususları idrak etmez. Bunlar ancak gözle idrak
edilebilir, göz ise o halde -kalp uyanık olsa dahi- uyumakta idi. İkinci
açıklamaya göre ise Allah Resulünün iki hali vardı:
Birinci halinde kalp
uyurdu. İşte orada mola verilen yere bu uyku hali denk gelmiştir.
İkincisi ise kalp
uyumazdı, çoğunlukla görülen hali bu idi. Bu tevil zayıftır, doğru ve esas
alınan açıklama ise birincisidir.
وحدثنا
شيبان بن
فروخ. حدثنا
سليمان (يعني
ابن المغيرة)
حدثنا ثابت عن
عبدالله بن
رباح، عن أبي
قتادة؛ قال:
خطبنا رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فقال:
"إنكم
تسيرون
عشيتكم
وليلتكم.
وتأتون
الماء، إن شاء
الله، غدا".
فانطلق الناس
لا يلوي أحد
على أحد. قال أبو
قتادة: فبينما
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
يسير حتى
إبهار الليل
وأنا إلى
جنبه. قال: فنعس
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. فمال عن
راحلته.
فأتيته
فدعمته. من
غير أن أوقظه.
حتى اعتدل على
راحلته. قال
ثم سار حتى تهور
الليل مال عن
راحلته. قال
فدعمته من غير
أن أوقظه. حتى
اعتدل على
راحلته. قال
ثم سار حتى إذا
كان من آخر
السحر مال
ميلة. هي أشد
من الميلتين
الأوليين. حتى
كاد ينجفل.
فأتيته
فدعمته. فرفع
رأسه فقال "من
هذا" قلت: أبو
قتادة. قال "متى
كان هذا مسيرك
منى؟" قلت: ما زال
هذا مسيري منذ
الليلة. قال
"حفظك الله
بما حفظت به
نبيه" ثم قال
"هل ترانا
نخفى على الناس؟"
ثم قال "هل ترى
من أحد؟" قلت:
هذا راكب. ثم قلت:
هذا راكب آخر.
حتى اجتمعنا
فكنا سبعة
ركب. قال فمال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم عن الطريق.
فوضع رأسه. ثم
قال "احفظوا علينا
صلاتنا". فكان
أول من استيقظ
رسول الله صلى
اله عليه
وسلم
والشمس في
ظهره. قال فقمنا
فزعين. ثم قال
"اركبوا"
فركبنا.
فسرنا. حتى
إذا ارتفعت
الشمس نزل. ثم
دعا بميضأة
كانت معي فيها
شئ من ماء. قال
فتوضأنا منها
وضوءا دون
وضوء. قال
وبقي فيها شئ
من ماء. ثم قال
لأبى قتادة
"احفظ علينا
ميضأتك.
فسيكون لها نبأ"
ثم أذن بلال
بالصلاة. فصلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ركعتين.
ثم صلى الغداة
فصنع كما كان
يصنع كل يوم.
قال وركب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
وركبنا معه. قال فجعل
بعضنا يهمس
إلى بعض: ما
كفارة ما صنعنا
بتفريطنا في
صلاتنا؟ ثم
قال "أما لكم
في أسوة؟ "ثم
قال ليس في
النوم تفريط.
إنما التفريط
على من لم يصل
الصلاة حتى
يجيء وقت
الصلاة
الأخرى. فمن
فعل ذلك
فليصلها حين
ينتبه لها.
فإذا كان الغد
فليصلها عند
وقتها" ثم قال
"ما ترون
الناس صنعوا؟"
قال: ثم قال
"أصبح الناس
فقدوا نبيهم.
فقال أبو بكر
وعمر: رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
بعدكم. لم يكن
ليخلفكم. وقال
الناس: إن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم بين
أيديكم. فإن
يطبعوا أبا
بكر وعمر
يرشدوا".
قال
فانتهينا إلى
الناس حين
امتد النهار
وحمي كل شئ.
وهم يقولون:
يا رسول الله!
هلكنا. عطشنا.
فقال "لا هلك
عليكم" ثم قال
"أطلقوا لي
غمري" قال
ودعا
بالميضأة.
فجعل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم يصب
وأبو قتادة
يسقيهم. فلم
يعد أن رأى
الناس ماء في
الميضأة
تكابوا عليها.
فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"أحسنوا
الملأ. كلكم
سيروى" قال
ففعلوا. فجعل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم يصب
وأسقيهم. حتى
ما بقي غيري
وغير رسول
الله صلى الله
عليه وسلم. قال
ثم صب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
فقال لي "اشرب"
فقلت: لا أشرب
حتى تشرب يا
رسول الله! قال
"إن ساقي
القوم آخرهم
شربا" قال
فشربت. وشرب رسول
الله صلى الله
عليه وسلم. قال
فأتي الناس
الماء جامين
رواء.
قال
فقال عبدالله
بن رباح: إني
لأحدث هذا
الحديث في
مسجد الجامع.
إذا قال عمران
بن حصين: انظر
أيها الفتى
كيف تحدث.
فإني أحد
الركب تلك الليلة.
قال قلت: فأنت
أعلم بالحديث.
فقال: ممن أنت؟
قلت: من
الأنصار. قال:
حدث فأنتم
أعلم بحديثكم.
قال فحدثت
القوم. فقال
عمران:
لقد
شهدت تلك
الليلة وما
شعرت أن أحدا
حفظه كما
حفظته.
