SAHİH-İ MÜSLİM

İMAN

 

باب في قوله تعالى: {وأنذر عشيرتك الأقربين}

89- ALLAH TEALA'NIN: "AŞİRETİNİ, EN YAKIN AKRABANI UYAR." (Şuara, 214) BUYRUĞU HAKKINDA BiR BAB

 

348 - (204) حدثنا قتيبة بن سعيد وزهير بن حرب. قالا: حدثنا جرير عن عبدالملك بن عمير، عن موسى بن طلحة، عن أبي هريرة؛ قال:

لما أنزلت هذه الآية:{وأنذر عشيرتك الأقربين} [26/الشعراء/ الآية-214] دعا رسول الله صلى الله عليه وسلم قريشا. فاجتمعوا. فعم وخص. فقال "يا بني كعب بن لؤي! أنقذوا أنفسكم من النار. يا بني مرة بن كعب! أنقذوا أنفسكم من النار. يا بني عبد شمس! أنقذوا أنفسكم من النار. يا بني عبد مناف! أنقذوا من النار. يا بني هاشم! أنقذوا أنفسكم من النار. يا بني عبدالمطلب! أنقذوا أنفسكم من النار. يا فاطمة! أنقذي نفسك من النار. فإني لا أملك لكم من الله شيئا. غير أن لكم رحما سأبلها ببلالها".

 

500- Bize Kuteybetü'bnü Saîd ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Cerir, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da Musa b. Talha'dan, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Ebu Hureyre dedi ki: Şu: "Aşiretini, en yakın akrabanı uyar" (Şuara, 214) ayeti nazil olunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kureyşlileri çağırdı, onlar da toplandılar. Allah Resulü hem genel, hem özel konuşarak şöyle buyurdu: "Ey Ka'b b. Luey oğulları kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Murre b. Ka'b oğulları kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Abdu Şems oğulları kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Abdu Menaf oğulları kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Haşim oğulları kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Abdulmuttalib oğulları kendinizi ateşten kurtarınız. Ey Fatıma kendini ateşten kurtar. Benim Allah'a karşı size hiçbir faydam olmaz. Şu kadar var ki sizin, ıslaklığıyla ıslak tutacağım (gözeteceğim) bir akrabalığınız var. "272

 

Diğer tahric: Tirmizi, 3185; Nesai, 3646, 3647 -mürsel olarak-; Tuhfetu'l-Eşraf, 14623

 

 

349- (204) وحدثنا عبيدالله بن عمر القواريري. حدثنا أبو عوانة عن عبدالملك بن عمير، بهذا الإسناد. وحديث جرير أتم وأشبع.

 

501- Bana Ubeydullah b. Ömer el-Kavariri de tahdis etti. Bize Ebu Avane, Abdulmelik b. Umeyr'den bu isnad ile tahdis etti. Ama Cerir'in rivayet ettiği (bundan önceki) hadis daha eksiksiz ve daha doyurucudur.

 

 

350 - (205) حدثنا محمد بن عبدالله بن نمير. حدثنا وكيع ويونس بن بكير. قالا: حدثنا هشام بن عروة عن أبيه، عن عائشة؛ قالت: لما نزلت: {وأنذر عشيرتك الأقربين} [26/الشعراء/ الآية-214] قام رسول الله صلى الله عليه وسلم على الصفا فقال "يا فاطمة بنت محمد! يا صفية بنت عبدالمطلب! يا بني عبدالمطلب! لا أملك لكم من الله شيئا. سلوني من مالي ما شئتم".

 

502- Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti. (Dediki): Bize Veki' ile Yunus b. Bukeyr rivayet ettiler Dedilerki: Bize Hişâm b. Urve babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti. Aişe dedi ki: ''Aşiretini, en yakın akrabanı uyar." (Şuara, 214) buyruğu nazil olunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safa tepesi üzerinde ayakta şöyle buyurdu:  "Ey Muhammed'in kızı Fatıma, Ey Abdulmuttalib'in kızı Safiye, Ey Abdulmuttalib oğulları Allah'a karşı benim size hiçbir faydam olmaz. Malımdan istediğinizi benden isteyebilirsiniz. "

 

Yalnız Müs\im rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 17338

 

 

