SAHİH-İ MÜSLİM

İMAN

 

باب الدليل على دخول طوائف من المسلمين الجنة بغير حساب ولا عذاب

94- MÜSLÜMANLARDAN BİR ÇOK TAİFE'NİN HESAPSIZ VE AZAPSIZ OLARAK OLARAK CENNET'E GİRECEKLERİNE DELİL BABI

 

367 - (216) حدثنا عبدالرحمن بن سلام بن عبيدالله الجمحي. حدثنا الربيع، يعني ابن مسلم، عن محمد بن زياد، عن أبي هريرة؛ أن النبي صلى الله عليه وسلم قال  "يدخل من أمتي الجنة سبعون ألفا بغير حساب" فقال رجل: يا رسول الله! ادع الله أن يجعلني منهم. قال "اللهم! اجعله منهم" ثم قام آخر. فقال: يا رسول الله! ادع الله أن يجعلني منهم. قال "سبقك بها عكاشة".

 

[:-519-:] Bize Abdurrahman b. Sellam b. Ubeydulâh el-Cümehî rivayet etti. (Dediki): Bize Rabi yani İbni Müslim, Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebu Hureyre'deh naklen rivayet ettiki Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Benim ümmetimden yetmiş bin kişi cennete hesapsız girecektir. "

Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Allah'ım, onu onlardan kıl" buyurdu. Sonra başka birisi kalktı, o da: Ey Allah'ın Resulü, Allah'ın beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Bunu Ukkaşe senden önce istedi" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14370

 

AÇIKLAMA:        "Ümmetimden cennete yetmiş bin kişi hesapsız girecek." Bu buyruktan şanı yüce Allah'ın Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ve ümmetine -Allah bu ümmetin fazilet ve şerefini daha da arttırsın- pek büyük ikram ve lütufta bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine Müs!im'in sahihinde "onların her birisi ile yetmiş bin kişi olmak üzere yetmiş bin kişi" buyurduğu rivayet edilmiştir.

 

 

368 - (216) وحدثنا محمد بن بشار. حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة. قال: سمعت محمد بن زياد قال: سمعت أبا هريرة يقول: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول، بمثل حديث الربيع.

 

520- Bize Muhammed b. Bessar da rivayet etti. (Dedi ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be rivayet etti. Dedi ki: Muhammed b. Ziyâdı dinledim dedi ki: Ebu Hureyreyi şöyle derken işittim: Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i: Şöyle buyururken işittim. Diyerek Rabî'in hadisi gibi rivayet te bulundu.

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 14398

 

 

369 - (216) حدثني حرملة بن يحيى. أخبرنا ابن وهب. قال: أخبرني يونس عن ابن شهاب، قال: حدثني سعيد بن المسيب؛ أن أبا هريرة حدثه قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول:  يدخل من أمتي زمرة هم سبعون ألفا. تضيء وجوههم إضاءة القمر ليلة البدر".قال أبو هريرة: فقام عكاشة بن محصن الأسدي، يرفع نمرة عليه. فقال: يا رسول الله! ادع الله أن يجعلني منهم. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "اللهم! اجعله منهم" ثم قام رجل من الأنصار فقال: يا رسول الله! ادع الله أن يجعلني منهم. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "سبقك بها عكاشة".

 

521- Bana Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dedi ki): Bize İbni Vehb haber verdi. Dediki: Bana Yunus, .ibni Şihâp'tan naklen haber verdi. Demiş ki: Bana Sa'id b. El-Müseyyeb rivayet etti, ona da Ebu Hureyre rivayet ederek şöyle demiş: Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i "Ümmetimden yetmiş bin kişilik bir zümre cennete girecektir ki bunların yüzleri ondördündeki ayın aydınfığı gibi aydınlatacaktır (ışık saçacaktır)."