1560- Bize Şeyban b.
Ferruh da tahdis etti. Bize Süleyman -yani b. el-Muğire- tahdis etti, bize
Sabit, Abdullah b. Rebah'tan tahdis etti. O Ebu Katade'den şöyle dediğini nakletti:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize bir hutbe verip: "Siz bu
öğleden sonra ve gece yol alacaksınız sonra da yüce Allah'ın izniyle yarın suya
varmış olacaksınız" buyurdu. Bunun üzerine insanlar biri diğerine
bakmaksızın yola koyuldu.
Ebu Katade dedi ki:
Resulullah gece yarısına kadar yoluna devam edip benim de yanımda bulunduğum
bir sırada Allah Resulü uyukladı ve bineği üzerinde hafif yan yattı. Hemen
yanına gittim ve onu uyandırmadan ona destek oldum ta ki bineği üzerinde
doğruluverdi. Sonra gecenin bir bölümü geçinceye kadar yine yoluna devam etti,
tekrar bineği üzerinde hafif yan yattı. Yine onu uyandırmadan ona destek oldum
sonunda bineği üzerinde doğruldu. Sonra yine yoluna devam etti. Seher vaktinin
son zamanlarında ilk iki yan yatışından daha ileri derecede yana yattı. Hatta
neredeyse düşüverecekti yine yanına gittim ona destek oldum, başını kaldırınca:
"Sen kimsin" dedi. Ben: Ebu Katade'yim, dedim. O: "Bu şekilde ne
zamandan beri yanımda yürüyorsun" dedi. Ben: Gece başladığından beri hep
böyle yürüyorum, dedim. O: "Nebini bu şekilde koruduğun için Allah da seni
korusun" buyurduktan sonra: "Sence bizi kimse görüyor mu"
buyurduktan sonra: "Kimseyi görüyor musun" dedi. Ben: İşte bir
binekli, dedim. Sonra: Bu da bir başka binekli, dedim. Sonunda yedi binekli
olana kadar toplanıp bir araya geldik. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yolu bırakıp yan tarafa saptı (uyumak üzere) başını koydu, arkasından:
"Dikkat edin namazımızı kaçırmayalım" buyurdu. İlk uyanan kişi
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olmuştu. Güneş de sırtına vurmuştu.
(Ebu Katade): Biz de telaşla kalktık sonra: "Binin" buyurdu.
Bineklerimize binip, yola koyulduk. Nihayet güneş yükselince indi. Sonra
yanında bulunan içinde biraz da su olan mataramı istedi. Ondan suyu az
kullanarak bir abdest aldı. Yine de matarada az bir miktar su kaldı.
Sonra Allah Resulü Ebu
Katade'ye: "Şu mataranı bizim için koru. İleride bunun anılmaya değer bir
haberi olacaktır" buyurdu.
Sonra Bilal namaz için
ezan okudu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iki rekat namaz kıldı.
Sonra sabah namazını kılıp, her gün yaptığının aynısını yaptı.
(Ebu Katade devamla)
dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bineğine bindi, biz de onunla
birlikte bineklerimize bindik. Birbirimize fısıltı ile namazımızdaki
kusurumuzun keffareti acaba nedir, diyorduk.
Sonra Allah Resulü:
"Bende sizin için uyulacak bir örnek yok mu" buyurdu, arkasından
şunları söyledi: "Şunu bilin ki, uyumaktan dolayı kusur sözkonusu
değildir. Kusurlu olmak namazı bir diğer namazın vakti gelinceye kadar kılmayan
kimsenin yaptığıdzr. Kim böyle yapacak olursa namaz için uyandığı zaman o
namazı kılsın. Ertesi günü de aynı namazı vaktinde kılsın." Sonra:
"Sizce insanlar acaba ne yaptı" dedi ve arkasından da şöyle buyurdu:
"Sabah olduğunda insanlar nebilerini göremeyince Ebu Bekr ve Ömer:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkanızdan geliyor. Sizi geride
bırakmak onun hoşuna gitmez, dediler. İnsanlar ise: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) önünüzdedir dediler. Eğer Ebu Bekr ve Ömer'e itaat ederseniz
doğru yolu bulursunuz. "
(Ebu Katade) dedi ki:
Sonra gündüzün ilerlediği ve her şeyin oldukça ısındığı bir sırada insanların
yanına vardık. O sırada onlar: Ey Allah'ın Resulü helak olduk, susuz kaldık,
dediler. O: "Sizin için helak olmak sözkonusu değildir" buyurdu.
Sonra da: "Bana küçük kasemi getirin" buyurdu. Sonra da o mataranın
getirilmesini istedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dökmeye, Ebu
Katade de onlara su ikram etmeye koyuldu. İnsanlar o matarada bir miktar su
gördüklerinde o kabın üzerine yığıldılar. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Güzel davranmaya dikkat ediniz. Hepiniz suya
kanacaksınız" buyurdu. Onlar da edebe riayet ettiler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) doldurmaya, ben de içsinler diye onlara ikram
etmeye koyuldum. Nihayet benden ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den
başka kalmadı. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) su doldurdu,
bana: "İç" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Resulü sen içmedikçe ben içmem
dedim. O: "Şüphesiz bir topluluğa su ikram eden kişi onların en sonuncusu
olarak su içer" buyurdu. Bu sefer ben de içtim, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) da içti. Böylelikle insanlar suya kanmış ve rahatlamış olarak
suya vardılar.
