SAHİH-İ MÜSLİM |
İMAN |
باب
تحريم الكبر
وبيانه
39- BÜYÜKLENMENİN HARAM
OLUŞU VE BEYANI BABI
147 - (91) وحدثنا
محمد بن
المثنى ومحمد
بن بشار
وإبراهيم بن
دينار، جميعا
عن يحيى بن
حماد. قال ابن
المثنى: حدثني
يحيى ابن
حماد. أخبرنا
شعبة عن أبان
بن تغلب، عن فضيل
الفقيمي، عن
إبراهيم
النخعي، عن
علقمة، عن
عبدالله بن
مسعود، عن
النبي صلى
الله عليه وسلم
قال: "لا
يدخل الجنة من
كان في قلبه
مثقال ذرة من
كبر" قال رجل:
إن الرجل يحب
أن يكون ثوبه
حسنا ونعله
حسنة. قال: "إن
الله جميل يحب
الجمال. الكبر
بطر الحق وغمط
الناس".
261- Bize Muhammed b.
el-Müsenna, Muhammed b. Beşşar ve İbrahim b. Dinar -birlikte- Yahya b.
Hammad'dan tahdis etti. İbnu'l-Müsenna dedi ki: Bana Yahya b. Hammad tahdis
etti. Bize Şu'be, Eban b. Tağlib'den haber verdi. O Fudayl el-Fukayml'den, o
İbrahim en-Nehal'den, o Alkame'den, o Abdullah
b. Mes'ud'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu
nakletti: "Kalbinde zerre ağırlığınca kibir bulunan bir kimse cennete
girmez. "
Bir adam: Kişi
elbisesinin güzel, ayakkabısının güzel olmasını sever(se) durumu nedir, dedi.
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şüphesiz Allah güzeldir,
güzeli sever. Kibir ise hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemektir"
buyurdu.
Diğer tahric: Tirmizi,
1999; Tuhfetu'l-Eşraf, 9444
148 - (91) حدثنا
منجاب بن
الحارث
التميمي
وسويد بن
سعيد، كلاهما
عن علي بن
مسهر. قال
منجاب: أخبرنا
ابن مسهر، عن
الأعمش، عن
إبراهيم، عن
علقمة، عن
عبدالله قال: قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: "لا يدخل
النار أحد في
قلبه مثقال
حبة خردل من
إيمان. ولا يدخل
الجنة أحد في
قلبه مثقال
حبة خردل من
كبرياء".
262- Bize Mincab b. Haris
et-Temimi ve Suveyd b. Said'in her birisi Ali b. Mushir'den tahdis etti. Mincab
dedi ki: Bize İbn Mushir, A'meş'ten haber verdi. O İbrahim'den, o Alkame'den, o
Abdullah'tan şöyle dediğini nakletti: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kalbinde hardal tanesi
ağırlığınca iman bulunan hiçbir kimse cehenneme girmeyecek, kalbinde hardal
tanesi ağırlığınca kibir bulunan bir kimse cennete girmeyecek. "
Diğer tahric: Ebu Davud,
4091; Tirmizi, 1998; İbn Mace, 59; Tuhfetu'l-Eşraf, 9421
149 - (91) وحدثنا
محمد بن بشار.
حدثنا أبو
داود. حدثنا شعبة
عن أبان بن
تغلب، عن
فضيل، عن
إبراهيم، عن
علقمة، عن
عبدالله، عن
النبي صلى
الله عليه وسلم
قال: "لا
يدخل الجنة من
كان في قلبه
مثقال ذرة من
كبر".
263- Bize Muhammed b.
Beşşar da tahdis etti. Bize Ebu Davud tahdis etti. Bize Şu'be, Eban b.
Tağlib'den tahdis etti. O Fudayl'den, o İbrahim'den, o Alkame'den, o Abdullah'tan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle
buyurduğunu nakletti: "Kalbinde zerre ağırlığınca kibir bulunan bir kimse
cennete girmez."
Diğer tahric: Tirmizi,
1999; Tuhfetu'l-Eşraf, 9444
AÇIKLAMA:
Hadisin Ravileri (261) "Eban b. Tağlib, Fudayl
el-Fukaymi'den ... Abdullah b. Mesud (r.a.)'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'den ... İnsanları küçümsemektir."
