DEVAM: 107-108.
Kişinin Allah İsmini Vererek Diğer Bir Kişiye Sığınması
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
وَسَهْلُ
بْنُ بَكَّارٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
أَبُو
عَوَانَةَ ح و
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
جَرِيرٌ
الْمَعْنَى
عَنْ الْأَعْمَشِ
عَنْ
مُجَاهِدٍ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ قَالَ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَنْ
اسْتَعَاذَكُمْ
بِاللَّهِ
فَأَعِيذُوهُ
وَمَنْ
سَأَلَكُمْ
بِاللَّهِ
فَأَعْطُوهُ
وَقَالَ
سَهْلٌ وَعُثْمَانُ
وَمَنْ
دَعَاكُمْ
فَأَجِيبُوهُ
ثُمَّ
اتَّفَقُوا
وَمَنْ آتَى
إِلَيْكُمْ
مَعْرُوفًا
فَكَافِئُوهُ
قَالَ
مُسَدَّدٌ
وَعُثْمَانُ
فَإِنْ لَمْ
تَجِدُوا
فَادْعُوا
اللَّهَ لَهُ
حَتَّى
تَعْلَمُوا
أَنْ قَدْ
كَافَأْتُمُوهُ
Hz. İbn Ömer'den
(rivayet edildiğine göre) Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Her kim
Allah'ın ismini vererek size sığınırsa onu himayeniz altına alınız kim de
sizden Allah için birşey isterse ona (isteğini) veriniz."
(Ebu Davud dedi ki: Bu
hadisi bana rivayet eden üç şeyhden ikisi (Sehl ile Osman (bu cümleye ilave
olarak): "Sizi davet eden (in dâvetin)e icabet ediniz." (cümlesini
de) rivayet ettiler. Sonra (şu cümleyi rivayette üçüde birleştiler: "Kim
size bir iyilikte bulunursa siz de onu mükâfatlandırınız." (Sözü geçen üç
şeyhimden) Müsedded ile Osman (yukarıdaki rivayetlere ilâve olarak: "Eğer
(onu mükâfatlandıracak birşey) bulamazsanız, onun iyiliğini karşıladığınıza
kanaat getirinceye kadar ona dua ediniz." (cümlesini de) rivayet
etti(Ier).
İzah:
Ebû Davud, zekât;
Ne.saî, zekat; Ahmed b. Hanbel, II, 68, 96, 99, 127.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şeriften başına gelen bir musibetten veya zulümden yada bir
tecavüzden dolayı aciz kalıp da "Allah aşkına, Allah için" gibi
sözlerle Allah adına dileyen bir kimseye Allah'ın ismini tazim için elden
geldiğince yardım edip istediği-. ni yerine getirmenin farz olduğuna delâlet
etmektedirler. Bazı hadis sarihlerine göre Metinde geçen: "Her kim Allah
ismi vererek sîze sığınacak olursa onu koruyunuz." cümlesinin manası
"Eğer bir kimseden, üzerine arz olmayan birşey istenir de yapamaz ve size
iltica ederek özür dilerse onu kendi haline bırakın gidin" demektir.
Hadis-i şerifler artık
böyle bir kimseden o şeyin istenmeyeceğine, Aî-lah aşkına isteyen kimseye
istediğini vermek gerektiğine iyilik yapana mükâfat vermek lâzım geldiğine
verilecek mükâfat bulunamadığı takdirde kendisine duada bulunmak icab ettiğine
delildir. Ancak verilmesi veya istenilmesi memnu olan şeyleri vermek icab
etmez. Bu babda Taberânî Hz. Ebû Musa el-Eş'arî'den şu hadisi rivayet etmiştir.
"Allah aşkına isteyen (dilenci) mel'ûndur. Kendisinden kötü olmayan
birşey Allah aşkına istenildiği halde vermeyen kimse de mel'ûndur."
dilenciye lanet
edilmesi, bıktıracak derecede İsrar ettiği takdirdedir. Vermeyene lanet ise verilebilecek
bir şeyi vermediği zamana mahsustur. Ulema bu hadisi kerahete hamletmişlerdir.
Mevzumuzu teşkil eden
(5109) numaralı hadis-i şerifte geçen "sizi davet edenin davetine icabet
ediniz." cümlesi de davete icabet etmek gerektiğini ifâde etmektedir,
bilindiği gibi, ulemadan bu davet düğün yemeği için olursa icabet etmek vacib,
diğer davetlere icabet ise menduptur.
Nitekim (5030) numaralı
hadisin şerhinde açıklamıştır. Mevzumuzu teşkil eden bu hadisler daha önce
1672 numarada da geçmişti. Daha fazla malumat için sözü geçen numaradaki
hadisin şerhine müracaat edilebilir.