(Sabit) dedi ki:
Abdullah b. Rebah dedi ki: Ben bu hadisi Mescid-i Cami'de tahdis ederken İmran
b. Husayn: Ey delikanlı, nasıl hadis naklettiğine dikkat et, ben o gece
kafiledekilerden birisiydim, dedi. Bu sefer ben:
O halde bu hadisi sen
daha iyi bilirsin, dedim. O: Kimlerdensin, dedi. Ben:
Ensardanım, dedim. Bu
sefer: (Öyleyse) hadisi naklet çünkü sen siz ensann hadislerini daha iyi
bilirsin, dedi. Ben de cemaate hadisi naklettim, İmran:
Andolsun ben de o gece
hazır idim ama benim bunu bellediğim gibi, bir başkasının da bellediğinin
farkına varmamıştım, dedi.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Abdullah
b. Rebah, Ebu Katade'den" Burada adı geçen "Rebah" isminin re harfi
fethalıdır, Ebu Katade'nin adı ise Haris b. Rib'i el-Ensari'dir.
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize bir hutbe verdi. .. " Bu ibareden ordu
komutanı beraberindekilere bir hususu bildirmekte bir maslahat görecek olursa
hepsini toplayarak bu haberi aralarında yayması, böylelikle haberin hepsine
ulaşıp, onun için hazırlıklı olmalarını sağlaması ve bu haberi sadece onların
bir kısmına ve büyüklerine özel olarak vermemesinin (aksine hepsine
bildirmesinin) müstehab olduğu hükmü anlaşılmaktadır çünkü bu haber onların bir
kısmına bildirilmeyecek olursa bundan dolayı o kişilerin zarar görme
ihtimalleri bulunabilir.
"İnşallah yarın
suya varmış olacaksınız." Gelecekteki işler hakkında inşallah demenin
müstehab olduğu hükmü çıkmaktadır. Bu da Kur'an-ı Kerim' deki bu hususa dair
verilen emre uygundur.
"Kimse kimseye
dönüp bakmadı." iltifat etmedi. "İbhfmelleyl" gecenin yarısı
oldu, demektir.
"Uyukladı"
uyuklamak, uykudan önceki haldir. Dimağ tarafından gelip, gözü örten ama kalbe
ulaşmayan latif bir rüzgardır. Bu rüzgar kalbe ulaşacak olursa uyku olur.
Uyuklamak sebebiyle uzanıp yatmış olanın abdesti bozulmaz ama uyursa bozulur.
Her ikisinin gerçek mahiyeti arasındaki farkı Mühezzeb Şerhinde genişçe
açıkladık.
"Ona destek
oldu." Yani yapının dayandığı destek gibi uykuda iken yatmasını doğrultup
ve onun altına geçip, ona destek verdi.
"Tehevveralleyl"
gecenin çoğu geçti, demektir. Binanın yıkılması anlamındaki
"tehevvuru'l-bina"dan alınmıştır.
"Sen kimsin dedi.
Ben: Ebu Katade'yim dedim." Bundan da kapıyı çalıp, içeri gelmek için izin
isteyen ve benzeri durumdaki kimselere kimsin veya kim o denilecek olursa onun
da adını söyleyeceğine ve eğer künyesi ile meşhur birisi ise filanın babasıyım
demesinde bir sakınca olmadığı hükmü anlaşılmaktadır.
"Nebisini koruduğu
n için Allah da seni korusun." Yani Allah da bu sebeple seni korusun.
Bundan da kendisine iyilik yapılan bir kimsenin bu iyiliği yapan kimseye dua
etmesinin müstehab olduğu hükmü anlaşılmaktadır. Nitekim bu hususta sahih ve
meşhur bir hadis de vardır.
Matara (mıdae), kendisi
ile abdest alınan kap demektir.
"Ondan suyu az
kullanarak abdest aldı." Azalarını iyice yıkamakla birlikte suyu az
kullandı, demektir. Kadı lyaz bazı üstatlarından burada su ile istinca etmeyip,
istincasında taş kullanarak abdest aldığının kastedildiğini söylediklerini
nakletmektedir ama bu yorumu yapan kimsenin bu açıklaması yanlıştır. Doğrusu
bizim açıklamamızdır.
':4nılmaya değer bir
haberi olacaktır. " Bu da nübüvvetin mucizelerinden birisidir.
"Sonra Bilal namaz
için eza n okudu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
da iki rekat namaz
kıldı. .. "
Bundan da şu hükümler
anlaşılmaktadır:
1- Kazaya kalmış namaz
için ezan okumak müstehabtır.
2- Revatib sünnetlerin kaza
edilmesi meşrudur çünkü hadisin zahirinden anlaşıldığı üzere sabah namazının
farzından önce kılmış olduğu bu iki rekat sabah namazının sünnetidir.
3- "Her gün yaptığı
gibi" ifadesinde de kazaya kalmış namazın kılınış şeklinin edası gibi
olduğu hükmü anlaşılmaktadır.
4- Bundan kazaya kalmış
sabah namazında kunut yapıldığı da anlaşılmaktadır. Bu hususta ise bizim
mezhebimizde görüş ayrılığı vardır.
