SAHİH-İ MÜSLİM

MUKADDİME

 

ANA SAYFA      Kur’an      Hadis      Sözlük      Biyografi

 

باب وجوب الرواية عن الثقات وترك الكذابين، والتحذير من الكذب على رسول الله صلى الله عليه وسلم.

1 MEVSUKLARDAN RİVAYET VE YALANCILARI TERK ETMENİN VUCUBU BABI

 

@واعلم، وفقك الله تعالى، أن الواجب على كل أحد عرف التمييز بين صحيح الروايات وسقيمها. و ثقات الناقلين لها، من المتهمين. أن لا يروي منها إلا ما عرف صحة مخارجه. والستارة ((والستارة) ما يستتر به، وكذلك السترة. وهي هنا إشارة إلى الصيانة) في ناقليه. وأن يتقي منها ((وأن يتقي منها) ضبطناه بالتاء المثناة فوق، بعد المثناة تحت، وبالقاف. من الاتقاء وهو الاجتناب. وفي بعض الأصول وأن ينفى بالنون والفاء، وهو صحيح أيضا. وهو بمعنى الأول) ما كان منها من أهل التهم والمعاندين. من أهل البدع.

 

—Allah Teala seni muvaffak kılsın— Bilmiş ol ki, rivayetlerin sahih ile sakîmini onları nakledenlerin mu'temed olanlarıyla, müttehemlerini bir birinden ayırmayı bilen herkese vacib olan :   1- O rivayetlerden mahreclerinin sahîh, ravîlerinin mu'temed olduklarını bildiklerinden başkasını rivayet etmemek;  2- Töhmet altında olan aşırı bid'atçıların rivayetlerinden sakınmaktır.

 

 

والدليل على أن الذي قلنا من هذا هو اللازم دون ما خالفه - قول الله جل ذكره: {يا أيها الذين آمنوا إذا جاءكم فاسق بنبأ فتبينوا أن تصيبوا قوما بجهالة فتصبحوا على ما فعلتم نادمين}. وقال جل ثناؤه: {ممن ترضون من الشهداء}. وقال عز وجل: {وأشهدوا ذوي عدل منكم}. فدل بما ذكرنا من هذه الآي - أن خبر الفاسق ساقط غير مقبول، وأن شهادة غير العدل مردودة. والخبر، وإن فارق معناه معنى الشهادة في بعض الوجوه، فقد يجتمعان في أعظم معانيهما. إذ كان خبر الفاسق غير مقبول عند أهل العلم. كما أن شهادته مردودة عند جميعهم. ودلت السنة على نفي رواية المنكر من الأخبار.

كنحو دلالة القرآن على نفي خبر الفاسق. وهو الأثر المشهور ((وهو الأثر المشهور) هذا جار على المذهب المختار الذي قاله المحدثون وغيرهم، واصطلح عليه السلف وجماهير الخلف. وهو أن الأثر يطلق على المروي مطلقا. سواء كان عن رسول الله صلى الله عليه وسلم أو عن صحابي) عن رسول الله صلى الله عليه وسلم " من حدث عني بحديث يري أنه كذب فهو أحد الكاذبين". ((يري) ضبطناه يري بضم الياء. وذكر بعض الأئمة جواز فتح الياء من يرى وهو ظاهر حسن. فأما من ضم الياء فمعناه يظن. وأما من فتحها فظاهر، ومعناه وهو يعلم). (فهو أحد الكاذبين) قال القاضي عياض: الرواية فيه عندنا الكاذبين على الجمع. ورواه أبو نعيم الأصبهاني في كتابه المستخرج على صحيح مسلم، في حديث سمرة، الكاذبين، بفتح الباء وكسر النون على التثنية).

 

Söylediklerimizin aksinin değil, asıl bizim söylediklerimizin lazım geldiğine delil: Allah Zülcelal'in şu kavl-i kerîmidir: «Ey iman edenler! Eğer fasık’ın biri size bir haber getirirse, aslı olup olmadığını araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz»  [Hucurat 6]

 

Allah Teala: «Razı olduğunuz şahidleri  (getirin) [Bakara 282] ve. «Sizden iki adaletli kimseyi şahid getirin.» [Talak 2] buyurmuştur.

 

Zikrettiğimiz bu ayetler, fasıkın haberinin itibardan sakıt olup kabul edilmediğine; adil olmayanın da şahidliğinin reddedileceğine delalet etmektedirler.

