SAHİH-İ MÜSLİM

TAHARE

 

باب وجوب غسل الرجلين بكمالهما

9- AYAKLARI TAMAMEN YIKAMANIN VACİP OLDUĞU BABI

 

25 - (240) حدثنا هارون بن سعيد الأيلي وأبو الطاهر وأحمد بن عيسى. قالوا: أخبرنا عبدالله بن وهب عن مخرمة بن بكير، عن أبيه، عن سالم مولى شداد. قال: دخلت على عائشة زوج النبي صلى الله عليه وسلم يوم توفي سعد بن أبي وقاص. فدخل عبدالرحمن بن أبي بكر فتوضأ عندها. فقالت: يا عبدالرحمن! أسبغ الوضوء. فإني سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول "ويل للأعقاب من النار".

 

565- Bize Harun b. Sa'id el-Eylî ile Ebu't-Tahir ve Ahmed h İsa rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Abdullah b. Vehb, Mahremetü'bnü Bukeyr'den, o da babasından o da Şeddad'ın azatlısı Salim'den naklen haber verdi. Salim şöyle demiş: Sa'd b. Ebi Vakkas'ın vefat ettiği gün Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe (r.anha)'nın huzuruna girdim. Abdurrahman b. Ebi Bekr de içeri girdi ve onun yanında abdest aldı. Aişe (r.anha): Ey Abdurrahman abdest azalarını iyice yıka, çünkü ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Ateşten dolayı ökçelerin vay haline" buyururken dinledim, dedi.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 16092

 

 

(240) وحدثني حرملة بن يحيى. حدثنا ابن وهب. أخبرني حيوة: أخبرني محمد بن عبدالرحمن؛ أن أبا عبدالله مولى شداد  بن الهاد حدثه؛ أنه دخل على عائشة. فذكر عنها، عن النبي صلى الله عليه وسلم. بمثله.

 

566- Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivayet etti (Dediki): Bize İbni Vehb rivayet etti: (Dediki): Bana Hayve haber verdi (Dediki): Bana Muhammed b.Abdurrahman haber verdi, ona da Şeddad b. Had'ın azadlısı Ebu AbdiIIah rivayet etmişki; kendisi Aişe'nin yanına girmiş ve ondan naklen Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in; yukarıdaki gibi bir hadis söylediğini rivayet etmiş.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 16092

 

 

م(240) وحدثني محمد بن حاتم وأبو معن الرقاشي. قالا: حدثنا عمر بن يونس. حدثنا عكرمة بن عمار. حدثني يحيى بن أبي كثير. وقال: حدثني أو حدثنا أبو سلمة بن عبدالرحمن. حدثني سالم مولى المهري. قال: خرجت أنا وعبدالرحمن بن أبي بكر في جنازة سعد بن أبي وقاص. فمررنا على باب حجرة عائشة. فذكر عنها، عن النبي صلى الله عليه وسلم. مثله.

 

567- Bana Muhammed b. Hatim ve Ebu Ma'n er-Rekaşi de tahdis edip dediler ki: Bize Ömer b. Yunus tahdis etti, bize (3/50b) İkrime b. Ammar tahdis etti, bana Yahya b. Ebu Kesir tahdis edip dedi ki: Bana -yahut bizeEbu Seleme b. Abdurrahman tahdis etti. Bize el-Mehrl'nin azatlısı Salim tahdis edip dedi ki: Abdurrahman b. Ebi Bekr ile birlikte Sa'd b. Ebi Vakkas'ın cenazesi ile çıktık. Aişe (r.anha)'nın adasının kapısının yanından geçtik. Aişe'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diye aynısını zikretti.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 16092

 

 

(240) حدثنا سلمة بن شبيب. حدثنا الحسن بن أعين. حدثنا فليح. حدثني نعيم بن عبدالله عن سالم مولى شداد بن الهاد؛ قال: كنت أنا مع عائشة رضي الله عنها. فذكر عنها، عن النبي صلى الله عليه وسلم. بمثله.