5- Bu hadis güneş
doğduktan sonra sabah namazının kazasını yapan bir kimsenin sabah namazında
açıktan Kur'an okuyacağını kabul edenler için delil gösterilebilir. Aynı
zamanda bu görüş bizim mezhep alimlerimizin bu husustaki iki görüşünden
birisidir ama daha sahih olan görüş Kur'an'ı içten okuyacağıdır. "Yaptığı
gibi" ibaresi de fiili uygulamaları hakkında yorumlanır.
,
6- Sabah namazına
"salatu'l-ğadah" demenin mübah olduğu hükmü de anlaşılmaktadır. Zaten
hadis-i şeriflerde çokça kullanılmıştır.
"Birbirimizle
fısıldaşmaya başladık" ibaresindeki "hemese" fiili gizlice
konuşmak demektir.
"Uyumak sebebiyle
kusur yoktur." Bu ibareden ilim adamlarının icma ile kabul ettikleri şu
görüşe delil bulunmaktadır: Uyuyan kimse mükellef değildir. Böyle birisine
namazı kaza etmenin ve benzeri yükümlülüklerin vacip oluşu yeni bir emir
dolayısı iledir. Bu hususta sahih olan fıkıh ve usul alimleri nezdinde de
tercih edilen görüş budur. Bununla birlikte bazıları önceki hitap sebebiyle
kaza yapılması gerekir demişlerdir. Böyle diyen bir kimse ise yine de uyku
halinde onun mükellef olmadığı kanaatine de muvafakat etmektedir ama uyuyan bir
kimse eliyle ya da başka bir azasıyla uykuda iken bir şey telef edecek olursa
ittifakla onun tazminatını yapması gerekir. Bu ise uykuda olana mükellefiyet
yüklemek değildir çünkü telef edilen şeylerin tazminatının ödenmesi için teklif
icma ile şart değildir. Hatta çocuk, deli, bunak ve daha başka mükellef olmayan
herhangi bir kimse bir şey telef edecek olursa ittifakla onun tazminatını
ödemesi gerekir. Bunun Kur'an-ı Kerim'den delili ise yüce Allah'ın: "Kim
bir mümini yanlışlıkla öldürürse mümin bir köle azad etmeli ve akrabasına
teslim edilecek bir diyet vermelidir." (Nisa, 92) buyruğudur. Görüldüğü
gibi şanı yüce Allah hata yoluyla öldürmeye karşılık olarak öldüren kişinin
icma ile günahkar olmayacağı kabul edilmekle birlikte diyet ödeyip, keffarette
bulunması hükmünü vermiştir.
"Kusur ise diğer
namazın vakti gelinceye kadar namaz kılmayan kimse hakkında sözkonusudur ...
" Bu hadiste beş vakit namazdan her birisinin vaktinin diğerinin vakti
girene kadar devam ettiğine delil vardır. Bu husus ise sabah namazı dışında
bütün namazlar hakkında bu genelliği ile geçerlidir çünkü sabah namazının vakti
öğlene kadar devam etmez, aksine sabahın vakti güneşin doğuşu ile çıkar çünkü
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Güneş doğma'dan önce sabah namazından
bir rekata yetişen bir kimse sabah namazına yetişmiş olur" buyruğundan
anlaşılan budur.
Akşam namazına gelince,
vakti hakkında oluşan ihtilaf, ilgili babda açıklanmıştır ve bununla ilgili
görüş ayrılığı vardır. Bununla birlikte sahih ve tercih olunan görüş ise akşam
namazının vaktinin, yatsı namazının vaktinin girdiği zamana kadar devam
ettiğidir. Buna delil ise Müslim'in Sahihinde daha önce geçmiş olan sahih
hadislerdir. Ayrıca bizler Cebrail (a.s)'ın iki ayrı günde ama aynı vakitte
akşam namazında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e imamlık yapmasına dair
verilen cevabı da zikretmiş bulunuyoruz.
Mezhebimiz alimlerinden
Ebu Said el-İstahri dedi ki: İkindi namazı her şeyin gölgesi, iki katı olunca,
yatsı namazı gecenin üçte biri yahut yarısının geçmesiyle, sabah namazı ise
ortalığın iyice aydınlanması ile vakti geçer demiştir.
Ama bu zayıf bir
görüştür. Sahih ve meşhur olan ise namaz vaktinin bir sonraki namazın vaktinin
girdiği zamana kadar uzadığıdır.
"Ertesi gün ise o
namazı vaktinde (bir daha) kılsın." Bunun da anlamı şudur: Bir kimse bir
namazı vaktinde kılmayacak olursa onun kazasını yapar. O namazın vakti değişmiş
olmaz, gelecekte vaktinden başka bir vakte geçmez. Aksine olduğu gibi kalır.
Er;tesi günü gelince, o günün namazını alışılmış vaktinde kılar. Vakti başka
bir zamana dönüşmez. Yoksa hadisin manası vaktinde kılmadığı namazı birini
derhal, diğeri ertesi gün olmak üzere iki defa kaza eder değildir. Manası ancak
açıkladığımız gibidir. Hadisin doğru anlamı işte budur. Anlamı hakkında ilim
adamlarının açıklamaları çatışma halinde olsa bile muhakkikler sözünü ettiğim
bu açıklamayı tercih etmişlerdir. Allah en iyi bilendir.
