DEVAM: 2. Fitneye
Koşmaktan Nehy
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ زَيْدٍ
عَنْ أَبِي
عِمْرَانَ
الْجَوْنِيِّ
عَنْ
الْمُشَعَّثِ
بْنِ طَرِيفٍ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
الصَّامِتِ
عَنْ أَبِي
ذَرٍّ قَالَ
قَالَ لِي
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا أَبَا
ذَرٍّ قُلْتُ
لَبَّيْكَ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ وَسَعْدَيْكَ
فَذَكَرَ
الْحَدِيثَ
قَالَ فِيهِ
كَيْفَ
أَنْتَ إِذَا
أَصَابَ
النَّاسَ مَوْتٌ
يَكُونُ
الْبَيْتُ
فِيهِ
بِالْوَصِيفِ
يَعْنِي الْقَبْرَ
قُلْتُ
اللَّهُ
وَرَسُولُهُ
أَعْلَمُ
أَوْ قَالَ
مَا خَارَ
اللَّهُ لِي
وَرَسُولُهُ
قَالَ
عَلَيْكَ
بِالصَّبْرِ
أَوْ قَالَ
تَصْبِرُ
ثُمَّ قَالَ
لِي يَا أَبَا
ذَرٍّ قُلْتُ
لَبَّيْكَ
وَسَعْدَيْكَ
قَالَ كَيْفَ
أَنْتَ إِذَا
رَأَيْتَ
أَحْجَارَ الزَّيْتِ
قَدْ
غَرِقَتْ
بِالدَّمِ
قُلْتُ مَا
خَارَ اللَّهُ
لِي
وَرَسُولُهُ
قَالَ
عَلَيْكَ
بِمَنْ
أَنْتَ
مِنْهُ
قُلْتُ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
أَفَلَا
آخُذُ
سَيْفِي
وَأَضَعُهُ
عَلَى
عَاتِقِي
قَالَ
شَارَكْتَ
الْقَوْمَ
إِذَنْ
قُلْتُ فَمَا
تَأْمُرُنِي
قَالَ تَلْزَمُ
بَيْتَكَ قُلْتُ
فَإِنْ
دُخِلَ
عَلَيَّ
بَيْتِي قَالَ
فَإِنْ
خَشِيتَ أَنْ
يَبْهَرَكَ
شُعَاعُ السَّيْفِ
فَأَلْقِ
ثَوْبَكَ
عَلَى وَجْهِكَ
يَبُوءُ
بِإِثْمِكَ
وَإِثْمِهِ
قَالَ أَبُو
دَاوُد لَمْ
يَذْكُرْ
الْمُشَعَّثَ
فِي هَذَا
الْحَدِيثِ
غَيْرَ
حَمَّادِ بْنِ
زَيْدٍ
Ebu Zer (r.a) şöyle
demiştir: Rasûlullah (s.a.v.) bana, -Yâ Ebû Zer, dedi. Buyur, Yâ Rasûlullah,
Emrin başım üstünde... dedim.
Râvî hadisi zikredip,
şöyle dedi: Rasûlullah: İnsanlar (topluca) ölüp, kabir bir köle fiyatına olduğu
zaman ne yaparsın? buyurdu. Allah ve Rasûlü daha iyi bilir veya Allah ve Rasulü
benim için ne seçerse onu. Sabra sarıl veya Sabret [şekler râvîlerindir ]
Rasûlullah daha sonra şöyle dedi: -Yâ Ebû Zer, Buyur ya Rasûlullah Ahcâr'u
zeyt'in kan içinde kaldığını gördüğün zaman ne yaparsın? -Allah ve Rasûlü benim
için ne isterse onu. Sen kendilerinden olduğun kişilerin (ailenin veya bi'at
ettiğin hükümdarın) yanına katıl. Yâ Rasûlullah! Kılıcımı alıp, boynuma
takmayayım mı? (savaşa katılmayayım mı?) Öyle yaparsan o kavme ortak olursun. Öyleyse
bana ne emredersin? Evine kapan Eğer seni kılıç parıltısının kaplamasından
korkarsan elbiseni yüzüne tut, o (seni öldürmek isteyen kişi) senin ve
kendisinin günahı ile döner)
İzah:
İbn Mâce, Fiten: Ebû
Davûd der ki Hz. Musa (a.s.)'ı bu Hadisle Hammad b. Zeyd'den babası zikretmedi.
Hadîsin İbn Mâce'deki
rivayetinde Ebû Zer're insanların başına gelecek olan kıtlıkta nasıl davranacaklarına
dair, Rasûlullah'm soru ve tavsiyeleri de yer almaktadır. İbn Mâce'deki bu
fazla metnin Ttirkçesi şu şekildedir.
Rasûlullah, "Yâ
Ebâ Zer', insanların başına gelecek olan; mescidine gelip de yatağına
dönemeyeceğin derecede şiddetli olan açlık halinde ne yaparsın?" buyurdu.
Ben de : Allah ve Rasulü daha iyi bilir, veya - Allah ve Rasulü benim için ne
isterse o olur, dedim. Rasûlullah, "O zaman iffetli ol (dilenmekten veya
haram nzıktan sakın) buyurdu..."
Hadis Metnindeki
"İnsanların ölüp kabrin bir köle fiyatına olacağı..." cümlesi
alimler arasında değişik şekillerde açıklanmıştır. Hattabî bu cümleyi iki
şekilde açıklar:
a) İnsanlar ölülerini
gömmekle o kadar meşgul olacaklar ki, bir Ölü için kabir kazıp, defnedecek
birisi bu işi ancak bir köle veya köle kıymeti karşılığında yapacaktır.
b) İnsanların
kabristanları daralacak, cenaze defnedecek yer kalmayacak bir kabrin fiatı bir
kölenin fiyatına erişecek.
