بَاب
فِي ذِكْرِ
الْمِيزَانِ
24, 25. Mizan
(Amellerin Tartılması)
حَدَّثَنَا
يَعْقُوبُ
بْنُ
إِبْرَاهِيمَ
وَحُمَيْدُ
بْنُ
مَسْعَدَةَ
أَنَّ إِسْمَعِيلَ
بْنَ
إِبْرَاهِيمَ
حَدَّثَهُمْ
قَالَ
أَخْبَرَنَا
يُونُسُ عَنْ
الْحَسَنِ عَنْ
عَائِشَةَ
أَنَّهَا
ذَكَرَتْ
النَّارَ فَبَكَتْ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا يُبْكِيكِ
قَالَتْ
ذَكَرْتُ
النَّارَ
فَبَكَيْتُ فَهَلْ
تَذْكُرُونَ
أَهْلِيكُمْ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَمَّا فِي
ثَلَاثَةِ
مَوَاطِنَ
فَلَا
يَذْكُرُ
أَحَدٌ
أَحَدًا
عِنْدَ الْمِيزَانِ
حَتَّى
يَعْلَمَ
أَيَخِفُّ
مِيزَانُهُ
أَوْ
يَثْقُلُ
وَعِنْدَ
الْكِتَابِ
حِينَ
يُقَالُ
هَاؤُمُ
اقْرَءُوا
كِتَابِيَهْ
حَتَّى
يَعْلَمَ
أَيْنَ
يَقَعُ كِتَابُهُ
أَفِي يَمِينِهِ
أَمْ فِي
شِمَالِهِ
أَمْ مِنْ
وَرَاءِ
ظَهْرِهِ
وَعِنْدَ
الصِّرَاطِ
إِذَا وُضِعَ
بَيْنَ
ظَهْرَيْ
جَهَنَّمَ
قَالَ يَعْقُوبُ
عَنْ يُونُسَ
وَهَذَا
لَفْظُ
حَدِيثِهِ
Hasen (r.a.) den
(rivayet edildiğine göre? Âişe (r. anhâ) cehennem (ateşini) hatırlayıp da
ağlamış, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "Seni ağlatan nedir?"
diye sormuş (Hz. Aişe de): (Cehennem ateşini) hatırladım da onun iç;n
ağlıyorum, demiş (sonra Nebi Efendimize hitaben): "Siz kıyamet gününde
aile halkınızı hatırlayacak mısınız?" demiş, bunun üzerine Rasûllullah
(s.a.v.): "Üç yer var ki orada kimse kimseyi hatırlamaz: 1- Ameller
tartiiırken terazisinin hafif mi yoksa ağır mı geldiğini öğreninceye kadar.
2-
(Kendisine) amel defterinin verileceği sırada (yani): "Alın kitabımı
okuyun" (el-Hakka 19) sözünü henüz söylemeden Önce; (yani kişi) kitabının
sağından soluna mı yoksa arkasına mı nereye konulacağını bilinceye kadar (geçen
zaman içerisinde);
3- Sırat (tan geçme)
esnasında (yani Sırat köprüsü) cehennemin üstüne kurulduğu (ve kişiye haydi buradan
geç denildiği) zamanda."
(Ebu Davud der ki: Bu
hadisi bana rivayet edenlerden) Yakub (hadisi bana) Yunusdan (diyerek
"an" harf-i cerriyle muaftan olarak) rivayet etti. Oysa diğer
.şeyhim Humeyd îbn Mes'ade daha güvenilir bir rivayet ifadesi olan "ahbarani"
kelimesiyle rivayet etti.) Şu yukarıda geçen metin onun (Yakub'un) rivayetidir.
İzah:
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis, amellein tartılması haktır, diyen ehl-i sünnet ulemasının lehine,
amellerin tartılmasını inkar eden Mutezilenin ise aleyhine bir delildir.
Nitekim Cenab-ı Hakk:
"O gün vezn, (yani amellerin tartılması) haktır."[A'raf 9]
buyurmuştur. "Mizan (amellerin tartılması ve terazi) amellerin miktarının
bilinmesini temin eden şeyden ibarettir." Akıl bu terazinin ve amellerin
tartılmasının keyfiyetini (ve mahiyetini) idrak etme gücüne sahip değildir.
Buradaki terazi sözünü ulemanın büyük çoğunluğu, iki kefesi, iki kolu ve bir
dili olan terazi, şeklinde anlamış hatta bu şekilde resimler bile yapılmıştır.
Fakat aslında bu terazinin şekil ve keyfiyeti meçhuldür. Bugün ses, hareket ve
elektrik gibi cisim ve araziarı ölçen aletler vardır. Amelleri ölçen terazi ve
bizce biçimi bilinmeyen, fakat insanların işledikleri fiilleri en iyi ve en
doğru biçimde tartmaya yarayan bir ölçü aletidir. Bu aleti tecessüm ettirmeye
ve tasvir etmeye ihtiyaç yoktur.
Mu'tezile,
"ameller arazdır (onun tartılması için iade edilmesi mümkün değildir)
iadesi mümkündür desek bile tartılması ve Ölçülmesi imkansızdır. Zira ameller,
Allah Teâlâ tarafından bilinmektedir. Onun için de (mikdarı malum olan bir
şeyin) tartılması abestir" diyerek amellerin-tartılmasını inkâr etmiş (ve
bu konudaki naslan da te'vil etmiş)tir.
Oysa hadiste de geçtiği
gibi tartılacak olan amel defteridir. Burada anlaşılması müşkil bir şey yoktur.
Allah Teâlâ'mn fiillerinin bir takım maksatlarla muallel olduğunu (ve bazı
hikmet ve maslahatları bulunduğunu) kabul etmemiz halinde, diyeceğimiz şey
şudur: Amellerin ölçülmesinde ve tartılmasında mahiyetini kavrayamadığımız bazı
hikmetlerin bulunması mümkün ve muhtemeldir. Bu nevi hikmetleri bilemeyişimiz
tartılma hikmetinin abes olmasını gerektirmez.[Bk. Uludağ Süleyman. Kelâm İlmi
ve İslam Akaidi, 255-256.]
Aslında kıyamet gününde
insanın etrafındaki insanlara seslenerek "Alın kitabımı
okuyun."[Hakka 19] diyerek sevincini izhar etmek anı, mevzumu'zu teşkil
eden hadis-i şerifte söz konusu edilen kişinin: "evladü ıvalini dahi
düşünemeyeceği" üç dehşetli anından birisi değil, bilakis en sevinçli
olduğu anlarından bindir.
Binaenaleyh, her ne
kadar metinde geçen bu mevzuyla ilgili cümlenin zahiri "kişi amel
defterinin verildiği sırada evladü iyalini dahi düşünemeyecek derecede büyük
bir korkuya kapılacaktır" gibi bir mana ifade ediyorsa da biz bu gerçeği
gözönünde bulundurarak sözü geçen cümleyi "amel defterinin verileceği
sırada" diye tercüme ettik. Nitekim Bezlü'I Mechûd yazarı da bu cümlenin
bu manaya geldiğine dikkatleri çekmiştir.