"Sonra: Sizce
insanlar ne yaptı, buyurdu ... Eğer Ebu Bekir ve Ömer'e itaat ederlerse doğruyu
bulurlar. " Bu sözlerin anlamı da şudur: Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) güneşin yükselişinden sonra sabah namazını cemaate kıldırdığında
insanlar onları geride bırakmış, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve o geride
kalan az kimse ile birlikte onlardan ayrı kalınca sizin kanaatinize göre
insanlar bizim hakkımızda acaba ne düşünürler diye sormuş, onunla birlikte
olanlar susmuş. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da: Ebu Bekir ve Ömer
insanlara: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkanızdan geliyor. O sizi geride
bırakıp, ileriye gidip, önününüzden gitmekten hoşlanmaz. Bu sebeple size
yetişinceye kadar onu beklemelisiniz diyorlar. Geri kalan insanlar ise, hayır
nebiniz sizden öne geçmiş, sizi geride bırakmıştır. O halde ona yetişiniz,
dediler. Eğer Ebu Bekir ve Ömer'e itaat ederlerse doğruyu bulurlar çünkü ikisi
de doğru üzerindedir. Allah en iyi bilendir.
"Sizin için helak
olmak sözkonusu değildir." Bu da onun mucizelerindendir.
"Bana küçük kasemi
getirin." "Gumr" küçük kap, çanak, kase demektir.
"İnsanlara matarada olanları görünce ... Hepiniz suya kanacaksınız."
Cevheri ve başkalarının
açıklamalarından anlaşıldığına göre güzel hareket ediniz, kötü davranmayınız
demek istemiştir.
"Bir topluluğa su
içiren, en sonuncuları olarak su içer." Bu buyrukta su, süt ve benzeri
şeyler içenlerin gözetmeleri gereken adap arasından bir edep vardır. Cemaate
et, meyve, koku ve buna benzer bir şeyler dağıtan kişi de onun ile aynı
durumdadır.
"İnsanlar da suya,
suya kanmış olarak" dinç ve rahatlamış olarak "vardılar."
"Mescidu'l-Cami"
bu mevsufun sıfatına izafe edilmesi kabilindendir.
Kufelilere göre böyle
bir izafet arada bir takdir gerekmeksizin caizdir. Basralılara göre ise
takdirsiz caiz olmaz. Onlar bu şekilde gelen tabirleri geliş yerine göre tevil
ederler. Burada ibarenin takdiri "cami mekanın mescidi" şeklindedir.
Yüce Allah'ın: "Batı tarafında değildir" (Kasas, 44) buyruğu da
batıdaki yerin tarafında yanında değildir, demektir. Yüce Allah'ın:
"Ahiret yurdu" (Yusuf, 9)'da ahiret hayatı takdirindedir. Bu mesele
daha önce birkaç yerde geçmişti. Allah en iyi bilendir.
"Benim bunu iyice
bellediğim gibi, kimsenin bellemiş olduğunu fark etmemiştim." Buradaki
"hafiztu: bellediğim" lafzını te harfi ötreli ve "hafizte: senin
bellediğin ... " diye zaptetmiş bulunuyoruz. Her ikisi de güzeldir.
Ebu Katade'nin rivayet
ettiği bu hadiste Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in apaçık mucizeleri
görülmektedir.
1- Mataranın anılmaya
değer bir haberinin olacağını bildirmesi ve bildirdiği gibi olması,
2- Az miktardaki suyu
çoğaltması,
3- Allah Resulünün:
"Hepiniz suya kanacaksınız" buyurması ve böyle olması,
4- Ebu Bekir ve Ömer
böyle böyle derdi. Diğer insanlar da böyle böyle derdi diye haber vermiş
olması,
5- Allah Resulünün:
"Siz bu öğleden sonra ve gece boyunca yürüyecek sonra da suya
varacaksınız" buyurması ve bunun böyle olması. Halbuki orada bulunanlardan
kimse bunun böyle olacağını bilmiyordu. Bundan dolayı:
"İnsanlar biri
diğerine bakmadan yola koyuldu" demiştir çünkü aralarından bunu bilen
birisi olsaydı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bu sözünden önce bunu
yapacaklardı.
وحدثني
أحمد بن سعيد
بن صخر
الدارمي.
حدثنا عبيدالله
بن عبدالمجيد.
حدثنا سلم بن
زرير العطاردي.
قال: سمعت أبا
رجاء
العطاردي عن
عمران بن
حصين. قال:
كنت
مع نبي الله
صلى الله عليه
وسلم في مسير له.
فأدلجنا
ليلتنا. حتى
إذا كان في
وجه الصبح عرسنا.
فغلبتنا
أعيننا حتى
بزغت الشمس.
قال فكان أول
من استيقظ منا
أبو بكر. وكنا
لا نوقظ نبي
الله صلى الله
عليه وسلم من
منامه إذا نام
حتى يستيقظ.
ثم استيقظ
عمر. فقام عند
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم. فجعل
يكبر ويرفع
صوته
بالتكبير. حتى
استيقظ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
فلما رفع رأسه
ورأى الشمس قد
بزغت قال
"ارتحلوا"
فسار بنا. حتى
إذا ابيضت الشمس
نزل فصلى بنا
الغداة.
فاعتزل رجل من
القوم لم يصل
معنا. فلما
انصرف قال له
رسول
الله
صلى الله عليه
وسلم "يا فلان!
ما منعك أن
تصلي معنا؟"
قال: يا نبي
الله! أصابتني
جنابة. فأمره
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم فتيمم بالصعيد.
فصلى. ثم
عجلني، في ركب
بين يديه،
نطلب الماء.
وقد عطشنا
عطشا شديدا.
