SAHİH-İ MÜSLİM |
HAYIZ |
باب
التيمم
28- TEYEMMÜM BABI
Teyemmüm Sözlükte teyemmüm kastetmek demektir.
İmam Ebu Mansur el-Ezherı dedi ki: Teyemmüm Arap dilinde kastetmek demektir.
Nitekim filana teyemmüm ettim denildiği zaman onu kastettim, ona yöneldim
demektir. Allah en iyi bilendir.
Teyemmüm kitap, sünnet
ve ümmetin icmaı ile sabittir. Yüce Allah'ın bu ümmete -Allah şanını yüceltsin-
vermiş olduğu özelliklerden bir özelliktir. Ümmet teyemmümün yüz ve ellerde
yapılacağını icma ile kabul etmiştir. Teyemmümün sebebinin küçük ya da büyük
hades olması arasında fark yoktur. Aynı şekilde azalarının bir kısmı yerine ya
da tamamı yerine teyemmüm yapması arasında da fark yoktur. Allah en iyi
bilendir.
Teyemmümün Yapılışı
İlim adamları teyemmümün
nasıl yapılacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bizim mezhebimize ve çoğunluğun
görüşüne göre teyemmüm yaparken biri yüz için, diğeri de dirseklere kadar eller
için olmak üzere iki vuruş ile yapılması bir zorunluluktur. Bu görüşü kabul
eden alimler arasında Ali b. Ebu Talib, Abdullah b. Ömer, Hasan-i Basri, Şa'bt,
Salim b. Abdullah b. Ömer, Süfyan es-Sevri, Malik, Ebu Hanife, rey sahipleri
ile diğerleri de vardır. Allah hepsinden razı olsun.
Bir grubun kanaatine
göre ise farz olan yüz ve eller için bir tek vuruştur. Bu da Ata, Mekhul,
Evzai, Ahmed, İshak ve İbnu'l-Münzir ile genel olarak hadis ashabının
görüşüdür. Zühri'den de ellerin koltuk altlarına kadar mesh edilmesinin
gerektiğine dair bir görüş nakledilmiştir. Bizim Şafii mezhebi alimlerimiz,
mezhebimize dair kitaplarında bu görüşü ondan böylece nakletmişlerdir.
İmam Ebu Süleyman
el-Hattabi ise şöyle demektedir: Dirseklerden yukarısını mesh etmenin
gerekmediği hususunda ilim adamlarından farklı kanaat belirten olmamıştır.
Yine mezhep
alimlerimizin naklettiğine göre İbn Sirin şöyle demiştir: Teyemmüm yapacak
kimsenin üç vuruştan az elini teyemmüm ettiği yere vurması yeterli gelmez. Bir
vuruş yüz için, ikincisi elleri için, üçüncüsü ise kolları için olmalıdır.
Küçük hades (abdest)
için teyemmümün caiz olduğunda ilim adamları icma etmişlerdir. Aynı şekilde
çeşitli bölgelerin alimleri ile onlardan öncekiler de cünüp, ay hali ve
loğusanın da teyemmüm yapmasının caiz olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Bu
hususta ne haleften, ne seleften herhangi bir kimsenin muhalif bir kanaati
yoktur. Bundan tek istisna Ömer b. el-Hattab ile Abdullah b. Mesud (r.anh)'dan
nakledilen bir görüştür. Bunun bir benzeri de tabiin imamlarından İbrahim
NehaI'den de nakledilmiştir. Ömer ve Abdullah (r.a.)'nın bu görüşlerinden
vazgeçtikleri de söylenmiştir. Cünüp bir
kimsenin teyemmüm yapmasının caiz olduğunu belirten sahih ve meşhur çok sayıda
hadis varid olmuştur. Allah en iyi bilendir.
Cünüp bir kimse teyemmüm
ile namaz kılacak olup, sonra da su bulursa ilim adamlarının icmaı ile
gusletmesi icap eder. Ancak tabiin imamlarından Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan
gusletmesi gerekmez dediği şeklindeki rivayet müstesnadır. Ancak bu kendisinden
öncekilerin ve sonrakilerin icmaı ile ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
suyu bulması halinde vücudunu yıkayıp, gusletmesine dair emir verdiği
şeklindeki sahih ve meşhur hadisler sebebiyle terkedilmiş bir görüştür. Allah
en iyi bilendir.
Yolcunun (taşrada
bulunan) deve çobanlarının ve başkalarının suları bulunmasa dahi zevcesi ile
cima etmesi ve ferclerini yıkayıp, teyemmüm alıp, namaz kılmaları caizdir.
Teyemmüm etmek onlar için yeterlidir. Ferclerini yıkamaları halinde namazlarını
yeniden kılmaları (iade etmeleri) gerekmez. Şayet erkek tenasül organını ve
kadından kendisine isabet edenleri yıkamayıp, olduğu hal üzere teyemmümle namaz
kılacak olursa kadının fercindeki yaşlığın necis olduğu görüşünü kabul edersek,
namazını iade etmesi gerekir, değilse namazını yeniden kılması (iade) gerekmez.
Allah en iyi bilendir.
Ancak abdestsiz olan
kimsenin bir organında bir necaset bulunup da onun yerine teyemmüm etmek
isterse hem bizim mezhebimize, hem ilim adamlarının çoğunluğunun mezhebine göre
caiz değildir. Ahmed b. Hanbel ise -yüce Allah'ın rahmeti ona- şayet necaset
bedeninde ise teyemmüm yapması caizdir, elbisesinde ise caiz değildir demiştir.