Ebu Hureyre dedi ki: Bunun üzerine Ukkaşe b. Mihsan el-Esedi üzerindeki çizgili bir elbiseyi (nemire) kaldırarak ayağa kalktı ve: Ey Allah'ın Resulü, beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: ''Allah'ım onu onlardan kıl" buyurdu. Sonra Ensar'dan bir adam kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ukkaşe bunu senden önce istedi" buyururken işittim.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 6542; Tuhfetu'l-Eşraf, 1332

 

AÇIKLAMA:        "Ukkaşe b. Mihsan." Ukkaşe ismi ayn harfi ötreli olmakla birlikte kef harfi şeddeli ve şeddesiz olarak da okunur. Her ikisi de meşhur birer söyleyiştir, bunları aralarında Sa'leb, Cevheri ve başkalarının da bulunduğu pek çok kimse zikretmiş bulunmaktadır. Sa'leb: Kef harfi şeddelidir, şeddesiz söylendiği olduğu da olur. Metali' sahibi: Şeddeli kullanım daha çoktur demiştir. Kadı İyaz ise burada sadece şeddeli okuyuşu sözkonusu etmiştir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ikinci zata: "Bunu Ukkaşe senden önce istedi" buyruğu ile ilgili olarak Kadı İyaz şunları söylemektedir: Denildiğine göre bu ikinci zat Ukkaşe'nin aksine böyle bir konumu hak eden kimselerden olmadığı gibi bu mevkiye ehil olanların niteliklerine de sahip değildi. Hayır, bu kişi münafık idi. Bundan dolayı Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de ihtimalli bir söz söyleyerek ona cevap vermiş ve sen onlardan değilsin diye açıkça ifadede bulunmayı uygun görmemiştir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) güzel geçimli birisi idi. Bir diğer açıklamaya göre Ukkaşe'nin böyle bir isteğinin kabul olunacağına dair bir vahiy önceden bildirilmiş, diğeri için• böyle bir şey sözkonusu olmamış da olabilir.

Derim ki: Hatib Bağdadi"el-Esmau'l-Mübheme" adlı eserinde belirttiğine göre bu adamın Sa'd b. Ubade (r.a.) olduğu söylenir. Eğer bu sahih ise bu istekte bulunan kimsenin münafık olduğunu ileri süren kişinin görüşü de çürümüş olur. Bununla birlikte daha güçlü ve tercih edilen son kanaattir. Allah en iyi bilendir.

"Çizgili elbisesini (nemire) kaldırarak" Nemire beyaz, siyah ve kırmızı çizgileri bulunan elbiseye denilir. Farklı renklerde çizgileri olması bakımından nemir denilen kaplan derisi ile bu ortak yönü dolayısıyla bu isim verilmiş gibidir. Nemire Arapların kullandıkları izar (belden aşağısını örten elbise)lerdendir.

 

 

370 - (217) وحدثني حرملة بن يحيى. حدثنا عبدالله بن وهب. أخبرني حيوة قال: حدثني أبو يونس عن أبي هريرة؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال  "يدخل الجنة من أمتي سبعون ألفا، زمرة واحدة منهم، على صورة القمر".

 

522- Bana yine Harmeletü'bnü Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti. (Dediki): Bana Hayve haber verdi. Dediki: Bana Ebu Yunus, Ebu Hureyre'den naklen rivayet ettiki Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Cennete ümmetimden yetmişbin kişi girecek, onlardan bir zümre ay suretinde olacak. ''

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 15468

 

AÇIKLAMA:        "Bana Ebu Yunus, Ebu Hureyre (r.a.)'dan tahdis etti." Burada geçen Ebu Yunus, Ebu Hureyre (r.a.)'ın azatlısı olup, adı Süleym b. Cubeyr el-Mısn ed-Devsi'dir.

"Ümmetimden yetmiş bin kişilik bir zümre ... cennete girecektir." Zümre: Biri diğerinin arkasından giden dağınık bir haldeki topluluğa verilen isimdir.