فبينما نحن
نسير إذا نحن
بامرأة سادلة
رجليها بين
مزادتين. فقلنا
لها: أين
الماء؟ قالت:
أيهاه. أيهاه.
لا ماء لكم.
قلنا: فكم بين
أهلك وبين
الماء؟ قالت:
مسيرة يوم
وليلة. قلنا:
انطلقي إلى رسول
الله صلى الله
عليه وسلم.
قالت: وما
رسول الله؟
فلم نملكها من
أمرها شيئا
حتى انطلقنا
بها.
فاستقبلنا
بها رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فسألها
فأخبرته مثل
الذي أخبرتنا.
وأخبرته أنها
موتمة. لها
صبيان أيتام.
فأمر بروايتها.
فأنيخت. فمج
في العزلاوين
العلياوين. ثم
بعث براويتها.
فشربنا. ونحن
أربعون رجلا
عطاش. حتى
روينا. وملأنا
كل قربة معنا
وإداوة.
وغسلنا
صاحبنا. غير
أنا لم نسق
بعيرا. وهي تكاد
تنضرج من
الماء (يعني
المزادتين) ثم
قال "هاتوا ما
كان عندكم"
فجمعنا لها من
كسر وتمر. وصر
لها صرة. فقال
لها "اذهبي
فأطعمي هذا
عيالك. واعلمي
أنا لم نرزأ
من مائك" فلما
أتت أهلها
قالت: لقد
لقيت أسحر
البشر. أو إنه
لنبي كما زعم.
كان من أمره
ذيت وذيت.
فهدي
الله ذاك
الصرم بتلك
المرأة.
فأسلمت وأسلموا.
1561- Bana Ahmed b. Said
b. Sahr ed-Darimi de tahdis etti. Bize Ubeydullah b. Abdulmecid tahdis etti.
Bize Selm b. Zerir el-Utaridi tahdis edip dedi ki: Ben Ebu Reca el-Utaridi'yi
İmran b. Husayn'dan şöyle dediğini naklederken dinledim: Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ile bir yolculuğunda beraber idik. Gecemiz boyunca yürüdük.
Nihayet sabaha yakın konakladık. Gözlerimiz bize galip geldi ve nihayet güneş
de doğdu. Bizden ilk uyanan kişi Ebu Bekir oldu. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) uyuduğunda kendiliğinden uyanmadıkça biz onu uyandırmazdık. Sonra
Ömer uyandı ve Allah'ın Nebisinin yanıbaşında durup yüksek sesle tekbir
getirmeye başladı. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da uyandı.
Başını kaldırıp, güneşin doğmuş olduğunu görünce: "Haydi bineklerinize
binip yola koyulunuz" buyurdu ve bizimle birlikte yola koyuldu. Nihayet
güneş (ışıkları) beyazlayınca indi ve bize sabah namazını kıldırdı.
Cemaatten bir adam bir
kenara çekilip bizimle birlikte namaz kılmadı.
Namazını bitirince
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey filan, bizimle beraber namaz
kılmana engel olan ne?" buyurdu. Adam: Ey Allah'ın Nebisi cünüp oldum
dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ona emir vermesi üzerine o da
temiz toprakla teyemmüm etti ve namaz kıldı sonra beni önündeki birkaç binekli
adamla birlikte su arayalım diye önden gönderdi. Aşırı derecede susadık. Bizler
yol almakta iken bineğine yüklediği iki su tulumu arasına (bineğine oturmuş
olduğu halde) ayaklarını sarkıtmış bir kadın ile karşılaşıverdik.
Ona: Su nerede dedik.
Kadın, heyhat ki heyhat sizin için su yok dedi.
Biz: Peki senin aile
halkın ile su arasında ne kadar var, dedik. O bir gün bir gecelik bir mesafe
var, dedi. Biz: Haydi Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e git, dedik.
Kadın: Resulullah ne demek, dedi. Bizler onu kendi başına buyruk bırakmayarak
onunla gittik. Onunla Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in karşısına
çıktık, o da ona sorunca bize verdiği haberin aynısını ona da haber verdi.
Ayrıca ona yetim küçük çocukları bulunan bir kadın olduğunu da söyledi.
Allah Resulünün emri ile
su taşıyan devesi çöktürüldü. Su tulumlarının üst ağızlarına ağzından su
püskürttü sonra onun tulumunu gönderdi, biz de su içtik. O sırada susamış kırk
kişi idik. Kanıncaya kadar su içtiğimiz gibi, beraberimizdeki bütün kırbaları
ve mataraları da doldurduk, arkadaşımızın da gusletmesini sağladık. Ancak
herhangi bir deveye su içirmedik. Oysa kadının tulumları tıkabasa su dolu idi.
Sonra Allah Resulü:
"Yanınızda ne varsa getirin" buyurdu. Biz de o kadın için bir miktar
ekmek parçası ve hurma topladık. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona
bir çıkın bağladı ve: "Haydi git, bunu çocuklarına yedir ve şunu bil ki
biz senin suyundan hiçbir şey eksiltmedik" buyurdu.
Kadın ailesinin yanına
gidince: Andolsun ben ya insanların en büyük sihirbazı ile karşılaştım ya da
söylediği gibi o bir nebidir. Ben onun şunları şunları yaptığını gördüm, dedi.
Böylelikle Allah o oba ahalisine o kadın sayesinde hidayet verdi. Kadın da
Müslüman oldu, onlar da Müslüman oldu.
