DEVAM: 7. Katlde
Umulan Mağfiret
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
كَثِيرُ بْنُ
هِشَامٍ
حَدَّثَنَا
الْمَسْعُودِيُّ
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ أَبِي
بُرْدَةَ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ أَبِي
مُوسَى قَالَ
قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أُمَّتِي هَذِهِ
أُمَّةٌ
مَرْحُومَةٌ
لَيْسَ عَلَيْهَا
عَذَابٌ فِي
الْآخِرَةِ
عَذَابُهَا فِي
الدُّنْيَا
الْفِتَنُ
وَالزَّلَازِلُ
وَالْقَتْلُ
Ebû Musa (r.a)'dan
rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Benim şu
ümmetim, merhamet edilmiş bir ümmettir. Ona âhirette azâb yoktur. Onun
dünyadaki azabı, fitneler, zelzeleler ve bir birlerini öldürmeleridir."
İzah:
İbn Mâce, Zühd; Ahmed
b. Hanbel, 1V-408, 410.
Efendimizin "Benim
şu ümmetim" sözünden kas devircıe olan müsliimanlardır; ya da kıyamete
kadar gelecek olan tüm müslümanlardır. Ancak bu ihtimâllerden birisini tercihe
yarayacak bir delil yoktur.
Bu Ümmetin, merhamet
edilmiş bir ümmet oluşundan maksat şudur: Eski ümmetler için olan bir çok yük
ve görevler, bu ümmete yüklenmemiştir. Meselâ: onlar, günahtan tövbe için
kendilerini öldürürler, zekat olarak mallarının dörtte birini verirler, necaset
bulaşan yeri kaziriardı. Biz, Muhammed ümmetin'e ise bu gibi güçlükler emredilmemiştir.
Hadisteki en önemli
bölüm, Hz. Nebi (s.a.v.)'in ümmetine ahiret-te azabın olmayışını ifâde eden
kısımdır. Bu konu, alimleri hayli meşgul etmiş çeşitli tevillerde bulunmalarına
sebep olmuştur. Çünkü bu ifadenin zahirine göre, ister günah işlesin, ister
işlemesin, ister sâlih olsun, ister şakî hiç bir müslüman ahirette azap
görmeyecektir. Halbuki, Allah'ın adaletinin gereği, iyiler mükâfat; affa
uğramayan kötüler ceza görecektir. Bu keyfiyet bir çok sahîh hadiste sabittir.
İşte bunun için, bu cümleyi izahta alimlerden çok değişik tefsirler
nakledilmiştir. Biz bu cümleden anlaşılan mânâları maddeler halinde vermek
istiyoruz.
1- Müslümanlardan
ahirette azap edilenlere kafirler gibi azap edilmeyecektir.
2- Bu ümmet hakkında
galip olan bağışlanmaktır.
3- Çoğunlukla
Müslümanlar yaptıklarının cezasını dünyada çekerler. Uğradıkları sıkıntılar,
tutuldukları hastalıklar onların günahları için keffârettir.
4- Bu hadis, büyük
günah işlemeyenlere mahsustur. Yahut Efendimiz "bu Ümmet" derken
huzurunda bulunan sahabelere işaret etmiştir. Ahirette azab edilmeyecek
olanlar onlardır.
5- Burada, Allah'ın
dilemesine işaret eden bir kelime takdir edilir. Çünkü Cenab-ı Hakk bir âyette
"Şüphesiz Allah
kendisine eş koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar.” [Nisa,
48] buyurmaktadır.
6- Buradaki
"Ümmeften murâd, Hz. Nebi'in sünnetine uyan, Allah'ın emirlerine imtisal
edenlerdir.
7- Hadis, Hz. Nebi'in
ümmetini medh ve onların Allah'ın inayetine ve rahmetine mazhar olduğunu ifâde
için varîd olmuştur. Bu ümmet, diğer ümmetlere verilmeyen lütûflara naîl
olmuştur. Öyle ki, birisinin ayağına diken batsa, onun sebebiyle Cenab-ı Allah
o kişinin bir günahını affeder. Bu başka hiç bir ümmete verilmemiş hususiyetlerdendir.
Aliyyü'l Kân bu
tevillerin hiç birisinin karşımıza çıkan müşgülü ortadan kaldırmaya kafi
gelmediğini söyler.
Hadisin devamında, bu
ümmetin cezasının dünyada verileceğini onun da fitneler, zelzeleler ve
birbirlerini Öldürme olduğunu belirtilmektedir. Dünyadaki azap ahirettekinden
çok daha hafif olduğu için, dünyada sıkmti çekecek olmasına rağmen,
müslümanlar rahmetle muamele edilenler diye vasıflanmışlardır.
Miinâvî, bu mesele ile
ilgili olarak şöyle der. "Çünkü eski ümmetlerin durumu adaletle Rububiyet
yolu üzeredir. Bu ümmetin hali ise fazl ve ilahî ihsan yolu üzeredir."
Münâvî'nin dediklerinden şu sonuçları çıkarıyoruz: Daha önceki ümmetler, suça
uygun ceza esası ile muamele edileceklerdir. Bu Ümmet ise af, fazl ve mağfiret
esasına göre muamele görecektir.