SAHİH-İ MÜSLİM |
İMAN |
باب
تحريم قتل
الكافر بعد أن
قال: لا إله
إلا الله
41- "LA İLAHE
İLLALLAH" DEDİKTEN SONRA KAFİRİ ÖLDÜRMENİN HARAM KILINIŞI BABI
155 - (95) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
ليث. ح وحدثنا
محمد بن رمح
(واللفظ
متقارب)
أخبرنا الليث
عن ابن شهاب،
عن عطاء بن
يزيد الليثي،
عن عبيدالله بن
عدي بن
الخيار، عن
المقداد بن
الأسود؛ أنه أخبره
أنه قال: يا
رسول الله!
أرأيت إن لقيت
رجلا من
الكفار. فقاتلني.
فضرب إحدى يدي
بالسيف
فقطعها. ثم
لاذ مني
بشجرة، فقال:
أسلمت لله.
أفأقتله يا
رسول الله!
بعد أن قالها؟
قال رسول الله
صلى الله عليه
وسلم "لا
تقتله قال فقلت:
يا رسول الله!
إنه قد قطع
يدي. ثم قال
ذلك بعد أن
قطعها.
أفأقتله؟ قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "لا
تقتله. فإن
قتلته فإنه
بمنزلتك قبل
أن تقتله وإنك
بمنزلته قبل
أن يقول كلمته
التي قال".
270- Bize Kuteybe b. Said
tahdis etti. Bize Leys tahdis etti. (H) Bize Muhammed b. Rumh da tahdis etti
-ki lafızlar birbirine yakındır.- Bize Leys, İbn Şihab'dan haber verdi. O Ata
b. Yezid el-Leysi'den, o Ubeydullah b. Adiyy b. el-Hiyar'dan, o
Mikdad el-Esved'den
rivayet ettiğine göre kendisine şöyle dediğini haber vermiştir: Ey Allah'ın
Resulü ne dersin kafirlerden bir adamla karşılaşsam, benimle çarpışsa, kılıçla
ellerimden birini vurup kesse sonra benden (kaçıp) bir ağaca sığınsa,
arkasından da: Allah için ben Müslüman oldum dese, o bu sözü söyledikten sonra
onu öldürebilir miyim, ey Allah'ın Resulü?
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Hayır, onu öldürme" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın
Resulü, ama o önce benim elimi kesti. Onu kestikten sonra bu sözü söyledi, onu
öldüreyim mi, dedim.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Hayır, onu öldürme.
Onu öldürecek olursan o
vakit o, sen kendisini öldürmeden önceki senin konumunda olur ve sen de
söylediği o sözden önceki onun konumunda olursun. "
Diğer tahric: Buhari,
3794, 6472; Ebu Davud, 2644; Tuhfetu'l-Eşraf, 11547
156 - (95) حدثنا
إسحاق بن
إبراهيم وعبد
بن حميد،
قالا: أخبرنا
عبدالرزاق
قال: أخبرنا
معمر. ح
وحدثنا إسحاق
بن موسى
الأنصاري.
حدثنا الوليد
بن مسلم، عن
الأوزاعي. ح
وحدثنا محمد
بن رافع.
حدثنا
عبدالرزاق.
أخبرنا ابن
جريج، جمعا عن
الزهري، بهذا
الإسناد. أما
الأوزاعي وابن
جريج ففي
حديثهما قال:
أسلمت لله.
كما قال الليث
في حديثه.
وأما معمر ففي
حديثه: فلما أهويت
لأقتله قال:
لا إله إلا
الله.
271- Bize İshak b. İbrahim ve
Abd b. Humeyd tahdis edip dediler ki: Bize Abdurrezzak haber verip dedi ki:
Bize Ma'mer haber verdi. (H) Bize İshak b. Musa el-Ensari de tahdis etti. Bize
Velid b. Müslim, el-Evzal'den tahdis etti. (H) Bize Muhammed b. Rafi' de tahdis
etti. Bize Abdurrezzak tahdis etti. Bize İbn Cureyc haber verdi. Hepsi
ez-Zührl'den bu isnat ile bu hadisi rivayet etti. Ama İbn Cureyc ve el-Evzai
hadisi rivayetlerinde -el-Leys'in hadisinde dediği gibi-:
"Allah için teslim
oldum" diye rivayet etti. Ma'mer ise hadisi rivayetinde: Ben onu öldürmek
için harekete geçince, o la ilahe illallah dedi, (dese), dedj,
157 - (95) وحدثني
حرملة بن
يحيى. أخبرنا
ابن وهب. قال:
أخبرني يونس
عن ابن شهاب.
قال: حدثني
عطاء بن يزيد
الليثي، ثم
الجندعي؛ أن
عبيدالله بن
عدي الخيار
أخبره؛ أن
المقداد بن
عمرو وابن
الأسود
الكندي، وكان
حليفا لبني
زهرة، وكان
ممن شهد بدرا
مع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم؛ أنه قال: يا
رسول الله!
أرأيت إن لقيت
رجلا من
الكفار؟ ثم
ذكر بمثل حديث
الليث.
272- Bana Harmele b. Yahya da
tahdis etti. Bize İbn Vehb haber verdi, bana Yunus, İbn Şihab'dan haber verdi.
Bana Ata b. Yezid elleysi -sonra da el-Cundai nispetli- 'nin tahdis ettiğine
göre Ubeydullah b. Adiyy b. el-Hiyar kendisine şunu haber vermiştir: Zühre
oğulları ile antlaşmalı olup, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
birlikte de Bedir'e katılmış olanlardan bir kişi olan Mikdad b. Amr b. Esved
el-Kindi dedi ki: Ey Allah'ın Resulü ne dersin kafirlerden bir adamla
karşılaşsam ... Sonra hadisi el-Leys'in hadisi ile aynen zikretti.
