SAHİH-İ MÜSLİM

İMAN

 

باب غلظ تحريم قتل الإنسان نفسه وإن من قتل نفسه بشيء عذب به في النار وأنه لا يدخل الجنة إلا نفس مسلمة

47- İNSANIN KENDİSİNİ ÖLDÜRMESİNİN BÜYÜK BİR HARAM OLDUĞU, HERHANGİ BİR ŞEYLE KENDİSİNİ ÖLDÜREN KİŞİNİN CEHENNEM'DE ONUNLA AZAB EDİLECEĞİ VE CENNET'E MÜSLÜMAN KİMSEDEN BAŞKASININ GİRMEYECEĞİ BABI

 

175 - (109) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وأبو سعيد الأشج، قالا: حدثنا وكيع، عن الأعمش، عن أبي صالح، عن أبي هريرة قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "من قتل نفسه بحديدة فحديدته في يده يتوجأ بها في بطنه في نار جهنم خالدا مخلدا فيها أبدا. ومن شرب سما فقتل نفسه فهو يتحساه في نار جهنم خالا مخلدا فيها أبدا. ومن تردى من جبل فقتل نفسه فهو يتردى في نار جهنم خالدا مخلدا فيها أبدا".

 

296- Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeyhe ile Ebu Said el-Eşecc rivayet ettiler. Dedilerki: Bize Veki' A'meş'den, o da Ebu Salih'den, o da Ebu Hureyre'den naklen  rivayet etti, Ebu Hureyre şöyle  demiş: Resulullah (saIlallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kim kendisini bir demir ile öldürürse o demir parçası elinde olduğu halde cehennem ateşinde ebediyen ve temelli kalmak üzere karnına saplayıp duracaktır. Kim bir zehir içip, kendisini öldürürse cehennem ateşinde ebedi ve temelli kalmak üzere onu içip, duracaktır. Kim de bir dağdan yuvarlanarak kendisini öldürürse cehennem ateşinde ebediyen ve temelli olarak yuvarlanıp duracaktır. "

 

Diğer tahric: Tirmizi, 2044'te muallak olarak; İbn Mace, 3460'da muhtasar olarak; Tuhfetu'l-Eşraf, 12436

 

 

(109) وحدثني زهير بن حرب. حدثنا جرير. ح وحدثنا سعيد بن عمرو الأشعثي. حدثنا عبثر. ح وحدثني يحيى بن حبيب الحارثي. حدثنا خالد (يعني ابن الحارث) حدثنا شعبة. كلهم بهذا الإسناد، مثله. وفي رواية شعبة عن سليمان قال: سمعت ذكوان.

 

297- Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti, bize Cerir tahdis etti. (H) Bize Said b. Amr el-Eş'asi de tahdis etti, bize Abser tahdis etti. (H) Bana Yahya b. Habib el-Harisi de tahdis etti. Bize Halid -yani b. Haris- tahdis etti. Bize Şube tahdis etti. Hepsi bu isnad ile hadisi aynen nakletti. Şube'nin, Süleyman'dan rivayetinde Süleyman: Zekvan'ı dinledim, dedi.

 

Diğer tahric: Buhari, 4442; Tirmizi, 2044; Nesai, 1964; Tuhfetu'l-Eşraf, 12394

 

 

176 - (110) حدثنا يحيى بن يحيى. أخبرنا معاوية بن سلام بن أبي سلام الدمشقي، عن يحيى بن أبي كثير؛ أن أبا قلابة أخبره؛ أن ثابت بن الضحاك أخبره؛ أنه بايع رسول الله صلى الله عليه وسلم تحت الشجرة. وأن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: "من حلف على يمين بملة غير الإسلام كاذبا فهو كما قال. ومن قتل نفسه بشيء عذب به يوم القيامة. وليس على رجل نذر في شيء لا يملكه.      

 

298- Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Muaviyetü'bnü Sellam b, Ebî Sellam ed-Dimeşkî, Yahya b. Ebî Kesir'den naklen haber verdi. Ona da Ebu Kılabe haber vermiş. Ona da Sabit b. Dahhak kendisinin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ağacın altında bey'at ettiğini; ve  Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğunu söyledi: "Her kim yalan yere İslam'dan başka bir din adına bir yemin edecek olursa o dediği gibidir. Her kim kendisini bir şeyle öldürecek olursa kıyamet gününde onunla azap olunur. Bir kimsenin malik olmadığı bir şey hakkındaki adağının da bir hükmü yoktur. "

 

Diğer tahric: Buhari, 1363,3938,4562,6047,6105,6652; Ebu Davud, 3257; Tirmizi, 1527 -muhtasar olarak-, 1543; Nesai, 2779, 2780 -muhtasar olarak-, 3822; İbn Mace, 2098; Tuhfetu'l-Eşraf, 2062, 2063

 

 

(110) حدثنا أبو غسان المسمعي. حدثنا معاذ (وهو ابن هشام) قال: حدثني أبي عن يحيى بن أبي كثير، قال: حدثني أبو قلابة، عن ثابت بن الضحاك، عن النبي صلى الله عليه وسلم قال: "ليس على رجل نذر فيما لا يملك. ولعن المؤمن كقتله. ومن قتل نفسه بشيء في الدنيا عذب به يوم القيامة. ومن ادعى دعوى كاذبة ليتكثر بها ما لم يزده الله إلا قلة. ومن حلف على يمين صبر فاجرة".