 

 

371 - (218) حدثنا يحيى بن خلف الباهلي. حدثنا المعتمر عن هشام بن حسان، عن محمد، يعني ابن سيرين، قال: حدثني عمران قال: قال نبي الله صلى الله عليه وسلم: "يدخل الجنة من أمتي سبعون ألفا بغير حساب" قالوا: ومن هم يا رسول الله؟ قال "هم الذين لا يكتوون ولا يسترقون. .وعلى ربهم يتوكلون" فقام عكاشة فقال: ادع الله أن يجعلني منهم. قال "أنت منهم" قال فقام رجل فقال: يا نبي الله! ادع الله أن يجعلني منهم. قال "سبقك بها عكاشة".

 

523- Bize Yahya b. Halef El-BâhiIi rivayet etti. (Dediki): Bize Mu'temir, Hişâm b. Hassân'dan, o da Muhammed'den yani İbnî Sirîn'den naklen rivayet etti: Demişki: Bana îmrân rivayet etti. İmran dedi ki: Allah'ın Nebisi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız cennete girecektir. "

 

Ashab: Onlar kimlerdir ey Allah'ın Resulü, dediler. O: "Onlar vücutlarını dağlamayanlar, efsun yapmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir" buyurdu.

Ukkaşe ayağa kalkarak: Beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi.

Allah Resulü: "Sen onlardansın" buyurdu.

Bir adam daha kalkarak: Ey Allah'ın Nebisi beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Bu hususta Ukkaşe seni geçti" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 10841

 

AÇIKLAMA:        "Onlar v ücutların ı dağlamayanlar, efsun yapmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir." İlim adamları bu hadisin anlamı hususunda farklı kanaatlere sahiptirler. İmam Ebu Abdullah el-Mazerı dedi ki: Bazı kimseler bu hadisi tedavi olmanın mekruh olduğuna delil göstermiş olmakla birlikte ilim adamlarının çoğunluğu bunun aksi kanaattedirler. Onlar da ResuluIlah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in çörekotu, kust, sabır ve benzeri çeşitli ilaç ve yiyeceklerin faydalarını sözkonusu eden pek çok hadisteki ifadelerini ve Aişe (r.anha)'nın Allah Resulünün çokça tedavi olduğuna dair haberlerini, onun rukyesi ile şifa bulmak istemenin bilinen bir husus olduğunu delil göstermişlerdir. Ayrıca ashabtan bazılarının rukyeye karşılık olarak bir ücret aldığına dair hadisi de delil göstermişlerdir.

 

Bu husus böylece sabit olduğuna göre, o takdirde bu hadisteki ifadeler ilaçların tabiatları gereği faydalı olduğuna inanıp, işi Allah'a havale etmeyen kimseler hakkında yorumlanır.

 

 

İlaç ve Benzeri Yollarla Tedavinin Hükmü

 

Kadı İyaz der ki: Hadis hakkında açıklamalarda bulunanlardan birçok kimse bu tevili benimsemiş olmakla birlikte, bu tevil (yorum) doğru bir yorum değildir. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ancak bunların cennete hesapsız girmek ve yüzlerinin ondördündeki ay gibi parlak ve aydınlık olduğunu belirterek bir meziyet ve bir üstünlüklerinin olduğunu haber vermektedir. Eğer durum bunların yorumlarında söyledikleri gibi olsaydı, bunlara bu üstün fazilet özelolarak verilmezdi. Çünkü sözkonusu edilen husus (ilaçların tabiatı itibariyle faydalı olmayıp, şifayı Allah'ın verdiği hususu) bütün müminIerin akidesidir. Bunun aksine inanan bir kimse kafir olur. İlim adamları ve meani bilginleri bu hususta açıklamalarda bulunmuş, Ebu Süleyman el-Hattabı ve başkaları yüce Allah'a tevekkül edip, onun kaza ve belasına rıza göstererek bunları terk edenlerin kastedildiği kanaatindedirler.

Hattabı dedi ki: Bu ise imanlarını tahkik etmiş kimselerin derecelerinin en yükseklerindendir. Böyle dedikten sonra bir topluluk da bu kanaattedir deyip, isimlerini sayar.

