SAHİH-İ MÜSLİM

SALAT

 

باب استحباب القول مثل قول المؤذن لمن سمعه ثم يصلي على النبي صلى الله عليه وسلم ثم يسأل الله له الوسيلة

7- EZANI DUYAN KİMSENİN MÜEZZİNİN SÖYLEDİĞİNİN AYNISINI SÖYLEMESİNİN, SONRA NEBİ (S.A.V.)'E SALAVAT GETİRMESİNİN, ARKASINDAN ALLAH'TAN ONA VESİLEYİ DİLEMESİNİN MÜSTEHAB OLDUĞU BABI

 

حدثني يحيى بن يحيى. قال: قرأت على مالك عن ابن شهاب، عن عطاء بن يزيد الليثي، عن أبي سعيد الخدري؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: إذا سمعتم النداء فقولوا مثل ما يقول المؤذن".

 

846- Bize Yahya b. Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e İbn Şihab'dan naklen okudum. O Ata b. Yezid Leysi'den, o Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ezanı duyduğunuz zaman müezzinin dediğinin aynısını söyleyiniz" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 611; Ebu Davud, 522; Tirmizi, 208; Nesai, 672; İbn Mace, 720

 

 

حدثنا محمد بن سلمة المرادي. حدثنا عبدالله بن وهب عن حيوة وسعيد بن أبي أيوب وغيرهما، عن كعب بن علقمة، عن عبدالرحمن بن جبير، عن عبدالله بن عمرو بن العاص؛ أنه سمع النبي صلى الله عليه وسلم يقول:

 "إذا سمعتم المؤذن فقولوا مثل ما يقول. ثم صلوا علي. فإنه من صلى علي صلاة صلى الله عليه بها عشرا. ثم سلوا الله لي الوسيلة. فإنها منزلة في الجنة لا تنبغي إلا لعبد من عباد الله. وأرجو أن أكون أنا هو. فمن سأل لي الوسيلة حلت له الشفاعة".

 

847- Bize Muhammed b. Seleme el-Muradltahdis etti. .. Abdullah b. Amr b. As, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinledi: "Müezzini duyduğunuz zaman onun söylediğinin aynısını söyleyin. Sonra bana salavat getirin. Çünkü kim bana bir defa salavat getirecek olursa Allah o kimseye, ona karşılık olarak on defa salat eder sonra benim için Allah'tan vesileyi isteyiniz. O cennette Allah'ın kullarından ancak bir kula verilecek bir makamdır. O bir kişinin kendim olacağını ümit ederim. Benim için vesileyi dileyen kişiye de şefaat(im) vacip olur. "

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 523; Tirmizi, 4614; Nesai, 677

 

 

حدثني إسحاق بن منصور. أخبرنا أبو جعفر محمد بن جهضم الثقفي. حدثنا إسماعيل بن جعفر عن عمارة بن غزية، عن خبيب بن عبدالرحمن بن إساف، عن حفص بن عاصم بن عمر بن الخطاب، عن أبيه، عن جده عمر بن الخطاب؛ قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "إذا قال المؤذن: الله أكبر الله أكبر. فقال أحدكم: الله أكبر الله أكبر. ثم قال: أشهد أن لا إله إلا الله. قال: أشهد أن لا إله إلا الله. ثم قال: أشهد أن محمدا رسول الله. قال: أشهد أن محمدا رسول الله. ثم قال: حي على الصلاة. قال: لا حول ولا قوة إلا بالله. ثم قال: حي على الفلاح. قال: لا حول ولا قوة إلا بالله. ثم قال: الله أكبر الله أكبر. قال: الله أكبر الله أكبر. ثم قال: لا إله إلا الله. قال: لا إله إلا الله، من قلبه - دخل الجنة".