Onun mezhebine mensup ilim adamları bu halde iken kılınan namazın iade
edilmesinin vücubu hususunda ihtilaf etmişlerdir. İbnu'l-Münzir dedi ki:
Necasetin bulunduğu yeri meshedip, namaz kılar, derlerdi. Allah en iyi
bilendir.
Teyemmüm ile kılınan
namazın iade edilmesine gelince, bizim (Şafii) mezhebimize göre hastalık, yara
ve benzeri bir sebep dolayısıyla teyemmüm etmiş ise namazını iade etmez. Ancak
suyu bulamadığı için teyemmüm etmiş ise eğer yolculuk halinde olduğu gibi
çoğunlukla suyun bulunmadığı bir yerde ise namazı iade etmek gerekmez. Şayet
ancak nadiren suyun bulunmadığı bir yerde ise mezhebimizdeki sahih görüşe göre
namazını iade etmesi gerekir. Allah en iyi bilendir.
Teyemmümün ne tür
şeylerle yapılabileceğine gelince, bu hususta ilim adamlarının farklı görüşleri
vardır. Şafii, Ahmed, İbnu'l-Münzir, Davud ez-Zahiri ve fukahanın çoğunluğu
teyemmüm ancak organa yapışan bir tozu bulunan temiz bir toprak ile yapılması
caizdir, derler. Ebu Hanife ve Malik ise teyemmüm yıkanmış kaya da dahil olmak
üzere yer türünden olan her şeyle yapılabilir. Maliki mezhebine mensup bazı
alimler daha ileriye giderek yere bitişik ahşap ve benzeri şeylerle de
yapılmasını caiz kabul etmişlerdir. Kada teyemmüm hususunda Malik'ten iki
rivayet gelmiştir. Evzai ve Süfyan es-Sevri de kar ve yer üzerindeki her şeyle
teyemmümün yapılması caizdir demişlerdir. Allah en iyi bilendir.
Teyemmümün Hükmü
Bizim ve çoğunluğun
hükmüne göre teyemmüm, hadesi (gusletmek ve abdest almak gereğini) kaldırmaz.
Aksine namaz kılmayı mübah kılar ve onunla farz namazı ve dilediği kadar nafile
namazı kılması mübah olur fakat tek bir teyemmüm ile iki farzı bir arada
kılamaz. Eğer yaptığı teyemmüm ile farz namaz kılmayı niyet etmişse farz da,
nafile de kılması mübah olur. Şayet nafile namazın mübahlığını niyet etmiş ise
o teyemmüm ile farz namaz kılması mübah olmaz. Tek bir teyemmüm ile birden çok
cenaze namazı kılabilir yine tek bir teyemmüm ile farz bir namaz ile birkaç
cenaze namazı kılabilir. Namaz vakti girmeden önce teyemmüm etmez. Su
bulamadığı için teyemmüm yapmış bir kimse namazda iken suyu görürse namazı
batıl olmaz. Namazını tamamlaması imkanı vardır. Ancak namazını iade etmesi
gereken bir kişi olması hali müstesnadır. O takdirde suyu görmesiyle namazı
batıl olur. Allah en iyi bilendir.
حدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على
مالك عن عبدالرحمن
بن القاسم، عن
أبيه، عن
عائشة؛ أنها قالت:
خرجنا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم في بعض
أسفاره. حتى
إذا كنا
بالبيداء (أو
بذات الجيش) انقطع
عقد لي. فأقام
رسول الله صلى
الله عليه وسلم
على التماسه.
وأقام الناس
معه. وليسوا
على ماء. وليس
معهم ماء.
فأتى الناس
إلى أبي بكر فقالوا:
ألا ترى إلى
ما صنعت
عائشة؟ أقامت
برسول الله
صلى الله عليه
وسلم وبالناس
معه. وليسوا
على ماء. وليس
معهم ماء.
فجاء أبو بكر
ورسول الله
صلى الله عليه
وسم واضع رأسه
على فخذي قد
نام. فقال:
حبست رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
والناس.
وليسوا على
ماء وليس معهم
ماء. قالت
فعاتبني أبو
بكر. وقال ما
شاء الله أن
يقول. وجعل
يطعن بيده في
حاضرتي. فلا
يمنعني من
التحرك إلا
مكان رسول
الله صلى الله
عليه وسلم على
فخذي. فنام
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم على غير
ماء. فأنزل
الله آية التيمم
فتيمموا. فقال
أسيد بن
الحضير (وهو
أحد النقباء):
ما هي بأول
بركتكم يا آل
أبي بكر. فقالت
عائشة: فبعثنا
البعير الذي
كنت عليه
فوجدنا العقد
تحته.
814- Bize Yahya b. Yahya tahdis edip dedi ki: Malik'e,
Abdurrahman b. Kasım'dan naklen okudum. O babasından, o Aişe'den şöyle dediğini rivayet etti: Seferlerinden
birisinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte çıkmıştık.
Nihayet bizler el-Beyda ya da Zatu'l-Ceyş denilen yerde iken gerdanlığım koptu.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de onu aramak için orada bekledi.