 

Kadı İyaz der ki: Hadisin zahiri budur. Hadisin muktezasına göre ise hadiste sözü geçen vücudu dağlatmak, efsun yapmak (rukye) ve diğer tedavi şekilleri arasında bir fark olmamalıdır. Davudı dedi ki: Hadisten kasıt, sağlıklı iken yaptıklarıdır; çünkü herhangi bir rahatsızlığı olmayan bir kimsenin hamayıl edinmesi ve rukyeye başvurması mekruhtur. Herhangi bir hastalığından ötürü bu yola başvurmak ise caizdir. Bazıları ise rukyelerin (efsunların) ve dağlamanın özellikleri itibariyle diğer tedavi türleri arasından özelolarak değerlendirilmesi gerektiğini ve tıbbın (tedavinin) tevekküle aykırı olmadığını benimsemişlerdir; çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de, selefin faziletli kimseleri de tedavi olmuşlardır. Yemenin beslenmeye, gıdalanmaya, su içmenin susuzluğu gidermeye kesin olarak sebep olduğu bilinen benzeri bütün hususlar bu konuda söz söylemiş kimselere göre tevekküle aykırı değildir. Bundan dolayı onların tedaviyi kabul etmedikleri bilinmemektedir. Bu sebeple de gıda ihtiyacını ve ailesinin nafakasını karşılamak için kazanmayı, kazancı sebebiyle rızkına bizzat güvenmemesi ve bütün bu hususları yüce Allah'a havale etmesi şartıyla tevekküle aykırı görmemişlerdir.

 

Tedavi ile vücudu dağlamak arasındaki farka dair açıklamalar uzun sürer. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) her ikisini de mübah kılmış ve onları övmüştür. Ama ben bu konuda yeterli gelecek kadarıyla bir nükteyi sözkonusu edeceğim. Şöyle ki: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hem kendisi tedavi olmuş, hem de başkasına tedavi olmasını söylemiştir. Ama kendisi vücudunu dağlatmamış fakat başkalarını da dağlamıştır. Bununla birlikte sahih olan rivayete göre O ümmetine dağlamayı yasaklamış ve: "Ben dağlanmayı sevmiyorum" buyurmuştur. Kadı lyaz'ın sözleri burada sona ermektedir. Allah en iyi bilendir.

 

Hadisin zahir olan anlamı Hattabl'nin ve ona uygun kanaat belirtenlerin -az önce geçtiği gibi- tercih ettiği manadır. Bunun da özü şudur: Sözü edilen kimseler Aziz ve Celil Allah'a işlerini kemal derecesinde havale etmiş, bundan dolayı karşı karşıya kaldıkları sıkıntıları bertaraf etmekte sebeplere başvurma yoluna gitmemişlerdir. Bunun faziletli bir durum ve böyle yapanın da üstünlüğünde şüphe yoktur. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in tedavi olmasına gelince, bize bunun caiz olduğunu beyan etmek içindir. Allah en iyi bilendir.

 

 

Tevekkül Nedir?

 

"Rablerine tevekkül ederler." Selef ve halefin alimlerinin tevekkülün gerçek mahiyeti ile ilgili ifadeleri arasında farklılık vardır. İmam Ebu Cafer Taberi ve başkaları selefin bir kesiminden şöyle dediklerini nakletmektedirler: Ancak -yırtıcı bir hayvan yahut bir düşman gibi- Allah'tan başkasının korkusu kalbine girmeyen ve hatta yüce Allah'ın rızkını teminatı altında aldığına dair güven sebebiyle rızık talebi için çalışıp, çabalamayı terk etmeyen kimse tevekkül ismini almaya hak kazanır.

 

Böyle diyenler, bu hususta nakledilmiş rivayetleri delil gösterirler. Bir kesim de şöyle demiştir: Tevekkülün sınırı yüce Allah'a güvenmek, onun kaza ve kaderinin gerçekleşeceğine kesin inanmak, yiyecek, içecek elde etmek, düşmandan sakınmak gibi zorunlu ve gerekli hususlar için çaba ve gayret göstermekte onun nebisine uymak demektir. Nitekim nebiler de -Allah'ın salat ve selamları hepsine olsun- böyle yapmışlardır.

