SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HUDUD BAHSİ

<< 4403 >>

DEVAM: 17. Hırsızlık Yapan Veya Haddi Gerektiren Bir Suçu İşleyen Akıl Hastasının Durumu

 

حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ عَنْ خَالِدٍ عَنْ أَبِي الضُّحَى عَنْ عَلِيٍّ عَلَيْهِ السَّلَام عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ رُفِعَ الْقَلَمُ عَنْ ثَلَاثَةٍ عَنْ النَّائِمِ حَتَّى يَسْتَيْقِظَ وَعَنْ الصَّبِيِّ حَتَّى يَحْتَلِمَ وَعَنْ الْمَجْنُونِ حَتَّى يَعْقِلَ

 

قَالَ أَبُو دَاوُد رَوَاهُ ابْنُ جُرَيْجٍ عَنْ الْقَاسِمِ بْنِ يَزِيدَ عَنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ عَنْ النَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ زَادَ فِيهِ وَالْخَرِفِ

 

Ali (r.a)'den; rivayet edildiğine göre; Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Üç gruptan kalem kaldırılmıştır; uyanıncaya kadar uyuyandan, buluğa erinceye kadar çocuktan ve akıllanıncaya kadar akıl hastasından."

 

Ebû Davûd der ki: Bu hadisi Ibn Cerir Kasım b. Yezid'den, o da Ali (r.a) vasıtasıyla Ra-sulullah'tan (rivayet etti ve) ona "ve bunaklıktan.." sözünü ilave etti.

 

 

İzah:

Buhari, Hudud; İbn Mace, talak; Tirmizi, hudûd; Dârimî, hudûd; Ahmed b. Hanbel VI, 100, 101.

 

Bu bab; akıl hastası olan birisi, haddi gerektiren bir suç işlerse, kendisine had cezasının verilip verilmeyeceğini konu edinmektedir. Aynı hadisin çeşitli rivayetlerinde anlatı­lan olay da zina suçu ve recm cezası ile ilgilidir. Musannifin, babda hırsız­lık konusunda hiç hadis olmadığı halde bab başliğına "hırsızlık" kelimesini de ilave etmesi, üzerinde durulan mevzuun hırsızlık haddi ile ilgili olmasın­dan dolayıdır. Zaten birisine akıl noksanlığından dolayı bir had uygulanmı­yorsa başka hadler de uygulanmaz demektir. Bu babtaki rivayetlerde bah­se konu olan kadına deli olduğu için zina haddi olan recm uygulanmazsa, hırsızlık yapması halinde de el kesme cezası uygulanmaz.

 

Deli olan birisine haddin uygulanmayışının delili, geçen rivayetlerde görüldüğü üzere Hz. Nebi (s.a.v.)'in hadisidir.

 

Bir hadiste efendimiz üç kişiden kalemin kaldırıldığını beyan etmiştir. Bu üç kişi, uykuda olduğu müddetçe uyuyan, deliliği devam ettiği müd­detçe akıl hastası ve buluğa ermedikçe çocuktur. Ancak hadisin bazı riva­yetlerinde delilik yerine bunaklık kullanılmıştır.

 

Bu üç gruptan kalemin kaldırılmasından maksat nedir?

 

Hakikat midir yoksa mecaz mıdır? Bu konuda iki görüş vardır.

 

a) Meşhur olan görüşe göre bu ifade, kinayeli bir ifadedir. Kalemin kaldırılmasından maksat teklifin olmayışıdır. Yani kişi bu üç halde iken işlediği bir günahtan dolayı mesul değildir. Çünkü akıl nimetinden mah­rumdur.

 

Bu sözün zahiri ile kinaye manası arasındaki ilişki, teklifin yazmanın sonucu oluşudur. Nitekim bir ayette cenab-i Allah: "Size oruç yazıldı (yani farz kılındı)" buyurmuştur. Yazı kalemle olduğuna göre yazının varlığı kalemin de varlığını, yazının yokluğu kalemin de yokluğunu ifade eder. Başka bir cihetten de; kalemin yokluğu yazının yokluğunu yazının yokluğunu da teklifin yokluğu gerektirir. Buna göre mana: "Uyuyan, akıl hastası ve çocuk yaptıklarından dolayı yargılanamazlar, onlardan sorum­luluk kalkmıştır" demektir.

 

b) Bu sözden maksat hakikattir. Yani bu üç gruptan gerçekten kalem kaldırılmıştır. Şu hadis bu görüşün delilidir: "Allah'ın ilk yarattığı şey ka­lemdir. Ona yaz, demiş kalem de kıyamete kadar olacak olan herşeyi yaz­mıştır."

 

Allah bu kalemi Levh-i Mahfuza koymuştur. İnsanların yaptığı ve ya­pacağı iyi ve kötü herşeyi yazmaktadır. Çocuk, akıl hastası ve uyuyanın yaptıklarında günah olmadığı için kalem yazmaz. Allah'ın bu fiilleri yaz­mamasına hükmetmesi, kalemin kaldırılmasıdır. İşte efendimiz "kalem kaldırılmıştır" buyururken bu manayı ifade buyurmuştur.