 

299- Bana Ebu Gassan el-Mismai rivayet etti. (Dediki): Bize Muaz — ki İbni Hişamdır — rivayet eyledi. Dediki, Bana babam Yahya b. Ebî Kesîr'den rivayet etti. Demişki: Bana Ebu Kılabe Sabit b. Dahhak'dan, o da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu nakletti: "Kişinin malik olmadığı bir şey hakkında adağı sözkonusu değildir. Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir. Dünyada kendisini bir şey ile öldüren bir kimse kıyamet gününde onunla azap edilir. Malını çok göstermek (ya da çoğaltmak) için yalan bir iddiada buIunan kimsenin Allah azlıktan başka bir şeyini arttırmaz. Bir de yalan yere yemin-i sabr yapanın durumu da (bunun gibidir)."

 

Tahric bilgisi 298 ile aynı.

 

 

177 - (110) حدثنا إسحاق بن إبراهيم، وإسحاق بن منصور، وعبدالوارث بن عبدالصمد. كلهم عن عبدالصمد بن عبدالوارث، عن شعبة، عن أيوب، عن أبي قلابة، عن ثابت بن الضحاك الأنصاري. ح وحدثنا محمد بن رافع، عن عبدالرزاق، عن الثوري، عن خالد الحذاء، عن أبي قلابة، عن ثابت بن الضحاك قال:  قال النبي صلى الله عليه وسلم: "من حلف بملة سوى الإسلام كاذبا متعمدا فهو كما قال. ومن قتل نفسه بشيء عذبه الله به في نار جهنم". هذا حديث سفيان. وأما شعبة فحديثه أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال:"من حلف بملة سوى الإسلام كاذبا فهو كما قال. ومن ذبح نفسه بشيء ذبح به يوم القيامة".

 

300- Bize İshak b. İbrahim İle İshak b. Mansur ve Abdülvaris b. Abdissamed hep birden Abdüssamed b. Abdilvaris'den, o da Şu'be’den, o da Eyyub'dan, o da Ebu Kılabe'den, o da Sabit b. Dahhak el-Ensarî'den naklen rivayet ettiler. H. Bize Muhammed b. .Rafi'de Abdürrazzak'dan, o da Sevri'den, o da Halid el-Hazza'dan, o da Ebu Kilabe'den, o da Sabit b. Dabhak'dan işitmiş olmak üzere rivayet etti. Sabit şöyle demiş: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Seilem): "Kim kasten İslam dini dışında bir din ile yemin ederse o dediği gibidir. Kim de kendisini bir şeyle öldürürse Allah ona cehennem ateşinde onunla azap eder. "

 

Bu (ikinci yoldaki) Süfyan (es-Sevri)'nin rivayet ettiği hadistir. Şube'nin rivayet ettiği hadise göre de Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim yalan yere İslam'ın dışında bir din ile yemin ederse o dediği gibidir. Kim bir şeyle kendisini keserse kıyamet gününde de onunla kesilir. "

 

 

178- (111) وحدثنا محمد بن رافع وعبد بن حميد، جميعا عن عبدالرزاق. قال ابن رافع: حدثنا عبدالرزاق. أخبرنا معمر عن الزهري، عن ابن المسيب، عن أبي هريرة، قال: شهدنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم حنينا. فقال لرجل ممن يدعى بالإسلام "هذا من أهل النار" فلما حضرنا القتال قاتل الرجل قتالا شديدا فأصابته جراحة. فقيل: يا رسول الله! الرجل الذي قلت له آنفا "إنه من أهل النار" فإنه قاتل اليوم قتالا شديدا. وقد مات. فقال النبي صلى الله عليه وسلم "إلى النار" فكاد بعض المسلمين أن يرتاب. فبينما هم على ذلك إذ قيل: إنه لم يمت. ولكن به جراحا شديدا! فلما كان من الليل لم يصبر على الجراح فقتل نفسه. فأخبر النبي صلى الله عليه وسلم بذلك فقال: الله أكبر! أشهد أني عبد الله ورسوله" ثم أمر بلالا فنادى في الناس "إنه لا يدخل الجنة إلا نفس مسلمة. وإن الله يؤيد هذا الدين بالرجل الفاجر".

 

301- Bize Muhammed b. Rafi' ve Abd b. Humeyd birlikte Abdurrezzak'tan tahdis etti. İbn Rafi' dedi ki: Bize Abdurrezzak tahdis etti. Bize Ma'mer, ez-Zühri'den haber verdi. O İbnu'l-Müseyyeb'den, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini nakletti: Rasınuilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Huneyn'de bulunduk. Müslüman diye çağrılan bir adam için: "Bu cehennem ehlindendir" buyurdu.

 

Savaşa başlayınca o adam oldukça çetin bir şekilde çarpıştı ve bir yara aldı. Arkasından: Ey Allah'ın Resulü, kendisi için az önce: "Şüphesiz o cehennem ehlindendir" dediğin adam var ya bugün oldukça zorlu bir şekilde çarpıştı ve öldü. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "(O) cehenneme (gidecektir)" buyurdu.