 

Kadı İyaz der ki: İşte bu mezhep, Taberi'nin ve genelolarak fakihlerin tercih ettiği kanaattir. Birincisi ise bazı mutasavvıfların ve kalp ve işaretler ilmi ile ilgilenen leri n görüşüdür. Aralarından muhakkik olanlar ise cumhurun mezhebine eğilim göstermişlerdir. Şu kadar var ki, onlara göre sebeplere iltifat ve onlarla huzur bulmakla birlikte tevekkül adını kullanmak doğru değildir. Aksine sebepleri yerine getirmek Allah'm sünneti ve hikmetidir. Ayrıca sebepleri n herhangi bir fayda sağlayıp, bir zarar önlemeyeceğine, her şeyin yalnızca yüce Allah'tan geldiğine de güvenmek gerekir. Kadı lyaz'ın ifadeleri bunlardır.

 

İmam, üstat Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri (rahimehullah) de şöyle demektedir:

Şunu bil ki tevekkülün yeri kalptir. Zahir ile hareket etmeye gelince, kulun, yalnızca yüce Allah'tan gelene güveni tahkik derecesinde olduktan sonra, kalp ile tevekküle aykırı değildir. Eğer herhangi bir şeyde zorluk olursa onun takdiri iledir, kolaylık olursa da onun kolaylaştırması iledir.

 

Sehl b. Abdullah et-Tusteri (r.a.) dedi ki: Tevekkül yüce Allah ile birlikte onun dilediğine göre hareket edip, davranmaktır. Ebu Osman elCebri de: Tevekkül, yüce Allah'a itimat etmekle birlikte, yalnızca onunla yetinmektir, demiştir.

Tevekkül, çoğa sahip olmanın da, aza sahip olmanın da eşit olmasıdır diye de tanımlanmıştır. Allah en iyi bilendir.

 

 

372 - (218) حدثني زهير بن حرب. حدثنا عبدالصمد بن عبدالوارث. حدثنا حاجب بن عمر أبو خشينة الثقفي. حدثنا الحكم بن الأعرج عن عمران بن حصين؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "يدخل الجنة من أمتي سبعون ألفا بغير حساب" قالوا: من هم؟ يا رسول الله! قال "هم الذين لا يسترقون. ولا يتطيرون ولا يكتوون. وعلى ربهم يتوكلون".

 

524- Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. Dediki: Bize Abdüssamed b. Abdilvaris rivayet etti. (Dediki): Bize Hâcib b. Ömer Ebu Huşeynete's Sekâfi rivayet etti. (Dedi ki): Bize Hakem b. A'raç, Imran b. Husayn'dan naklen rivayet ettiki Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): "Ümmetimden yetmiş bin kişi hesapsız cennete girecektir" buyurdu. Ashab: Onlar kimlerdir ey Allah'ın Resulü, dediler. O: "Onlar efsun yapmayanlar, uğursuzluk duygularına kendilerini kaptırmayanlar, vücutlarını dağlamayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir" buyurdu.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 10819

 

AÇIKLAMA:        "Bize Hadb b. Ömer Ebu Huşeyne tahdis etti." Burada sözü edilen Hadb meşhur nahiv imamı İsa b. Ömer en-Nahvl'nin kardeşidir.

 

 

373 - (219) حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا عبدالعزيز، يعني ابن أبي حازم، عن أبي حازم، عن سهل بن سعد؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "ليدخلن الجنة من أمتي سبعون ألفا، أو سبعمائة ألف (لا يدري أبو حازم أيهما قال) متماسكون. آخذ بعضهم بعضا. لا يدخل أولهم حتى يدخل آخرهم. وجوههم على صورة القمر ليلة البدر".