Diğer tahric: Buhari,
3571
حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
الحنظلي.
أخبرنا النضر
بن شميل.
حدثنا عوف بن
أبي جميلة
الأعرابي عن
أبي رجاء
العطاردي، عن
عمران بن
الحصين؛ قال:
كنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم في سفر. فسرينا
ليلة. حتى إذا
كان من آخر
الليل، قبيل
الصبح، وقعنا
تلك الوقعة
التي لا وقعة
عند المسافر
أحلى منها.
فما أيقظنا
إلا حر الشمس.
وساق الحديث
بنحو حديث سلم
بن زرير. وزاد
ونقص. وقال في
الحديث: فلما
استيقظ عمر بن
الخطاب ورأى
ما أصاب
الناس. وكان
أجوف جليدا.
فكبر ورفع
صوته
بالتكبير. حتى
استيقظ رسول
الله صلى الله
عليه وسلم، لشدة
صوته،
بالتكبير.
فلما استيقظ
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم شكوا
إليه الذي
أصابهم. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "لا ضير.
ارتحلوا"
واقتص الحديث.
1562- Bize .İshak b.
İbrahim el-Hanzali tahdis etti ... İmran b. elHusayn dedi ki: Bir seferde
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte idik. Gece boyu yol
aldık. Nihayet sabaha az kala gecenin son vaktinde yolcuiçin daha tatlı hiçbir
vakıa olmayan o vakıa ile karşılaştık (uyuduk). BiZi ancak güneşin sıcağı
uyandırdı. Böyle deyip hadisi Selm b. Zerir'in hadisine yakın olarak rivayet
etti ama bazı fazlalıklar da zikretti, bazı hususları da eksik bıraktı.
Rivayet ettiği hadiste
ayrıca şunları da söyledi: Ömer b. el-Hattab uyanıp da' insanların başına geleni
görünce -ki kendisi sesi ta içindençıkarı yüksek ve ince sesli birisi idi-
yüksek sesle tekbir almaya başladı sonunda Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yüksek sesle tekbir aldığı için uyandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) uyanınca ashab ona başlarına gelenden şikayette bulundu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Zararı yok, hadi bineklerinize.
binin" buyurdu,sonra hadisin geri kalan kısmını anlattı.
حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم.
أخبرنا
سليمان بن حرب.
حدثنا حماد بن
سلمة عن حميد،
عن بكر بن
عبدالله، عن
عبدالله بن
رباح، عن أبي قتادة؛
قال:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم إذا كان
في سفر، فعرس
بليل، اضطجع
على يمينه.
وإذا عرس قبيل
الصبح، نصب
ذراعه، ووضع
رأسه على كفه.
1563- Bize İshak b. İbrahim
tahdis etti. .. Ebu Katade dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bir seferde olup, geceleyin mala verecek olursa sağ yanı üzere yatar, sabahtan
az önce mala verirse kollarını diker, başını da;avucunun üzerine koyardı.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: (1561)
"Bize Selm b. Zerir tahdis etti." Baştaki ze harfi fethalı olup
(aradaki ye dışında) ikide re harfi iledir.
"Gecemiz boyunca
yol aldık." Gece boyunca yol kat ettik.
"Allah'ın Nebisi
uyuyacak olursa kendisi uyanmadan biz onu uyandırmazdık." İlim adamları
dedi ki: Uykuda iken ona vahiy gelebileceğini bildiklerinden ötürü onu
uyandırmazlardı. Bununla birlikte namazın da vakti geçmişti. Artık bugün
herhangi bir insan uyuyacak olup da namaz vakti girip, geçeceğinden korkulursa
onun yanında bulunanlar namazın geçmemesi için onu uyandırırlar.
Cünüp kişi hakkındaki:
"ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ona emir vermesi üzerine o da
temiz toprakla teyemmüm etti ve namaz kıldı" ibaresinden cünüp bir
kimsenin eğer su kullanamayacak olursa teyemmüm etmesinin caiz olduğu hükmü
anlaşılmaktadır. Bizim mezhebimizdeki görüş de, cumhurun görüşü de budur,
ilgili babında buna dair açıklama geçmiştir.
"Derken biz iki
tulum arasında ... bir kadın ile karşılaştık." Tulum (mezade) kırbadan
daha büyüktür. İki mezade (tulum) bir devenin yükünü teşkil eder. Tuluma bu
ismin veriliş sebebi ona başkasına ait bir deriden deri ziyade edilmesidir.
"Kadına: Su nerede,
dedik, o ... " asıl nüshalarda bu şekilde "eyhah eyhah" olarak
yazılmıştır. Heyhat heyhat demektir. Bu da elde edilmek istenen şeye uzak
olunduğu ve ondan ümit kesilmesi gerektiğini anlatır. Nitekim kendisi de bu
sözlerinden sonra sizin için ,su yok (suyu bulamazsınız) demişti. Yani sizin
öyle burada ya da yakında su bulma imkanınız yok. Bu lafız (heyhat) on küsur
türlü söylenir, bunların hepsini anlamlarını da açıklayarak oldukça yeterli ve
sağlam bir şekilde genişçe zikrettim, bunların çekimlerini ve onlarla ilgili
olanları Tehzibu'l-Esma ve'l-lugat adlı eserimde zikretmiş bulunuyorum. Bu
husus daha önce de geçmişti.
