SAHİH-İ MÜSLİM |
SALAT |
باب
استحباب رفع
اليدين حذو
المنكبين مع
تكبيرة
الإحرام
والركوع، وفي
الرفع من
الركوع، وأنه
لا يفعله إذا
رفع من السجود
9- İFTİTAH TEKBİRİ RÜKU'A
GİDERKEN VE RÜKU'DAN KALKARKEN ELLERİ OMUZ HİZASINA KALDIRMANIN MÜSTEHAB OLDUĞU
VE SECDEDEN KALKTIĞI ZAMAN BUNUN YAPILMAYACAĞI BABI
حدثنا
يحيى بن يحيى
التميمي
وسعيد بن
منصور وأبو
بكر بن أبي
شيبة وعمرو
الناقد وزهير
بن حرب وابن
نمير. كلهم عن
سفيان بن
عيينة (واللفظ
ليحيى) قال:
أخبرنا سفيان
بن عيينة عن الزهري،
عن سالم، عن
أبيه؛ قال:
رأيت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم إذا
افتتح الصلاة
رفع يديه حتى
يحاذي منكبيه.
وقبل أن يركع.
وإذا رفع من
الركوع. ولا
يرفعهما بين
السجدتين.
859- Bize Yahya b. Yahya et-Temimi, Said b. Mansur, Ebu Bekr b.
Ebu Şeybe, Amr en-Nakid, Zuheyr b. Harb ve İbn Numeyr-Iafız Yahya'nın olmak
üzere- hepsi Süfyan b. Uyeyne'den tahdis ettiler. O dedi ki: Bize Süfyan b.
Uyeyne, ez-Zühri'den haber verdi. O Salim'den,
o babasından şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'i namaza başladığı vakit rükua gitmeden önce ve rükudan kalktığında
ellerini omuzlarının hizasma kadar kaldırdığını gördü. Her iki secde arasında
ellerini kaldırmazdı.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 721; Tirmizi, 255; Nesai, 1024; İbn Mace, 858
حدثني
محمد بن رافع.
حدثنا عبدالرزاق.
أخبرنا ابن
جريج. حدثني
ابن شهاب عن
سالم بن
عبدالله؛ أن
ابن عمر قال:
كان
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، إذا قام
للصلاة، رفع
يديه حتى
تكونا حذو
منكبيه. ثم
كبر. فإذا
أراد أن يركع
فعل مثل ذلك.
وإذا رفع من
الركوع فعل
مثل ذلك. ولا
يفعله حين
يرفع رأسه من السجود.
860- Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti. .. Salim b.
Abdullah'ın bildirdiğine göre İbn Ömer dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza kalktığı vakit ellerini
omuzlarının hizasına kadar kaldırır sonra tekbir alırdı. Rüku'ya varmak
isteyince aynısını yapardı. Rüku'dan kalkınca da aynısını yapardı fakat
secdeden başını kaldırdığında böyle yapmazdı.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir
حدثني
محمد بن رافع.
حدثنا حجين
(وهو ابن المثنى)
حدثنا الليث
عن عقيل. ح
وحدثني محمد
بن عبدالله بن
قهزاذ. حدثنا
سلمة بن
سليمان.
أخبرنا يونس.
كلاهما عن
الزهري، بهذا
الإسناد. كما
قال ابن جريج: كان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم إذا
قام للصلاة رفع
يديه حتى
تكونا حذو
منكبيه. ثم
كبر.
861- Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti. Bize Huceyn -ki ibn
el-Müsenna'dır- tahdis etti, bize Leys, Ukayl'den tahdis etti (H). Bana
Muhammed b. Abdullah b. Kuhzaz da tahdis etti. Bize Seleme b. Süleyman tahdis
etti. Bize Abdullah haber verdi. Bize Yunus haber verdi. (Ukayl ile birlikte)
ikisi ez-Zühri'den bu isnad ile rivayet ederek İbn
Cureyc'in dediği gibi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza kalktığı
zaman ellerini omuzlarının hizasına kadar kaldırır sonra tekbir alırdı, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
736; Nesai, 876
حدثنا
يحيى بن يحيى.
أخبرنا خالد
بن عبدالله عن
خالد، عن أبي
قلابة؛ أنه
رأى مالك بن
الحويرث، إذا
صلى كبر. ثم
رفع يديه.
وإذا أراد أن
يركع رفع
يديه. وإذا
رفع رأسه من
الركوع رفع
يديه. وحدث؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم كان يفعل
هكذا.