351- (206) وحدثني حرملة بن يحيى. أخبرنا ابن وهب. قال: أخبرني يونس عن ابن شهاب؛ قال: أخبرني ابن المسيب وأبو سلمة بن عبدالرحمن؛ أن أبا هريرة قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم حين أنزل عليه: {وأنذر عشيرتك الأقربين} [26/الشعراء/ الآية-214] "يا معشر قريش! اشتروا أنفسكم من الله. لا أغني عنكم من الله شيئا. يا بني عبدالمطلب! لا أغني عنكم من الله شيئا. يا عباس بن عبدالمطلب! لا أغني عنك من الله شيئا. يا صفية عمة رسول الله! لا أغني عنك من الله شيئا. يا فاطمة بنت رسول الله! سليني بما شئت. لا أغني عنك من الله شيئا".

 

503- Bana Harmeletü'bnü Yahya da rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haher verdi. Dediki: Bana Yunus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. Demişki: Bana İbnü'l-Müseyyeb ile Ebu Seleme b. Abdirrahman haber verdiler ki Ebu Hureyre şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine: "Aşiretini, en yakın akrabam uyar." (Şuara, 26/214) buyruğu nazil olunca dedi ki: "Ey Kureyş topluluğu, nefsinizi Allah'tan satın alınız. Allah'a karşı benim size hiçbir faydam olmayacaktır. Ey Abdulmuttalib oğulları Allah'a karşı benim size hiçbir faydam olmayacaktır. Ey Abdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas, Allah'a karşı benim sana hiçbir faydam olmayacaktır. Ey Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in halası Safiye, Allah'a karşı benim sana faydam olmayacaktır. Ey Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kızı Fatıma, neyi arzu edersen benden isteyebilirsin, ama Allah'a karşı benim sana faydam olmayacaktır. "

 

Diğer tahric: Buhari, 2753 -muallak olarak-, 4771 -muallak olarak-; Nesai, 3648; Tuhfetu'l-Eşraf, 15328

 

 

352 - (206) وحدثني عمرو الناقد. حدثنا معاوية بن عمرو. حدثنا زائدة. حدثنا عبدالله بن ذكوان عن الأعرج، عن أبي هريرة، عن النبي صلى الله عليه وسلم، نحو هذا.

 

504- Bana Amrun-Nakid de rivayet etti. (Dediki): Bize Muaviye b. Amr rivayet etti. (Dediki): Bize Zaide rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Zekvan, A'rac'dan, o da Ebu Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den bunun gibi bir hadis rivayet etti.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 13660

 

AÇIKLAMA:              (500-504 Numaralı Hadisler): "Ka'b b. Luey oğulları" Metali' sahibi dedi ki: Luey hemzeli ve hemzesiz okunmakla birlikte hemzeli daha çok kullanılmıştır.

 

"Ey Fatıma, kendini kurtar." Bazı asıl nüshalarda bu şekilde "Fatıma" şeklindedir. Bazılarında ya da çoğunda sondaki yuvarlak te hazfedilerek terhım olmak üzere "ya Fatım" şeklindedir. Bu şekilde yazıldığı takdirde mim harfinin -benzerlerinde olduğu gibi- ötreli ve fethalı okunması mümkündür.

"Benim Allah'a karşı size hiçbir faydam olmaz." Yani bana yakınlığınıza bel bağlamayın. Çünkü yüce Allah'ın sizin hakkınızda murad ettiği hoşlanılmayan herhangi bir hali önleyecek gücüm yoktur.

"Şu kadar var ki, ıslaklığıyla ıslak tutacağım bir akrabalığınız var." Hadisin bu ifadelerinin anlamı da şudur: Ben sizin akrabalık bağınızı gözeteceğim. Böylelikle akrabalık bağını koparmak sıcaklığa, akrabalık gözetmek de serinlikle o sıcaklığı söndürmeye benzetilmiştir. "Akrabalık bağınızı ıslak tutunuz" yani gözetiniz, ifadesi de bu türdendir.

 

"Ey Muhammed'in kızı Fatıma, ey Abdulmuttalib'in kızı Safiye, ey Abdulmuttalib'in oğlu Abbas" ifadelerinde Fatıma, Safiye ve Abbas lafızlarımn son harekelerinin nasb olması da, öİreli okunması da mümkündür, nasb ile okunması daha fasih ve daha meşhurdur. "Bint ve bin (kızı ve oğlu)" lafızları ise sadece nasb ile okunur. Bu husus açık ve bilinen bir nokta olmakla birlikte bunu bilmeyenler için buna dikkat çekmekte bir sakınca yoktur.