"Verdiği emir
üzerine su taşıyan devesi çöktürüldü." Araplara göre raviye, su taşıyan
deveye denilir. Örfen bu kelime istiare yoluyla tulum hakkında da kullanılır
ama asıl anlamı devedir.
"Tulumların üstteki
ağızlarına su püskürttü." Mec, ağızla suyu püskürtmek demektir. (Hadisteki
lafzıyla) el-azla' ise tulumun suyunun boşaltıldığı alttaki deliğine denilir
ama üst ağzı hakkında da kullanılır. Nitekim bu rivayette de tulumun yukarıdaki
iki ağzı demektedir. Bu kelimenin tesniyesi azlavan, çoğulu da azali diye
gelir.
"Arkadaşımızın
gusletmesini sağladık." Kastettiği ise cünüp arkadaşlarıdır. Yani ona
kendisiyle gusledip, yıkanacağı su verdik. Bunda da cünüplükten dolayı teyemmüm
eden kimsenin suyu kullanma imkanını bulması halinde gusledeceği hükmüne delil
vardır.
"Tulumlar ise su
ile dopdoluydu." Yani neredeyse sudan patlayacaktı. "Suyundan hiçbir
şey eksiltmedik." Bu hadiste de nübüvvet alametlerinden açık bir mucize
vardır. Kadının: O şunu şunu yaptı derken "zeyte ve zeyte" demesiyle
ilgili olarak dilbilginleri keyte ve keyte keza ve keza, (şöyle böyle, şunlar
bunlar) anlamındadır, demişlerdir.
"Allah o obaya bu
kadın sayesinde hidayet verdi. .. " Sırm, bir araya gelmiş birkaç eve
verilen addır.
(1562) "Sabahtan az
önce, sabaha karşı" Buradaki (az önce anlamındaki) "kubeyı"
kelimesi kabı'den daha özel ve yakınlığı daha açık ifade eder.
"Zararı yok"
yani bu şekildeki uyumanızın ve namazı geciktirmenizin size bir zararı yoktur demektir.
Arapçada dayr, durr ve darar aynı anlamdadır.
حدثنا
هداب بن خالد.
حدثنا همام.
حدثنا قتادة عن
أنس بن مالك؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم قال:
"من
نسي صلاة
فليصلها إذا
ذكرها. لا
كفارة لها إلا
ذلك".
قال
قتادة: وأقم
الصلاة لذكري.
1564- Bize Heddab b.
Halid tahdis etti. Bize Hemmam tahdis etti. Bize Katade, Enes b. Malik'ten
tahdis ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bir namazı
unutan kimse onu hatırlayınca kılıversin, çünkü o namazın bundan başka türlü
bir keffareti yoktur" buyurdu.
Katade dedi ki: Beni
anmak için (beni hatırladığında) namazı kıl.
Diğer tahric: Buhari,
597; Ebu Davud, 442
وحدثناه
يحيى بن يحيى،
وسعيد بن
منصور، وقتيبة
بن سعيد.
جميعا عن أبي
عوانة، عن
قتادة، عن أنس،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم. ولم
يذكر "لا كفارة
لها إلا ذلك".
1565- Bunu bize Yahya b.
Yahya, Said b. Mansur ve Kuteybe b. Said de hepsi birlikte Ebu Avane'den tahdis
etti. O Katade'den, o Enes b. Malik'ten, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den diye rivayet etti ancak "bunun, bundan başka bir keffareti
yoktur" ibaresini zikretmedi.
Diğer tahric: Tirmizi,
178; Nesai, 612; İbn Mace, 696
وحدثنا
محمد بن
المثنى. حدثنا
عبدالأعلى.
حدثنا سعيد عن
قتادة، عن أنس
بن مالك؛ قال:
قال
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم "من نسي
صلاة أو نام عنها،
فكفارتها أن
يصليها إذا
ذكرها".
1566- Bize Muhammed b.
el-Müsenna da tahdis etti. .. Enes b. Malik dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Bir namazı unutan yahut uykuda olup, namazı vaktinde
kılamayan kimse için keffareti onu hatırladığı zaman kılmasıdır" buyurdu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
وحدثنا
نصر بن علي
الجهضمي.
حدثني أبي.
حدثنا المثنى
عن قتادة، عن
أنس بن مالك؛
قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إذا رقد
أحدكم عن
الصلاة أو غفل
عنها،
فليصلها إذا
ذكرها. فإن
الله يقول:
أقم الصلاة
لذكري"
1567- Bana Nasr b. Ali
el-Cahdami tahdis etti. .. Enes b. Malik dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sizden biriniz uyuyup da namazı kaçırırsa ya da
gaflete dalıp onu unutursa o namazı hatırlayınca kılıversin çünkü Allah:
"Namazı beni hatırladığın için kıl" buyurmuştur.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
AÇIKLAMA: "Bir
namazı unutan kimse ... keffareti yoktur." Yani o namazın aynısını
kılmaktan başka hiçbir şeyonun yerini tutmaz, bununla birlikte de başka bir şey
yapması gerekmez.
"Bize Heddab tahdis
etti ... Enes'ten" Bu isnadın bütün ravileri Basralıdır. Şunu da bilelim
ki bu hadislerde anlatılan olaylar tek bir seferde değil, iki ya da birkaç
seferde meydana gelmiştir, lafızlarının zahiri de bunu gerektirmektedir. Allah
en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
109- YOLCULARIN
NAMAZI VE NAMAZIN KISALTILMASI BABI