 

Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi bunlardan birinci anlayış daha meş­hurdur. Hangi mana kastedilirse edilsin, kesin olan bir şey vardır. O da; akıl hastasının, uyuyanın ve çocuğun işledikleri cinayetlerden dolayı so­rumlulukları olmadığıdır; günaha girmiş olmazlar.

 

Buradaki "sorumluluk yoktur" sözünden maksadımız, mutlak değildir. Sorumlu oldukları noktalar da vardır. Mesela itlaf ettikleri malı tazmin zorundadırlar.

 

Konuya açıklık getirmek için ehliyyet ve arızalarından olan çocukluk ve cünûn (delilik) üzerinde kısaca duralım.

 

İslâm Hukuku'nda Ehliyet Arızalarından: Çocukluk ve Delilik:

 

Ehliyet, sözlükte salahiyet manasınadır.

 

İstılahta: İnsanın kendisine hüküm tealluk edecek bir durumda olmasıdır, Ehliyet vücub ehliyeti ve eda ehliyeti olmak üzere ikiye ayrılır:

 

Vücûb ehliyeti: İnsanın bir takım haklar edinme ve sorumluluklar yüklenme salahiyetidir. Bu ehliyetin aslı insan oluştur. Yani ister ana rah­mindeki cenin olsun ister hayattaki birisi, ister erkek ister kadın, ister de­li, ister akıllı, insan dediğimiz her varlık bu ehliyete sahiptir. Şu kadar var ki bu ehliyet herkeste aynı değildir. Mesela ana karnındaki ceninin zim­meti zayıftır. Aleyhine olan şeylerin vücubuna uygun değildir. Ama varis olmak, vasiyet, hibe gibi lehine olan hakların sübutuna ehildir.

 

Eda ehliyeti: İnsanın, kendisinden şer'an muteber olacak şekilde fiil meydana gelmesine salahiyetli olmasıdır. Yani kişinin söylediği bir sö­zün veya yaptığı bir işin hakiki bir sonuç doğurmasıdır.

 

Eda ehliyetinin esası akıldır. Yani insanın sahip olduğu - başka bir ifa­de ile bir fiili işlerken sahip olduğu- akla göre; kamil ve nakıs kısımları­na ayrılır. Yani aklı olmayanın eda ehliyeti yok, aklı eksik olanın eda eh­liyeti noksan (nâkısu'l-ehliye), aklı tam alanın da eda ehliyeti tam (kâmilü'l,ehliye) dir.

 

I- Temyiz çağına gelmemiş olan çocuk ve deli adîmu'l-ehliye (eda eh­liyetine sahip omayan) dirler. Dolayısıyla bunların sözlerine itibar edil­mez. Ancak mala yönelik bir cinayetleri olursa tazmin ederler. Vergi ve nafakalar konusunda mükelleftirler.

 

II- Temyiz çağına gelen çocuklar (mümeyyiz çocuklar) ve bunak (ma­tuhlar noksan ehliyetli (nakısu'l-ehliye)dirler. Mümeyyiz olmayan çocuk ve delinin yükümlü olduğu her şeyle bunlar da yükümlüdürler. Ayrıca hi­be kabulü, sadaka kabulü gibi sırf menfaat olan şeyleri velilerinin izni ol­madan, aliş-veriş gibi menfaatta da zarara da ihtimali olan tasarrufları ve­lilerinin izni ile yapabilirler. Hibe etmek, tasaddukta bulunmak gibi mali açıdan sırf zarar olan tasarrufları ise velilerinin izni bile olsa yapamazlar.

 

III- Akıl ve baliğ olan insanın ehliyeti kâmildir. Yani leh ve aleyhine olan tüm tasarrufları geçerlidir. Ancak insanın elinde olan ve olmayan ba­zı arızalar bu ehliyeti ortadan- kaldırır ya da noksanîaştınr. Mesela delir­me, bayılma, uyuma, sefahat, cehalet bunlardandır.

 

Ehliyet hakkındaki bu kısa bilgiden sonra şimdi üzerinde durduğumuz babın konusu olan ehliyetin arızalarından akıl hastalığı, çocukluk ve uyku hallerine geçebiliriz.

 

a) Delilik: (Akıl Hastalığı, Cunun)

 

İyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayıramamak, bunların sonucunu idrâk edememek halidir.

 

Delinin iman ve irtidadi anababasına tebaen muteberdir.

 

Delilik (cünun) iki çeşittir:

 

1- Cünun-i mutbık: Devamlı olan cünun (delilik): Bir akıl hastalığının mutbık sayılması için hastalığın ömür boyu olması şart değildir.

 

Asgari müddeti konusunda ulemadan farklı görüşler rivayet edilmiştir. Mecelle sarihi Ali Haydar efendi yaptığı araştırma sonunda bu meselede Hanefi ulemasından dört görüş tesbit ettiğini söyler. Bunlar:

 

a) Tam bir sene

 

b) Tam bir ay

 

c) Yarım seneden fazla

 

d) Bir gün ve gecenin yarıdan fazlası

 

Ali Haydar efendi; Fetavay-ı Suğra'da bunlardan birincisine, Kadıhan da ise ikincisine müftebih denildiğini kaydeder.