158 - (96) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا أبو
خالد الأحمر.
ح وحدثنا أبو
كريب وإسحاق
بن إبراهيم،
عن أبي
معاوية،
كلاهما عن
الأعمش، عن
أبي ظبيان، عن
أسامة بن زيد.
وهذا حديث ابن
أبي شيبة. قال: بعثنا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم في سرية. فصبحنا
الحرقات من
جهينة. فأدركت
رجلا. فقال: لا
إله إلا الله.
فطعنته فوقع
في نفسي من
ذلك. فذكرته
للنبي صلى
الله عليه
وسلم. فقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم" أقال: لا
إله إلا الله
وقتلته؟" قال
قلت: يا رسول
الله! إنما
قالها خوفا من
السلاح. قال"
أفلا شققت عن قلبه
حتى تعلم
أقالها أم لا".
فما زال
يكررها علي
حتى تمنيت أني
أسلمت يومئذ.
قال فقال سعد:
وأنا والله لا
أقتل مسلما
حتى يقتله ذو
البطين يعني
أسامة. قال:
قال رجل: ألم
يقل الله:
{وقاتلوهم حتى
لا تكون فتنة
ويكون الدين
كله لله؟ فقال
سعد: قد
قاتلنا حتى لا
تكون فتنة.
وأنت وأصحابك
تريدون أن
تقاتلوا حتى
تكون فتنة.} [8/
الأنفال/ آية 19]
273- Bize Ebu Bekir b. Ebî
Şeyhe rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Halid-i Ahmer rivayet eyledi. H. Bize
Ebu Kureyb ile İshak b. İbrahim de, Ebu Muaviye'den, bunların ikisi de
A'meş'den, o da Ebu Zıbyan'dan, o da Usame b.
Zeyd'den -bu hadisin İbn Ebu Şeybe tarafından rivayet edilen şeklidir- şöyle
dediğini nakletti: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizi bir seriyye
(askeri birlik) ile birlikte gönderdi. Cuheyne (toprakları)ndan el-Hurukat'a
bir sabah baskını yaptık. Bir adama yetiştim, hemen la ilahe illallah,
deyiverdi. Ben ise ona (mızrağımı) sapladım fakat bundan dolayı içime bir
rahatsızlık düştü.
Durumu Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e söyleyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"O Ia ilahe illallah dediği halde sen onu öldürdün mü" buyurdu.
Ben: Ey Allah'ın Resulü,
o bu sözü ancak silah korkusu ile söylemişti, dedim.
Allah Resulü: "Sen
bu sözü söyleyip, söylemediğini bilmek için neden kalbini açmadın"
buyurdu.
Allah Resulü bu sözü
bana o kadar tekrar edip durdu ki, keşke o gün Müslüman olsaydım, diye temenni
ettim.
Bunun üzerine Sa'd:
Allah'a yemin ederim ki ben -Usame'yi kastederekşu büyük göbekli kişi
öldürmedikçe hiçbir müslümanı öldürmem, dedi. Sonra bir adam: Aziz ve celil
Allah: "Fitne kalmayıncaya ve din tamamıyla yalnız Allah'ın oluncaya kadar
onlarla savaşın." (Enfal, 39) buyurmuyor mu, dedi.
Sa'd dedi ki: Evet, biz
hiçbir fitne kalmayıncaya kadar savaştık ama sen ve arkadaşların ise fitne
olsun diye savaşmak istiyorsunuz (2117a) dedi.
Diğer tahric: Buhari, 4021, 6478; Ebu Davud, 2643;
Tuhfetu'l-qraf, 88
159 - (96) حدثنا
يعقوب
الدورقي.
حدثنا هشيم.
أخبرنا حصين.
حدثنا أبو
ظبيان، قال:
سمعت أسامة بن
زيد بن حارثة
يحدث، قال: بعثنا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم إلى
الحرقة من
جهينة. فصبحنا
القوم.
فهزمناهم.
ولحقت أنا
ورجل من
الأنصار رجلا
منهم. فلما
غشيناه قال:
لا إله إلا
الله. فكف عنه
الأنصاري.
وطعنته برمحي
حتى قتلته.
قال فلما
قدمنا. بلغ
ذلك النبي صلى
الله عليه وسلم
فقال لي " يا
أسامة! أقتلته
بعد ما قال لا
إله إلا
الله؟" قال
قلت: يا رسول
الله! إنما
كان متعوذا.
قال، فقال"
أقتلته بعد ما
قال لا إله
إلا الله؟"
قال فما زال
يكررها على حتى
تمنيت أني لم
أكن أسلمت قبل
ذلك اليوم.
274- Bana Yakub b. İbrahim
ed-Devraki tahdis etti. Bize Huşeym tahdis etti. Bize Husayn haber verdi. Bize
Ebu Zabyan tahdis edip dedi ki: Ben Usame b.
Zeyd b. Harise'yi tahdis ederken dinledim. Dedi ki: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bizi Cuheyne'den el-Huraka üzerine gönderdi. Biz de onlara
sabah vakti bir baskın yaptık ve onları bozguna uğrattık. Ensardan bir adamla
birlikte onlardan bir adama yetişti k. Onun karşısında durunca o: La ilahe
illallah, deyiverdi. Ensardan olan kişi ona ilişmedi. Ben ise ona mızrağımı
sapladım ve sonunda onu öldürdüm.
(Medine'ye) döndüğümüzde
bu olay Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e de ulaştı. Bana: "Ey Usame!