Az kalsın bazı Müslümanlar şüpheye düşecekti. Onlar bu halde iken o kişinin ölmediği ama ağır yaralı olduğu söylendi. Gece olunca yaraya sabredemeyip, kendisini öldürdü. Bu hal Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e haber verilince "Allahu ekber, Allah'ın kulu ve ResuIü olduğuma şahadet ederim" buyurdu. Sonra Bilal'e verdiği emir üzerine insanlar arasında yüksek sesle:

"Şüphesiz ki cennete ancak Müslüman bir kimse girecektir ve şüphesiz Allah bu dini günahkar bir adamla da güçlendirir" diye seslendi. "

 

Diğer tahric: Buhari, 2897, 6232; Tuhfetu'I-Eşraf, 13277

 

 

179 - (112) حدثنا قتيبة بن سعيد. حدثنا يعقوب (وهو ابن عبدالرحمن القاري، حي من العرب) عن أبي حازم، عن سهل بن سعد الساعدي؛ أن رسول الله صلى الله عليه وسلم التقى هو والمشركون فاقتتلوا. فلما مال رسول الله صلى الله عليه وسلم إلى عسكره. ومال الآخرون إلى عسكرهم. وفي أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم رجل لا يدع لهم شاذة إلا اتبعها يضربها بسيفه. فقالوا: ما أجزأ منا  اليوم أحد كما أجزأ فلان. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "أما أنه من أهل النار" فقال رجل من القوم: أنا صاحبه أبدا. قال فخرج معه. كلما وقف وقف معه. وإذا أسرع أسرع معه. قال فجرح الرجل جرحا شديدا. فاستعجل الموت فوضع نصل سيفه بالأرض وذبابه بين ثدييه. ثم تحامل على سيفه فقتل نفسه. فخرج الرجل إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم فقال: أشهد أنك رسول الله. قال "وما ذاك؟" قال: الرجل الذي ذكرت آنفا أنه من أهل النار. فأعظم الناس ذلك. فقلت: أنا لكم به. فخرجت في طلبه حتى جرح جرحا شديدا. فاستعجل الموت. فوضع نصل سيفه بالأرض وذبابه بين ثدييه. ثم تحامل عليه فقتل نفسه. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم، عند ذلك "إن الرجل ليعمل عمل أهل الجنة فيما يبدو للناس وهو من أهل النار. وإن الرجل ليعمل عمل أهل النار فيما يبدو للناس وهو من أهل الجنة".

 

302- Bize Kuteybe b. Said tahdis etti. Bize Yakub -ki o Arap kabilelerinden birisi olan (Kare'ye nispetli) -b. Abdurrahman el-Kari'dir- o Ebu Hazim'den, o Sehl b. Sa'd es-Saidi'den rivayet ettiğine göre; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile müşrikler karşılaştılar, birbirleriyle savaştılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) karargahına dönüp öbürleri de kendi karargahlarına döndüğünde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı arasında öyle bir adam vardı ki (onlardan) ayrılan bir kişi gördü mü onu bırakmaı, mutlaka arkasından gider, kılıcıyla onu vururdu.

Müslümanlar: Bugün aramızdan hiçbir kimse filanın gösterdiği kadar yararlılık göstermedi, dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de: 'J!\ma bilin ki o cehennem ehlindendir" buyurdu.

Müslümanlardan bir adam: Devamlı olarak onunla birlikte ben olacağım, dedi.

(Sehl) dedi ki: Onunla birlikte çıktı. O ne zaman durduysa, onunla beraber durdu, o hızlamrsa onunla birlikte hızlandı. Derken adam ağır bir yara aldı. Çabuk ölmek isteği ile kılıcının kabzasım yere, sivri ucunu da iki memesi arasına yerleştirdikten sonra kılıcının üzerine yüklenerek kendisini öldürdü. Onun arkasına takılan adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına çıkıp geldi ve: Şüphesiz senin Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim, dedi.

Allah Resulü: "Bu neden icap etti" buyurunca, adam şöyle dedi: Az önce cehennemliklerdendir diye söylediğin o adam (hakkındaki bu sözlerini) insanlar büyük bir söz olarak değerlendirdiler (havsalaları bunu almadı). Bunun üzerine ben de: Sizin adınıza onu ben takip edeceğim, dedim ve onun arkasına takıldım. Nihayet ağır bir yara aldı, erken ölmek istediği için kılıcının kabzasım yere, keskin ucunu da memeleri arasına yerleştirdi sonra da kendisini onun üzerine iterek öldürdü.

Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de şöyle buyurdu:

"Şüphesiz bir adam insanlara göründüğü kadanyla cennetliklerin am eli ile amel eder. Halbuki o cehennemliklerdendir ve şüphesiz bir adam insanlara göründüğü kadarıyla cehennemliklerin ameli i/e amel eder. Halbuki o cennetliklerdendir. "

 

Diğer tahric: Buhari, 2742, 3966; Müslim, 6683; Tuhfetu'l-Eşraf, 4780, 4787

 

 

180 - (113) حدثني محمد بن رافع. حدثنا الزبيري (وهو محمد بن عبدالله بن الزبير) حدثنا شيبان قال: سمعت الحسن يقول:

 "إن رجلا ممن كان قبلكم خرجت به قرحة. فلما آذته انتزع سهما من كنانته. فنكأها. فلم يرقأ الدم حتى مات. قال ربكم: قد حرمت عليه الجنة". ثم مد يده إلى المسجد فقال: إي والله لقد حدثني بهذا الحديث جندب، عن رسول الله صلى الله عليه وسلم، في هذا المسجد.

 

303- Bana Muhammed b. Rafi' tahdis etti. Bize ez-Zubeyri' -ki o Muhammed b. Abdullah b. ez-Zubeyr'dir- tahdis etti. Bize Şeyban tahdis etti. el-Hasan'ı şöyle derken dinledim: "Sizden önceki/erden bir adamın bir çıbanı olmuştu. Bu çıban onu rahatsız edince ok torbasından bir ok çıkarttı, onu deşti fakat kan durmadığından sonunda öldü. Aziz ve celil Rabbimiz de: Ben de ona cenneti haram ettim, buyurdu." Sonra elini mescide uzattı ve dedi ki: Evet, Allah'a yemin ederim ki bu hadisi bana Cündeb, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bu mescitte tahdis etti.

 

Diğer tahric: Buhari, 1298, 3276; Tuhfetu'l-Eşraf, 3254

 

 

181 - (113) وحدثنا محمد بن أبي بكر المقدمي. حدثنا وهب بن جرير. حدثنا أبي. قال: سمعت الحسن يقول: حدثنا جندب بن عبدالله البجلي في هذا المسجد. فما نسينا. وما نخشى أن يكون جندب كذب على رسول الله صلى الله عليه وسلم. قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "خرج برجل فيمن كان قبلكم خراج" فذكر نحوه.

 

304- Bize Muhammed b. Ebi Bekr el-Mukaddemi' de tahdis etti. Bize Vehb b. Cerir tahdis etti. Bize babam tahdis etti: Hasan'ı şöyle derken dinledim: Bize Cündeb b. Abdullah el-Becell bu mescitte tahdis etti ve ne unutluk, ne de Cündeb'in Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) adına yalan söyleyeceğinden korkarız. O dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sizden öncekiler arasında bir adamda bir çıban çıkmıştı. .. " buyurdu. Sonra hadisi buna yakın olarak zikretti.

 

 

Tahric bilgisi 303 ile aynı.

 

AÇIKLAMA:              (296) Rasfılullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim kendisini bir demir ile öldürürse ... cehennemde yuvarlanır durur. "

 

(298) "Kim İslam dini dışında bir din adına yalan yere yemin ederse ... adak olmaz." (300) Bir rivayette de: "Kim kasten yalan yere İslam dışında bir din adına yemin ederse o dediği gibidir. " (299) Diğer hadiste de şöyle buyurulmaktadır: "Mülkiyeti altında olmayan bir şey hakkında adak yoktur ... Kim günahkar bir yemin ederse ... " Bu bapta geri kalan diğer hadisler de vardır. Yüce Allah'ın izniyle bunların lafızları ve anlamları da gelecektir.

 

 

Ravi İsimleri ve İsnad İ1miyle İlgili Hususlar

 

Ravi isimleri ve isnad ile ilgili hususlara gelince, künyelere ve senetteki birtakım inceliklere dair pek çok husus daha önceden sözkonusu edilmişti.

Müslim'in: "Bize Halid -yani b. Haris- tahdis etti" demesi gibi. Daha önce burada -o b. Haris'tir- sözünün faydasını açıklamış idik. Bir diğer örnek de "A'meş, o Ebu Salih'ten" ifadesindedir. Bilindiği gibi A'meş tedlis yapan bir ravidir. Tedlis yapan ravi ise "an: den, dan" lafzını kullandığı vakit başka bir cihetten semaı sabit olmadığı sürece rivayeti delil gösterilmez. Fakat Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde tedlis yapan bir raviden bu şekilde "an" lafzı ile yapılan rivayetin semaın (doğrudan işitmenin) bir başka cihetten' sabit olduğu şeklinde yorumlanması gerektiğini de açıklamıştık. Burada da sema Şube'nin rivayet ettiği başka yoldan açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır.

 

Müslim'in babın baştaraflarında: "Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe ve Ebu Said el-Eşec tahdis etti. .. " isnadının bütün ravileri Ebu Hureyre dışında Kufelidir. Ebu Hureyre ise Medinelidir.

el-Eşec'in adı Abdullah b. Said b. Husayn'dir. 257 yılında Müslim'den dört yıl önce vefat etmiştir.