 

848- Bana İshak b. Mansur tahdis etti. Bize Ebu Cafer Muhammed b. Cehdam es-Sakafi haber verdi. Bize İsmail b. Cafer, Umare b. Gaziyye'den tahdis etti. O Hubeyb b. Abdurrahman b. İsaf'tan, o Hafs b. Asım b. Ömer b. el-Hattab'dan, o babasından, o dedesi Ömer b. el-Hattab'dan şöyle dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Müezzin: ''Allahu ekber, Allahu ekber'' deyip de birinizde 'Allahu ekber, Allahu ekber' dese, sonra müezzin 'eşhedu en la ilahe illallah' deyince, o 'eşhedu en la ilahe illallah' dese, sonra müezzin 'eşhedu enne Muhammeden Resulullah' deyince, o 'eşhedu enne Muhammeden Resulullah' dese, sonra müezzin 'hayye ale's-salah' deyince, o 'la havle ve la kuvvete illa billah' dese, sonra müezzin 'hayye ale'l-felah' deyince, o 'la havle ve la kuvvete illa billah' dese, sonra müezzin 'Allahu ekber, Allahu ekber' deyince, o 'Allahu ekber, Allahu ekber' dese, sonra müezzin 'la ilahe illallah' deyince, o da kalbinden 'la ilahe illallah' dese, cennete girer."

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 527

 

 

حدثنا محمد بن رمح. أخبرنا الليث عن الحكيم بن عبدالله بن قيس القرشي. ح وحدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا ليث عن الحكيم بن عبدالله، عن عامر بن سعد بن أبي وقاص، عن سعد بن أبي وقاص، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال:

 من قال حين يسمع المؤذن: أشهد أن لا إله إلا الله وحده لا شريك له. وأن محمدا عبده ورسوله. رضيت بالله ربا وبمحمد رسولا وبالإسلام دينا. غفر له ذنبه".قال ابن رمح في روايته "من قال، حين يسمع المؤذن: وأنا أشهد" ولم يذكر قتيبة قوله: وأنا.

 

849- Bize Muhammed b. Rumh tahdis etti. Bize Hukeym b. Abdullah b. Kays el-Kuraşi'den haber verdi (H). Bize Kuteybe b. Said de tahdis etti. Bize Leys, Hukeym b. Abdullah'tan tahdis etti. O Amir b. Sa'd b. Ebi Vakkas'tan, o Sa'd b. Ebi Vakkas'tan, o Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu nakletti: "Her kim müezzini işitince 'eşhedu en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh ve enne Muhammeden abduhu ve Resuluh. Radiytu billahi Rabben ve bi Muhammedin Resulen ve bi'I-İslami dinen: Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına, bir ve tek olup ortağının bulunmadığına Muhammed'in de onun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim. Rab olarak Allah'a, ResuI olarak Muhammed'e, din olarak İslam'a razıyım' diyecek olursa, ona günahı mağfiret olunur."

İbn Rumh da rivayetinde: "Her kim m üezzin i işittiği zaman ben de (buna) şehadet ederim" derse diye söylerken, Kuteybe "ben de" lafzmı zikretmemiştir.

 

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 525; Tirmizi, 210; Nesai, 678; İbn Mace, 721

 

AÇIKLAMA:          Bu babta (847) "müezzinin ezan okuduğunu işittiğiniz zaman onun söy-

lediğinin aynısını söyleyiniz " hadisi; (848) "Müezzin Allahu ekber, Allahu ekber deyip de sizden biriniz" hadisi ile (849): "Kim müezzinin eşhedu en la ilahe illallah ... günahı bağışlanır" hadisi yer almaktadır.

 

Bu hadislerin senetlerindeki rical isimlerine gelince (848) Hubeyb b. Abdurrahman b. İsaf ravilerden birisidir. "İsaf" isminde hemze kesrelidir.

Hukeym b. Abdullah isminde de ha harfi ötreli, kaf harfi fethalıdır. Kitabın mukaddimesipde yer alan fasıllarda Buhari ve Müslim'in sahihlerinde yer alan ve bu surette yazılmış her bir ismin ha harfi fethalıolarak Hakim olduğu, bunlardan sadece ikisinin ismindeki ha harfinin ötreli olduğu geçmiş idi. Bu iki kişiden birisi burada geçen Hukeym'dir, diğeri Zureyk b. Hukeym'dir.

 

Müslim'in (848) "bize İshak b. Mansurtahdis etti. .. Umare b. Gaziyye'den" senedi ile ilgili olarak Darakutni, Kitabu'l-İstidrak'te şunları söylemektedir:

Bu hadisi ed-Deraverdi ve başkası mürsel olarak rivayet etmiştir. Yine Darakutni, el-İlel adlı eserinde bu muttasıl bir hadistir, onu İsmail b. Cafer muttasıl olarak rivayet etmiştir. O ise sika, hafız birisidir ve onun ziyadesi makbuldür. Buhari ve Müslimde bunu sahihlerinde rivayet etmişlerdir.