Onu, la ilahe illallah dedikten sonra mı öldürdün" buyurdu.
Ben: Ey Allah'ın Resulü,
o bununla ancak canını kurtarmak istemişti, dedim.
O: "Sen Onu la
ilahe illallah dedikten sonra mı öldürdün" buyurdu. (Usame) dedi ki: Bu sözü
bana o kadar tekrar edip durdu ki, keşke o günden önce Müslüman olmasaydım,
diye temenni ettim.21
160 - (97) حدثنا
أحمد بن الحسن
بن خراش.
حدثنا عمرو بن
عاصم. حدثنا
معتمر. قال:
سمعت أبي
يحدث؛ أن خالدا
الأثبج، ابن
أخي صفوان بن
محرز، أنه
حدث؛ أن جندب
بن عبدالله
البجلي بعث
إلى عسعس بن
سلامة، زمن فتنة
ابن الزبير،
فقال: أجمع
لي نفرا من
إخوانك حتى
أحدثهم. فبعث
رسولا إليهم.
فلما اجتمعوا
جاء جندب
وعليه برنس أصفر.
فقال: تحدثوا
بما كنتم
تحدثون به.
حتى دار الحديث.
فلما دار
الحديث إليه
حسر البرنس عن
رأسه. فقال: إني
أتيكم ولا
أريد أن
أخبركم عن
نبيكم. إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم بعث
بعثا من المسلمين
إلى قوم من
المشركين.
وإنهم التقوا
فكان رجل من
المشركين إذا
شاء أن يقصد
إلى رجل من المسلمين
قصد له فقتله.
وإن رجلا من
المسلمين قصد
غفلته. قال
وكنا نحدث أنه
أسامة بن زيد.
فلما رفع عليه
السيف قال: لا
إله إلا الله،
فقتله. فجاء
البشير إلى
النبي صلى
الله عليه
وسلم. فسأله
فأخبره. حتى
أخبره خبر
الرجل كيف صنع.
فدعاه. فسأله.
فقال" لم
قتلته؟" قال:
يا رسول الله
أوجع في
المسلمين.
وقتل فلانا
وفلانا. وسمى
له نفرا. وإني
حملت عليه. فلما
رأى السيف
قال: لا إله
إلا الله. قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "
أقتلته؟" قال:
نعم" فكيف
تصنع بلا إله
إلا الله إذا
جاءت يوم
القيامة؟
"فجعل لا
يزيده على أن
يقول" كيف
تصنع بلا إله
إلا الله إذا
جاءت يوم
القيامة؟".
275- Bize Ahmed b. Hasen b.
Hiraş tahdis etti. Bize Amr b. Asım tahdis etti. Bize Mu'temir tahdis etti.
Babamı şöyle tahdis ederken dinledim: Safvan b. Muhriz'in kardeşinin oğlu Halid
el-Esbec, Safvan b. Muhriz'den şunları söylediğini tahdis etti: Cundeb b. Abdullah el-Becel!, İbn ez-Zubeyr fitnesi
zamanında As'as b. Selame'ye (birisini) gönderip şöyle dedi: Benim için
kardeşlerinden (yakın arkadaşlarından) birkaç kişi topla da onlara hadis
nakledeyim. O da onlara bir haberci gönderdi. Bir araya gelip, toplandıktan
sonra Cundeb de üzerinde sarı bir bornoz olduğu halde geldi. Ne konuşuyor
idiyseniz, onu konuşmaya devam edin, dedi.
Nihayet söz döndü,
dolaştı. Söz söyleme sırası kendisine gelince başından bornozu açarak dedi ki:
Ben sizin yanınıza nebinizden size haber vermek isteyerek gelmedim. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müslümanlardan bir birliği müşriklerden bir kavim
üzerine göndermişti. Bunlar birbirleriyle karşılaştılar. Müşriklerden bir adam
vardı ki Müslümanlardan birisine kastetmek istedi mi onun üzerine gidip onu
öldürebiliyordu. Müslümanlardan bir adam da bu kişinin gafil bir zamanını
yakaladı. Bize anlatıldığına göre bu kişi Usame b. Zeyd imiş. Usame ona
kılıcını kaldırınca adam, la ilahe illallah dediği halde onu öldürmüştü.
Müjdeci Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e geldi (ona zafer müjdesini verdikten sonra Allah Resulü)
ona sordu. O da kendisine (olanları) haber verdi. Nihayet ona o adamın nasıl
bir iş yaptığını da haber verdi.
Allah Resulü onu
(Usame'yi) çağırıp ona: "O adamı niçin öldürdün" diye sordu. Usame:
Ey Allah'ın Resulü, Müslümanlar arasında çok can yaktı, filanı ve filanı
öldürdü deyip, birkaç kişinin adını verdi. Ben de ona bir hamle yaptım, kılıcı
görünce, la ilahe illallah dedi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): "Onu öldürdün mü yoksa" buyurdu.
Usame: Evet deyince,
Allah Resulü: "Kıyamet gününde la ilahe illailah gelecek olursa, sen ona
karşı ne yapacaksın?" buyurdu.
Usame: Ey Allah'ın
Resulü, benim için mağfiret dile, dedi.
Allah Resulü:
"Kıyamet gününde la ilahe illailah gelecek olursa, ona karşı ne
yapabileceksin?" buyurdu.
(Ravi) dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona: "Kıyamet gününde la ilahe
illailah ile geleceğinde ona karşı ne yapabileceksin" sözünden fazla bir
şey söylemiyordu.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 3258
AÇIKLAMA: (270-275 numaralı hadisler): Bu
bapta (270) Mikdad b. el-Esved (r.a.)'ın rivayet ettiği şu hadis vardır:
"O dedi ki: Ey Allah'ın Resulüne dersin, kafirlerden bir adam ile
karşılaşsam ... O sözünü söylemeden önceki durumuna sen düşersin."
Bu baptaki diğer bir
hadis (273) Usame b. Zeyd (r.a.)'ın rivayet ettiği hadistir: "Dedi ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bizleri bir seriye ile birlikte
gönderdi. .. Sen ve arkadaşların ise fitne olsun diye savaşmak istiyorsunuz."
(274) diğer rivayet
yolunda da: "Mızrağımı ona sapladım ... O günden önce Müslüman olmasaydım
diye temenni ettim." (275) diğer rivayet yolunda belirtildiği üzere
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Usame'yi çağırıp ona: Onu neden
öldürdün diye sordu ... Kıyamet gününde la ilahe illallah ile geldiği vakit,
sen ona karşı nasıl yapacaksın?" denilmektedir.
Bu Bapta Geçen Ravi
İsimleri
Bapta geçen isimlere
gelince, "Mikdad b. el-Esved" ilk hadisin ravisidir. (272) diğer
rivayette de: "Bana Ata'nın tahdis ettiğine göre Ubeydullah b. Adiyy b.
el-Hiyar kendisine şunu haber vermiştir: Zühre oğulları ile antlaşmalı olan ve
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Bedir' e katılmışlardan
birisi olan -Mikdad b. Amr b. el-Esved el-Kindi kendisine şöyle dediğini haber
verdi: Ey Allah'ın Resulü ... " Burada sözü edilen Mikdad b. Amr b. Salebe
b. Malik b. Rabia'dır. Onun gerçek nesebi işte budur. Esved b. Abd Yeğus b.
Vehb b. Abdi Menaf b. Zuhre onu cahiliye döneminde evlatlık edindiğinden ona
nispet edilmiş ve böylelikle ona nispetiyle daha çok tanınmış ve bilinir
olmuştur.
İkinci olarak şunu
belirtelim ki, Mikdad b. Amr b. el-Esved'in adının harekelenmesi ve okunuşunda
hata edilebilir. Doğru okuyuş "Amr" isminin mecrur ve tenvinli
okunmasıdır. İbnu'l-Esved ise İbn'deki nun harfi nasb ile okunmalı ve be' den
önce elif ile yazılmalıdır. Çünkü bu Mikdad'ın bir sıfatıdır ve burada da
mansub olduğundan nasb edilmelidir. Burada "ibn" lafzı biri diğerinin
neslinden olan iki özel isim arasında yer almamaktadır. Bundan dolayı buradaki
"ibn" lafzının muayyen olarak elif ile yazıldığını söyledik. Eğer
"İbn el-Esved" ibaresinde "ibn" lafzı mecrur olarak
okunacak olursa mana bozulur ve Amr, el-Esved'in oğlu olur. Bu ise apaçık bir
hatadır.
Bu ismin daha başka
benzerleri de vardır. Abdullah b. Amr İbn Um Mektum bunlardan birisidir. Bunu
Müslim (rahimehullah) kitabın sonlarında Cessase hadisinde böylece rivayet
etmiştir. Abdullah b. Ubeyy İbn Selul, Abdullah b. Malik İbn Buhayne, Muhammed
b. Ali İbnu'l-Hanefiyye, İsmail b. İbrahim İbn Uleyye, İshak b. İbrahim İbn
Rahuye, Muhammed b. Yezid İbn Mace de bu tür benzerlerind~ndir. Bütün bunlarda
baba ismi kendisinden sonra gelen ismin oğlu olmadığından muayyen olarak
"ibn" lafzı elif ile yazılır ve ilk olarak adı geçen oğul anlamındaki
"ibn, bin, b." lafzının irabı ile irablanır. Um Mektum, Amr'ın
zevcesidir. Selul, Ubeyy'in zevcesidir. Yüce Allah'ın izniyle yeri gelince
sözkonusu edeceğimiz gibi daha başka açıklamalar da yapılmıştır.
Buhayne, Malik'in
zevcesi ve Abdullah'ın annesidir. Aynı şekilde elHanefiyye, Ali (r.a.)'ın
zevcesidir. Uleyye de İbrahim'in zevcesidir. Rahuye ise İshak'ın babası
İbrahim'in kendisidir. Aynı şekilde Mace de Yezid'in kendisidir. Çünkü bunlar
(Rahuye ve Mace) iki lakaptır. Allah en iyi bilendir.
Bütün bu isimleri bu
şekilde zikretmekten maksatları ise, kişiyi tam tanımlamış olmak için her iki
niteliği ile tanıtmaktır. Çünkü bir kimse bu kişinin iki vasfından sadece
birisini bilebilir. Herkes tarafından tam olarak tanınması için her iki sıfatı
bir arada sözkonusu ederler. Burada onun (Mikdad'ın) Amr'a nispetini el-Esved'
e nispetinden öne almıştır. Çünkü Amr asılolandır. İşte bu da oldukça nefis ve
güzel uygulamalardan birisidir. Allah en iyi bilendir.
Mikdad (r.a.) ilk
Müslüman olanlardan birisidir. Abdullah b. Mesud (r.a.) dedi ki: Mekke'de
İslam'ı ilk açığa vuran yedi kişidir. Mikdad bunlardan birisi idi. Habeşistan'a
hicret etti. Ebu'l-Esved künyeli idi. Ebu Amr ve Ebu Mabed künyeli olduğu da
söylenmiştir. Allah en iyi bilendir.