 

525- Bize Kuteybetü'bnü Said rivayet etti. (Dediki): Bize Abdulaziz yani İbni Ebî Hazim, Ebu Hazim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet etti ki Resulullâh (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: ''Andolsun cennete ümmetimden yetmiş bin kişi yahut yedi yüz bin kişi -(ravi) Ebu Hazim (Sehl'in) hangisini söylediğini bilmiyor- birbirine tutunmuş biri diğerinin elini tuttuğu halde cennete gireceklerdir. Onların sonuncuları girmeden ilkieri de girmeyecektir, yüzleri de ondördündeki ay suretinde olacaktır. "

 

 

Diğer tahric: Buhari, 6554; Tuhfetu'l-Eşraf, 4715

 

AÇIKLAMA:        "Ümmetimden cennete birbirine tutunmuş biri diğerinin elinden tutmuş olarak yetmiş bin kişi. .. girecektir." çoğu asıl nüshalarda "birbirlerine tutunmuş olarak" anlamındaki lafız vav ile "tutmuş olarak" anlamındaki laflZ ref' ile gelmiştir. Ama bazı asıl nüshalarda bu kelimelerin ilki ye ile ikincisi ise eJif ile yazılmıştır ki, her ikisi de doğrudur.

"Birbirine tutunmuş olarak" lafzı biri diğerinin elini tutmuş olarak demektir. Onlar biri diğerinin yanında tek bir saf halinde enine içeri girecekler, demektir. Bu da cennet kapısının muazzam genişliğini açıkça ifade eder.

 

Kerim olan Allah'tan rızasını, bizi, sevdiklerimizi ve diğer Müslümanları cennetine koymasını dileriz.

 

 

374 - (220) حدثنا سعيد بن منصور. حدثنا هشيم. أخبرنا حصين بن عبدالرحمن؛ قال:  كنت عند سعيد بن جبير فقال: أيكم رأى الكوكب الذي انقض البارحة؟ قلت: أنا. ثم قلت: أما إني لم أكن في صلاة. ولكني لدغت. قال: فماذا صنعت؟ قلت: استرقيت. قال: فما حملك على ذلك؟ قلت: حديث حدثناه الشعبي. فقال: وما حدثكم الشعبي؟ قلت: حدثنا عن بريدة بن حصيب الأسلمي؛ أنه قال: لا رقية إلا من عين أو حمة. فقال: قد أحسن من انتهى إلى ما سمع. ولكن حدثنا ابن عباس عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: "عرضت علي الأمم. فرأيت النبي ومعه الرهيط. والنبي ومعه الرجل والرجلان. والنبي ليس معه أحد. إذ رفع لي سواد عظيم. فظننت أنهم أمتي. فقيل لي: هذا موسى صلى الله عليه وسلم وقومه. ولكن انظر إلى الأفق. فنظرت. فإذا سواد عظيم. فقيل لي: انظر إلى الأفق الآخر. فإذا سواد عظيم. فقيل لي: هذه أمتك. ومعهم سبعون ألفا يدخلون الجنة بغير حساب ولا عذاب".ثم نهض فدخل منزله. فخاض الناس في أولئك الذين يدخلون الجنة بغير حساب ولا عذاب. فقال بعضهم: فلعلهم الذين صحبوا رسول الله صلى الله عليه وسلم. وقال بعضهم: فلعلهم الذين ولدوا في الإسلام ولم يشركوا بالله. وذكروا أشياء. فخرج عليهم رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: "ما الذي تخوضون فيه؟" فأخبروه. فقال "هم الذين لا يرقون. ولا يسترقوون. ولا يتطيرون. وعلى ربهم يتوكلون" فقام عكاشة بن محصن. فقال: ادع الله أن يجعلني منهم. فقال "أنت منهم" ثم قام رجل آخر فقال: ادع الله أن يجعلني منهم. فقال "سبقك بها عكاشة".