 

Darakutni'nin el-İlel adlı eserinde söylediği bu sözler doğru alandır çünkü hadis sahihtir ve sika ravinin ziyadesi de makbuldür. Bunun örneği Şerh te daha önce geçmiş bulunmaktadır. Allah en iyi bilendir.

 

Bu babın hadislerinde yer alan lafızlara gelince (847): "Vesile" Allah Resulü bunu cennette bir mevki diye tefsir etmiştir. Dilciler: Vesile kralın, hükümdarın nezdindeki bir makama denilir.

(848) "Müezzin Allahu ekber, Allahu ekber dediğinde ... " hadisinin anla- .. mına gelince yani bu lafızların her türünü meşru olan şekliyle ikişer defa söylerse anlamındadır. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geri kalan kısmını dikkat çekmek maksadıyla her lafız türünün yarısını zikrederek kısa yolu seçmiş bulunmaktadır.

 

Hayye ala keza, şu işe geliniz demektir. Felah ise fevz ve necat hayra isabet etmek anlamındadır. Dilbilginleri der ki: Arap dilinde hayrı ifade eden felah lafzından daha kapsamlı bir kelime yoktur. Nasihat kelimesi ona yakındır. Buna dair açıklama da "din nasihattır" hadisinde geçmiş bulunmaktadır. Buna göre hayye ale'l-felah'ın anlamı kurtuluşa, cennette kalmaya ve ebedi nimetler içerisinde ebediliğin sebebine geliniz, demektir. Felah ve felh lafızlarını da Araplar aynı zamanda baki kalmak, kalıcılık anlamında kullanırlar.

"La havle ve la kuvvete illa billah" Arap dilbilginlerine göre meşhur beş türlü okunması caizdir. Birincisi havl ve kuvvet lafızlarını tenvinsiz fethalı olarak la havle ve la kuvvete illa billah şeklinde okumak, ikincisi la havle ve la kuvveten şeklinde, üçüncüsü la havlun ve la kuvvetun, dördüncüsü la havle ve la kuvvetun, beşincisi ise La havvlun ve la kuvvete şeklindedir.

 

Herevı dedi ki: Ebu'l-Heysem dedi ki: Havl hareket demektir. Yani yüce Allah'ın meşieti, dileği olmadan ne hareket edilebilir, ne de bir şeye güç yetirilebilir. Saleb ve başkaları da böyle dedikleri gibi şerri önlemekte harekete geçmek, hayrı elde edecek gücü bulmak ancak Allah ile olur, Allah'a isyan etmek güç ve takati ancak onun koruması ile elde edilebilir, onun yardımı olmadan da ona itaat gücü bulunamaz diye de açıklanmıştır:

 

Bu açıklama İbn Mesud (r.anh)'dan nakledilmiştir. Cevheri garip ve zayıf bir söyleyiş nakletmektedir. Buna göre la hıyle ve la kuvvete illa billah da denilebilir. Hıyl ve havl aynı anlamdadır.

 

'La havle ve la kuvvete illa billah' sözünü söylemeye de havkale denilir. el-Ezherı ve çoğunluk böyle demiştir. Cevheri ise havleka denilir demiştir. Meşhur olan birinci söyleyişte havkale' deki ha ile vav "havI" lafzından, kaf kuvvet lafzından, lam ise yüce Allah'ın isminden alınarak yapılmıştır. İkincisine göre ise ha ve lam "havl", kaf kuvvet lafzından alınmıştır. Birincisi harflerin birbirlerinden ayrılmaması açısından daha uygundur.

Hayye ale's-salah, hayye ale'l-felah, nayye ale'l-keza'yı ifade etmek için kullanılan hay'ale, bismillah'ı anlatmak için besmele, elhamdulillah'ı anlatmak için hamdele, la ilahe illallah'ı anlatmak için heylele, subhanallah'ı anlatmak için sebhale'de "havleka" lafzı gibidir.

 

 

Babtaki Hadislerden Çıkan Hükümlere Gelince

 

1- Müezzinin ezanını duyan bir kimse iki hay'ale dışında onun dediklerinin aynısını söyler. Hay'alelerde ise la havle ve la kuvvete illa billah, der.