 

Özellikle bunları bağımsız olarak anması, kendisinin çok yakın akrabaları olmalarından dolayıdır.

 

 

353 - (207) حدثنا أبو كامل الجحدري. حدثنا يزيد بن زريع. حدثنا التيمي عن أبي عثمان، عن قبيصة بن المخارق، وزهير ابن عمرو؛

 قالا: لما نزلت: {وأنذر عشيرتك الأقربين} [26/الشعراء/ الآية-214] قال انطلق نبي الله صلى الله عليه وسلم إلى رضمة من جبل. فعلا أعلاها حجرا. ثم نادى "يا بني عبد منافاه! إني نذير. إنما مثلي ومثلكم كمثل رجل رأى العدو فانطلق يربأ أهله. فخشي أن يسبقوه فجعل يهتف: يا صباحاه".

 

505- Bize Ebu Kâmil El Cahderî rivayet etti. (Dediki): Bize Yezid b. Zürey rivayet etti. (Dediki): Bize Teymi, Ebu Osman'dan, o da Kabisa b. Muharik'tan, oda Züheyr b. Amr'dan naklen rivayet etti. Kabisa ile Zuheyr demişler ki: "Aşiretini, en yakın akrabanı uyar" (Şuara, 215) ayeti nazil olunca, Allah'ın nebisi dağdan kopmuş bir taş ve kaya yığınına gidip onun en üstündeki bir taşın üzerine çıktıktan sonra şöyle seslendi: "Ey Abdi Menaf oğulları, ey Abdi Menaf oğulları! Ben, uyarıp korkutanım. Benim misalim ile sizin misaliniz onlar için gözcülük yapmaya gidip, kendi yakınlarını uyarmak isteyen ve düşmanın kendisinden önce varacakları korkusuyla:Sabah baskınına uğradık, diye bağırıp feryat eden kimsenin durumuna benzer. "

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 3652 ve 11066

 

 

354 - (207) وحدثنا محمد بن عبدالأعلى. حدثنا المعتمر عن أبيه. حدثنا أبو عثمان عن زهير بن عمرو وقبيصة بن مخارق، عن النبي صلى الله عليه وسلم، بنحوه.

 

506- Bize Muhamnıed b. Abdil A'lâ da rivayet etti: Bize Mu'temir, babasından rivayet etti: Bize Ebu Osman, Züheyr b. Amr ile Kabisa b. Muharıkdan, onlarda Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bunun gibi bir hadis rivayet etti.

 

 

Yalnız Müslim rivayet etmiştir; T uhfetu'l-Eşraf, 3652 ve 11066

 

AÇIKLAMA:              "Kabisa b. el-Muharik ve Zuheyr b. Amr'dan dediler ki. .. " Burada (hadisin rivayetinde) "dedi" fiili tekilolarak kullanılmış ise de kasıt Kabisa ve Zuheyr olduklarından, ikisi dediler demektir. Ancak rivayetlerinde ittifak ettikleri için tek bir kişi gibi sayıldıklarında onlar hakkındaki fiili tekil olarak kullanmışbr. Şayet "dedi" lafzını hazfetmiş olsaydı, ifade yine açık ve muntazam olurdu. Ancak anlatımda bir parça uzama olunca pekiştirmek için "dedi" lafzının bir daha tekrar edilmesi güzeldir. Bunun bir benzeri de Kur'anAzimuşşan'daki: ''lkaba siz ölüp toprak ve kemik olduktan sonra muhakkak çıkartılacaksınlZ diye sizi tehdit mi ediyor?" (Mu'minan, 23/35) Burada "siz" anlamındaki lafız tekrar edilmiştir. Kur'anAzimuşşan'da ve hadis-i şerifte bunun benzerleri pek çoktur. Buna dair açıklama bu kitabın çeşitli yerlerinde geçmiş bulunmaktadır. Allah en iyi bilendir.