862- Bize Yahya b. Yahya
tahdis etti. Bize Halid b. Abdullah, Halid'den haber verdi. O Ebu Kilabe'den rivayet
ettiğine göre Malik b. el-Huveyris'i namaz kıldığında tekbir aldığını, sonra
ellerini kaldırdığını, rükua varmak istediği zaman da ellerini kaldırdığını,
başını rükudan kaldırdığında da ellerini kaldırdığı nı ve ayrıca: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu şekilde yapardı, dediğini nakletmektedir.
Diğer tahric: Buhari,
737
حدثني
أبو كامل
الجحدري.
حدثنا أبو
عوانة عن قتادة،
عن نصر بن
عاصم، عن مالك
بن الحويرث؛
أن رسول الله
صلى الله عليه
وسلم: كان إذا كبر
رفع يديه حتى
يحاذي بهما
أذنيه. وإذا
ركع رفع يديه
حتى يحاذي
بهما أذنيه.
وإذا رفع رأسه
من الركوع،
فقال "سمع
الله لمن
حمده"، فعل
مثل ذلك.
863- Bana Ebu Kamil
el-Cahderi tahdis etti ... Malik b. Huveyris'in rivayetine göre Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) tekbir aldığı zaman ellerini kulaklarının hizasına
kadar kaldırırdı. Rüku'ya vardığında da ellerini kulaklarının hizasına
getirinceye kadar kaldırırdı, başını rükudan kaldırdığında da "semiallahu
li men hamideh" deyip, bunun gibi yapardı.
Diğer tahric: Ebu
Davud, 745; Nesai, 879, 880, 1023, 1055, 1084, 1142; İbn Mace, 809 -buna
yakın-;
وحدثناه
محمد بن
المثنى. حدثنا
ابن أبي عدي
عن سعيد، عن
قتادة، بهذا
الإسناد؛
أنه رأى
نبي الله صلى
الله عليه
وسلم. وقال: حتى
يحاذي بهما
فروع أذنيه.
864- Bunu bize Muhammed
b. el-Müsenna da tahdis etti. Bize İbn Ebu Adiy, Said'den tahdis etti. O
Katade'den bu isnad ile onun (Malik'in) Allah'ın Nebisini (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) gördüğünü ve bu arada: Ellerini kulaklarının üst tarafına getirinceye
kadar kaldırdı, dediğini rivayet etmektedir.
AÇIKLAMA: (859) İbn
Ömer (r.anh) dedi ki: " ... İki secde arasında ellerini kaldırmazdı.
"
(860) "Başını
secdeden kaldırdığında bunu yapmazdı." (861) "Namaza kalktığında
ellerini. .. sonra tekbir alırdı."
Malik b. el-Huveyris'in
(862) rivayetinde: "Namaz kıldığı zaman tekbir alır sonra ellerini
kaldırırdı."
(863) "Tekbir
aldığında ellerini kulaklarının hizasına kadar kaldırırdı. .. " (864)
"Onları kulaklarının üst tarafının hizasına kadar kaldırırdı"
rivayetleri yer almaktadır.
Ümmet iftitah tekbirini
alırken elleri kaldırmanın müstehap olduğu üzerinde icma etmişler ama bunun
dışındakiler hakkında ihtilaf etmişlerdir.
Şafii, Ahmed ve ashab-ı kiram
(r.anh)'dan ve onlardan sonrakiler arasında ilim adamlarının büyük çoğunluğu
der ki: Rüku'ya giderken ve rüku'dan kalkarken de elleri kaldırmak müsteh
aptır. Aynı zamanda bu görüş İmam Malik'ten gelen bir rivayettir. Şafii, elleri
dördüncü bir yerde daha kaldırmak da müstehaptır demektedir. Bu da birinci
teşehhütten sonra ayağa kalktığı zamandır. İşte doğrusu da budur çünkü bu
hususta İbn Ömer (r.anh)'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den "bu
şekilde yaptığını" nakleden sahih bir rivayet gelmiş olup, bunu Buhari
rivayet etmiştir. Bu aynı zamanda Ebu Humeyd es-Saidl'nin naklettiği bir hadis
olarak da sahihtir. Bu hadisi de Ebu Davud ve Tirmizi sahih rivayetlerle
nakletmişlerdir.
Ebu Bekr el-Münzir ile
mezhep alimlerimizden Ebu Ali et-Taberi ile kimi hadis ehli, secde halinde de
elleri kaldırmak müstehaptır demişlerdir.