Onunla birlikte bulunanlar da beklediler. Suyun bulunduğu bir yerde değillerdi,
beraberlerinde su da yoktu. Bu sebeple insanlar Ebu Bekir'in yanına giderek:
Aişe'nin ne yaptığını gördün mü? Resulullah'ı ve onunla birlikte diğer
insanları da (yola devam etmekten) alıkoydu. Ne suyun başında bulunuyorlar, ne
de beraberlerinde su var, dediler. Ebu Bekir hemen (yanıma) geldi. Resulullah
başını uyluğumun üzerine koymuş uyuyordu. Ebu Bekir: Allah Resulünü de
insanları da yollarına devam etmekten alıkoydun. Halbuki insanlar ne suyun
bulunduğu bir yerdedirler ne de beraberlerinde su var, dedi..
(Aişe devamla) dedi ki:
Ebu Bekir (böylece) bana sitem edip durdu ve Allah'ın söylemesini dilediği
şeyleri de söyledi. Bu arada eliyle de böğrüme vuruyordu. Beni hareket etmekten
alıkoyan ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in başının dizimin
üzerinde oluşu idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) suyun bulunmadığı
o hal ile birlikte sabaha kadar uyudu. Derken Allah teyemmüm ayetini indirdi,
onlar da teyemmüm ettiler.
Bunun üzerine (Ensarın)
nakiblerinden birisi olan Useyd b. el-Hudayr:Ey Ebu Bekir'in ailesi, bu sizin
ilk bereketiniz değildir, dedi.
Aişe (r.anha) dedi ki:
Sonra bindiğim deveyi yerinden kaldırdığımızda gerdanlığı onun altında bulduk.
Diğer tahric: Buhari,
334, 3672, 4607, 6844 -muhtasar olarak-, 5250; Nesai, 309
حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا أبو
أسامة. ح وحدثنا
أبو كريب. حدثنا
أبو أسامة
وابن بشر عن
هشام، عن
أبيه، عن عائشة؛
أنها استعارت
من أسماء
قلادة. فهلكت. فأرسل
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم ناسا من
أصحابه في
طلبها.
فأدركتهم
الصلاة فصلوا
بغير وضوء.
فلما أتوا
النبي صلى
الله عليه
وسلم شكوا ذلك
إليه. فنزلت
آية التيمم.
فقال أسيد بن
حضير: جزاك
الله خيرا.
فوالله! ما
نزل بك أمر قط
إلا جعل الله
لك منه مخرجا.
وجعل للمسلمين
فيه بركة.
815- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis etti. Bize Ebu Usame
tahdis etti (H). Bize Ebu Kureyb de tahdis etti. Bize Ebu Usame ve İbn Bişr,
Hişam'dan tahdis etti. O babasından, onun Aişe'den
rivayet ettiğine göre Esma'dan iğreti (ariyet, emanet) bir gerdanlık almıştı.
Sonra bu gerdanlık kaybolunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ashabından bazı kimseleri onu aramak üzere gönderdi. Derken namaz vakti girmiş,
onlar da abdestsiz olarak namaz kılmışlardı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in yanına geldiklerinde bu durumdan ona şikayet ettiler. Bunun üzerine
teyemmüm ayeti indi. Useyd b. Hudayr da: Allah seni hayırla mükafatlandırsın,
Allah'a yemin olsun ki senin başına ne zaman bir hal gelmişse mutlaka Allah da
sana ondan bir çıkış yolu göstermiş ve o hal üzere Allah Müslümanlara bir
bereket ihsan etmiştir, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
5164, 3773; İbn Mace, 568; Tuhfetu'I-Eşraf, 16802. Bu hadis Ebu Usame yoluyla
gelen Aişe'nin rivayet ettiği hadistir. İbn Bişr yoluyla Aişe'den gelen
rivayeti ise yalnız Müslim zikretmiştir: Tuhfetu'l-Eşraf, ı 7178
AÇIKLAMA: (814-815) "Aişe (r.anha) dedi ki: Seferlerinden birisinde Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte çıkmıştık" ifadesinden kocanın
hür zevcesi ile sefere çıkıp, yolculuk yapmasının caiz olduğu hükmü
anlaşılmaktadır.
Aişe (r.anha)'nın
"nihayet biz el-Beyda veya Zatu'l-Ceyş'de iken ... " diğer rivayette
(815): "Aişe (r.anha) Esma'dan bir gerdanlık emanet almıştı. .. "
el-Beyda ve Zatu'l-Ceyş Medine ile Hayber arasında bir yer adıdır.
İkd (gerdanlık) ise
düğümlenip, dizilen ve boyna asılan şeylere denilir. Buna İkd denildiği gibi
kilade de denilir.
İlk rivayette
"gerdanlığım", ikincisinde ise "Esma'dan emanet aldığı
gerdanlık" demesi arasında bir aykırılık yoktur çünkü gerdanlık aslında
Esma'nın mülkü idi. Hadisi rivayet eden Aişe (r.anha)'nın onu kendisine izafe
etmesi elinde bulunmasından dolayıdır.
Hadisin Bu Bölümünden
Çıkartılabilecek Çeşitli Hükümler Vardır
1- Ariyet (iğreti
emanet) caizdir.
2- Süs eşyalarının
ariyet alınması da caizdir.
3- Ariyet verenin izni
ile olması halinde ariyet alınan eşya ile yolculuk yapmak caizdir.
4- Kadınların gerdanlık
takmaları caizdir.