 

Haberin ma'nası bazı suretlerde şehadetin ma'nasından ayrılırsa da birçok ma'nalarında her ikisi birleşirler. Çünkü fasık’ın haberi ulemaya göre makbul değildi. Nitekim şehadeti dahî bütün ulemaca merduddur. Fasıkın haberi kabul edilmeyeceğine Kur'an delalet ettiği gibi, münker haber rivayetinin kabul edilmeyeceğine de sünnet delalet etmiştir. O da, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den meşhur olarak nakledilen şu eserdir ‘‘Her kim yalan olduğu zannedilen bir sözü benden (olmak üzere) rivayet ederse kendisi de yalancılardan biridir.’’

 

 

حدثنا بكر بن أبي شيبة. حدثنا وكيع، عن شعبة، عن الحكم، عن عبدالرحمن بن أبي ليلى، عن سمرة بن جندب. ح وحثنا بكر بن أبي شيبة أيضا. حدثنا وكيع، عن شعبة وسفيان، عن حبيب عن ميمون بن أبي شبيب، عن المغيرة بن شعبة؛ قالا: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم ذلك.

 

1- Bize Ebu Bekir b. Ebî Şeybe anlattı. Dediki: bize Veki* Şu'be'den o da el-Hakem'den o da Abdurrahman b. Ebî Leyla'dan o da Semuretu'bnu Cündeb'den naklen rivayet etti.  Bize yine Ebu Bekir b. Ebî Şeybe anlattı. Dediki: Bize Veki' Şu'be ile Süfyan'dan onlar da Habib'den o da.Meymun b. Ebî Şebîb'den o da Muğîre bin Şu'be'den işitmiş olarak rivayet etti. Semure ile Mugîre: «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu söyledi.» demişler.

 

 

AÇIKLAMA:    Müslim'in "meşhur eser" tabirini kullanması muhaddislerin ve başkalarının söyledikleri selefin ve halef'in çoğunluğunun ıstılah olarak kabul ettikleri tercih edilen kanaate uygun bir ifadedir. O da "eser" tabirinin kayıtsız şartsız olarak rivayet edilen her bir şey hakkında kullanılmasıdır. Gelen bu rivayetin Rasulullah (s.a.v.)'den gelmesi ya da sahabiden nakledilmesi arasında da bir fark yoktur. Horasan fukahası şöyle demişlerdir:

 

Eser sahabiye izafe edilip ona mevkuf olarak nakledilen rivayettir. Allah en iyi bilendir.

 

Hadisin senedinde adı geçenlere gelince, "Muğire" isminin meşhur olan mim harfinin ötreli olduğudur. İbnu's-Sikkit, İbn Kuteybe ve başkaları ise bunun mim harfinin kesreli okunuşu ile de söyleneceğini zikretmektedirler. Muğire b. Şu'be (r.a.) Arap dahilerinden birisi idi. Künyesi Ebu İsa'dır. Ebu Abdullah ve Ebu Muhammed olduğu da söylenir. hicri 50 yılında vefat etmiştir,51 yılında vefat ettiğini söyleyenler de vardır. Hendek gazası senesinde Müslüman olmuştur. Onun ile ilgili enteresan haberlerden birisi de onun Müslüman olduktan sonra üç yüz kadın ile evlendiğidir. Bin kadın ile evlendiği de söylenmiştir.

 

Semura b. Cündeb ise dal harfi ötreli ve fethalı olarak da okunur. Babası ve dedesiyle birlikte ismi Semura b. Cündeb b. Hilal el-Fezari'dir. Künyesi Ebu Said' dir, Ebu Abdullah, Ebu Abdurrahman, Ebu Muhammed ve Ebu Süleyman olduğu da söylenir. Kufe'de Muaviye'nin halifeliğinin son zamanlarında vefat etti. Allah onlara rahmet buyursun.

 

Burada sözü geçen Süfyan ise Ebu Abdullah künyeli Süfyan es-Sevr!' dir. Daha önce "Süfyan" isminin sin harfinin ötreli olmakla birlikte fethalı ve kesreli de telaffuz edileceği geçmiş bulunmaktadır. Senette sözü geçen Hakem ise Hakem b. Uteybe'dir. Tabiinin en fakihlerinden ve abidlerinden idi. Allah ondan razı olsun.

 

Senette geçen Habib'in tam adı Habib b. Ebi Sabit Kays'dır, üstün bir tabiidir. Ebu Bekr b. Ayyaş dedi ki: Kufe'de dördüncüleri bulunmayan üç kişi vardı. Bunlar Habib b. Ebu Sabit, Hakem ve Ammar'dır. Üçü de fetva verirdi ama Habib'in önünde eğilmeyen kimse yoktu.

 

Bu rivayete dair zikredilen bu iki senette sened ilmi bakımından iki incelik bulunmaktadır. Bunların birincisi: Bu iki senedin bütün ravileri her iki sahabi ve Müslim'in hocaları ile bunların aralarında bulunanlar -Şu'be dışında- Kufelidirler. Şube ise Vasıti sonra da Basri nispetlidir. Müslim'in Sahih'inde yeri geldikçe -Allah Teala'nın izniyle dikkat çekeceğimiz gibi- göreceğimiz üzere bu türden incelikler oldukça çoktur.

 

İkinci incelik: Bu iki senedin her birisinde de başka bir tabiiden rivayet nakleden bir tabii bulunmaktadır. Bunun örnekleri de pek çoktur. Bazen üç tabiinin birbirinden rivayet naklettiği de olur. Bu da aynı şekilde çoktur ama birincisinden daha azdır. Yeri geldikçe bunların çoğuna da dikkat çekeceğiz. Dört tabiinin birbirinden rivayet naklettiği de görülmüştür ama bu oldukça azdır. Aynı şekilde bunun bir benzeri ashab-ı kiram'ın rivayetlerinde de görülmüştür. Bir sahabinin, bir sahabiden rivayeti çoktur, üç sahabinin birbirinden rivayeti ve dört sahabinin birbirinden rivayeti de az olmakla birlikte vardır. Ben ashab ve tabiinin rubai (dörtlü) ravilerini Sahih-i Buhari'nin şerhinin baş taraflarında senedieriyle ve birtakım yolları ile bir araya getirmiş bulunmaktayım.

 

Abdurrahman b. Ebu Leyla: Tabiinin büyüklerindendir. Abdullah b. Haris dedi ki: Onun gibisini doğuran bir kadın bilmiyorum. Abdulmelik b. Umeyr de şöyle demiştir: Ben aralarında Rasulullah (s.a.v.)'in ashabından birkaç kişinin de bulunduğu bir halkada Abdurrahman b. Ebu Leyla'yı gördüm. Onun hadisini dikkatle dinliyor, kulak veriyorlardı. Bunlar arasında Bera b. Azib de vardı.

 

Hicri 83 yılında vefat etti. İbn Ebu Leyla'nın adı Yesar'dır. Bilal, Buleyl ve Davud olduğu söylendiği gibi, adı tam olarak bilinmemektedir, de denilmiştir. Ebu Leyla sahabidir, Sıffin'de Ali (radıyallahu anh) tarafında savaşırken öldürüldü. Fıkıh kitaplarında adı tekrar tekrar geçen ve bilinen bir mezhebin sahibi olan fakih İbn Ebi Leyla'nın adı ise Muhammed'dir. O burada sözünü ettiğimiz Abdurrahman'ın oğludur. Hadis alimlerine göre zayıf birisidir. Allah en iyi bilendir.

 

Ebu Bekr b. Ebi Şeybe'nin adı da Abdullah'tır. Müslim hem ondan, hem onun kardeşi Osman' dan çokça rivayet nakletmiştir ama Ebu Bekr'den rivayeti daha çoktur. Her ikisi de aynı zamanda Buhari'nin de şeyhidirler. İkisinin de nispetleri dedelerinedir. Babalarının adı ise Muhammed b. İbrahim b. Osman b. Huvasti'dir. Ebu Şeybe'nin oğulları Ebu Bekr ve Osman'ın adı Kasım olan bir diğer kardeşleri daha vardır ki onun sahihte rivayeti yoktur. Kendisi zayıf bir ravi idi.

 

Ebu Şeybe'nin adı İbrahim b. Osman olup, Vasıt şehrinin kadısı idi. O da zayıf olduğu ittifakla kabul edilmiş bir ravidir. Ebu Şeybe'nin oğullarının babası olan ve onun oğlu Muhammed ise Fars Kadısı idi. Kendisi sika bir ravi idi. Bunu Yahya b. Main ve başkaları ifade etmiştir. Ebu Şeybe onun oğlu ve oğlunun oğullarının Abslı oldukları da söylenir. Ebu Bekr ve Osman oldukça üstün iki hadis hafızıdırlar. Ebu Bekr'in meclisinde 30 bine yakın hadis ravisi bir araya gelip toplanmıştır. Kendisi Osman'dan daha üstün ve daha ileri derecede hafızdı. Osman ise yaşça ondan büyüktü. Osman 239 yılında uzun bir ömürden sonra vefat etmiştir. Ebu Bekr'in vefat tarihi ise 235'tir. Ebu Bekr ile ilgili hoş hadiselerden birisi de Ebu Bekr el-Hatib el-Bağdadi'nin zikrettiği şu olaydır:

 

Ebu Bekr b. Ebi Şeybe, Vakidi'nin katibi Muhammed b. Sa'd ile Yusuf b. Yakub Ebu Amr en-Neysaburi'den de rivayette bulunmuştur. Her ikisinin vefatı arasında ise 108 yahut 107 yıl kadar bir süre vardır. Allah en iyi bilendir.

 

Müslim'in hadisin metnini önce zikredip sonra da "bize Ebu Bekr tahdis etti" deyip, arkasından iki sahabiye kadar ulaşan iki senedini zikrederek: "Dediler ki: Rasulullah (s.a.v.) böyle dedi" şeklindeki rivayetine gelince, şüphesiz ki böyle bir rivayet caizdir. Bundan önceki fasıllarda buna ve bununla ilgili hususlara dair açıklamaları kaydetmiş bulunmaktayız. Allah en iyi bilendir.

 

Bu hadisin isnadı ve ravilerinden bazılarının durumu ile ilgili olarak kısaca zikredeceklerimiz bunlardır. Asıl maksadımız bu olmamakla birlikte burası onların adının ilk geçtiği yer olduğundan sadece işaret etmekle yetindik.

 

 

Yalan Hadis Uydurmak

 

Hadisin metnine gelince Rasulullah (s.a.v.)'in: "Yalan olduğu görülen ... o da yalancılardan birisidir" buyruğu ile ilgili olarak Kadı İyad şöyle demektedir: Bu hadiste bizim aramızda bilinen rivayeti çoğul olarak "yalancılar" şeklinde olduğudur. Ebu Nuaym el-Asbahani "el-Mustahrac ala Sahih-i Müslim'de bunu Semure'nın naklettiği bir hadis olarak rivayetinde "iki yalancıdan birisi" anlamını verecek şekilde be harfi fethalı ve nun harfi de kesreli olmak üzere tesniye (ikil) rivayet etmiştir. Bu okuyuşa da böyle bir yalan sözü rivayet edenin bu yalanı ilk olarak başlatana ortak olacağını söyleyerek delillendirmiştir.

 

Sonra bu hadisi Ebu Nuaym, Muğire'nin rivayeti olarak: "Yalancılardan yahut iki yalancıdan birisi" diye şek (şüphe) ile hem tesniye, hem çoğul olarak rivayet etmiştir. Bazı imamlar "(......): Gör(ül)en" fiilinin -ye- harfinin fethalı olarak okunmasının da caiz olduğunu söylemişlerdir. (O takdirde anlamı edilgen mi olarak değil, etken fiil olarak: gören olur). Bu da açıkça anlaşılan ve güzel bir okuyuştur. Ye harfini ötreli okuyanların bu okuyuşunun anlamı ise, zannedilirse demektir. Fethalı okuyanın anlamı ise açıktır. Bu da bilirse, bilerek demek olur. Bunun da zannederse anlamında olması da mümkündür çünkü "görmek" fiilinin "zannetmek" anlamında kullanıldığı da nakledilmiştir. Burada böyle bir kaydın söz konusu edilmesi bunu nakleden kimsenin ancak yalan olduğunu bildiği ya da zannettiği bir sözü rivayet etmesi halinde günahkar olmasının sözkonusu olacağından dolayıdır. Yalan olduğunu bilmediği ve sanmadığı bir sözü rivayet etmesinde ise bir vebal yoktur. İsterse ondan başka bir kimse onu yalan sansın yahut öyle bilsin.

 

Hadisteki fıkhi hükümlere gelince: Hadiste yalanın ve yalan söylemeye kalkışmanın ağır bir vebal olduğu, naklettiği rivayetin yalan olduğunu ağırlıklı olarak zanneden kimsenin bunu rivayet etmesi halinde yalancı olacağı ifade edilmektedir. Olmadık bir şeyi haber verdiği halde nasıl yalancı olmasın ki!322

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan!

 

2- RESULULLAH (S.A.V.)'E YALAN UYDURMANIN AĞIR VEBALİ OLDUĞU BABI