Müslim (rahimehullah)
dedi ki (262): "Bize Mincab ve Suveyd b. Said'in her biri tahdis etti. ..
Cennete girmez." "Eban" isminin hem munsarıf okunabileceği, hem
gayr-ı munsarif kabul edilebileceğı bununla birlikte munsarıf olmasının daha
fasih sayıldığı önceden geçmişti.
Tağlib ismi gayn harfi
ve kesreli lam iledir. el-Fukaymı isminde kaf harfi fethalıdır.
Bu ikinci isnatta, isnat
inceliklerinden iki incelik bulunmaktadır. Birincisi, bu isnatta biri
diğerinden rivayet nakleden tabiinden üç kişi vardır. Bunlar A'meş, İbrahim ve
Alkame'dir. İkinci incelik ise hepsi de Kufeli ravilerin yer aldığı bir
isnattır. Çünkü Mineab ve Abdullah b. Mesud ile ikisi arasındaki raviler hep
Klifelidir. Bundan tek istisna Mineab'ın arkadaşı Suveyd b. Said'dir. Mineab'ın
varlığı zaten ona gerek bırakmamaktadır.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Gamtunnas: insanlan küçümsemek" buyruğunda
gayn harfi fethalı, mim sakin olup, diğer harf de h' dır. Müslim (rahimehullah)'ın
Sahihinin nüshalannda bu şekildedir. Kadı Iyaz (rahimehullah) dedi ki: Bizler
bu hadisi burada bizim hocalanmızın tamamından ve Buhari nüshalarında hep h ile
rivayet etmekteyiz. Ebu Oavud da Musannefinde (Süneninde) bunu tı harfi ile
zikrettiği gibi Ebu İsa et-Tirmizi ve başkaları ise sad ile "gams"
diye rivayet etmişlerdir. Her iki kelime aynı anlamdadır. Mazi fiili gamata,
müzari fiili yağmitu şeklindede gelebilir. Mazisi gamita, müzarisi yağmatu
olarak da gelebilir.
"Bataru'l-hak:
Hakkı inkar etmek" ise büyüklenerek ve zorbalık ederek hakkı reddedip, onu
inkar etmektir.
Allah'a İzafe Edilecek
İsim ve Sıfatlarm Delile Dayalı Olması Gereği
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Şüphesiz Allah güzeldir, güzeli sever"
buyruğunun anlamı hakkında ilim adamları farklı açıklamalarda bulunmuşlardır.
Bunun şanı yüce Allah'ın her türlü emri iyi ve güzeldir. En güzel isimler cemal
ve kemal sıfatları yalnız onundur anlamında olduğu söylendiği gibi, cemil
(güzel) mücmil (güzellik veren) anlamındadır. Kerim ve semi' isimlerinin mukrim
ve musmi' (ikram eden ve işittiren) anlamında kullanılması gibidir,
demişlerdir.
İmam Ebu'l-Kasım
el-Kuşeyrt (rahimehullah) cemil, celil anlamındadır demiştir.
İmam Ebu Süleyman el-Hattabi
de bunun nur ve güzelliğin sahibi yani onların maliki anlamında açıklandığını
nakletmektedir.
Size güzel fiilleriyle
muamele edendir. Size lütuf ile ve size rahmet nazarı ile bakan, sizi az
amellerle yükümlü tutan ve onları yapmak için size yardımcı olan, o azıcık
amelinize çokça sevap verip, onu mükafatlandıran anlamına geldiği de
söylenmiştir.
Şunu bil ki, bu isim bu
sahih hadiste varid olmakla birlikte bu hadis atıad haberlerdendir. Esma-i
Hüsna ile ilgili hadiste de geçmektedir. Senedi tenkit edilmiştir. Bununla
birlikte tercih edilen görüş, bu ismin yüce Allah hakkında kullanılmasının caiz
olduğudur. İlim adamları arasında bunun kullanılmasının caiz olmadığını
söyleyenler de vardır.
İmamu'l-Harameyn
Ebu'l-Mealt (rahimehullah) dedi ki: Şeriatta şanı yüce Allah'ın ismi ve sıfatı
olarak kullanıldığı varid olan isim ve sıfatları biz de kullanırız. Şeriatın
kullanılmasını yasakladıklarının kullanılmasını biz de kabul etmeyiz. Hakkında
izin ya da yasak varid olmamış olanlar ile ilgili olarak da biz ne heıaı
olduğu, ne haram olduğu hükmünü veririz çünkü şer'i hükümler şeriatta varid
olmuş delillerden çıkartılır. Eğer bizler (bu üçüncü halde) helal ya da haram
hükmünü verecek olursak şeriata dayanmadan bir hükmü tespit etmiş oluruz. Diğer
taraftan bir isim ve sıfatın kullanılmasının caiz olması için şer'i bakımdan
kesin olarak kabul edilen bir delilin varid olması şart değildir ama ilmi
gerektirici olmasa dahi ameli gerektiren bir delil de yeterlidir. Ancak şer'i
kıyaslar am el gerektirici hususlardır ama yüce Allah'a isim vermek ve onu
nitelendirmekte bu gibi delillere yapışmak caiz değildir. İmamu'l-Harameyn'in
açıklamaları bunlardır. Onun genelolarak jlimde, özel olarak da bu ilim dalında
işi ne kadar sağlam tuttuğu ve ne kada; tahkik ehli olduğu en ileri derecede
bilinen birisidir.
İmamu'l-Harameyn'in
"hakkında helal ya da haram hükmünü vermeyiz" sözlerine gelince,
çünkü böyle bir hüküm ancak şer'i delile dayanılarak verilir. Bu da şer'i
hükmün vürudundan önce eşyanın hükmü ile ilgili tercih edilen görüştür. Bizim
mezhep alimlerimiz arasından muhakkiklerce sahih kabul edilen görüş bu hususta
helal, haram, mubahlık ve bunun dışında herhangi bir hükmün olmayacağıdır çünkü
ehl-i sünnete göre hüküm ancak şer'i delil ile olur.
Bazı mezhep alimlerimiz
(bu durumda) mubahlık sözkonusudur derken, bazıları haramlık sözkonusudur
demiştir. Bazıları ise hüküm belirtmemek gerektiğini bu hususta neyi söylemek
gerektiğinin bilinemeyeceğini belirtmişlerdir ama tercih edilen kanaat
birincisidir. Allah en iyi bilendir.
Şanı yüce Allah'ı
şeriatta kullanılabileceğine dair delil de bulunmayan, yasak da olmayan
isimlerle adlandırmak, kemal, celal ve övücü sıfatlarla nitelendirmek hususunda
ehl-i sünnet alimleri ihtilaf etmişlerdir. Bir kesim bunun caiz olduğunu söylerken,
başkaları şeriatın bu hususta Allah'ın kitabından bir nas yahut mütevatir bir
sünnet ya da kullanılabileceğine dair icma gibi kesin bir delil olmadan caiz
olmadığını kabul etmişlerdir. Eğer vahid bir haber gelmişse hakkında ihtilaf
etmişlerdir. Bir kesim caiz olduğunu söylemiş ve şöyle demişlerdir: Böyle bir
isim (ya da sıfatı) zikredip, onunla dua edip, Rabbimizi övmek amel
türündendir. Bu da vahid bir haber ile caizdir. Diğer başkaları ise bunu kabul
etmemişlerdir çünkü bu sonuç itibariyle yüce Allah hakkında itikat edilmesi
caiz olan ya da olmayan şeyler ile ilgilidir, böyle bir hususta ise izlenmesi
gereken yol kesinliktir.
Kadı (Iyaz) dedi ki:
Doğrusu ise bunun caiz olduğudur çünkü bu ameli ihtiva eder. Ayrıca yüce Allah:
"En güzel isimler Allah'a mahsustur. O halde ona onlarla dua edin."
(1\ raf, 180) buyruğu da bunu göstermektedir. Allah en iyi bilendir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Kalbinde zerre ağırlığı kadar kibir bulunan bir
kimse cennete girmez" buyruğunun tevili hususunda görüş ayrılığı vardır.
Hattabi bu hususta iki açıklama zikretmektedir:
1- Bundan kasıt imana
karşı büyüklenmektir. Böyle bir kimse bu hali üzere ölecek olursa asla cennete
girmeyecektir.
2- Cennete gireceği hal
(ve zaman) de kalbinde kibir bulunmayacaktır.
Yüce Allah'ın: "Biz
onlann kalplerinde kin türünden ne varsa söküp atacağız. " (1\ raf, 43)
buyruğunda dile getirildiği gibi.
Bu iki yorum bir parça
uzaktır çünkü bu hadis bilinen kibri yasaklamak üzere varid olmuştur. Bu ise
insanlara karşı kendisini yüksekte görmek, onları küçümsemek ve hakkı kabul
etmemektir. Dolayısıyla bu hadisin maksattan uzaklaştırıcı bu iki tevile göre
yorumlanmaması gerekir. Aksine açıkça anlaşılan Kadı Iyaz'ın ve diğer
muhakkiklerin tercih ettiği, eğer yüce Allah kendisini cezalandıracak olursa
cezasını çekmeden cennete girmeyeceği anlamıdır. Ona ceza verecek olursa
cezasının bu olduğu da söylenmiştir. Yüce Allah ona hiçbir şekilde ceza
vermemek suretiyle de ona ikramda bulunabilir fakat muvahhidlerin tamamının cennete
girmesi ya doğrudan olacaktır yahut büyük günahları işlemekte ısrar üzere ölen
birtakım kimseler azaplandırıldıktan sonra cenete gireceklerdir. Takva
sahipleriyle birlikte ilk anda giremeyeceklerdir, diye de açıklanmıştır.
(262) Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kalbinde hardal tanesi ağırlığı kadar
iman bulunan hiçbir kimse cehenneme girmeyecektir" buyruğundan maksat,
kafirlerin girişi gibi girmeyecektir. Kafirlerin girişi ise, ebedi giriştir.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'in: "Tane ağırlığı" ibaresi daha önce imanın artıp,
eksilişi ile ilgili geçen açıklamalar gibidir.
"Bir adam: Kişi
elbisesinin güzelolmasını sever ... " Burada sözü edilen kişi Malik b.
Murare er-Rehavi'dir. Bunu Kadı Iyaz söylemiş, Ebu Ömer b. Abdilberr de buna
işaret etmiştir. Allah ikisine de rahmetini ihsan buyursun.
Hafız Ebu'l-Kasım Halef
b. Abdulmelik b. Beşkuval çeşitli yerlerden onun ismi ileilgili farklı
görüşleri bir araya getirmiş ve şöyle demiştir: Künyesi Ebu Reyhane'dir, adı
Şem'un'dur. Bunu İbnu'l-I\rabi zikretmektedir.
Ali b. el-Medini ise
et-Tabakat'ta: "Adı Rabia b. Amir' dir. Adının Sevad b. Ömer olduğu da
söylenir, demiştir. İbnu's-Seken de bunu sözkonusu etmiştir. Muaz b.
Cebelolduğu da söylenmiştir. Bunu da İbn Ebu'd-Dünya, Kitabu'lHumul ve't-Tevazu
adlı eserinde ifade etmiştir. Adının Malik b. Murare erRehavi olduğu da
söylenmiştir. Bunu ise Ebu Ubeyd, Garibu'l-Hadis'te rivayet etmiştir. Bir
görüşe göre de adı Abdullah b. Amr b. eı-Asi' dir. Bunu da Ma'mer, Cami'inde
belirtmiştir. Hureym b. Fatik olduğu da söylenmiştir. İbn Beşkuval'in
naklettikleri bunlardır. İbn Murare er-Rehavi'nin "Murare" ismi de
mim harfi ötreli olup sonu he (yuvarlak te)'dir. er-Rehavi ise bir kabileye
nispettir. Bunu da HaflZ Abdulgani b. Said el-Misra -re harfi fethalı olarak-
zikretmiş ama İbn Makula bunu sözkonusu etmemiştir. el-Cevheri ise Sihah'ında
er-Rehavi'nin re harfi ötreli olarak Ruha'ya nispet olduğunu söylemiştir ki, bu
da Mezhiclilerden bir koldur. Allah en iyi bilendir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: