DEVAM: 44. Hased
(Kıskançlık)
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ قَالَ
أَخْبَرَنِي
سَعِيدُ بْنُ
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ أَبِي
الْعَمْيَاءِ
أَنَّ سَهْلَ
بْنَ أَبِي
أُمَامَةَ
حَدَّثَهُ
أَنَّهُ
دَخَلَ هُوَ
وَأَبُوهُ
عَلَى أَنَسِ
بْنِ مَالِكٍ بِالْمَدِينَةِ
فِي زَمَانِ
عُمَرَ بْنِ عَبْدِ
الْعَزِيزِ
وَهُوَ
أَمِيرُ
الْمَدِينَةِ
فَإِذَا هُوَ
يُصَلِّي
صَلَاةً خَفِيفَةً
دَقِيقَةً
كَأَنَّهَا
صَلَاةُ مُسَافِرٍ
أَوْ قَرِيبًا
مِنْهَا
فَلَمَّا
سَلَّمَ
قَالَ أَبِي يَرْحَمُكَ
اللَّهُ
أَرَأَيْتَ
هَذِهِ الصَّلَاةَ
الْمَكْتُوبَةَ
أَوْ شَيْءٌ
تَنَفَّلْتَهُ
قَالَ
إِنَّهَا
الْمَكْتُوبَةُ
وَإِنَّهَا
لَصَلَاةُ
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا أَخْطَأْتُ
إِلَّا شَيْئًا
سَهَوْتُ
عَنْهُ
فَقَالَ
إِنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
كَانَ
يَقُولُ لَا
تُشَدِّدُوا
عَلَى أَنْفُسِكُمْ
فَيُشَدَّدَ
عَلَيْكُمْ
فَإِنَّ
قَوْمًا
شَدَّدُوا
عَلَى
أَنْفُسِهِمْ
فَشَدَّدَ
اللَّهُ
عَلَيْهِمْ
فَتِلْكَ
بَقَايَاهُمْ
فِي الصَّوَامِعِ
وَالدِّيَارِ
وَرَهْبَانِيَّةً
ابْتَدَعُوهَا
مَا
كَتَبْنَاهَا
عَلَيْهِمْ
ثُمَّ غَدَا
مِنْ الْغَدِ
فَقَالَ أَلَا
تَرْكَبُ
لِتَنْظُرَ
وَلِتَعْتَبِرَ
قَالَ نَعَمْ
فَرَكِبُوا
جَمِيعًا
فَإِذَا هُمْ
بِدِيَارٍ
بَادَ
أَهْلُهَا
وَانْقَضَوْا
وَفَنُوا خَاوِيَةٍ
عَلَى
عُرُوشِهَا
فَقَالَ
أَتَعْرِفُ
هَذِهِ
الدِّيَارَ
فَقُلْتُ مَا
أَعْرَفَنِي
بِهَا
وَبِأَهْلِهَا
هَذِهِ دِيَارُ
قَوْمٍ
أَهْلَكَهُمْ
الْبَغْيُ
وَالْحَسَدُ
إِنَّ
الْحَسَدَ
يُطْفِئُ
نُورَ الْحَسَنَاتِ
وَالْبَغْيُ
يُصَدِّقُ
ذَلِكَ أَوْ
يُكَذِّبُهُ
وَالْعَيْنُ
تَزْنِي
وَالْكَفُّ
وَالْقَدَمُ
وَالْجَسَدُ
وَاللِّسَانُ
وَالْفَرْجُ يُصَدِّقُ
ذَلِكَ أَوْ
يُكَذِّبُهُ
Sehl İbn Ebi Umame şöyle
demiştir: "(Birgün) babamla birlikte, Ömer İbn Abdulaziz'in Medine
Valiliği zamanında, Medine'de Enes İbn Malik'in yanma girdim. Bir de baktık ki
Hz. Enes yolcu namazı gibi ya da ona benzer (kısa) bir namaz kılıyor. Selam
verince babam (O'na): Allah sana rahmet etsin, söyle bakalım bu (kıldığın) farz
bir namaz mıdır yoksa kıla geldiğin nafile bir namaz mıdır? dedi (O da:)
Bu farz
namazdır ve Rasûlullah'ın
namazıdır. (Ben) unutarak yanıldığım birşey dışında (bunda bile bile)
hiçbir yanlışlık yapmadım. Muhakkak ki Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"(Kendiliğinden)
nefislerinize zorluk çıkarmayınız. Sonra size (Allah tarafından) zorluk
çıkartılır. Nitekim (geçmiş ümmetlerden) bir kavim kendilerini zora koştular da
Allah da onlara zorluk çıkardı. İşte kiliselerde ve mabetlerde kalıntıları
bulunan "ruhbanlığı da onlar uydurmuşlardır."[Hadid 27] Sonra ertesi
günü (Ebu Umame) sabahleyin (Hz. Enes'e) varıp:
(Bizimle beraber çöl
yolculuğuna katılman ve oradaki ibretli eserleri) görmen ve ibret alman için
(sen de hayvanına) binmez misin? dedi. (Hz. Enes de:)
Evet, cevabını verdi.
Bunun üzerine hepsi de (vasıtalarına) bindiler ve halkı helak olmuş, yıkılmış
ve yok olmuş, tavanları çökmüş bir diyara geldiler. (Ebu Umame Hz. Enes'e:) Bu
diyarı tanıyor musun? diye sordu, (Hz. Enes de:) Burayı ve halkını hem de nasıl
tanıyorum. Burası öyle bir kavmin diyarıdır ki, onları azgınlık ve kıskançlık
helak etti. Çünkü haset iyiliklerin nurunu söndürür, azgınlık ise bunu ya
doğrular, ya da yalanlar. (Yani azgınlık hasedin yapılmasını istediği kötü
fiilleri ya yerine getirip onun hükmünü icra eder. Ya da onun hükmünü icra
etmesine imkân vermez). Göz zina eder, Avuç, ayak, beden, dil ve mahrem yer de
bunu ya doğrular, ya da yalanlar.
İzah:
Dine, dinin aslında
olmayan unsurları sokarak dini güç yetirilmez bir ibadetler manzumesi haline getirmenin
ve hasedle zulmün, ülkelerin kısa zamanda yok olup gitmesine sebep olacaklarım
ifade eden bu hadis, İbn Kayyım el-Cevziyye'nin tahkikine göre, sahih
değildir. Çünkü çocuk ağlaması gibi namazı kısa kesmeyi gerektiren çok ciddi
bir sebep olmadıkça Hz. Nebi'in farz namazları kısa kestiği görülmemiştir.
Şayet, bu hadisin
doğruluğu kabul edilse bile, Hz. Enes'in kılmakta olduğu söz konusu namazın bir
farz namaz olduğu düşünülemez. Olsa olsa sabah namazının sünneti gibi revatip
sünnetlerden biri olabilir. Hz. Enes dinleri tahribten, ruhbanlıktan bahsetmekle
farz namazları âdabına ve erkânına riâyet ederek kılmayı kast etmiş olamaz.
Ancak, çocuk ağlaması gibi namazı kısaltmayı gerektiren çok önemli bir sebep
olduğu halde namazı uzatmamayı kast etmiş olabilir.
Hasedle ilgili lüzumlu
açıklamayı bir önceki hadisin şerhinde yapmış olduğumuzdan burada tekrara lüzum
görmüyoruz.