 

Hadiste geçen "radme" kelimesi "rademe" diye de telaffuz edilebilir, bu iki şekli Metilli' sahibi ve başkaları nakletmiş olmakla birlikte Kitabu'l-Ayn sahibi ile Cevherı, Herevı ve başkaları sadece "radme" söyleyişini zikretmişlerdir. İbn Faris ve bazıları ise yalnızca "rademe" şeklini sözkonusu etmektedirler. Derler ki: Radme'nin tekili "radm" ve "ridam" diye gelir. Üst üste yığılmış büyük taşlara denilir. Kitabu'l-Ayn'in müellifi şöyle der: Radme dağılmış gibi duran, yerde sabit olmayan bir aradaki taş yığınına denilir.

"Yerbeu" yakınlarını korumak ve onlar için gözcülük yapmak demektir.

 

Bu işi yapan kişiye "rabie" denilir. Düşmanın ani baskın yapmaması için gözcülük ve öncülük yapan kişidir. Çoğunlukla böyle bir kişi ya bir dağın yahut yüksekçe bir yerin üzerinde bulunur ki, uzağı iyice görebilsin.

"Ya sabahah" ise pek büyük işlerin meydana gelmesi halinde kullanmayı alışkanlık haline getirdikleri bir sözdür. Bu sözü toplanıp, bir araya gelmek ve bu büyük iş için gerekli hazırlığı yapmak için söylerler. Allah en iyi bilendir.

 

 

355 - (208) وحدثنا أبو كريب محمد بن العلاء. حدثنا أبو أسامة عن الأعمش، عن عمرو بن مرة، عن سعيد بن جبير، عن ابن عباس؛ قال: لما نزلت هذه الآية: {وأنذر عشيرتك الأقربين} [26/الشعراء/ الآية-214] ورهطك منهم المخلصين. خرج رسول الله صلى الله عليه وسلم حتى صعد الصفا. فهتف "يا صباحاه!" فقالوا: من هذا الذي يهتف؟ قالوا: محمد. فاجتمعوا إليه، فقال "يا بني فلان! يا بني فلان! يا بني فلان! يا بني عبد مناف! يا بني عبدالمطلب!" فاجتمعوا إليه فقال "أرأيتكم لو أخبرتكم أن خيلا تخرج بسفح هذا الجبل أكنتم مصدقي؟" قالوا: ما جربنا عليك كذبا. قال "فإني نذير لكم بين يدي عذاب شديد". قال فقال أبو لهب: تبا لك! أما جمعتنا إلا لهذا؟ ثم قام. فنزلت هذه السورة: {تبت يدا أبي لهب و قد تب} [111/المسد/ الآية-1]. كذا قرأ الأعمش إلى آخر السورة.

 

507- Bize Ebu Küreyb Muhammed b. El Ala'da rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Usame, A'meş'ten, o da Anır b. Murra'dan, o da Sa'id b. Cübeyr'den, o da İbni Abbas'tan naklen rivayet etti. İbn Abbas dedi ki: Şu: ''Aşiretini, en yakın akrabanı" ve onların arasından en seçkin olanlarını "uyar." (Şuara, 214) ayeti nazil olunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarı çıkıp, Safa tepesinin üzerine çıktı.

 

"Sabah baskınına uğradık" diye seslendi. Bu bağıran kim, dediler. (Bir kısmı) Muhammed'dir diye cevap verdiler. Bunun üzerine onun yanına gelip toplandılar.

Allah Resulü: "Ey filan oğulları, ey filan oğulları, ey filan oğulları, ey Abdi Menaf oğulları, ey Abdulmuttalib oğulları" diye seslendi. Onun yanına gelip toplandılar.

O: "Ne dersiniz, ben size bu dağın alt taraflarından birtakım atlıların çıkıp gelmekte olduğunu haber verecek olursam benim doğru söylediğimi kabul eder miydiniz" buyurdu.

Etrafındakiler: Senin yalan söylediğini hiç görmedik, dediler. Bu sefer:

"O halde şunu bilin ki, şüphesiz ben size oldukça şiddetli bir azabın öncesinde sİzi uyarıp, korkutan birisiyim" buyurdu.

 

(İbn Abbas) dedi ki: Bu sefer Ebu Leheb: yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladın, dedi ve kalktı. Bunun üzerine şu: "Kurusun Ebu Leheb'in iki eli, kendisi de -kesinlikle- helak oldu zaten" (Tebbet, 1) suresi nazil oldu.   A'meş bu şekilde surenin sonuna kadar okudu.