"Zühre oğulları ile
antlaşmalı" ifadesine gelince, kendisi Esved b. Abd Yeğus ez-Zühri ile
antlaşma yapmış idi. İbn Abdilberr ve başkalarının zikrettiklerine göre
el-Esved de ayrıca onu evlatlık edinmekle birlikte antlaşma da hilf denilen
(birbirlerini koruma taahhüdü) yapmış idi.
Onun
"el-Kindı" nispetine gelince, bunun açıklanması bir dereceye kadar
zordur. Çünkü nesep bilginleri onun Behrani olup, Behra b. el-Haf b. Kuzaa'nın
sulbünden geldiğini söylemişlerdir. Bu hususta aralarında herhangi bir görüş
ayrılığı da yoktur. Hatta bu hususta icma olduğunu nakledenler arasında Kadı
Iyaz ve başkaları da vardır. Bunun cevabı şudur: el-leys b. Sa'd
(rahimehul1ah)'ın katibi Hafız İmam Ahmed b. Salih el-Mısri şöyle diyor:
Mikdad'ın babası
Kindelilerle anlaşma yaptığından onlara nispet edilmişti.
Bizler İbn Şemase'den, o
Süfyan'dan, o Suhabe el-Muhri'den şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Cahiliye
döneminde Mikdad b. Esved'in arkadaşı idim. Kendisi Behralı bir zat idi.
Onlardan birisinin kanını dökünce kaçıp Kindelilere sığınarak onlarla antl2.şma
yaptı. Sonra onlardan da birisinin kanını döktü. Bu sefer kaçıp Mekke'ye gitti
ve Esved b. Abd Yeğus ile hilf (karşılıklı himaye) antlaşması yaptı. Buna göre
aslen Behralı olması itibariyle Behrani nispeti sahihtir. Kuzaalılara nispeti
de aynı şekildedir. Kendisinin ya da babasının antlaşmasından ötürü Kindelilere
nispeti de sahihtir. Esved ile antlaşmasından ötürü Zührelilere nispeti de
sahihtir. Allah en iyi bilendir.
(272) "Mikdad b.
Amr b. el-Esved ... 0, ey Allah'ın Resulü, dedi" rivayetinde (...;1)
lafzının yeniden tekrar edilmesi, araya giren ifadeleri n uzamasından
dolayıdır. Eğer ravi bunu zikretmemiş olsaydı yine sahih olurdu. Daha doğrusu
asılolan budur. Fakat söz uzayınca onu zikretmek caiz ya da hasen olmuştur.
Arap dilinde benzeri kullanımlar çoktur. Bunun benzeri Kur'an-ı Azimuşşan'da da
hadis-i şeriflerde de geçmektedir. Kur'an-ı Kerim'de bu türden buyruklardan
birisi de yüce Allah'ın kafirlerin söylediklerini naklettiği: '~caba siz ölüp
toprak ve kemik olduktan sonra (evet) siz muhakkak çıkartılacaksınız diye sizi
tehdit mi ediyor?" (Mu'minun, 35) buyruğunda, araya giren uzunca
lafızlardan ötürü: "(~I): Siz" lafzını iki d~fa zikretmiş
bulunmaktadır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bunun gibidir: "Onceden kendisi
vasztası ile kafirlere karşı zafer istedikleri ve ellerindekini doğrulayıcı bir
kitap onlara Allah tarafından gönderilince işte o tanıdıkları kendilerine
gelince onu inkar ettiler." (Bakara, 89) Bu buyrukta da: "(r"\.:::-
k\.j): Kendilerine gönderilince, kendile':':ne gelince" buyruğunu tekrar
etmiş bulunmaktadır. Bu meselenin bir benzerini daha önce de sözkonusu
etmiştik. Allah en iyi bilendir.
Adiyy b. el-Hiyar' ın
babasının adında hı harfi kesrelidir. Ata b. Yezid elleysı sonra da el-Cundaı,
dal harfi ötreli olarak "el-Cundu1" şeklinde de nispet edilir, iki
ayrı söyleyiştir. Cunda' ise leys oğullarının bir koludur. Bundan dolayı
el-leysı sonra el-Cundaı diyerek önce umumi olan leysli olduğunu sonra da
özelolarak Cunda'lı olduğunu belirtti. Eğer bunun aksini zikredip el-Cundai,
el-leysı demiş olsaydı el-Cundai dedikten sonra el-leysı demenin anlamsız
olduğundan ötürü hata olurdu. Ayrıca bu Leys'in Cunda'ın bir kolu olmasını
gerektirirdi. Bu da bir hatadır. Allah en iyi bilendir.
İsnatta daha önce
benzerleri geçmiş bir incelik vardır. Bu da senedinde biri diğerinden rivayet
nakleden üç tane tabii bulunmasıdır. Bunlar da İbn Şihab, Ata ve Ubeydullah b.
Adiyy b. el-Hiyar' dır.
Ebu Zabyan isminde zı
harfi fethalı ve kesreli (Zibyan) olarak da okunur. Dilciler bunu fethalı okur
ve kesreli okuyanların hata ettiklerini söylerler. Hadis alimleri ise bunu
kesreli okurlar. İbn MakCıla ve başkaları da böyle kaydetmişlerdir. Ebu
Zabyan'ın adı Husayn b. Cundub b. Amr'dır. Kufelidir, 90 yılında vefat
etmiştir. el-Hurekat ha harfi ötreli ve
ra harfi fethalıdır.
ed-Devraki nispeti de
daha önce defalarca geçmiş bulunmaktadır. Aynı şekilde Ahmed b. Hiraş'ın da hı
harfi kesreli okunur.