 

568- Bana Selemetü'bnü Şebîb rivayet etti. (Dediki): Bize Hasan b. A'yen rivayet etti. (Dediki): Bize Fuleyh rivayet etti. (Dediki): Bana Nuaym b. AbdiIIah Şeddad b. Had'ın azadlısı Salim'den naklen rivayet etti. Salim: ‘Ben Aişe (r.anha) ile birlikteydim’ diyerek Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den naklen ondan bu hadisin mislini dinlediğini söylemiş.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-fşraf, 10092

 

 

26 - (241) وحدثني زهير بن حرب. حدثنا جرير. ح وحدثنا إسحاق. أخبرنا جرير عن منصور، عن هلال بن يساف، عن أبي يحيى، عن عبدالله بن عمرو؛ قال: رجعنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم من مكة إلى المدينة. حتى إذا كنا بماء بالطريق. تعجل قوم عند العصر. فتوضؤا وهم عجال. فانتهينا إليهم. وأعقابهم تلوح لم يمسها الماء. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "ويل للأعقاب من النار. أسبغوا الوضوء".

 

569- Bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dediki): Bize Cerir rivayet etti. H. Bize İshak da rivayet etti. (Dediki): Bize Cerir Mansur'dan o da Hilal b. Yesaf'dan, O da Ebu Yahya'dan, o da Abdullah b. Amr'dan naklen haber verdi. Şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Mekke'den Medine'ye döndük. Yolda bir suyun yanına vardığımız sırada ikindi vakti girmişti. Bazı kimseler acele ettiler ve yine acele ederek abdest aldılar. Biz onların yanına vardığımızda ökçelerine su değmediği belli oluyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunun üzerine: "Ateşten dolayı vay ökçelerin haline! Abdesti tam olarak alın" buyurdu.

 

Diğer tahric: Ebu Davud, 97; Nesai, 111, 142; İbn Mace, 450; Tuhfetu'l-fşraf, 8936

 

 

(241) وحدثناه أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا وكيع عن سفيان. ح وحدثنا ابن المثنى وابن بشار. قالا: حدثنا محمد بن جعفر. قال: حدثنا شعبة. كلاهما عن منصور، بهذا الإسناد. وليس في حديث شعبة "أسبغوا الوضوء" وفي حديثه، عن أبي يحيى الأعرج.

 

570- Bize bu hadisi Ebu Bekr b. Ebi Şeybe'de rivayet etti. (Dediki): Bize Vekî, Süfyan'dan rivayet etti. H. Bize İbnü'l-Müsenna ile İbni Beşşar da rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. Dediki: Bize Şu'be rivayet etti. Süfyan'Ia Şu'be ikisi birden Mansur'dan bu isnadla rivayet etmişler. Şu'benin hadisinde: «Abdesti testekmil  alın»   cümlesi yoktur. Onun hadisinde: «Ebu Yahya el-A'rac'dan...» kaydı vardır.

 

 

27 - (241) حدثنا شيبان بن فروخ وأبو كامل الجحدري. جميعا عن أبي عوانة. قال أبو كامل: حدثنا أبو عوانة عن أبي بشر، عن يوسف بن ماهك، عن عبدالله بن عمرو؛ قال: تخلف عنا النبي صلى الله عليه وسلم في سفر سافرناه. فأدركنا وقد حضرت صلاة العصر. فجعلنا نمسح على أرجلنا. فنادى "ويل للأعقاب من النار".

 

571- Bize Şeyban b. Ferruh ile Ebu Kamil el cahderi hep birden Ebu Avane'den rivayet ettiler. Ebu Kamil dedikİ: Bize Ebu Avane Ebu Bişr'den, o da Yusuf b. Mahek'ten, o da Abdullah b. Amr'dan naklen rivayet etti. Abdullah şöyle demiş: Yola çıktığımız bir seferde Nebi (Sallallahu Aleyhİ ve Sellem) bizden geri kaldı. Bize yetiştiği zaman ikindi namazının vakti gelmişti. Biz hemen ayaklarımızın üzerine mesh ederek acele abdest almağa başladık. Bunun üzerine Resulullah   (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Vay ökçelerin ateşten başına gelene’ diye nida buyurdular.