Türbeştî, Hattabî'nin
bu yorumlarından ikincisini, yeryüzünün geniş olduğunu insanlar ne kadar çok
ölürlerse ölsünler yine de kabir sıkıntısının olmayacağını söyleyerek tenkid
etmiştir.
Avnü'l Ma'bûd müellifi
ise Türbeşti'nin tenkidini olumsuz bularak, hadisteki maksadın, Hattabî'nin
ikinci yorumu olduğunu söyler ve bu iddiasını başka rivayetlerle teyid eder.
Avnü'l Ma'bud'un bu
konudaki sözleri şu şekildedir:
"Türbeşti'nin bu iddiasına
şöyle cevap verilir. Buradaki kabristan'dan maksat, Medine'deki Cibâne'dir.
Medineliler'in adeti, cenazelerini oradan başka yere defnetmemek şeklinde cari
olmuştur. Mirkat'ta da böyle denilmektedir. Bir de ben derim ki, Mesabih ve
el-Mişkat'ta rivayet şu şekilde vâki olmuştur: "Yâ Ebâ Zer! Medine'de
ölümler olup, bir kabir, köle fiatma çıkar da kabir köle karşılığında
satılırsa... "bu rivayet, ikinci manâyı teyid etmektedir. Ve maksat olan
mânâ da budur. Çünkü hadisler birbirlerini tefsir ederler."
Bu cümle ile ilgili
olarak, iki mânâ daha ileri sürülmektedir. Onlardan birisi şudur: Ölümler çok
olduğu için, evler boşalacak ve ucuzlayacak. Nihayet bir köle fiyatına bir ev
satılacaktır. Halbuki ev fiyatları köle fiyatlarından çok daha pahalıdır.
İleri sürülen ikinci
mânâ da, kalabalık olan, hizmetçileri çok olan evlerde ancak bir hizmetçi
kalacak ve alinenin tüm işlerini o yürütecektir.
Şüpesiz bu son iki mânâ
sadece Ebû Davud'un rivayeti göz Önüne alınırsa muhtemeldir. Ama EI-Mesabih ve
el-Mişkat'ın rivayetleri göz önüne alındığında, bu mânâları anlamak mümkün
değildir. Hadisin siyakına uygun olan mânâ, Avnü'l Ma'bûd müellifinin de tercih
ettiği Hattabî'nin ikinci izahıdır.
Hadis-i şerifte,
Efendimiz, "kabir" mânâsına, sözlük manası "ev" olan "
kelimesini kullanmıştır. Râvilerden birisi de metni rivayet ederken bu
kelimeyi "yâni kabir" diye tefsir etmiştir. Biz tercemeyi yaparken
kelimeyi asıl mânâsı ve râvînin tefsirine hiç işaret etmeden, doğrudan doğruya
maksat olan mânâyı verdik ve "kabir" dedik.
Hadis'in devamında Hz.
Nebi Efendimiz, müslümanlar arasında cereyan edecek ve ortalığı kana bulayacak
bir savaşı haber vermektedir. Bu savaş "Ahcâru'z zeyd" denilen yerde
olacaktır. Burası Medine'de bir mahalle veya Medine'de bir yerdir. Avnü'l
Ma'bûd müellifi'nin Türbeş-tî'den naklettiğine göre burası, Yezid döneminde
meydana gelen savaşın geçtiği Nacre'den bir parçadır. Bu savaşta Yezid
ordusunun komutanı, Müslim b. Ukbe idi. Ukbe ordusu hz. Nebiin haremi olan Medine'ye
saldırdı. Orasının dokunulmazlığını hiçe saydı. Medine'nin batısındaki Harre
denilen yerde konakladı. Medine'deki erkekleri kılıçtan geçirdi. Üç beş gün bu
zulmü sürdükten sonra, Mekke ile Medine arasında tuzun suda eridiği gibi
eridi. İşte bu savaşta Ahcar'uz - Zeyd denilen yer, müslümanların kanlan
altında kaldı.
Hz. Nebi (s.a.v.)
Efendimiz, bu savaşta Ebu Zer'rin kendilerinden olduğu kişilere katılmasını
emretmiştir. Bundan maksat, terceme esnasında da işaret edildiği gibi, kendi
aile ve aşireti veya kendisine bi'at ettiği halifedir.
Ebû Zer, bu savaşta
kılıcını alıp savaşa iştirak edip edemiyeceğini sormuş, Rasûlullah'da Eğer
öyle yaparsan onlara ortak olmuş olursun" buyurmuştur. Bazı âlimler,
buradaki ortaklığın, günahta ortaklık olduğunu söylerler.
İbn Melik ise bunun,
kan akıtmaktan sakındırmayı tekit için olduğunu, çünkü kişinin kendisini
müdafaa etmesinin vacip olduğunu söyler.
Aliyyü'I Kârî ise şöyle
der:
"Doğrusu şudur:
Eğer hasım müslümansa ve bir fesat söz konusu olmazsa, kişinin kendisini
müdafaası caizdir. Ama saldırgan kâfir ise imkân nisbetinde kendisini müdafaa
vaciptir."
Efendimiz Ebû Zer're
son olarak "Kılıç parıltısının seni kaplamasından korkarsan elbiseni
yüzüne tut" buyurmuştur. Bundan murad şudur: eğer hasmının kılıcını
kullanmasından korkarsan, gözlerini kapa, kılıcını görme. Eğer onlar savaşmak
isteseler bile, sen savaşma; sulh taraftan ol. Şayet sen bu durumda
öldürülürsen, seni öldüren hem senin hem de kendisinin günahını çekecektir.