Halid el-Esbec' e
gelince, dilciler şu açıklamayı yaparlar: el-Esbec sırt tarafı, omuz araları
geniş olan kimseye denilir.
Safvan b. Muhriz isminde
hı harfi sakindir.
Cundub isminde dal harfi
ötreli ve fethalı okunabilir.
As'as b. Selame ismi iki
ayn ve iki sin iledir. Ayn harfleri fethalı, aralarındaki sin ise sakindir. Ebu
Ömer b. Abdilberr el-İstiab adlı eserinde şöyle diyor: O Basralıdır, Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den rivayet nakletmiştir. Onun rivayet ettiği
hadislerin mürselolduğu ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den bizzat hadis
dinlemediği söylenir. Buhari de et-Tarih' inde bu şekilde hadisi mürseldir,
demiştir. İbn Ebu Hatim ve başkaları da aynı şekilde onu tabiin arasında
zikretmişlerdir. Buhari ve başkaları As'as'ın künyesi Ebu Sufra olup, Temimli
ve Basralıdır. Benzeri bilinmeyen müfred (bu şekliyle tek) isimlerdendir. Allah
en iyi bilendir.
Açıklanması Gereken
Lafızlar
Babın baş tarafında:
"Ey Allah'ın Resulü, ne dersin eğer kafirlerden bir adamla karşılaşırsam
... " ibare çoğu muteber asıllarda bu şekildedir. Bazılarında ise ne
dersin, karşılaştım şeklinde (eğer anlamındaki) (ı:.ıD'in hazfi
(zikredilmemesi) sureti iledir. Ancak doğrusu olan birinci şekildir.
"Benden korunmak için" yani kendisini benden korumak için "bir
ağaca sığınırsa."
"Ama o bu sözü
kendisini korumak için" yani kendisini (bana karşı) korumak amacıyla
"söylemişti."
(271) "el-Evzaı ve
İbn Cureyc hadislerinde" sözleri asıl nüshaların çoğunda bu şekilde
"fi" harfi tek fe iledir ama çoğu asıllarda ise iki fe'li olarak
"fe fi" şeklindedir. Asılolan ve güzelolan budur. Bununla birlikte
birinci şekil de caizdir çünkü "emma" edatının cevabında
"fe" harfinin getirilmesi -cevabın söylemek (kavl) olması hali
dışında- zikredilmelidir. Fakat kavl (söz) hazfedilecek olursa fe'nin de
hazfedilmesi caiz olur. Bu da o kabildendir. Buna göre ifade: "(......):
el-Evzaı ve İbn Cureyc ise hadislerinde şöyle dediler ... " takdirindedir.
Kur'an-ı azimuşşan' da da, Arapların dilinde de bu kullanımın benzerleri pek
çoktur. Kur' an-ı Kerim' deki yüce Allah'ın: "Yüzleri kararanlara: İmanınızdan
sonra kafir oldunuz ha ... " (Al-i İmran, 106) buyruğu buna bir örnektir.
Yani onlara: Kafir oldunuz ha, denilir. Aynı şekilde yüce Allah'ın: "Kafir
olanlara gelince: Ayetlerim sizlere oku nmadı ml. .. (denecek)" (Casiye,
31) buyruğu da buna örnektir. Allah en iyi bilendir.
(273) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "O sözü söyleyip söylemediğini öğrenmen
için neden onun kalbini açıp bakmadın" cümlesindeki söyleme fiilinin
öznesi kalptir. Yani sen ancak zahire göre ve dilin söylediği ile am el etmekle
yükümıüsün. Kalbin içinde ne olduğunu bilmeye imkan bulamazsın. Böylelikle Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun dil ile açığa vurulan gereğince amel
etmeyişine tepki göstererek kalp bu sözü söyleyip, ona inandı mı, bu söz
kalbinde yer etmiş miydi, etmemiş miydi yoksa sadece bu söz dilinden dökülmekle
mi kaldı, görmen için neden kalbini açıp bakmadın, buyurdu. Bu da senin buna
gücün yetmez, bu sebeple yalnızca dilin söylediği ile yetin, başka bir şeyi
arama, demektir.
Usame (r.a.)'ın:
"Öyle ki keşke o gün Müslüman olsaydım diye temenni ettim" sözü de şu
demektir: Keşke daha önce Müslüman olmamış olsaydım. Şu anda İslam'a girmiş
olsaydım da geçmiş günahlarımı böylece silmiş olsaydı. Onun bu sözü
söylemesinin sebebi içine düştüğü halin büyüklüğünden ileri idi.
"Sa' d dedi ki: Ben
de Allah'a yemin ederim ki hiçbir müslümanı -şu büyük göbekli kişi onu
öldürmedikçe- öldürmem" sözlerine gelince, kastettiği kişi Vsame'dir. Sa'd
ise Sa'd b. Ebu Vakkas (r.a.)'dır. Küçültme ismi olarak "zul butayn"
okuyuşu hakkında Kadı Iyaz (rahimehullah) şunları söylemektedir: Ona böyle
deniliş sebebi büyük bir karnının bulunması idi.
(275) "Başından
bornozu açıp şöyle dedi: Ben size nebinizden haber vermek isteği ile yanınıza
gelmedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir askeri birlik
göndermişti. .. " Bornoz kelimesinde be ve nun harfleri ötreli olarak
okunur. Dilcilerin söyledikleri üzere ister kaftan, ister cübbe, ister başka
bir giyecek olsun, başlığı gövdesine bitişik olan her elbiseye denilir.