 

526- Bize Said b. Mansur tahdis etti. Bize Huşeym tahdis etti, bize Husayn b. Abdurrahman haber verip dedi ki: Said b. Cubeyr'in yanında idim. Dün gece kayan yıldızı hanginiz gördü dedi, ben: Ben, dedim. Sonra: Ben namaz kılmıyordum ama zehirli bir haşere beni sokmuştu, dedim. O: Ne yaphn dedi, ben: Rukye yaptım, dedim. O: Seni bunu yapmaya iten ne oldu, dedi, ben Şa'bi'nin bize tahdis ettiği bir hadis dedim. O: Şa'bi size neyi tahdis etti dedi, ben şöyle dedim: Bize Bureyde b. Husayb el-Eslemi'den şöyle dediğini tahdis etti: Rukye ancak bir göz (nazar değmesi) yahut bir zehirli haşeratın sokmasından dolayı yapılır, dedi.

Şu'be: Duyduğuna göre hareket eden güzel bir iş yapmıştır. Ama İbn Abbas da bize Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu tahdis etti:

 

"Ümmetler bana gösterildi. Kimi nebiyi beraberinde küçük bir topluluk ile gördüm, kimi nebiyi beraberinde bir iki adam bulunduğu halde gördüm, kimi nebi ile birlikte de hiç kimse yoktu. Derken bana büyük bir kalabalık gösterildi. Onların ümmetim olduğunu sandım. Bana: Bu Musa ve onun kavmidir ama sen şu ufuğa bak, denildi. Ben de baktım, pek büyük bir kalabalık gördüm, sonra bana: Şu diğer ufuğa bak denildi, ben de baktım, orada da büyük bir kalabalık gördüm. Bana: Bu senin ümmetindir, onlarla birlikte de hesapsız ve azapsız olarak cennete girecek yetmiş bin kişi vardır, denildi."

 

Sonra kalkıp evine girdi, insanlar cennete hesapsız ve azapsız olarak girecek o kimseler hakkında söze daldılar. Bazıları: Belki de onlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ashab olanlardır, dedi, bazıları: Belki onlar İslam geldikten sonra doğup da Allah'a ortak koşmayanlardır, dedi ve çeşitli şeyleri sözkonusu ettiler.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sonra yanlarına Çıkıp geldi ve: "Neyin hakkında söze daldınız" buyurdu. Onlar da O'na haber verince O: "Onlar rukye yapmayanlar, rukye yapılmasını istemeyenler, kendilerini uğursuzluk duygularına kaptırmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir" buyurdu.

 

Bunun üzerine Ukkaşe b. Mihsan ayağa kalkıp: Beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Sen onlardansın" buyurdu. Sonra başka bir adam ayağa kalkarak: Beni onlardan kılması için Allah'a dua et, dedi. Allah Resulü: "Bunu Ukkaşe senden önce istedi" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 3410 -muhtasar olarak-, 5705, 5752, 6472 -muhtasar olarak-, 6541; Tirmizi, 2446; Tuhfetu'I-Eşraf, 5493

 

AÇIKLAMA:        "Dün gece hanginiz kayan yıldızı gördü." Dün (anlamındaki elbariha) geçen en yakın gece hakkında kullanılır. Ebu'l-Abbas Sa'leb dedi ki:

 

Zevalden önce gece denilir, zevalden sonra ise dün (bariha) denilir. Sa'leb' den başkaları da böyle demiştir. Onların açıklamalarına göre bu isim zeval buldu anlamındaki "berihe"den türetilmiştir. Müslim'in sahihinde rüya bölümünde Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sabah namazını kıldırdıktan sonra: "Dün gece (el-Bariha) sizden rüya gören kimse var mı" diye sorardı.

"Namaz kılmıyordum, ama beni zehirli bir haşerat sokmuştu." Bu sözleriyle namaz kılmakta olmadığı için namaz kılarak uykusuz kalıp, ibadet/e geceyi geçirdiği kanaatini kendisinden uzaklaştırmak istemiştir.

"Ledeğa" fiili ile ilgili olarak dilciler: "Akrep ve zehirli hayvanlar bir kişiyi sokup, zehirlerini akıtması halinde bu fiil kullanılır.