(297) "Hepsi bu isnad ile aynısını rivayet etti." Şube'nin Süleyman'dan diye naklettiği rivayette ise: "Zekvan'ı dinledim, dedi" sözlerinde "bu isnad ile" demekten maksadı sözü geçen bu topluluk yani Cerir, Abser ve Şube bu hadisi A'meş'ten tıpkı Veki"in birinci yolda rivayet ettiği gibi rivayet etmişlerdir. Ancak burada Şube güzel ve faydalı bir husus ekleyerek: O Süleyman'dan -ki o A'meş'dir- şöyle dediğini nakletti: Zekvan'ı dinledim ... Zekvan ise Ebu Salih'in kendisidir. Böylelikle de semaı açıkça ifade etmiş olmaktadır. Geri kalan rivayetlerde ise "an" demektedir. A'meş ise tedIis yapan bir ravidir. An lafzı ile naklettiği rivayeti bir başka cihetten dinlemiş olduğu sahih olarak gelmedikçe an lafzı ile naklettiği rivayeti delil gösterilmez. Böylelikle Müslim bunun Şube'nin rivayetinden sahih olarak geldiğini beyan etmiş olmaktadır. Yüce Allah en iyi bilendir. 

 

Ebu Kilabe'nin adı Abdullah b. Zeyd'dir.

 

(300) "Halid el-Hazza" ile ilgili olarak hadis alimleri şöyle demişlerdir: Ona "el-Hazza" deniliş sebebi onun Hazza'lar (ayakkabıcılar) arasında oturmasından dolayıdır. Yoksa o kesinlikle ayakkabıcılık yapmamıştır. Meşhur olan budur. Bizler Fehd b. Hayyan'dan şöyle dediğini rivayet ediyoruz: O kesinlikle bir ayakkabı imal etmiş değildir. Bunun yerine o şöyle derdi: Siz bu şekilde hizada olunuz. Bundan dolayı ona Hazza lakabı verildi. Adı ise Halid b. Mihran Ebu'l-Munazil'dir.

 

(300) "Şube'den, o Eyyub'dan, o Ebu Kilabe'den, o Sabit b. ed-Dahhak el-Ensari'den" dedikten sonra senet tahavvul ederek: "es-Sevri'den, o Halid el-Hazza'dan, o Ebu Kilabe'den, o Sabit b. ed-Dahhak'tan" demektedir.

 

Bu Müslim'in ve başkalarının alışkanlıkl.arına muhalif olarak sözü uzatmaktır. Onun hakkı ve alışkanlığının gereği olarak önce yalmzca Ebu Kilabe'yi zikredip sonra da ona kadar ulaşan diğer rivayet yolunu zikretmesi gerekirdi. Sabit'in ilk olarak adının zikredilmesine bir gerek de yoktu denilebilir.

 

Buna cevap şudur: Birinci rivayette Şube'nin Eyyub'dan rivayetinde Sabit b. Dahhak'ın nispetini sözkonusu ederek "el-Ensari" olduğunu söylemiştir. es-Sevri'nin Halid'den rivayetinde ise onun nispetini belirtmemektedir. Bu sebeple nesebini zikretmesinin sahih olabilmesi için bu yaptığım yapması bir zorunluluktu.

 

(302) "Yakub el-Kar i" isminde nispetin ye'si şeddelidir, az önce geçmişti. Sehl b. Sa'd es-Saidi'den rivayeti nakleden Ebu Hazim'in adı Seleme b. Dinar, Ebu Hureyre'den rivayet nakleden Ebu Hazim'in adı ise Azze'nin azatlısı Selman' dır. Allah en iyi bilendir.

Bapta geçen lugavi lafızlara gelince; "Cehennem" ahiretteki ateşin adıdır. Allah ondan ve her türlü beladan bize afiyet versin. Yunus ve nahivcilerin çoğunluğu bu isim acemi (Arapça olmayan) bir isimdir. Bundan dolayı hem marife olması, hem de Arapça olmayan bir isim olması dolayısıyla munsarıf değildir. Başkaları ise Arapçadır ama müennes ve alem olduğundan ötürü munsarıf değildir. Ona bu ismin veriliş sebebi ise dibinin oldukça uzak (derin) oluşundan dolayıdır, demişlerdir .

 

Ru'be dedi ki: "Bi'run cihnam" ibaresi dibi derin kuyu demektir. Cehennemin "el-cuhume"den türemiş olduğu ve bunun haşinlik demek olduğu söylenmiştir. Mesela "cehmu'l-vech" yüzü haşin ve kaba demektir. Ona cehennem denilmesi kabalığı ve sertliğinden dolayıdır. Allah en iyi bilendir.

 

(296) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Selleml'in: "Kim bir zehir içerse o onu (azar azar) içer." (Zehir anlamındaki): Summ lafzının sin harfi ötreli, fethalı ve kesreli okunabilmekle birlikte fethalı (semm şeklinde) okunması en fasih olanlarıdır. Üçüncüsü (kesreli) el-Metali'de geçmektedir. Çoğulu "simam" diye gelir. "Azar azar içer" onu ağır ağır, yudum yudum içer, demektir.

 

(299) "Kim yalan bir iddiada bulunursa" Bu buyruk fasih söyleyiştir.

Çünkü "batıl bir dava" denilirken "batıı" lafzının sonuna yuvarlak te getirilebilir de, getirilmeyebilir de. el-Muhkem sahibi bu iki kullanışı nakletmiştir. Ancak yuvarlak te'nin getirilmesi daha fasihtir.