5- Müslümanların
haklarını ve az dahi olsa mallarını korumayı önemsemek gerekir. Bundan dolayı
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O gerdanlığı aramak için o yerde kalmaya
devam etmiştir.
6- Teyemmüm gerektirecek
dahi olsa su olmayan bir yerde kalmak caizdir.
Bunun dışında daha başka
hükümler de vardır. Allah en iyi bilendir.
"Ebu Bekr (r.anh)
bana sitem etti ... " Bu ifadelerden kişinin söz, fiil, dövmek ve benzeri
yollarla çocuğunu tedib edeceği, erkeğin büyük, evli ve evinin dışında bulunsa
dahi kızını tedib edebileceği hükümleri anlaşılmaktadır.
"Useyd b. Hudayr
dedi ki ... " İsmi hemze, ötreli sin, fethalı olarak Useyd, babasının adı
ise ha ötreli, dat fethalı olmak üzere Hudayr şeklindedir. Bu açıkça böyle
bilinmekle birlikte bilmeyen için bunu açıklamanın bir zararı yoktur.
"Üzerine bindiğim
deveyi kaldırdık. Gerdanlığı onun altında bulduk." Rivayet burada bu
şekilde olmakla birlikte Buhari'nin rivayetinde "Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bir adam gönderdi, o da gerdanlığı buldu" şeklindedir.
Bir rivayette ise iki adam, bir rivayette bazı kimseler diye ifade edilmiştir.
Hepsi aynı meseledir. İlim adamlarının dediklerine göre gönderilen bu kişi
Useyd b. Hudayr ile ona tabi olan bazı kişilerdir. Onlar oraya gidip bir şey
bulamadılar. Daha sonra Useyd dönüşünden sonra onu devenin altında buldu. Allah
en iyi bilendir.
(815) "Abdestsiz
namaz kıldılar." Bu ifadelerde su ve toprak bulamayan bir kimsenin bu hali
üzere namaz kılacağına delil vardır ama bu mesele hakkında selefin ve halefin
görüş ayrılığı bulunmaktadır. Bu görüşler Şafii'nin de dört ayrı görüşüdür. Bu
görüşlerin mezhep alimlerimize göre en sahih olanı böyle bir kimsenin namaz
kılmasının vacip olduğu, aynı şekilde namazını (su bulduktan sonra) tekrar iade
etmesi gerektiğidir.
Namaz kılmasının vacip
oluşu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Size bir hususu
emredecek olursam, onu gücünüz yettiği kadar yerine getiriniz" buyruğundan
dolayıdır. Namazını iade etmesi ise bunun nadiren görülen bir mazeret oluşundan
dolayıdır. Bu da abdest organlarından birisini yıkamayı unutup da namaz kılan
kimsenin durumuna benzer. Böyle birisinin namazını iade etmesi gerekir.
İkinci görüşe göre ise
ona namaz kılmak vacip değildir fakat kılması müstehaptır, kaza etmesi de icap
eder. İster namaz kılsın, ister kılmasın.
Üçüncü görüşe göre
abdestsiz olduğu için namaz kılması haram olur ama namazı iade etmesi kap eder.
Dördüncü görüşe göre
namaz da vacip (farz) olmaz, iadesi de vacip olmaz. Bu da Müzeni'nin görüşüdür.
Delil itibariyle delillerin en güçlü olanlandır. Ayrıca bu görüşü bu hadis ve
benzeri hadisler de desteklemektedir çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den böyle bir durumda namazı iade etmesini gerektiren bir nakil gelmemiştir.
Tercih olunan kanaate göre ise namazın kaza edilmesi ancak ayrı bir emir ile
icap eder ve böyle bir emir sabit değildir. O halde namazı iade de gerekli
değildir. Evet, Müzeni vakit içerisinde bir tür eksiklik ile birlikte vacip
olmuş her bir namazın aynı şekilde iade edilmesinin gerekli olmadığını
söylemektedir.
Namazın iade edilmesinin
vacip olduğunu söyleyenlerin ise bu hadise şu şekilde cevap vermeleri
mümkündür: Namazın iade edilme emri derhal yerine getirilmesi gereken bir
yükümlülük değildir. Diğer taraftan tercih edilen görüşe göre beyanın ihtiyaç
zamanına kadar ertelenmesi caizdir. Allah en iyi bilendir.
حدثنا
يحيى بن يحيى
وأبو بكر بن
أبي شيبة وابن
نمير. جميعا
عن أبي
معاوية. قال
أبو بكر:
حدثنا أبو
معاوية عن
الأعمش، عن
شقيق؛ قال: كنت جالسا مع
عبدالله وأبي
موسى. فقال
أبو موسى: يا
أبا
عبدالرحمن!
أرأيت لو أن
رجلا أجنب فلم
يجد الماء
شهرا. كيف
يصنع
بالصلاة؟
فقال عبدالله:
لا يتيمم وإن
لم يجد الماء
شهرا. فقال
أبو موسى: فكيف
بهذه الآية في
سورة المائدة.
{فلم تجدوا ماء
فتيمموا
صعيدا طيبا} [5/المائدة/
الآية-6] فقال
عبدالله: لو
رخص لهم في
هذه الآية،
لأوشك، إذا
برد عليهم
الماء، أن
يتيمموا بالصعيد.
فقال أبو موسى
لعبدالله: ألم
تسمع قول
عمار: بعثني
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم في حاجة
فأجنبت. فلم
أجد الماء.
