بَاب
فِي
الِامْتِحَانِ
بِالضَّرْبِ
11. (Sorgulamada
Zanlıyı) Döverek İşkence Etmek (Caiz Midir?)
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الْوَهَّابِ
بْنُ نَجْدَةَ
حَدَّثَنَا
بَقِيَّةُ
حَدَّثَنَا
صَفْوَانُ
حَدَّثَنَا أَزْهَرُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ
الْحَرَازِيُّ
أَنَّ
قَوْمًا مِنْ
الْكَلَاعِيِّينَ
سُرِقَ
لَهُمْ
مَتَاعٌ
فَاتَّهَمُوا
أُنَاسًا
مِنْ
الْحَاكَةِ
فَأَتَوْا
النُّعْمَانَ
بْنَ بَشِيرٍ
صَاحِبَ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَحَبَسَهُمْ
أَيَّامًا
ثُمَّ خَلَّى
سَبِيلَهُمْ
فَأَتَوْا
النُّعْمَانَ
فَقَالُوا
خَلَّيْتَ
سَبِيلَهُمْ
بِغَيْرِ
ضَرْبٍ وَلَا
امْتِحَانٍ
فَقَالَ النُّعْمَانُ
مَا شِئْتُمْ
إِنْ
شِئْتُمْ أَنْ
أَضْرِبَهُمْ
فَإِنْ
خَرَجَ
مَتَاعُكُمْ
فَذَاكَ
وَإِلَّا
أَخَذْتُ
مِنْ ظُهُورِكُمْ
مِثْلَ مَا أَخَذْتُ
مِنْ
ظُهُورِهِمْ
فَقَالُوا
هَذَا حُكْمُكَ
فَقَالَ
هَذَا حُكْمُ
اللَّهِ وَحُكْمُ
رَسُولِهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ أَبُو
دَاوُد
إِنَّمَا أَرْهَبَهُمْ
بِهَذَا
الْقَوْلِ
أَيْ لَا يَجِبُ
الضَّرْبُ
إِلَّا
بَعْدَ
الِاعْتِرَافِ
Ezher b. Abdullah
el-Harâzî şöyle haber verdi: Kelâ kabilesinden bir grubun malları çalındı.
Dokumacılardan bazı insanları itham edip onları Rasulullah'ın sahabesinden olan
Nu'man b. Beşir'e getirdiler. Nu'man onları bir kaç gün hapsetti, sonra
salıverdi. Kelâ'lılar Nu'man'a gelip: "Onları dövmeden ve işkence etmeden
salıverdin?" dediler. Nu'man: Nasıl
isterseniz. İsterseniz onları döveyim. Şayet mallarınız (onlardan) çıkarsa
mesele yok, ama çıkmazsa onların sırtına vurduğum kadar size de vururum"
dedi. Kela'lılar: Bu senin hükmün mü? dediler. Nu'man: Bu, Allah'ın ve
Rasulullah (s.a.v.)'in hükmüdür, dedi.
Ebû Davûd der ki:
"Nu'man bu sözü ile Kela'lılan korkut (mak istemiş) ti. Yani dayak ancak
itiraftan sonra icâbeder."
İzah:
Nesai, katu’s-sarik
Buhari, Ezher b.
Abdullah'a. Ezher b. Said ve Ezher b. Yezid de denildiğini söyler.
Tâbiûn'dandır. Bu zat bazan Harâzî bazatt Murâdî bazan da Müzeni diye
nisbetlendirmişlcrdir. İbn Ebi Davud, Kitabu'd-Duafa'sında bu zatın Hz. Ali'ye
küfrettiğini söyler. Ebu Davud'da: "Ben ona buğzederim" der. Ezelî
"Onun mezhebi hakkında ileri-geri konuştular" demiş, Aclî, sika
olduğunu söylemiştir (Bezlu'l - Mechûd, XVII, 326).
Kelâ: Yemen'de bir
kabiledir.
Metinden anladığımıza
göre; Kelâ kabilesine mensup bazı insanların malları çalınmış, onlar da dokumacılık
yapan bir grup insanı itham ederek, alıp vali olan Nu'man b. Be-şir (r.a)'e
getirmişler. Nu'man b. Beşir acaba ikrar ederler mi diyerek, zanlıları birkaç
gün hapsetmiş, onlar ikrar etmeyince de serbest bırakmış, Kelâlılar bunu yadırgamışlar,
Nu'man'dan zanlıları döverek ikrar ettirmesini istemişler. Ama Nu'man buna
razı olmamış, zanlıları döver ve çalınan mallan bulamazsa kisasen kendilerini
de döveceğini söylemiş, yaptığı işin Allah'ın ve Rasûlünün hükmü olduğunu
ilave etmiştir.