 

2- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Ebu Said (r.anh)'ın rivayet ettiği (846) hadisteki "ezanı işittiğiniz zaman müezzinin dediklerini aynen söyleyiniz" hadisi ise Ömer (r.anh)'ın rivayet ettiği (848) hadisi sebebiyle tahsis edilmiş bir hadistir. Bu tahsise göre iki hay'ale'de la havle ve la kuvvete illa billah, der.

 

3- Müezzinin arkasından söylemesi öngörülen lafızları söyleyip, bitirdiktensonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e salavat getirmek ve ona Vesile'yi dilemek müstehaptır.

 

4- Ezanı duyanın söylemesi müstehap olan sözlerin her birini müezzin bitirdikten sonra söylemesi ve ezanın tamamını bitirmesini beklememesi de müstehaptır.

 

5- Müezzin ezanı okuyup, bitirdikten sonra da "ben de Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet ederim. Rabb olarak Allah'tan, Resul olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razıyım, demesi de müstehaptır."

 

6- Başka birisini bir hayır işlemeye teşvik eden bir kimsenin kendisini dinleyeni gayrete getirmek için o teşvik ettiği hayrın bazı delillerini hatırlatması da müstehaptır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (847) "kim bana bir defa saltıvat getirirse ... " buyurmuşh,ır.

 

7- Ameller işlenirken kast (niyet) ve ihlas ile yapılmaları şarttır. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kalbinden" diye buyurmuştur.

 

8- Abdestli, abdestsiz, cünüp, ay hali ve bunların dışında müezzine karşılık vermesini engelleyen bir engeli bulunmayıp da ezanı duyan herkesin müezzinin söylediğinin aynısını söyleyerek ona karşılık vermesi müstehaptır. Ona karşılık vermenin engelleyici sebepleri arasında helada bulunmak, eşiyle cima etmek ve benzeri sebeplerdir. Namazda olmakta bu sebeplerden birisidir. Farz ya da nafile namaz kılmakta iken müezzinin ezanını işiten bir kimse namazdaiken ona cevap vermez. Selam verdikten sonra aynı şeyleri söyler.

Şayet namazda ona cevap vermeye kalkışacak olursa mekruh olu'r mu?

 

Bu hususta İmam Şafii (r.anh)'ın iki görüşü vardır. Bunların daha güçlü olanına göre mekruhtur. Çünkü böyle bir davranış namazdan başka tarafa yönelmek demektir ama söylediklerimizi söyleyecek olursa namazı batıl olmaz çünkü bunlar da birtakım zikirlerdir. Şayet hayye ale's-salah:haydi namaza yahut: es-salatu hayrun minen nevm: namaz uykudan hayırlıdır diyecek olursa eğer bunları söylemenin haram olduğunu bilirse namazı batıl olur çünkü bu sözler insan tarafından söylenmiş sözler durumundadır.

 

9- Kur'an okurken, tesbih getirirken ya da benzeri zikirlerde bulunurken ezanı duyarsa bu işini keser ve müezzinin arkasından söylemesi gerekenleri söyler.

 

10- Ezanda olduğu gibi, kamette de onun arkasından sözlerini tekrar eder. Ancak kad kameti' s-salah lafızlarını söyleyince dinleyen ekamehallahu ve edameha: Allah onu dimdik ayakta kılsın ve onu daim eylesin, der.

 

11- Müezzin sabah namazında tesvib getirip de es-salatu hayrun minen nevm diyecek olursa onu duyan: sadakte ve berirte doğru söyledin ve ne iyi ettin, der.

 

Bu hususta mezhebimizdeki tafsilat bu şekildedir.

 

Kadi İyaz -yüce Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Namaz kılmakta olan bir kimse farz ve nafile namazlarında müezzinin lafızlarını aynen söyler mi yoksa her ikisinde de bunları söylemez mi yoksa farzda değil de, sadece nafilede mi onun dediğini tekrarlar? Bu hususta mezhep alimlerimizin üç farklı görüşü bulunmaktadır. Ebu Hanife ise her ikisinde de müezzine karşılık vermez, demiştir.