فتمرغت في
الصعيد كما
تمرغ الدابة.
ثم أتيت النبي
صلى الله عليه
وسلم فذكرت
ذلك له. فقال
"إنما كان
يكفيك أن تقول
بيديك هكذا"
ثم ضرب بيديه
الأرض ضربة
واحدة. ثم مسح
الشمال على
اليمين، وظاهر
كفيه، ووجهه؟
فقال عبدالله:
أولم تر عمر لم
يقنع بقول
عمار؟.
816- Bize Yahya b. Yahya, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve İbn Numeyr
hepsi birlikte Ebu Muaviye'den tahdis etti. Ebu Bekr dedi ki: Bize Ebu Muaviye,
A'meş'ten tahdis etti. O Şakik'den şöyle dediğini nakletti: Abdullah ile Ebu Musa ile birlikte oturuyordum. Ebu Musa: Ey
Ebu Abdurrahman bir adam cünüp olup da bir ay boyunca su bulamayacak olursa
namazı ne yapacak, dedi.
Abdullah: İsterse bir ay
su bulamasın, teyemmüm yapmaz, dedi. Ebu Musa: Peki, Maide suresindeki:
"Su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm ediverin" (Maide, 6) ayetini
ne yapacağız, dedi. Bu sefer Abdullah: Eğer bu ayet sebebiyle onlara (teyemmüm
etmeleri için) ruhsat verilecek olursa hemen hemen suyu soğuk buldular mı
derhal toprakla teyemmüm yapmaya yönelirler, dedi.
Bu sefer Ebu Musa,
Abdullah'a şöyle dedi: Sen Ammar'ın şu anlattıklarını duymadın mı: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir iş için beni göndermişti, cünüp oldum, su
bulamadım. Bunun üzerine hayvanın yuvarlandığı gibi, ben de toprak üzerinde
yuvarlandım sonra Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldim, ona bu
hususu anlatınca şöyle buyurdu: "Ellerinle şöylece yapman sana
yeterdi." Sonra ellerini yere bir defa vurdu sonra sol eliyle sağını ve
avucunun dış tarafı ile yüzünü mesh etti.
Bu sefer Abdullah: Peki,
sen de Ömer'in, Ammar'ın bu söylediğine kanaat getirmediğini görmedin mi, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
345 -buna yakın muhtasar olarak-, 346, 347; Ebu Davud, 321; Nesai, 319
-muhtasar olarak-; Tuhfetu'l-Eşraf, 9247, 10360
وحدثنا
أبو كامل
الجحدري.
حدثنا
عبدالواحد. حدثنا
الأعمش عن
شقيق. قال: قال أبو
موسى لعبدالله.
وساق الحديث بقصته.
نحو حديث أبي
معاوية. غير
أنه قال: فقال رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
"إنما كان يكفيك
أن تقول هكذا"
وضرب بيديه
إلى الأرض. فنفض
يديه فمسح
وجهه وكفيه.
817- Bize Ebu Kamil el-Cahderi de tahdis etti. Bize Abdulvahid
tahdis etti, bize A'meş, Şakik'den şöyle dediğini tahdis etti: Ebu Musa, Abdullah'a ... dedi ve hadisi olayı ile birlikte
Ebu Muaviye'nin hadisi rivayetine yakın olarak zikretti. Ancak o rivayetinde
şöyle dedi: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Sana
bu şekilde yapmak yeterli olurdu. " Sonra da ellerini yere vurdu, ellerini
silkeledikten sonra yüzünü ve ellerini meshetti.
حدثني
عبدالله بن
هاشم العبدي.
حدثنا يحيى
(يعني ابن
سعيد القطان)
عن شعبة. قال:
حدثني الحكم عن
ذر، عن سعيد
بن عبدالرحمن
بن أبزي، عن
أبيه؛ أن رجلا
أتى عمر فقال: إني
أجنبت فلم أجد
ماء. فقال: لا
تصل. فقال
عمار: أما
تذكر، يا أمير
المؤمنين! إذ
أنا وأنت في سرية
فأجنبنا. فلم
نجد ماء. فأما
أنت فلم تصل.
وأما أنا
فتمعكت في
التراب وصليت.
فقال النبي صلى
الله عليه
وسلم "إنما
كان يكفيك أن
تضرب بيديك
الأرض. ثم
تنفخ. ثم تمسح
بهما وجهك
وكفيك" فقال
عمر: اتق الله.
يا عمار! قال:
إن شئت لم
أحدث به. قال
الحكم: وحدثنيه
ابن
عبدالرحمن بن
أبزي عن أبيه،
مثل حديث ذر.
قال: وحدثني
سلمة عن ذر،
في هذا
الإسناد الذي ذكر
الحكم. فقال
عمر: نوليك ما
توليت.
818- Bana Abdullah b.
Haşim el-Abdi tahdis etti ... Hakem, Zer'den, o Said b. Abdurrahman b. Ebza'nın
babasından rivayet ettiğine göre bir adam Ömer'e gelip: Ben cünüp oldum ama su
bulamadım dedi. Ömer: Namaz kılma, dedi. Bunun üzerine Ammar şöyle dedi: Ey
müminlerin emiri hatırlamaz mısın, hani ben ve sen bir seriyede idik, cünüp
olduk. Su bulamadık. Sen namaz kılmadın, ben ise toprakta debelendim ve namaz
kıldım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: "Sana ellerini yere
vurduktan sonra üflemen sonra onlarla yüzünü ve ellerini (kollarını) silmen
yeterli idi" buyurdu. Ömer: Allah'tan kork ey Ammar dedi. Ammar: Arzu
edersen ben de bu hadisi nakletmem, dedi.