Ebu Hanife, arkadaşları
ve Kufelilerden bir topluluk ise ihram (iftitah) tekbiri dışında elleri
kaldırmak müstehap değildir demişlerdir. Malik'ten gelen rivayetlerin en
meşhuru da budur.
İlim adamları hiçbir
şekilde elleri kaldırmanın vacip olmadığı üzerinde icma etmişlerdir. Ancak
Davud (ez-Zahiri) (r.anh)'dan iftitah tekbiri esnasında vacip olduğunu
söylediği nakledilmektedir. Mezhep alimlerimizin ileri gelenlerinden İmam
Ebu'l-Hasan Ahmed b. Seyyar es-Seyyari de böyle demiştir: Bu görüşünü
Şerhu'l-Mühezzeb ile Tehzibu'l-luga adlı eserlerimde nakletmiş bulunuyorum.
Ellerin nasıl
kaldırılacağına gelince, hem bizim mezhebimizde, hem büyük çoğunluğun mezhebine
göre meşhur olan görüş ellerini omuzlarının hizasına kaldırmasıdır. Kaldırırken
parmak uçları kulaklarının üst taraflarının hizasına, başparmağı da
kulaklarının yumuşaklarına, avuçları da omuzlarının hizasına gelmelidir. İşte,
omuzlarının hizasına kaldırırdı, şeklindeki sözlerinin manası budur. Şafii
-Allah ondan razı olsun- bu hadisin rivayetlerini bu yolla telif edip
açıklamış, insanlarda onun bu açıklamasını güzel bulmuşlardı.
Ellerin kaldırılacağı
zamana gelince, birinci rivayette "ellerini kaldırdı, sonra tekbir
aldı", ikinci rivayette: "Tekbir aldı, sonra ellerini kaldırdı",
üçüncü rivayette "tekbir aldığında ellerini kaldırırdı"
denilmektedir. Bizim mezhep alimlerimizin bu hususta farklı görüşleri vardır.
Bunlardan birisine göre tekbir almadan ellerini kaldırır sonra da ellerini
salıvermekle birlikte tekbir almaya başlar ve ellerini salıverme işini
bitirmekle birlikte tekbirini de tamamlar.
İkinci görüşe göre
tekbir almadan ellerini kaldırır sonra ellerini kaldırmış halde iken tekbir
alır sonra da ellerini salıverir.
Üçüncü görüşe göre
tekbire başlamakla birlikte ellerini de kaldırır ve ellerini kaldırmak ile
tekbiri beraber tamamlar.
Dördüncü görüşe göre ise
her ikisine beraber başlar ve ellerini salıvermekle birlikte tekbiri bitirir.
Beşinci ve en sahih
görüşe göre tekbire başlamakla birlikte ellerini kaldırmaya da başlar ama sona
erdirmek ile ilgili müstehap bir durum sözkonusu değildir. Şayet elleri
kaldırma işini tamamlamadan önce tekbiri bitirecek ya da aksi olursa geri
kalanını tamamlar. Her ikisini de tamamladıktan sonra ellerini indirir ve
ellerini yukarıda tutmaya devam etmez.
Eğer ellerinin ikisi ya
da biri bilekten kopmuş ise kolunu kaldırır. Şayet kolu kopmuş ise daha sahih
görüşe göre pazusunu kaldırır.
Hiç kaldırmayacağı da
söylenmiştir.
Eğer ancak meşru olandan
fazla ya da ondan eksik elini kaldırabiliyorsa mümkün olanı yapar. İmkan
bulursa fazla olanı yapar.
Ellerini kaldırırken
avuç içlerinin kıbleye dönük olması, açık olmaları, parmaklarını vasat bir
şekilde ayrı tutması da müstehaptır. Şayet tekbirin bir kısmını getirdiği halde
ellerini kaldırmamış ise geri kalan kısmında ellerini kaldırır. Tekbiri
tamamlayıncaya kadar ellerini kaldırmamışsa tekbir aldıktan sonra ellerini
kaldırmaz, anlaşılmayacak kadar tekbiri kısa almaz, aşırı bir şekilde de medleri
uzatarak mübalağaya kaçmaz. Aksine açık seçik bir şekilde tekbir alır. Tekbiri
uzatarak mı alır yoksa uzatmaz mı? Bu hususta iki görüş vardır. Daha sahih
olanlarına göre uzatmaz.