 

Namazın dışında ezanı işiten kimse için müezzinin dediklerinin aynısını söylemek vacip midir, mendub mudur? Bu hususta Tahavi'nin naklettiği görüş ayrılığı bulunmaktadır. Cumhurun benimsediği doğru kanaat, bunun mendub olduğudur. O şöyle der: Ezanı duyan kişi acaba bu karşılıkları her müezzini duydukça mı söyler yoksa ilk ezan okuyana karşılık olarak mı söyler? Ayrıca İmam Malik'in acaba ezanın bütün sözlerinde mi müezzine tabi olur yoksa sadece şehadet kelimelerinin sonuna kadar mı onun aynısını tekrarlayacağı hususunda farklı görüşleri gelmiştir. Çünkü buraya kadarı zikirdir, bundan sonrasının bir kısmı ise zikir değildir. Bazıları da öncekinin tekrarıdır. Allah en iyi bilendir.

 

Kadi İyaz -Allah'ın rahmeti ona- dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (848): "Müezzin Allahu ekber, Allahu ekber dediğinde ... cennete girer" hadisinde hükmün bu olmasının sebebi şudur: Çünkü bu bir tevhittir ve yüce Allah'ı övmektir, onun itaatine bağlılıktır ve bütün işleri ona havale etmektir. Çünkü o "la havle ve la kuvvete illa billah" der. Her kim bunu elde edebilirse imanın hakikatini, İslam'ın kemalini gerçekleştirmiş, yüce Allah'ın lütfu ile de cenneti hak etmiş olur. İşte diğer rivayette: "Rabb olarak Allah'tan, Resul olarak Muhammed'den, din olarak İslam'dan razıyım" sözünün anlamı da budur. 

 

(Kadi İyaz devamla) dedi ki: Şunu bil ki, ezan iman akidesini ihtiva eden kapsamlı bir söz olup, imanın hem akli, hem sem'l türlerini de kapsamaktadır. Onun başlangıcı Allah'ın zatını ve onun hak ettiği kemali ve zıtlarından tenzihini ifade eder. Bu da "Allahu ekber" sözü ile dile getirilir. Bu lafız kısacık olmakla birlikte dediklerimize delalet eden bir lafızdır. Bundan sonra vahdaniyeti açıkça ifade eder, vahdaniyetin zıttı olan şanı yüce Allah hakkında da imkansız olan ortaklığı reddeden bir ifadedir. İşte bu da imanın ve tevhidin dayanağı olup, dinin bütün görevlerinin önü ve başlangıcıdır.

 

Sonra nübüvveti açıkça ispat edip, Nebimizin (Sallallahu aleyhi ve Sellem) risaletine şehadeti ifade etmektedir. Bu da Allah'ın vahdaniyetine şahitlik etmekten sonra gelen pek büyük bir temeldir ve yeri tevhitten sonradır. Çünkü bu meydana gelmesi caiz (mümkün) fiiller türündendir fakat öbür mukaddimeler (önceki Allahu ekber lafızları ile Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet) vacip (zorunlu) hükümlerdendir. Bu kaidelerden sonra ise şanı yüce Allah hakkında vacip (zorunlu) müstahil (imkansız) ve caiz (mümkün) olan hususlarda aklı itikadı esaslar kemale ermektedir sonra onları ibadetlere çağırmaktadır. Onları nübüvvetin sabit olduğunu dile getirdikten sonra namaza çağırmaktadır ki, buna sebep namazın farz olduğunun akıl cihetiyle değil, nübüvvet yoluyla bilinmesidir.

 

Arkasından onları umduğunu elde etmek ve ebedi nimetler içerisinde kalmak demek olan felaha çağırmaktadır. Bununla ölümden sonra diriliş, amellerin karşılığı gibi ahiretteki çeşitli durumlara işaret yer almaktadır. Ahiret ise İslam akaidinin nihai tercümesidir. Daha sonra bu sözler namazın kılınmak üzere olduğunun bildirilmesi için namaz için kamet getirilirken tekrar edilir. Bu ise imanın pekiştirilmesini ve bu ibadete başlarken kalp ile ve dil ile bunun tekrar zikredilmesini ihtiva eder. Böylelikle namaz kılan kişi bu namaza durumunu açıklığa kavuşturmuş, imam hususunda bir basiret üzere girmiş olur. Başladığı işin azametini ve kendisine ibadet ettiği zatın azametinin hakkını ve pek büyük mükafatını da hisseder.

 

Kadi İyaz'ın sözleri burada nihayete ermektedir. Bu oldukça değerli, nefis açıklamalar arasında yer alır. Tevfik Allah'tandır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

8- EZANIN FAZİLETİ VE EZANI İŞİTİNCE ŞEYTAN'IN KAÇMASI BABI