Hakem dedi ki: Bu hadisi
bana İbn Abdurrahman b. Ebza da babasından Zerr'in hadisi naklettiği gibi
tahdis etti.
Dedi ki: Bana Seleme de Zerr'den
Hakim'in zikrettiği bu isnad ile rivayet etti ve Ömer: Üzerine aldığın
sorumlulukla seni başbaşa bırakıyoruz, dedi.
Diğer tahric: Buhari,
338 -muhtasar olarak-, 339, 340, 341, 342, 343; Ebu Davud, 322-328; Tirmizi,
144; Nesai, 311, 315, 316, 317,318; İbn Mace, 569; Tuhfetu'I-Eşraf, 10362
وحدثني
إسحاق بن
منصور. حدثنا
النضر بن
شميل. أخبرنا
شعبة عن
الحكم. قال:
سمعت ذرا عن
ابن عبدالرحمن
بن أبزي. قال:
قال الحكم: وقد سمعته من
ابن
عبدالرحمن بن
أبزي عن أبيه؛
أن رجلا أتى
عمر فقال: إني
أجنبت فلم أجد
ماء. وساق
الحديث. وزاد
فيه: قال عمار:
يا أمير المؤمنين!
إن شئت، لما
جعل الله علي
من حقك، لا
أحدث به أحدا.
ولم يذكر:
حدثني سلمة عن
ذر.
819- Bana İshak b. Mansur tahdis etti. Bize en-Nadr b. Şumeyl
haber verdi. Bize Şu'be, Hakem'den şöyle dediğini haber verdi: Ben Zerr'i İbn
Abdurrahman b. Ebza'dan şöyle dediğini naklederken dinledim: Hakem dedi ki: Ben
bunu İbn Abdurrahman b. Ebza'dan, o babasından
diye rivayet ederken de dinledim. Onun rivayetine göre bir adam Ömer'e gelerek:
Ben cünüp oldum ve su
bulamadım deyip, hadisi rivayet etti. Rivayetinde şunları ekledi: Ey müminlerin
emiri dilersen Allah'ın bana farz kılmış olduğu sana (itaat etmem) hakkın
dolayısıyla ben bunu hiçbir kimseye rivayet etmeyeyim, dedi.
Ayrıca bana Seleme,
Zirr'den tahdis etti ibaresini zikretmedi.
718 numaralı hadisin
kaynakları
AÇIKLAMA: (816-819) Yüce
Allah'ın: "Temiz toprağa teyemmüm edin" buyruğunda geçen "sa'id
(temiz toprak)"in mahiyeti hususunda babın baş taraflarında açıkladığımız
gibi görüş ayrılığı vardır. Çoğunluk burada onunla toprağın kastedildiği
kanaatindedir. Başkaları ise bu yer üzerinde çıkıp yükselen her şeydir
demiştir. "Tayyib" lafzının anlamı çoğunluğun kanaatine göre tahir ve
temiz olan şeydir, helal anlamında olduğu da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
Mezhebimiz alimleri bu
ayet-i kerimeyi sa'id denilen toprağa kastedip yönelmenin vacip olduğuna delil
gösterip, şöyle demişlerdir: Eğer rüzgar onun üzerine bir miktar toprak
bırakıp, o da onu yüzüne sürecek olursa bu onun için yeterli olmaz. Aksine bunu
yerden ya da başka bir yerden alması mutlaka gereklidir. Bu mesele ile ilgili
meşhur olmuş çok sayıda fer'i mesele vardır. Allah en iyi bilendir.
"Sana şöyle yapman
yeterdi. .. " Bu ifadeler yüz ve eller için tek bir vuruşun yeterli
olduğunu söyleyenlerin kanaatlerine bir delildir. Bu kanaatte olmayanların da
buna şöyle cevap vermeleri mümkündür: Burada maksat öğretmek için elin nasıl
vurulacağını göstermektir yoksa maksat teyemmümün tamamının nasıl
gerçekleşeceğini anlatmak değildir. Yüce Allah abdest alırken elleri dirseklere
kadar yıkamayı farz kıldıktan sonra teyemmüm hakkında da: "Yüzlerinize ve
ellerinize mesh ediniz" (Nisa, 43) buyurmaktadır. Zahiren anlaşıldığı
üzere burada mutlak olarak zikredilen "el" abdest ile ilgili ayetin
baş taraflarında zikredilen (dirseklere kadar kaydi ile) kayıtlı el'in
kendisidir. O halde bu zahir anlayış ancak sarih başka bir buyruk dolayısı ile
terk edilebilir. Allah en iyi bilendir.
(817) "Sonra
ellerini silkeledi. " Taşla ve üzerinde toz bulunmayan şeylerle teyemmüm
yapmanın caiz olduğunu kabul edenler bunu delil göstererek şayet tozlu olmak
muteber olsaydı ellerini silkelemezdi, demişlerdir. Diğerleri de buna şu
şekilde cevap vermektedirler: Burada elleri silkelemekten maksat çok miktardaki
tozu azaltmaktır çünkü ele çok miktarda toz bulaşmış ise teyemmüm azasını
tamamen kaplayacak miktarda kalacak şekilde azaltması müstehaptır. Allah en iyi
bilendir.