 

Diğer tahric: Buhari, 1394 -muhtasar olarak-, 3526, 4801, 4971, 4972, 4973 -muhtasar oIarak-; Tirmizi, 3363; Tuhfetu'I-EşrM, 5594

 

 

356 - (208) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وأبو كريب. قالا: حدثنا أبو معاوية عن الأعمش، بهذا الإسناد. قال: صعد رسول الله صلى الله عليه وسلم ذات يوم الصفا فقال "يا صباحاه!" بنحو حديث أبي أسامة. ولم يذكر نزول الآية:{وأنذر عشيرتك الأقربين}.

 

508- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Kureyb de tahdis edip dediler ki: Bize Ebu Muaviye, A'meş'ten bu isnad ile tahdis etti. (İbn Abbas) dedi ki: Bir gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Safa tepesine çıktı ve: "Sabah baskınına uğradık" dedi ve: Bir önceki Ebu Üsame'nin hadisine yakın olarak hadisi rivayet etti ama o bu rivayetinde: "Aşiretini, en yakın akrabam uyar." (Şura, 214) ayetinin inişini sözkonusu etmedi.

 

 

Tahric bilgisi 507 ile aynı

 

AÇIKLAMA:              "İbn Abbas (radıyal1ahu anh) dedi ki: Şu ... ayeti nazil olunca" İbn Abbas'ın ifadelerinden "onlar arasından en seçkin olanlarını" anlamındaki lafızlar Kur'an'ın indirilmiş lafızları iken, sonradan tilavetinin nesh edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Buhari'nin rivayetlerinde bu fazlalık yer almamıştır.

"Sefhu'l-cebel" dağın alt tarafı, eteği demektir. Yan tarafı anlamında olduğu da söylenmiştir.

 

"Bunun üzerine şu ... suresi nazil oldu. A'meş bu şekilde surenin sonuna kadar okudu." Yani A'meş meşhur kıraatten farklı olarak "kad" lafzını (tercümede:-kesinlikle- kelimesiyle buna işaret etmek istedik)eklemiştir. "Surenin som.:na kadar" sözü de surenin geri kalan kısmını ise herkesin okuduğu gibi oku)'up bitirdi, demektir.

 

"Sure" kelimesinin-İbn Kuteybe'nin naklettiğine göre- biri hemzeli (su're şeklinde), diğeri hemzesiz (sure) şeklinde olmak üzere iki söyleyişi vardır. Ancak meşhur olan hemzesiz okuyuştur. Şehrin etrafındaki sur gibi yüksekliği nden ötürü bu ismi almıştır. Hemzeli söyleyenlere göre de "su' re" yiyecek ve içecekten artana benzetilerek Kur'an-ı Kerim'in bir bölümünün adı olur.

 

Ebu Leheb'in bir diğer söyleyiş şekli de he harfi sakin olarak "Ebu Lehb"dir. Asıl adı Abduluzza'dır.

 

Kadı İyaz dedi ki: Bu sure kafire künye vermenin caiz oluşuna delil gösterilmiştir. Halbuki ilim adamları bu hususta farklı kanaatlere sahiptir. Kafire künye vermek hususunda caiz ve mekruh olduğu şeklinde İmam Malik'ten farklı rivayet gelmiştir. Bazıları da şöyle demektedir: Kalbini ısındırmak maksadıyla ona künye vermek caizdir, değilse caiz olmaz; çünkü künye vermekte tazim ve büyütmek vardır. Yüce Allah'ın Ebu Leheb'den künyesi ile söz etmesi ise bu türden değildir. Onun adı Abduluzza ise bu isim batıl bir isimlendirme olduğundan ötürü isminin yerine künyesi sözkonusu edildiğinden bunun delil gösterilecek bir tarafı yoktur. Şöyle de açıklanmıştır: O bu künye ile tanınan birisi idi. Bununla birlikte "Ebu Leheb"in künye değil, lakap olduğu da söylenmiştir. Künyesi ise Ebu Utbe idi. "Ebu Leheb"in sözdeki mücanese (cinas) için kullanıldığı da söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

90- NEBİ (S.A.V.)'İN EBU TALİB'E ŞEFAAT ETMESİ VE ONUN SEBEBİYLE EBU TALİB'İN AZABININ HAFİFLETİLMESİ BABI