Hadis-i şerif suçu
ikrar etmesi için zanlıyı hapsetmenin caiz olduğuna, dövmek ve işkence etmenin
ise caiz olmadığına delalet etmektedir. Bezlü'l-Mechud'da Muhammed Yahya'nın,
"Bu, Allah'ın hükmüdür. Ama zamammızdaki bazı alimler suçu ikrar için dövmeyi
ve başka türlü bir tehdidi tecviz etmişlerdir" dediğini söyler.
Trablusî,
Muînu'I-Hukkâm adındaki eserinde, haps'in meşru olduğu yerleri sayarken, onuncu
olarak kendisine hırsızlık veya bir kötülük nisbet edilenin, hapsedilmesini de
sayar.
ed-Dürru'I-Muhtar'da,
hırsızlık töhmeti altında olan bir kimsenin suçunu ikrar ettirmek için kemiği
meydana çıkaracak derecede olmamak şartıyla dövmenin caiz olduğunu söyleyen
Hanefi alimlerden nakiller yapılmaktadır. Hasen b. Ziyad, İbnu'1-Iz el-Hânefî,
Zeylai, İbn Kemal, Tecnis ve Kmye müellifleri bunlardandır. Bu alimlerin
delilleri naklî ve aklî olmak üzere iki gruptur."[Bk. İbn Abidin. Haşiyetü
Reddi'l - Muhtar ala'd-Dürri'l-Muhtar, IV, 87, 88.]
Nakli delil şudur: Bazı
muahidler, Rasulullah'ın kendileri ile muahede yaptığı malı gizlemişler,
Rasulullah "İbn Ehtab mahallesinin hazine si nerede?" diye sorunca
"Ya Muhammed onu sadaka ve savaşlar tüketti" demişler. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v.) Zübeyr b. Avvam'a " bunlara ne istersen yap"
buyurmuş, Zübeyr (r.a) onlara biraz işkence yapınca sakladıkları malın yerini
göstermişlerdir.
Bu hadise, suçu meydana
çıkarmak için zanlıyı dövmenin cevazına delâlet etmektedir.
Aklî delilleri:
Devirlerinde, fesadın artmış olması ve hırsızlığı gören şahit bulmanın
güçlüğüdür. İbn Kemal: "Zamanımızda fesat çoğaldığı için, dövmenin caiz
olduğu görüşünü almak gerekir" demektedir. Ayrıca hırsızlıklar genelde
gece gerçekleştirildiği için hırsızlığa şahit olacak şahit bulmak pek mümkün
olmaz. Bu durum bir çok hak sahibinin hakkının zayâına sebep olur. Fesad
arttığı için işlediği suçu ikrar edecek kişi de pek çıkmaz. Onun için özellikle
hırsızlık yapma ihtimali fazla olan zanlıyı tehdid ederek ya da aşırıya
gitmemek kaydıyla döverek suçu isbata çalışmak meşrudur. Ama döverken dişi
veya eli kırılırsa, Kınye'de bildirildiğine göre, diyeti şikayetçi şahısça
ödenir.
Burada şuna işaret
etmek gerekir; tehdid veya dövme konusunda tüm itham edilenler aynı hükümde
değildir. İbn Abidin'in nakline göre İbnü'l-Iz el-Hanefi, et-Tenbih alâ
Müşkilati'l -Hidaye adındaki eserinde bu konu ile ilgili olarak şöyle
demektedir:
"Hırsızlık ve
benzeri bir suçla itham edilen kişi konusunda ulemanın cumhuru şu görüştedir:
Eğer itham edilen şahıs iyi hali ile tanınan birisi ise onu cezalandırmak caiz
değildir. Ama kendisine yemin ettirilip ettiril-meyeceği konusunda iki görüş
vardır. Kimi alimler onu itham eden kişinin ta'zir edileceğini söylerler. Ama
itham edilen kişinin hali bilinmiyorsa, gerçek anlaşılıncaya kadar hapsedilir.
Hapis müddeti bazılarına göre bir ay, bazılarına göre veliyyü'lemrin uygun
göreceği bir müddettir. Ama itham edilen şahıs fücuru ile tanınan birisi ise
bir grup alim onu, vali veya hakimin; bir kısım alim ise sadece valinin
dövebileceğini söylerler Bazı alimlere göre ise hiç kimse dövmez."
Fakih Ebu Bekr el-A'meş
de itham edilen kişi hırsızlığı inkâr ederse, reisin zannı galibi ile amel
ederek, ikrar ettirmeye çalışabileceğini söyler. Mesela, sanığı fasıklarla,
hırsızlarla birlikte görür, onun çalmış olmasına zann-ı galib hasıl olursa,
suçu itiraf ettirmek için dövebilir.
Bu nakiller gösteriyor
ki; Hanefî mezhebinin müteahhirûn ulemasına göre, hırsızlık yapma ihtimali
bulunan, fışkı ile tanınan kişileri, suçunu itiraf ettirmek için dövmek ya da
başka bir yolla tehdid etmek caizdir. Üzerinde durduğumuz hadise o günün
şartlarına göre verilmiş bir hükümdür.