(818) "Abdurrahman
b. Ebza" sahabidir.
"Bunun üzerine
Ömer: Ey Ammar, Allah'tan kork, dedi. .. " Yani Ömer, Ammar'a: Nakletmiş
olduğun ve sabit olduğunu söylediğin bu hususta Allah'tan kork, çünkü sen
unutmuş yahut bu hususta şüphe ve tereddüde düşüren bir hal içerisinde
olabilirsin, demek. istemiştir.
Ammar'ın: "Dilersen
bu hadisi nakletmem" sözü de --Allah en iyi bilendir-- şu demektir: Eğer
sen benim bunu nakletmeyişimin nakledişime göre daha maslahata uygun olduğunu
görüyorsan nakletmem çünkü masiyet dışındaki hususlarda sana itaat etmek bana
vacip (farz) dır. Bu sünnetin tebliğ edilmesi ve ilmin öğretilmesi ise zaten
gerçekleşmiş bulunmaktadır. Artık bundan sonra bunu rivayet etmeyecek olursa
ilmi gizleyip saklayanların kapsamına girmiş olmaz.
Şunu kastetmiş olma
ihtimali de vardır: Eğer dilersen ben bunu insanar arasında geniş bir şekilde
yayılacak, yaygınlık kazanacak bir yolla tahdis etmeyeyim. Bunun yerine bunu
ancak nadiren rivayet edeyim. Allah en iyi bilendir.
Ammar'ın bu kıssasında
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında içtihadın caiz olduğu
anlaşılmaktadır çünkü Ammar (r.anh) teyemmümün nasıl yapılacağı hususunda
içtihad etmiştir.
Bizim mezhebimize ve
başka mezheplere mensup fıkıh usulü alimleri bu mesele hakkında üç farklı görüş
ortaya atmışlardır. Bunların en sahih olanına göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in huzurunda da, gıyabında da onun zamanında içtihatta bulunmak
caizdir. İkinci görüşe göre hiçbir durumda caiz değildir. Üçüncüsüne göre onun
huzurunda içtihat caiz olmaz ama onun hazır olmadığı yerde içtihat caizdir.
Allah en iyi bilendir.
قال
مسلم: وروى
الليث بن سعد
عن جعفر بن
ربيعة، عن
عبدالرحمن بن
هرمز، عن عمير
مولى ابن
عباس؛ أنه
سمعه يقول:
أقبلت
أنا
وعبدالرحمن
بن يسار، مولى
ميمونة، زوج
النبي صلى
الله عليه
وسلم. حتى
دخلنا على أبي
الجهم بن
الحارث ابن
الصمة
الأنصاري. فقال
أبو الجهم:
أقبل رسول
الله صلى الله
عليه وسلم من
نحو بئر جمل.
فلقيه رجل
فسلم عليه.
فلم يرد رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
عليه. حتى أقبل
على الجدار
فمسح وجهه
ويديه. ثم رد
عليه السلام.
820- Müslim dedi ki: Leys b. Sa'd da Cafer b. Rabia'dan rivayet
etti. O Abdurrahman b. Hurmuz el-A'rec'den, o İbn
Abbas'ın azatlısı Umeyr'den rivayet ettiğine göre onu şöyle derken dinlemiştir:
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Meymune'nin azatlısı Abdurrahman
b. Yesar ile birlikte geldik ve Ensar'dan Ebu'l-Cehm b. Haris b. es-Sımme'nin
huzuruna girdik. Ebu'l-Cehm dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Bi'ru Cemel tarafından geldi. Bir adam onunla karşılaşınca ona selam verdi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (hemen) selamını almadı. Önce duvara
yöneldi, yüzünü ve ellerini mesh ettikten sonra selamını aldı.
Diğer tahric: Buhari,
337; Ebu Davud, 329; Nesai, 310; Tuhfetu'l-Eşraf, 11885
AÇIKLAMA: "Leys b. Sa'd da Cafer b. Rabia'dan rivayet etti."
Hadis bu şekilde Sahih-i Müslim'in bütün rivayetlerinde Müslim ile Leys
arasında munkatı olarak kaydedilmiştir. Bu tür hadislere "muallak"
denilir. Buna dair açıklama ve bu hadis ve onunla aynı durumdaki diğer hadisin
izahı kitabın mukaddimesinde yer alan geçmiş fasıllarda zikredilmiş bulunmakta
ve ayrıca Müslim'in sahihinde bu şekilde ondört ya da oniki hadisin munkatı
olarak geçmiş olduğunu belirtip, onları beyan ettik. Allah en iyi bilendir.
Leys'in rivayet ettiği
bu hadiste yer alan "Meymune'nin azatlısı Abdurrahman b. Yesar ile
birlikte ... geldim." Bu ifade Müslim'in sahihinin asıl nüshalarında
böyledir. Ebu Ali el-Yassani ile Müslim'in senetleri hakkında söz söylemiş
olanların hepsi de: "Abdurrahman" ifadesi apaçık bir hatadır, doğrusu
Abdullah b. Yesar'dır. Nitekim Buhari, Ebu Davud, Nesai ve başkaları da bunu bu
doğru şekliyle böylece rivayet etmiş ve "Abdullah b. Yesar"
demişlerdir.