 

Diğer tahric: Buhari, 60, 96, 163; Tuhfetu'I-Eşraf, 8936

 

 

28 - (242) حدثنا عبدالرحمن بن سلام الجمحي. حدثنا الربيع (يعني ابن مسلم) عن محمد (وهو ابن زياد) عن أبي هريرة؛  أن النبي صلى الله عليه وسلم رأى رجلا لم يغسل عقبيه فقال "ويل للأعقاب من النار".

 

572- Bize Abdurrahman b. Sellam el-Cumahi tahdis etti. Bize Rabi -yani b. Müslim- Muhammed -o İbn Ziyad'dır-'dan tahdis etti. Onun Ebu Hureyre'den rivayetine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ayak ökçelerini yıkamamış bir adam görünce: "Ateşten dolayı ayak ökçelerinin vay haline!" buyurdu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14371

 

 

29 - (242) حدثنا قتيبة وأبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب. قالوا: حدثنا وكيع عن شعبة، عن محمد بن زياد، عن أبي هريرة؛  أنه رأى قوما يتوضؤون من المطهرة. فقال: أسبغوا الوضوء. فإني سمعت أبا القاسم صلى الله عليه وسلم يقول "ويل للعراقيب من النار".

 

573- Bize Kuteybe ile Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Küreyb rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Vekî', Şu'be'den o da Muhammed b. Ziyad'dan, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet ettiki; Ebu Hureyre mataradan abdest alan bir cemaat görmüşde: Abdest organlarınızı iyice yıkayınız. Çünkü Ebu'l-Kasım (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i: "Ökçe üstündeki sinirlerin vay haline" buyururken dinledim, dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 165 -uzunca-; Nesai, 110; Tuhfetu'I-Eşraf, 14381

 

 

30 - (242) حدثني زهير بن حرب. حدثنا جرير عن سهيل، عن أبيه، عن أبي هريرة؛ قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "ويل للأعقاب من النار".

 

574- Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dediki): Bize Cerir, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Ebu Hureyre dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ayak ökçelerinin ateşten vay haline!" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'I-Eşraf, 12602

 

AÇIKLAMA: (565-574 numaralı hadisler): Bu başlıkta (569) "ateşten dolayı ayak ökçelerinin vay haline ... " (3/127) buyurulmaktadır. Müslim (yüce Allah'ın rahmeti onaj'in bu hadisi burada zikretmekten maksadı, ayakları yıkamanın vacip (farz) olduğuna ve ayakları mesh etmenin yeterli olmadığına delil göstermektir.

Bu mesele hakkında insanlar farklı görüşlere sahiptirler. Çeşitli dönemlerde ve çeşitli bölgelerde fetvaya ehil olan fukahadan bir topluluğun kan aatine göre, farz olan topuklarla birlikte ayakları yıkamaktır. Onları mesh etmek yeterli değildir. Yıkamakla birlikte de mesh ise vacip (farz) değildir. İcma konusunda kendisine itibar olunan hiçbir kimseden bu hususta farklı herhangi bir kanaat sabit olmamıştır.

 

Şia ise, farz olan ayakların mesh edilmesidir, demişlerdir.

 

Muhammed b. Cerir ile çağında Mutezile'nin başı olan Cubbaı (abdest alan) mesh etmek ile yıkamaktan birisini yapmakta muhayyerdir, demişlerdir. Bazı zahiri mezhebi mensupları da meshi ve yıkamayı birlikte yapmak icab eder, demişlerdir. Pek büyük çoğunluğa muhalefet eden bu kimseler ise, delaleti açık olmayan delillere sarılmışlardır. Ben bu meselenin kitap ve sünnetten delilleri ile bunların tanıklarının muhaliflerin delil diye ileri sürdüklerine verilecek cevabı el-Mühezzeb Şerhinde oldukça güzel ve en geniş ibareler ile açıklamış bulunmaktayım. Öyle ki bu husustaki kanaatimize muhalif olan bir kimsenin birkaç bakımdan doğru bir şekilde cevabı verilmedik tek bir şüphesi dahi kalmamaktadır. Burada maksadımız ise hadislerin metinlerini ve lafızlarını delilleri ve muhaliflere verilecek cevapları geniş bir şekilde açıklama yoluna gitmeden Şerh etmektir. Bu hususta söyleyeceğimiz en özlü ifade de şudur: Çeşitli durumlarda ve pek çok nitelikte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in abdest alışını anlatanların tamamı ayakların yıkandığını ittifakla belirtmişlerdir.

 

‘‘'ayak ökçelerinin ateşten vay haline" buyruğu ile Allah Resulü abdestsiz kaldıklarından ötürü ökçeleri cehennem ateşiyle tehdit etmektedir. Eğer mesh etmek yeterli olsaydı ökçelerini yıkamayan kimseleri asla tehdit etmezdi. Diğer taraftan Amr b. Şuayb'ın babasından, onun dedesinden sahih olarak rivayet ettiği hadise göre bir adam: Ey Allah'ın Resulü, abdest nasıl alınır, diye sorunca, Allah Resulü su getirilmesini istemiş ve ellerini üç defa yıkamışt!. .. Nihayet: Sonra da ayaklarını üç defa yıkadı, dedi, arkasından:

 

"İşte abdest almak böyle olur. Kim bundan fazlasını yapar ya da eksiltirse kötü yapmış ve zulmetmiş olur" buyurdu. Bu, Ebu Davud ve başkalarının kendi sahih senetleriyle tahriç ettikleri sahih bir hadistir. Allah en iyi bilendir.

 

(565) "Şeddad'ın azatlısı Salim'den" diğer rivayette (566) "Şeddad b. el-Had' m azatlısı Ebu Abdullah" üçüncü (567) rivayette "el-Mehrl'nin azatlısı Salim" şeklindeki ibarelere gelince, bütün bunlar onun nitelikleridir. O tek bir şahıstır. Adı da Şeddad b. el-Had'ın azatlısı Salim, el-Mehri'nin azatlısı Salim, Salib BadCıs, Malik b. Evs b. el-Hadesan en-Nasri'nin azatlısı Salim, Salim Senban, Salim el-Berrad, Basralıların azatlısı Salim, Salim Ebu Abdullah elMedinı, Salim b. Abdullah, Şeddad b. el-Had'ın azatlısı Ebu Ubeydullah'tır. Evet, bütün bunlar onun kullanılan isimleridir. Ebu Hatim dedi ki: Salim Müslümanların hayırlılarındandl. Ata b. es-Saib dedi ki: Bana Salim el-Berrad tahdis etti ki, ben ona kendimden daha çok güvenirdim.

 

(568) "Bana Seleme b. Şebib tahdis etti. .. İbn Şeddad'ın azatlısı Salim'den" Evet, asıl yazmalarda İbn Şeddad'ın azatlısı diye kaydedilmiştir. Bunun yanlış olduğu doğrusunun ise az önce geçtiği gibi "ibn" Iafzının hazfedilmesidir ama zahir olan bunun sahih olduğudur; çünkü Şeddad'ın azat!ısı aynı zamanda oğlunun da azatlısı (mevlası) demektir. (3/129) Eğer gelen sahih rivayetin tevili mümkün ise onu iptal etmek caiz değildir. Özellikle de hakkında (adı ile ilgili) bu kadar türlü görüşlerin bulunduğu böyle bir kişi için bu böyledir. Allah en iyi bilendir.

 

(567) "Bize İkrime b. Ammar tahdis etti. .. Bize el-Mehri'nin azatlısı Salim tahdis etti." Bu birbirinden rivayet nakleden tabiinden dört kişinin bir arada bulunduğu bir isnadtır. Salim, Ebu Seleme ve Yahya bilinen tabiin şahıslardır. İkrime b. Ammar da aynı şekilde sahabi olan Hirmas el-Bahill (r.a.)'dan hadis dinlemiş tabiinden bir kimsedir. Ebu Davud'un Süneninde de ondan hadis dinlemiş olduğu açıkça ifade edilmektedir.

"Bana -yahut bize- tahdis etti." Bu da ihtiyatın en güzel bir örneğidir. Biraz önce ve daha önceleri benzeri inceliklere dikkat çekilmiş bulunmaktadır. Allah en iyi bilendir.

"Bana Muhammed b. Hatim ve Ebu Ma'n er-RakaŞı tahdis etti." Ebu Ma'n'ın adı Zeyd b. Yezid'dir, iman bölÜmünün baş taraflarında bunun açıklaması geçmiş idi.

(568) "Ben Aişe ile birlikte idim." Sağlam ravilerin zaptettiği tahkik edilmiş asıl yazmalarda "ene mea: ben beraberdim" ile tespit edilmiştir. Pek çok asıl nüshada ve meşrık ve mağrib nüshalarının birçoğunda ise "ubayiu Aişete: Aişe'ye bey'at ediyordum" şeklinde mübayaadan gelen bir lafız olarak zikredilmiştir. Kadı İyaz der ki: Doğrusu birincisidir, ikincisinin de açıklanabilir bir tarafı vardır.

 

(569) "Hilal b. Yesaf, Ebu Yahya'dan" "Yesaf" ye harfi fethalı ve kesreli olarak ve bir de "İsaf" şeklinde olmak üzere üç türlü telaffuz edilir. Metali' sahibi der ki: Muhaddisler bu ismi ye harfi kesreli (Yisaf) diye söylerler. Bazıları ise ye harfi fethalıdır (Yesaf) derler. çünkü Arap dilinde başı kesreli ye olan el için kullanılan "Yisar (sol el)" dışında bir kelime yoktur.

 

Derim ki: Dilbilginleri nezdinde "İsaf" daha meşhurdur. İbnu' s-Sikkit, İbn Kuteybe ve başkaları bunu insanların değiştirip, yanlış telaffuz ettikleri (lahn) lafızlar arasında zikretmişlerdir. Sonra (Metali' sahibi) dedi ki: Onun adı Hilal b. İsaf'tır.

 

Ebu Yahya'ya gelince çoğunluk adının Misda' olduğunu kabul ederler.

Yahya b. Main ise: Adı Ziyad /i:.rec el-Muarkab el-Ensari'dir demiştir. Allah en iyi bilendir.

(571) "Bize Ebu Avane, Ebu Bişr'den tahdis etti. O Yusuf b. Mahek'ten" Ebu Avane'nin adının Vadda' b. Abdullah olduğu daha önce geçmişti. Ebu Bişr'in adı ise Cafer b. Ebi Vahşiye'dir. Mahek ismi ise munsarıf değildir; çünkü Arapça olmayan (Acemi) özel bir isimdir.

"ikindi namazı vakti girmişti." Yani namaz kılma zamanı gelmişti.

 

(573) "Mataradan abdest aldıklarını" ilim adamları der ki: Kendisi ile taharet alınıp, temizlenilen her bir kaba matara (mithara) denilir. Mithara ve mathara meşhur iki söyleyiştir. Her ikisini de ibnu's-Sikklt zikretmiş olup, mithara diyenler bunu ism-i alet, mathara diyenler de bunu işin yapıldığı yer anlamında (ism-i mekan) kabul ederler demiştir.

''Ateşten dolayı ökçeler üstündeki sinirlerin vay haline!" Burada geçen "er-arakib: ökçeler üstündeki sinirler" kelimesi "urkub" lafzının çoğuludur. Bu da ökçenin üzerindeki sinire denir. "Veyl (vay haline)" ise onlar helak oldu, hüsrana uğradı, demektir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

10- TEMİZLENECEK YERLERİN HER YANINI TEMİZLEMENİN VUCUBU BABI