 

"Onunla malını çok göstermek için" yani, onunla malını fazlalaştırmak için demektir.

"Kim de yalan yere yemin ederse" Asıl nüshalarda ibare bu kadarıyla gelmiştir. Bunda hazfedilmiş sözler vardır. Kadı Iyaz (rahimehullah) dedi ki:

Burada hadiste bu şekilde yemin edenin durumu ile ilgili haber gelmemiştir. Ancak ondan önce geçen: "Kim yalan bir iddiada bulunursa ... Allah onun sadece azlığını arttırır" ifadesine atfedilmesi hali müstesnadır. Yani yalan yere yemin eden kişinin durumu da onunki gibidir.

 

Bu hadisin anlamı bir başka hadiste tam ve beyan edilmiş olarak şöyle ce varid olmuştur: "Her kim Müslüman bir kimsenin malını bu yolla kesip almak üzere yalan yere ve kendisi onu facir (günahkar) olarak yapıyorsa Allah ona gazap etmiş olduğu halde Allah'a kavuşur. " Hadisteki lafzıyla sabr yemini yemin edenin hakimin huzurunda ve benzeri hallerde yapmakla yükümlü olduğu yemindir. "Sabr"ın asıl anlamı alıkoymak, tutmaktır.

 

(301) Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadiste: "Resuluilah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Huneyn' de bulunduk" ibaresi asıl nüshalarda bu şekildedir. Kadı Iyaz (rahimehullah) dedi ki: Bunun doğrusu (Huneyn değil) Hayber' dir.

 

"Ey Allah'ın Resulü, az önce o cehennemliklerdendir dediğin adam" ibaresi hakkında yahut onun sebebiyle böyle dediğin adam demektir. elFerra, İbnu' ş-Şeceri ve onların dışındaki dilbilginleri (burada olduğu gibi) lam harf-i cerri bazı hallerde "fi: de, da" anlamında da kullanılabilir. Aziz ve celil Allah'ın: "Kıyamet gününde adalet terazi/erini kurarız." (Enbiya, 47) buyruğu da bu türdendir.

 

"Bazı Müslümanlar az kalsın şüpheye düşecekti" ibaresi de asıl yazmalarda bu şekilde "en" ve "kade" birlikte kullanılmış olup, bu kullanım caizdir ama az görülür. "Kade" eğer öncesinde nefy (olumsuzluk) yoksa bir işi yapmaya çok yaklaşmakla birlikte onu yapmamak anlamını ifade eder. Şayet nefy gelmiş ise o fiilin yapılmış olduğunu ama bir süre geciktikten sonra yapıldığını anlalır. el-Vahid'i ve başkaları Araplardan ve dildeki örneklerinden böyle nakletmişlerdir.

 

(312) "(.....): Onlardan ayrı kalıp da arkasından gitmedik kimseyi bırakmıyordu." Şaz ve şaue topluluğun dışında kalan, topluluğun dışına çıkan kimse için kullanılır. Kadı lyaz (rahimehullah) dedi ki: "Şaue" kelimesinin müennes olarak kullanması "neseme (can)"ın anlamına binaendir yahut dışarı çıkan kimsenin sürüden ayrılan koyuna benzetilmesi suretiyle böyle denilmiştir. Bu da -mübalağalı bir anlatım ile- hiç kimseyi terk etmediği, kaçırmadığı anlamındadır. İbnu'l-A'rab'i dedi ki: Bir kimse karşısına çıkan herkesi öldürecek kadar kahraman ise onun hakkında bu tabir kullanılır. Bu şekilde (ordudan) ayrı düşüp de öldürmedik kimseyi bırakmayan şahsın adı Kuzman idi. Bunu el-Hatib el-Bağdadi ifade etmiş olup, o münafıklardandı, diye eklemiştir.

 

"Filanın gösterdiği yararlılığı bugün bizden kimse göstermedi" ifadesi bu kişinin gösterdiği faydayı ve başarıyı hiç kimse gerçekleştiremedi, demektir.

 

"O adamlardan birisi: Ben onun yanında bulunacağım, dedi." Yani gizlice onunla beraber olup, cehennem ehlinden birisi olmasına neyin sebep olacağını göreyim, diye ondan ayrılmayacağım çünkü dış görünüşü itibariyle onun yaptığı güzeldir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ise cehennemliklerden olduğunu haber verdi. Bunun mutlaka hayrete düşüren bir sebebi olmalıdır.

"Kılıcın keskin tarafını memelerinin arasına yerleştirdi." Keskin taraf kılıcın alt (sivri) tarafıdır. Onun üst tarafına ise kabzası denilir.

 

(303) Rasulullah {Sallallahu aleyhi ve Selleml'in: "Bir adamda bir çıban Çıktı. .. ölünceye kadar kanı kesilmedi." İfadesindeki karha (çıban) insan vücudunda çıkan kabarcıklara denilir.

Kinane (ok torbası, tirkeş), okların konulduğu torbaya denilir.

"Onu açtı" kabuğunu alıp, onu deldi, açtı demektir. "Kanı dinmedi" kesilmedi demektir.

 

(304) "Hurac" kelimesi de yine çıban demektir.

 

"Unutmadık, onun yalan söylediğinden de endişe etmiyoruz." Bu ibareden maksat, sözü bir bakıma vurgulamak ve nefisteki etkisini güçlendirmek yahut onun kesinlikle böyle olduğunu ve buna herhangi bir yanlışlığın bulaşmamış olduğunu bildirmektir.

 

 

Hadislerden Çıkartılacak Hükümler ve Manaları

 

1 - İntihar etmek ve başkasının malını hakslZca almasına sebep olan yalan yere yemin, eğer böyle bir şey varsa Yahudi olayım, Hıristiyan olayım yahut Lat ve Uzza'ya yemin olsun gibi İslam dini dışında kalan bir şekilde yemin etmenin ağır bir haram olduğu.

 

2- Mülkiyeti altında olmayan bir şeyi adamak sahih değildir. Böyle bir adakla herhangi bir şey yapmak gerekmez.

 

3- Müslümana lanet etmek ağır derecede bir haramdır. Bunda görüş ayrılığı yoktur. İmam Ebu Hamid el-Gazzali ve başkaları şöyle diyor: Bir müslümana yahut bir hayvana lanet okumak caiz değildir. Müslümanın fasık olup olmaması arasında bir fark yoktur. İster hayatta olsun, ister ölmüş bulunsun kafirlerden muayyen şahıslara lanet okumak caiz değildir. Nas ile kafir olarak öldüğünü bildiğimiz Ebu Leheb, Ebu Cehil ve benzerleri kimseler müstesnadır. Kafirlerden bir taifeye lanet okumak caizdir. Allah kafirlere lanet etsin, Allah Yahudilere ve hıristiyanlara lanet etsin demek gibi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: (299): "Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir" buyruğunun zahirinden anlaşılan haram oluşları itibariyle aslında her ikisinin birbirine eşit olduğu kastedilmektedir. Öldürmek daha ağır bir günah olsa dahi. İmam Ebu Abdullah el-Mazeri'nin tercih ettiği açıklama budur. Bunun dışında açıkça anlaşılmayan (zahir olmayan) daha başka açıklamalar da yapılmıştır.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (296) hadisteki: "O ebediyen ve temelli olarak cehennemde kalacaktır" buyruğu ile ilgili çeşitli açıklamalar yapılmıştır:

 

1- Bu hüküm haram olduğunu bilmekle birlikte helal kabul ederek bu işi yapan kimse hakkında yorumlanır. Böyle bir kimse kafir olur, cezası da budur.

 

2- Ebedi kalmak sürekli oluşun gerçek anlamı ile değil, devam edip giden uzun bir süre orada kalmaktır. Yüce Allah halifenin mülkünü ebedi kılsın, demeye benzer.

 

3- Onun asıl cezası budur ama şam yüce Allah lütuf ve ikramda bulunarak Müslüman olarak ölen kimseyi cehennemde ebedi bırakmayacağını haber vermiştir.

 

Kadı Iyaz (rahimehullah): "Kim kendisini bir demir parçası ile öldürürse o demir parçası elinde bulunduğu halde onunla karnını deşer" buyruğunda katil kimseye kısasın ister ucu sivriltilmiş bir aletle, ister başkası ile olsun hangisiyle öldürülmüşse onunla yapılacağına delil vardır. Böylelikle yüce Allah'ın kendisini öldürene verileceği belirtilen cezaya uyulmuş olur.

Ancak bunun bu hüküm için delil gösterilmesi zayıftır.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (300): "Kim yalan yere İslam dini dışında bir yemin ederse o dediği gibidir. " Diğer rivayette ise: "Kasten yalan" denilmektedir. Bu buyruklarla böyle bir yeminin haramlığının ağırlığı beyan edilmektedir. Allah Resulünün "yalan yere" buyruğundan kasıt böyle bir yemini doğru olarak yapması ile ilgili bir kayıt koymak değildir. Çünkü bu şekilde yemin eden bir kimse bu yemini sebebiyle yalancı olmaktan kurtulamaz. Çünkü o böyle bir durumda (İslam dini dışında) adına yemin ettiği şeyi mutlaka tazim etmiş demektir. Şayet onun büyüklüğüne kalbinden inanıyor ise o bu hususta yalan söylemiş olur. Eğer kalbinden buna inanmıyorsa ona yemin etmek suretiyle tazim etmiş olduğundan ötürü şekle n yalan söylemiş olur. Onun her durumda yalancı olmaktan kurtulamayacağı öğrenildiğine göre "yalan yere" kaydı yemin edenin yemin şeklini açıklamak ile ilgili olarak yorumlanır ve böylelikle getirilen bu kayıt herhangi bir sebebe bağlı olarak söylenmiş olur, onun bir mefhumu (bir hüküm ifade etmesi) sözkonusu olmaz.

 

Bu da yüce Allah'ın: "Haksız yere nebileri öldürenler" (Al-i İmran, 112); "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin." (En'am, 151); "Himayenizde bulunan üvey kızlarınız" (Nisa, 23); "Onların Al/ah'ın sınırlarına dosdoğru uymayacaklarından korkarsanız, kadının nikahtan kurtulmak için (kocasına) fidye olarak bir şeyler vermesinde ikisine de vebal yoktur." (Bakara, 229); "Şayet korkarsanız namazı kzsaltmanızda sizin üzerinize bir vebal yoktur." (Nisa, 101); "Cariyeleriniz iffetlerini korumak isterken onları fuhuş yapmaya zorlamayınız." (Nur, 33) buyruklarındaki kayıtlar gibidir. Benzeri ifadeler de pek çoktur.

 

Diğer taraftan yemin eden kişi adına yemin ettiği şeyi tazim eden, onu üstün kabul eden birisi ise kafir olur. Onu tazim etmeyip, aksine kalbi iman ile dopdolu ise bu sefer adına yemin edilmemesi gereken bir şeye yemin etmesi ve onun hakkında adına yemin edilen husus gibi bir tutum takınması ile yalan söylemiş olur fakat böyle bir yemin sebebi ile İslam dininin dışına çıkmış bir kafir olmaz. Bununla birlikte yapılan iyilikleri inkar, yüce Allah'ın nimetini inkar maksadı ile onun hakkında kafir denilmesi de caiz olur çünkü bu böyle çirkin bir yemin etmemesini gerektirmektedir.

 

İmam Ebu Abdurrahman Abdullah b. el-Mubarek (r.a.) zahiri itibariyle masiyet işleyen kimselerin tekfir edilmesini ifade eden bu gibi benzer buyruklar hakkında şunları söylemiştir: Şüphesiz bu gibi ifadeler böyle bir işi yapmanın ne kadar ağır bir günah olduğunu anlatmak ve bu işi yapmaktan sakındırmak için söylenmiştir. Bu da güzel bir açıklamadır. Bununla birlikte buna böyle bir kişi nimetleri inkar eden bir nankör olur şeklindeki açıklamanın da eklenmesi gerekmektedir.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (299): "Kim onunla (malını) çok göstermek için yalan bir iddiada bulunursa ... " buyruğu ile ilgili olarak Kadı Iyaz şöyle diyor: Bu buyruk kişiye verilmemiş bir şey ile kişinin sahip olduğunu gösterdiği her bir iddia çeşidi hakkında geneldir. Mesela kişinin sahip olmadığı bir mal ile süsleniyor görünüp, başkalarına karşı böbürlenmesi yahut ilgisi bulunmayan bir nesep ya da sahip olmadığı bir ilim yahut ehil olmadığı bir dindarlık gösterisinde bulunması bunlara örnektir. İşte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) böyle bir kimsenin bu iddiasının mubarek olmayacağını, bu yolla elde ettiği kazancın artış göstermeyeceğini bildirmektedir. "Yalan yemin (belki) malın satılmasını sağlayabilir (ama) kazancı (bereketini) yok eder" anlamındaki diğer hadis de bunun gibidir.

Resulullah (sallallahu a1eyhi ve selleml'in (302): "Şüphesiz kişi insanlara göründüğü kadarıyla cennetliklerin ameli ile amel eder ... " buyruğunda ise amellere aldanmaktan sakındırılmakta, kulun amellerine bel bağlamaması gerektiği ve ezeli takdir sebebiyle halin ters yüz olmasından korkarak onlara bağlanmaması gerektiğine dikkat çekilmektedir. Aynı şekilde isyankar bir kimsenin Allah'ın rahmetinden ümit kesmemesi, başkasının da onun ümidini kestirmemesi gerekir.

 

Resulullah (sallallahu a1eyhi ve sellem)'in: "Şüphesiz kişi cehennem ehlinden olduğu halde cennetliklerin ameli ile amel eder" buyruğu ve bunun aksi olan diğer buyruk böyle bir durumun ortaya çıkmasının mümkün olduğunu anlatmaktadır.

Resulullah (sallallahu a1eyhi ve selleml'in (303): "Sizden öncekilerden bir adamın vücudunda bir çıban (yara) çıkmıştı ... Ona cenneti haram ettim" buyruğu ile ilgili olarak Kadı Iyaz (rahimehullah) şunları söylemektedir: Bu kişi muhtemelen böyle bir işi helal kabul ediyordu yahut hayırlarda öne geçenlerin ve iyi kimselerin (es-sabikun ve el-ebrar'ın) gireceği zaman o cennete girmekten mahrum kalacaktır ya da hesabı uzun sürecektir yahut Araf'ta alıkonulacaktır. Kadı Iyaz' ın açıklamaları bunlardır.

 

Derim ki: O çağın insanlarına gönderilen şeriatın büyük günah işleyen kimselerin kafir olduğuna hükmetmek suretinde olma ihtimali de vardır. Diğer taraftan bu şekilde çıbanını açması, ölümün daha çabuk gelmesini istemesi ya da herhangi bir masIahat bulunmaması hali hakkında yorumlanmalıdır. Çünkü böyle bir iş faydalı olacağı zannı yüksek olan tedavi maksadıyla yapılırsa haram olmaz. Allah en iyi bilendir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

48- GANİMET'TEN ÇALMANIN iLERİ DERECEDE HARAM KILINDIĞI VE CENNETE MÜMİNLERDEN BAŞKA KİMSELERİN GİREMEYECEĞİ BABI