Kadı lyaz dedi ki: Bizim
Müslim'in sahihini es-Semerkandi, el-Farisİ'den, onun el-CuIadl'den diye
yaptığımız rivayetimizde doğru şekliyle Abdullah b. Yesar olarak gelmiştir.
Bunlar (Yesar'ın oğulları) dört kardeştir. Abdullah, Abdurrahman, Abdulmelik ve
Meymune'nin azatlısı Ata'dır. Allah en iyi bilendir.
"Ebu' I-Cehm b.
el-Haris b. es-Sımme'nin huzuruna girdik." Ebu'l-Cehm ve es-Sımme isimleri
Müslim'de bu şekilde yer almış olmakla birlikte yanlıştır. Doğrusu ise
Buhari'nin sahihinde ve başka kaynaklarda geldiği şekliyle
"Ebu'l-Cuheym" olduğudur. Ravi isimlerine dair kitaplarda meşhur olan
budur. Yine Müslim'de "Esmau'r-Rical" adlı eserinde Buhari
"Tarih "inde, Ebu Davud, Nesai ve başkaları isim ve künyelere
(el-Esma ve'l-Kuna) ve başka hususlara dair eser tasnif edip, adını sözkonusu
edenlerin hepsi onu böylece Ebu'l-Cuheym olarak zikretmişlerdir.
Ebu'l-Cuheym'in adı da Abdullah'tır. Müslim "Kitabu'l-Kuna (Künyeler
Kitabı)"nda adını böyle verdiği gibi ondan başkaları da adını böylece
zikretmişlerdir. Allah en iyi bilendir.
Şunu da bilmeli ki
burada geçen Ebu'l-Cuheym namaz kılanın önünden geçmeye dair hadiste de (bk.
Müslim, 1132 numaralı hadis) meşhur olan zatın aynısıdır. Adı da Abdullah b.
el-Haris b. es-Sımme el-Ensan en-Neccari'dir. Bu hamisa ve enbicaniyye diye
bilinen giysiler ile ilgili hadiste geçen (1238 ve 1239 numaralı hadisler)
Ebu'l-Cehm'den başka birisidir. Onun adı ise Amir b. Huzeyfe b. Ganm el-Kuraşı
el-Adevı olup, Adiy b. Ka'b oğullarındandır. Yüce Allah'ın izniyle yeri gelince
bunu da açıklayacağız.
"Bi'ru Cemel"
Medine yakınlarında bir yer adıdır. Allah en iyi bilendir. "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bi'ru Cemel tarafından geldi. .. Sonra selamını
ald!." Bu hadis Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in teyemmüm
ettiği esnada su bulamadığına hamledilmiştir çünkü su bulunmakla birlikte su
kullanabilecek kimse için teyemmüm yapmak caiz değildir. Namaz vaktinin
daralması ile dar olmaması arasında da bir fark olmadığı gibi, cenaze ve bayram
namazı ile başka namazlar arasında da bir fark yoktur. Bizim ve cumhurun
mezhebi bu şekildedir.
Ebu Hanife (r.anh) ise
şöyle der: Cenaze ve bayram namazları için -onları kaçırmaktan korkacak olursa-
su bulunmakla birlikte teyemmüm yapmak caizdir. Bizim mezhep alimlerimizden
Beğavı de bazı mezhebimiz alimlerinden vakit daraldığı için farz namazın
geçmesinden korkunca teyemmüm ile o namazı kıldığını sonra abdest alıp, onu
kaza ettiğini nakletmektedir ama bilinen hüküm birincisidir. Allah en iyi
bilendir.
Bu Hadisten Çıkan
Hükümler
1- Üzerinde toz
bulunması halinde duvar ile teyemmüm etmek caizdir.
Bu hem bizim
mezhebimizde, hem de selef ve halefin cumhuruna göre caizdir. Ayrıca topraktan
başkasıyla teyemmümü caiz kabul edenler de bu hadisi delil göstermişlerdir.
Diğerleri ise bu hadisin üzerinde toprak bulunan duvar hakkında kabul edilmesi
gerektiğini belirterek cevap vermişlerdir.
2- Hadiste farz namazlar
için teyemmüm caiz olduğu gibi, nafileler ile tilavet secdesi, şükür secdesi,
mushafa el değdirmek ve benzeri faziletli ameller için de teyemmüm almanın caiz
olduğuna delil vardır. Bu aynı zamanda bütün ilim adamlarının benimsediği
kanaattir. Şu kadar var ki mezhebimiz alimlerinden birisinin oldukça şaz ve
kabul edilemez görüşü bundan müstesnadır. Onun bu görüşüne göre teyemmüm ancak
farz namaz için caizdir. Bu görüşün bir değeri yoktur.
3- Sahibinin izni
olmaksızın duvarla teyemmüm nasıl olur denilecek olursa, buna şöyle cevap
verilir: Duvarın herkes tarafından kullanılması mübah bir duvar olması ihtimali
de vardır ya da duvarın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tanıdığı bir
kimsenin mülkü olduğunu bilip, sahibinin buna kızmayacağını bildiğinden o duvar
ile teyemmüm etmiş olduğu kabul edilir. Böyle bir durumda bu şekilde bir
davranış bütün ümmete caiz olduğuna göre Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e
caiz olması öncelikle sözkonusudur. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
KÜÇÜK ABDESTİNİ BOZARKEN
SELAMI ALMAYAN KİMSE BABI