 

Sürekli olan cünun (delilik) yukarıda belirttiğimiz gibi mallarla ilgili fiillerde müessir değildirler. Yani sürekli olarak akıl hastalığına tutulmuş olan  birisi (mecnun-u mutbık), bir adamın malını telef ederse kendisine tazmin ettirilir, Kısası gerektiren bir suç işlerse kısas uygulanmaz, ama mali tazminatla sorumlu tutulur. Alım satım, icare, hibe etmek, hibe ka­bul etmek (vs) gibi sözlü tasarrufları geçersizdir. Bu tasarruf ister sırf menfaat, ister sırf zarar, ister ikisine de ihtimali olan cinsten olsun farket-mez. Çünkü deli ehliyetsizdir.

 

İbadetler konusunda da cununu mutbik müessirdir. Yani ibadeti düşü­rür. Ancak ibadeti düşürmesi için gerekli müddet ibadete göre farklıdır. Bu müddet namazlarda; İmam Azam ile İmam Ebu Yusuf'a göre bir ge­ce ve bir gündüzden birazcık fazladır. İmam Muhammed'e göre ise altın­cı namazın vaktinin girmesidir. Yani delilik hali bu kadar devam ederse o müddet içerisindeki namazlar düşer. Bu müddet oruç hakkında bir ay, ze­kat hakkında da bir yıldır.

 

2- Cünûn-i gayr-i mutbik: Sürekli olmayan akıl hastalığıdır. Bu şekil­deki bir hasta bazan akıllı bazan delidir. Bazı alimler mecnunu gayrı mutbikı: Ayda en azından bir defa rahatsizlaşan geri kalan kısımda normal olan akıl hastası, diye tarif ederler.

 

Bu gruptaki bir mecnunun delilik halindeki sözlü tasarrufları geçersiz, normal zamandaki tasarrufları geçerlidir. Ancak vekâlette mecnunu mut­bık ile gayri mutbik arasında fark vardır.

 

b) Çocukluk: Baliğ olmayan çocuk iki devrede incelenir:

 

1- Sabıyy-i gayr-i mümeyyiz: Mecelle'de şöyle tarif edilmektedir: "Bey' ve şırayı fehmetmeyen yani milkiyeti, bey'ın salib ve şifanın calib olduğunu bilmeyen ve onda beş aldanma gibi gabn-i fahiş olduğu zahir olan bir gabn-i, gabn-i yesirden temyiz ve tefrik eylemeyen çocuk olup, bunları temyiz iden çocuğa, sağıra mümeyyiz denilir." Bu tarifi şu şe­kilde sadeleştirebiliriz: "Sabıyyi gayri mümeyyiz: Alış-verişi anlamayan, bir şeyi satmanın milkiyeti elden çıkarmak, satın almanın da milk edin­mek demek olduğunu bilmeyen ve yarı yarıya aldanmak gibi aşırı aldan­mayı daha az aldanmadan ayıramayan çocuktur. Bunları ayırabilen de sa­bıyy-i mümeyyizdir."

 

Bazı alimler, yedi yaşından küçük çocuklara sabıyy-ı gayri mümeyyiz yedi yaşından büyük olup da buluğa ermemiş olanlara da sabıyy-i mü­meyyiz demektedirler.[Zeydan Abdül-Kerim, el-Veciz fi Usuli'I-Fîkh, 74.]

 

Sabıyy-i gayr-i mümeyyize ait hükümler, aynen akıl hastasına ait hü­kümlerdir. Hiçbir sözlü tasarrufuna itibar edilmez. Yani mecmunun sorumlu tutulmadığı şeylerden sabıyy-i gayri mümeyyiz de sorumlu tutul­maz. Sorumlu tutulduklarından o da sorumlu olur.

 

2- Sabıyy-i mümeyyiz: Sabıyy-ı gayri mümeyyizin özelliklerinin zıttı-na sahip olan (baliğ olmamış) çocuktur. Bu durumdaki bir çocuk ehliyet­ten tamamen yoksun değildir. Noksan ehliyetlidir. Tamamen menfaatına olan tasarrufları kayıtsız şartsız geçerli, zararına olan tasarrufları mutlak geçersiz; iki yöne ihtimali olanları da velilerinin olur vermesi halinde ge­çerlidir. İbadetlerle mükellef değillerdir, kendilerine had ve kısas uygu­lanmaz. Verdikleri zararı tazmin ve zekât gibi mali konularla mükelleftir­ler.

 

c) Uyku hali: Uyku hali muamelâta ait tasarruflara manidir. İbadetle­ri düşürmez ancak eda vaktini geciktirir. Yani uykudan dolayı namazını kılmayan kişi namaz kılmamaktan dolayı sorumlu tutulmaz, ama uyanın­ca namazını kılar.

 

Uyurken verilen fîlî zararlardan dolayı da bedeni ceza verilmez. Mali ceza verilir. Mesela birisi uyurken yuvarlansa ve bir başkasının ölümüne sebep olsa kısas uygulanmaz ama diyet verir. Haddi gerektiren bir suç iş­lerse had uygulanmaz.