"Ancak gözden yahut bir zehirli hayvan sokmasından dolayı efsun (rukye) yapılır." Buradaki "el-hume" akrep ve benzeri hayvanların zehirleri anlamındadır. Zehirin keskinliği ve harareti anlamında olduğu da söylenmiştir. Maksat ise akrep ve benzeri zehirli hayvanlardır. Yani ancak bu şekilde zehirli hayvan sokmasından dolayı rukye yapılır.

Göz (nazar değmesi) ise nazar eden kimsenin gözü ile başkasına nazar etmesi, nazarının değmesi demektir. Nazar değmesi de birhaktır.

el-Hatlabi dedi ki: Kendisine nazar değmiş yahut zehirli bir hayvan tarafından sokulmuş bir kimseden çok rukyeyi hak eden ve bununla ondan daha çok şifa bulacak kimse yoktur. Nitekim Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de rukye yapmış ve rukyeyi emretmiştir. Eğer yapılan rukye (okuma, efsun) Kur'an ve yüce Allah'ın isimleri ile olursa mübahtır. Bunların mekruh oluşu Arapça olm~yanlar hakkındadır; çünkü bunlar bazen küfrü gerektiren yahut şirkin de karıştığı birtakım sözler olabilir. Cahiliye döneminde yaptıkları ve afetleri önleyeceğini ileri sürüp, cinler tarafından ve onların yardımıyla gerçekleştiğine inandıkları birtakım sığınma ve himaye dualarının, cahiliye anlayışına göre yapılan rukyelerin mekruh görülmüş olma ihtimali de vardır. Hatlabi (rahimehullah) 'ın sözleri bunlardır. Allah en iyi bilendir.

"Kimi nebiyi beraberinde az bir toplulukla birlikte gördüm." Buradaki "ruhayt" on kişiden aşağı topluluğa denilir.

 

"Oldukça büyük bir kalabalık gördüm, bana bu senin ümmetindir. Onlarla birlikte de hesapsız ve azapsız olarakcennete yetmiş bin kişi girecektir, denildi. " Yani bunlarla birlikte senin ümmetinden yetmiş bin kişi daha vardır .

      

Bu yetmiş bin kişinin onun ümmetinden olacağından hiçbir şüphe yoktur. ifadenin takdirine gelince, senin ümmetinden olmakla birlikte bunlarla beraber olmayan yetmiş bin kişi daha vardır anlamında olma ihtimali olduğu gibi, bunlar arasında bu şekilde yetmiş bin kişi vardır anlamında olma ihtimali de vardır. Bu ihtimali Buhari'nin sahihindeki: "Bu senin ümmetindir ve bunlardan yetmiş bin kişİ. .. cennete girecektir" rivayeti desteklemektedir. Allah en iyi bilendir.

"insanlar daldı" yani bu konuda konuşup, birbirleriyle tartıştılar.

 

Böylelikle bundan ilim ve şer'i naslar hakkında faydalanmak ve gerçeği ortaya çıkarmak kastıyla münazara yapıp, tartışmanın mübah olduğu anlaşılmaktadır. Allah en iyi bilendir.

 

 

375 - (220) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا محمد بن فضيل عن حصين، عن سعيد بن جبير. حدثنا ابن عباس قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "عرضت علي الأمم" ثم ذكر باقي الحديث، نحو حديث هشيم. ولم يذكر أول حديثه.

 

527- Bize Ebu Bekir b. Ebi Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Fudayl. Husayn'dan, o da Sa'id b. Cübeyr'den naklen rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Abbas rivayet etti. (Dediki): Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Bana bütün ümmetler gösterildi. » buyurdular sonra hadisin geri kalan kısmını Hüseyim hadisi gibi rivayet etti. Yalnız Hüşeym hadisinin baş tarafını zikretmedi.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

95- BU ÜMMET'İN CENNETLİKLERİN YARISI OLDUĞU BABI