"Size haber vermek
istemediğim halde yanınıza geldim." Bütün asıllarda bu şekildedir. Ancak
hadisin baş tarafında: "As'as'e haber göndererek bana arkadaşlarından
birkaç kişi topla da onlara hadis nakledeyim" dedikten sonra: "Size
haber vermek istememekle birlikte yanınıza geldim" demesi açıklanması zor
ifadelerdir. Çünkü bu sözler iki anlama gelebilir.
1- Olumsuzluk anlamı
veren "la" zaid olabilir. Yüce Allah'ın: "(~i ~ )\;J
,-;-,\:501): Ta ki kitap ehli. .. bilsinler." (Hadid, 29); "('i 0i ~
lo ~): Seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (A'raf, 12) buyruklarında
olduğu gibi zaiddir.
2- Zahiri üzere, ben
size nebinizden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber vermek isteği ile değil de,
size kendime ait sözlerle öğüt verip, sizinle konuşmak için geldim. Ama şu anda
ben size niyet ettiğimden daha fazlasını söyleyerek, size Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Selleml'in bir askeri birlik gönderdiğini. .. haber
vereyim deyip, hadisi nakletti. Allah en iyi bilendir.
"Kılıç onun üzerine
dönünce" Güvenilir bazı asıl nüshalarda bu şekilde (döndü fiili ile)
"recea" şeklindedir. Bazı asıllarda ise fe ile: "rafea:
kaldırdı" diye kaydedilmiştir. Her ikisi de doğrudur. Her iki rivayete
göre de kılıç anlamındaki lafız nasb iledir. Yüce Allah'ın: "Eğer Allah
seni bir kesimin yanına geri döndürürse" (Tevbe, 83) buyruğu ile:
"Onları kafirlere geri döndürmeyin" (Mumtehine, 10) buyrukları da bu
türdendir. Allah en iyi bilendir.
Hadisin Senedine
Yapılmış Bazı İtirazlar ve Cevapları
Bilelim ki bu hadisin
bazı rivayetlerindeki isnada Darakutni ve başkalarının itirazları vardır. Bu
itiraz Müslim'in (271 numaralı hadisteki): "Bize İshak b. İbrahim ve Abd
b. Humeyd tahdis edip dediler ki. .. Hepsi ez-Zührl'den bu isnad ile"
sözleri ile ilgilidir.
Evet, bu isnad
Culı1dl'nin rivayetinde bu şekildedir. Kadı Iyaz dedi ki:
Fakat bu isnad İbn
Mahan'da -yani el-Culı1dl'nin arkadaşında- görülmemektedir. Kadı Iyaz dedi ki:
Ebu Mesud ed-Dımeşkı dedi ki: Bu Velid'den bu isnad ile yani Ata b. Yezid'den,
o Ubeydullah'tan diye bilinmemektedir. Bu isnatta Velid' e de, el-Evzai'ye de
muhalefet edilmiştir. Darakutni, el-İlel adlı eserinde bu husustaki ihtilafı
açıklamış ve el-Evzai' nin bunu İbrahim b. Murre'den rivayet ettiğini ayrıca
ona muhalefet ederek bunu Ebu İshak elFezari, Muhammed b. Şuayb, Muhammed b.
Humeyd ve Velid b. Mezyed'in el-Evza1'den, o İbrahim b. Murre'den, o
ez-Zühri'den, o Ubeydullah b. elHiyar'dan, o Mikdad'dan diye rivayet etmiş,
bunlar senette Ata b. Yezid'i zikretmemiştir. Velid b. Müslim'den de farklı
rivayet ile gelerek bunu Velid el-Kuraşi, Velid'den, o el-Evzal'den diye.
el-leys b. Sa'd da ez-Zührı'den, o Ubeydullah b. el-Hiyar'dan, o Mikdad'dan
diye rivayet etmiş, senette Ata'yı sözkonusu etmemiş ve İbrahim b. Murre'yi de
düşürmüştür. İsa b. Musavir de ona muhalefet edip, bunu Velid' den, o el-Evzaı'
den, o Humeyd b. Abdurrahman'dan, o Ubeydullah b. el-Hiyar'dan, o Mikdad'dan
diye rivayet etmiş, senette İbrahim b. Murre'yi zikretmemiş, Ata b. Yezid'in
yerine Humeyd b. Abdurrahman'ı koymuştur. Bunu el-Firyabi de el-Evzal'den, o
İbrahim b. Murre'den, o ez-Zührı'den, Mikdad'dan mürselolarak rivayet etmiştir.
Ebu Ali el-Ceyani dedi
ki: Bu hadisin isnadında sahih olan Müslim'in ilk olarak zikrettiği leys,
Ma'mer, Yunus ve İbn Cureyc'in rivayetidir. Salih b. Keysan da onlara mutabaat
etmiştir. Kadı Iyaz (rahimehullah)'ın sözleri burada sona ermektedir.
Derim ki: Bu farklılığın
ve ızdırabın neticesi Velid b. Müslim'in, elEvza1'den rivayeti hakkındadır.
Leys, Ma'mer, Yunus ve İbn Cureyc'in rivayetlerinin sıhhatinde ise hiçbir şüphe
yoktur. Bu rivayetler gereğince am el edilecek müstakil rivayetlerdir ve onlara
itimat edilir. el-Evzaı'nin rivayetini ise Müslim mutabaat olmak üzere
sözkonusu etmiştir. Hadis alimleri nezdinde kabul edildiği üzere mutabaat
rivayetlerde bir tür zayıflık bulunması katlanılabilir bir husustur. Çünkü
mutabaat itimat olunan, dayanak alınan bir rivayet değildir, mutabaat sadece
istinas (destekleyici özelliği) içindir. Velhasıl Velid'in, el-Evza1'den
rivayetindeki bu ızdırap hadisin aslının sıhhatine herhangi bir zarar
vermemektedir. Çünkü onun sahih oluşunda bir ihtilaf yoktur. Darakutni'nin
yaptığı istidraklerin çoğunlukla bu türden olduğunu da ve bunun asıl metinlerin
sıhhatini etkilemediğini daha önceden belirttiğimiz gibi yazdığımız fasıllarda
Müslim (rahimehullah)'ın bu tür rivayetlerde asıl dayanak aldığı rivayetler
onlar olmadığından ötürü mazur görülmesi gerektiğini de belirtmiştik.