Ellerini indirince
göğsünün altında, göbeğinin üstünde koyar. Şafii'nin ve çoğunluğun mezhebi
budur. Ebu Hanife ve Şafii mezhebi alimlerinden bazıları göbeğinin altına koyar
demişlerdir ama sahih olan ellerini salıverdiği takdirde onları yalnızca
göğsünün altına kadar hafif bir şekilde salıverir sonra sağ elini sol elinin
üzerine koyar.
Onları alabildiğine
salıvereceği sonra da yeniden göğsünün altına kaldırıp koyacağı da
söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
Tekbir alırken elleri
kaldırmaktaki hikmet hususunda ilim adamlarının ifadeleri farklı farklıdır.
Şafii (r.anh) dedi ki: Ben bunu hem yüce Allah'ı tazim etmek için, hem
Resulullah'a uymak için yaptım. Başkaları ise bu bir boyun eğme, bir teslimiyet
ve emre bağlılıktır demişlerdir. Eskiden esir yenik düşürülecek olursa
teslimiyetini anlatmak üzere ellerini kaldırırdı.
Bunun başladığı amelin
tazim edildiğine işaret etmek demek olduğu söylendiği gibi, dünya işlerini
arkasına atarak bütün varlığıyla namaza ve aziz ve celil, her türlü eksiklikten
münezzeh yüce Rabbine seslenişe yönelmeye işaret olduğu da söylenmiştir. Nitekim
Allahu ekber sözüde bu muhtevayı kapsamaktadır. Böylelikle işi ve sözü
birbiriyle örtüşmüş olur.
Elleri kaldırmanın
namaza girmeye işaret olduğu da söylenmiştir. Bu son açıklama ise sadece iftitah
tekbiri için elleri kaldırmak hakkında özel bir açıklamadır. Bundan başka
açıklamalar da yapılmıştır. Bu açıklamaların birçoğu su götürür açıklamalardır.
Allah en iyi bilendir.
(860) "Namaza
kalktığında ellerini kaldırır... sonra tekbir alırdı." Bu ifadelerle ihram
(iftitah) tekbirinin sabit olduğu belirtilmektedir. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz siz de öylece namaz
kılınız" buyurmuştur. Bu hadisi Buhari, Malik b. el-Huveyris'ten gelen bir
rivayet olarak zikretmiştir.
Ayrıca Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) nasıl namaz kılacağını öğrettiği kimseye:
"Namaz için kalktığın takdirde Allahu ekber, de" buyurmuştur. İhram
(iftitah) tekbiri, Malik, Sevri, Şafii, Ebu Hanife, Ahmed ve ashab ve tabiinden
ve onlardan sonra gelen bütün ilim adamlarına göre (r.anhum) vacip (farz) dir.
Bundan Kadi İyaz -Allah'ın rahmeti ona- ile bir topluluğun İbnu'l-Müseyyeb,
Hasan, Zühri, Katade ve Evzai'den vacip değil de sünnet olduğu, namaza başlamak
için niyetin yeterli olduğunu söyledikleri naklettikleri görüşleri müstesnadır.
Ben bu kanaatin sözü
geçen bu önder ilim adamlarından bunca sahih hadis bulunurken sahih olarak
nakledilmiş olduğunu düşünmüyorum. Bununla birlikte Ali (r.anh)'ın rivayet
ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:
"Namazın anahtarı taharet (abdest), onun tahrimi (başlaması) tekbir, helal
kılınması (namazın dışına çıkılması) selam vermek iledir" buyurmuştur.
Tekbir lafzı Allahu
ekber'dir, icma ile bu yeterlidir.
Şafii dedi ki: Allahu
ekber yeterlidir. Bu lafızların dışındaki lafızlar yeterli olmaz. Malik der ki:
Allahu ekber'den başka hiçbir lafız yeterli olmaz. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in söylediği sabit olan lafız da budur. Bu görüş Şafii'nin kadim görüşü
olarak nakledilmiş bir görüştür. Ebu Yusuf "Allahu'lKebir" demeyi
caiz görürken, Ebu Hanife de aziz ve celilin tazimini ihtiva eden her bir lafız
ile yetinmeyi caiz görmüştür. er-Rahmanu ekber, Allahu ecell, Allahu A'zam
demek gibi. Ancak selef ve haleften ilim adamlarının cumhuru ona muhalefet
etmiştir.
Namaza tekbir ile
başlamaktaki hikmet ise yüce Allah'ın tenzih ve tazim edilerek onu kemal
sıfatları ile nitelendirerek başlamaktır. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: