DEVAM: 38. Bir
Müslümanın Ayıbını Örtmek
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ يَحْيَى
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
مَرْيَمَ
أَخْبَرَنَا
اللَّيْثُ
قَالَ
حَدَّثَنِي
إِبْرَاهِيمُ
بْنُ نَشِيطٍ
عَنْ كَعْبِ
بْنِ
عَلْقَمَةَ أَنَّهُ
سَمِعَ أَبَا
الْهَيْثَمِ
يَذْكُرُ
أَنَّهُ سَمِعَ
دُخَيْنًا
كَاتِبَ
عُقْبَةَ
بْنِ عَامِرٍ
قَالَ كَانَ
لَنَا
جِيرَانٌ
يَشْرَبُونَ
الْخَمْرَ
فَنَهَيْتُهُمْ
فَلَمْ يَنْتَهُوا
فَقُلْتُ
لِعُقْبَةَ
بْنِ عَامِرٍ
إِنَّ
جِيرَانَنَا
هَؤُلَاءِ
يَشْرَبُونَ
الْخَمْرَ
وَإِنِّي
نَهَيْتُهُمْ
فَلَمْ
يَنْتَهُوا
فَأَنَا
دَاعٍ لَهُمْ
الشُّرَطَ
فَقَالَ
دَعْهُمْ
ثُمَّ
رَجَعْتُ
إِلَى
عُقْبَةَ
مَرَّةً
أُخْرَى
فَقُلْتُ
إِنَّ
جِيرَانَنَا
قَدْ أَبَوْا
أَنْ
يَنْتَهُوا
عَنْ شُرْبِ
الْخَمْرِ
وَأَنَا
دَاعٍ لَهُمْ
الشُّرَطَ قَالَ
وَيْحَكَ دَعْهُمْ
فَإِنِّي
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَذَكَرَ
مَعْنَى
حَدِيثِ
مُسْلِمٍ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
قَالَ
هَاشِمُ بْنُ
الْقَاسِمِ
عَنْ لَيْثٍ
فِي هَذَا
الْحَدِيثِ قَالَ
لَا تَفْعَلْ
وَلَكِنْ
عِظْهُمْ وَتَهَدَّدْهُمْ
Ukbe b. Âmir'in katibi
Dühayn dedi ki: "Bizim şarap içen bir takım komşularımız vardı. Ben
(birgün) kendilerini (şarap içmekten) men'ettim de vazgeçmediler. Bunun üzerine
Ukbe'ye varıp: "Ben şarap içen bu komşularımızı (şarap içmekten)
nehyettiğim halde vazgeçiremedim. Ben de onlar(ı bu işten vazgeçirmesi) için
polis çağıracağım" dedim. (Ukbe de bana:)
Onları bırak, cevabını
verdi. Sonra Ukbe'ye bir daha varıp:
Gerçekten komşularınıız
şarap içmekten vazgeçmeye yanaşmıyorlar. Ben de kendilerini vazgeçirmesi) için
polis çağıracağım, dedim.
Yazık sana onları bırak!
Çünkü ben Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken) işittim; dedi ve (bir önceki
4891.) Müslim (b. İbrahim) hadisinin manasını rivayet etti.
Ehû Dâvud der ki: Haşim
ibn el-Kasım bu hadise ilaveten Leys'den (şu sözleri de) rivayet etti. (Ukbe
sözlerini şöyle tamamladı: Bunu böyle) yapma; (fakat) önce onlara
(yumuşaklıkla) Öğüt ver. (Eğer vazgeçmezlerse o zaman) kendilerini tehdid et.
İzah:
Hadis-i şerif, bir
müslümanın gizli kalan bir kusuruna şahid olup da onu başkalarına açmadan
gizleyen bir kimsenin diri diri mezara gömülen bir kız çocuğunu mezardan çıkararak
hayata kavuşturmak kadar faziletli bir iş yapmış olacağını ifade etmektedir.
Çünkü, aslında Nebiler
dışında gizli günahları bulunmayan kimse, hemen hemen yok denecek kadar azdır.
Kul kusursuz kalmaz. Bu gizli kusurlar kul ile Allah arasındadır. Kul bu
kusurlarını açığa vurmayıp tevbesi ile meşgul olmakla mükellef bulunduğu gibi,
başkaları da onları araştırmaktan kaçınmakla ve tesadüfen muttali olması
halinde de onları saklamakla mükelleftir.
Eğer insan mü'min
kardeşinin tesadüfen muttali olduğu kusurların! başkalarına açarsa, o kimse
insanlar arasında itibarını kaybederek, büyük bir boşluğa düşebileceği gibi,
nasıl olsa başkaları tarafından kötü tanındığı düşüncesine kapılarak artık
aynı kusurları açıktan işlemekten çekinmeyen hayasız bir insan haline de
gelebilir. Bir müslüman için böyle bir duruma düşmek ise diri diri mezara
gömülmekten farksızdır.
Muttali olduğu kusurları
saklayarak, kusur sahibi müslümanı böyle rezil ve rüsvay bir duruma düşürmekten
kaçınan kimsenin tutumu ise, elbette diri diri mezara gömülen bir kimseyi
mezardan çıkararak tekrar es ki hayatına kavuşturmaya denktir.
Ancak bu tutum gizliden
günah işleyen kimseler hakkında olunca makbul ve övgüye layıktır.
Açıktan günah işleyen
ve kusurlarını herkese ilan eden kimseler hakkında takınılacak tavır ve takib
edilecek yol ise bu değildir. Onların isyanlarına rastlandığı zaman kendilerine
elle, yahut dille müdâhele edilecek, fakat buna güç yetirilmediği takdirde
güvenlik kuvvetlerine haber verilecektir.
İbn Şahin bu hadisin
garib olduğunu, Ebu Said ibn Yunus da illetli olduğunu söylemiştir. Hadisin
ravisi İbrahim'in güvenilir bir râvi olup olmadığı konusunda ulemâ ihtilâfa
düşmüştür.