HADİSLERİN ANLAMI VE
FIKHİ HÜKÜMLER
Hadislerin anlamları ve
fıkhi hükümlerine gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (270) la
ilah e illailah diyen kimse hakkında: "Onu öldürme. Şayet onu öldürürsen,
senin onu öldürmeden önceki konumunda o olur. Sen de O'nun söylediği sözden
önceki konumunda olursun" buyruğunun anlamı hakkında farklı açıklamalar
yapılmıştır. Bu hususta yapılmış açıklamaların en iyisi ve en güçlü olanı İmam
Şafii, İbnu'l-Kassar el-Maliki ve başkalarının yaptığı şu açıklamadır: Böyle
bir kimse la ilahe illailah sözünü söyledikten sonra sen onu öldürmeden önceki
halinde olduğun gibi kanı koruma altındadır, öldürülmesi haramdır. Sen ise la
ilahe illailah diyen kişiyi öldürdükten sonra artık kanın koruma altında
değildir ve öldürülmen de haram değildir. Tıpkı onun la ilahe illailah demeden
önceki durumu gibi. İbnu'l-Kassar dedi ki: Bu da, senin üzerinden kısası
düşüren tevil ile mazur görülme n olmasaydı durumun bu olacaktı, demektir.
Kadı Iyaz dedi ki:
Anlamının şöyle olduğu da söylenmiştir: Hakta muhalefet ve günahı işlemek
bakımından sen de onun gibisin. Muhalefetin ve günahın türü farklı olsa dahi
onun günahının adı küfür, senin günahının adı ise masiyet ve fısktır.
Rasülullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in Usame'ye kısas uygulanmasını, diyet ve kefaret ödemesini
vacip görmemesi de bütün bunların (böyle bir sebeple) düşürüldüğüne delil gösterilebilir.
Ama şüpheden ötürü kısas düşmekle birlikte, kefaret vaciptir. Çünkü Usame onu
kafir olarak zannetmiş, onun açıktan böyle bir durumda tevhid kelimesini
söylemesinin onu Müslüman yapmayacağını sanmıştı.
Böyle bir durumda
diyetin gerekip gerekmediği hususunda Şafii'nin iki görüşü vardır. Bunların her
birisini birtakım ilim adamları benimsemiştir.
Kefaretin sözkonusu
edilmeyişine de, kefaretin fevren (derhal) ödenmesi gereken bir şeyolmayıp
zaman içerisinde ödenebilme özelliği gerekçe gösterilebilir. Diğer taraftan
usul alimleri nezdinde sahih kabul edilen kanaate göre, beyanın ihtiyaç duyulan
vakitten sonraya bırakılması da caizdir, diye de cevap verilebilir.
Diyetin (bu gibi
durumlarda) vacip olduğunu kabul edenlerin görüşüne göre ise, Usame'nin o
zamanlarda böyle bir diyeti ödeyebilecek maddi imkana sahip olmadığından, onu
kolaylıkla ödeyebileceği bir zamana ertelenmiş olması ihtimali vardır, diye
cevap verilebilir.
Cundub b. Abdullah
(r.a.)'ın insanları toplayıp, onlara öğüt vermesi şeklindeki uygulamasına
gelince, buradan alim kişinin ve kendisine itaat olunan büyük ve meşhur bir
zatın fitne zamanlarında insanları teskin etmesi, onlara öğüt verip, onlara
delilleri açıklaması gerektiği hükmü anlaşılmaktadır.
Resulullah (sallallahu
a1eyhi ve sellem)'in: "Neden kalbini açıp bakmadm" buyruğunda ise,
fıkıh ve usul-u fıkıh'ta bilinen kaideye dair bir delil vardır. O kaide de:
Ahkam ile ilgili hususlarda zahirlere göre amel edilir. Gizli haller ise
Allah'a havale edilir.
Birinci rivayette
Usame'nin: "Ben de ona mlZrağıml sapladım fakat bundan dolayı içimde bir
rahatsızlık hissettim, onu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e söyledim"
denildiği halde, diğer rivayette: "Medine'ye vardığımlZda bu husus Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ulaştı ve bana: Ey Usame, onu öldürdün mü,
dedi." Öbür rivayette ise: "Müjdeci Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e gelip, ona adamın durumunu haber verince, O' da onu çağırdı."
Yani Usame'yi çağırıp ona sordu.
Muhtemelen bu
rivayetlerin arası şöyle ce telif edilebilir: Usame o kişiyi öldürdükten sonra
içinde bir rahatsızlık hissetti ve durumunu Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e sormayı içinden niyet etti. Müjdeci de gelip, Usame daha Medine'ye
varmadan durumu haber verdi, onlar (askeri birlik) Medine'ye henüz varmadan da
durum Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e ulaştı. Usame'nin: "Ben bunu
söyledim" sözünde ise bu hususu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olayı
bilmeden önce ilk olarak kendisinin ona anlattığını ortaya koyan bir delil
bulunmamaktadır. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
42- NEBi (S.A.V.)'İN: "BiZE KARŞI SİLAH TAŞIYAN BİZDEN DEĞİLDİR" BUYRUĞU BABI