DEVAM: 25. Eteği
(Yerlere Doğru) Sarkıtma Konusunda Gelen Hadisler
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ حَدَّثَنَا
أَبُو
عَامِرٍ
يَعْنِي
عَبْدَ الْمَلِكِ
بْنَ عَمْرٍو
حَدَّثَنَا
هِشَامُ بْنُ
سَعْدٍ عَنْ
قَيْسِ بْنِ
بِشْرٍ التَّغْلِبِيِّ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
أَبِي
وَكَانَ
جَلِيسًا
لِأَبِي
الدَّرْدَاءِ
قَالَ كَانَ
بِدِمَشْقَ
رَجُلٌ مِنْ
أَصْحَابِ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يُقَالُ لَهُ
ابْنُ
الْحَنْظَلِيَّةِ
وَكَانَ رَجُلًا
مُتَوَحِّدًا
قَلَّمَا
يُجَالِسُ
النَّاسَ
إِنَّمَا
هُوَ صَلَاةٌ
فَإِذَا
فَرَغَ
فَإِنَّمَا هُوَ
تَسْبِيحٌ
وَتَكْبِيرٌ
حَتَّى
يَأْتِيَ
أَهْلَهُ
فَمَرَّ
بِنَا
وَنَحْنُ
عِنْدَ أَبِي
الدَّرْدَاءِ
فَقَالَ لَهُ
أَبُو الدَّرْدَاءِ
كَلِمَةً
تَنْفَعُنَا
وَلَا تَضُرُّكَ
قَالَ بَعَثَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
سَرِيَّةً
فَقَدِمَتْ فَجَاءَ
رَجُلٌ
مِنْهُمْ
فَجَلَسَ فِي
الْمَجْلِسِ
الَّذِي
يَجْلِسُ
فِيهِ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
لِرَجُلٍ
إِلَى
جَنْبِهِ
لَوْ رَأَيْتَنَا
حِينَ
الْتَقَيْنَا
نَحْنُ وَالْعَدُوُّ
فَحَمَلَ
فُلَانٌ
فَطَعَنَ
فَقَالَ
خُذْهَا
مِنِّي وَأَنَا
الْغُلَامُ
الْغِفَارِيُّ
كَيْفَ تَرَى
فِي قَوْلِهِ
قَالَ مَا
أُرَاهُ إِلَّا
قَدْ بَطَلَ
أَجْرُهُ
فَسَمِعَ
بِذَلِكَ
آخَرُ
فَقَالَ مَا
أَرَى
بِذَلِكَ
بَأْسًا
فَتَنَازَعَا
حَتَّى
سَمِعَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
سُبْحَانَ
اللَّهِ لَا
بَأْسَ أَنْ
يُؤْجَرَ وَيُحْمَدَ
فَرَأَيْتُ
أَبَا
الدَّرْدَاءِ
سُرَّ
بِذَلِكَ
وَجَعَلَ
يَرْفَعُ
رَأْسَهُ
إِلَيْهِ
وَيَقُولُ
أَنْتَ
سَمِعْتَ ذَلِكَ
مِنْ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَيَقُولُ
نَعَمْ فَمَا
زَالَ
يُعِيدُ عَلَيْهِ
حَتَّى
إِنِّي
لَأَقُولُ
لَيَبْرُكَنَّ
عَلَى
رُكْبَتَيْهِ
قَالَ
فَمَرَّ بِنَا
يَوْمًا
آخَرَ
فَقَالَ لَهُ
أَبُو الدَّرْدَاءِ
كَلِمَةً
تَنْفَعُنَا
وَلَا تَضُرُّكَ
قَالَ قَالَ
لَنَا
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الْمُنْفِقُ
عَلَى الْخَيْلِ
كَالْبَاسِطِ
يَدَهُ
بِالصَّدَقَةِ
لَا
يَقْبِضُهَا
ثُمَّ مَرَّ
بِنَا يَوْمًا
آخَرَ
فَقَالَ لَهُ
أَبُو
الدَّرْدَاءِ
كَلِمَةً
تَنْفَعُنَا
وَلَا
تَضُرُّكَ قَالَ
قَالَ لَنَا
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
نِعْمَ
الرَّجُلُ
خُرَيْمٌ الْأَسَدِيُّ
لَوْلَا
طُولُ
جُمَّتِهِ
وَإِسْبَالُ
إِزَارِهِ
فَبَلَغَ
ذَلِكَ
خُرَيْمًا
فَعَجِلَ
فَأَخَذَ
شَفْرَةً
فَقَطَعَ بِهَا
جُمَّتَهُ
إِلَى
أُذُنَيْهِ
وَرَفَعَ
إِزَارَهُ
إِلَى
أَنْصَافِ
سَاقَيْهِ ثُمَّ
مَرَّ بِنَا
يَوْمًا
آخَرَ
فَقَالَ لَهُ
أَبُو
الدَّرْدَاءِ
كَلِمَةً
تَنْفَعُنَا
وَلَا
تَضُرُّكَ فَقَالَ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ إِنَّكُمْ
قَادِمُونَ
عَلَى
إِخْوَانِكُمْ
فَأَصْلِحُوا
رِحَالَكُمْ
وَأَصْلِحُوا
لِبَاسَكُمْ
حَتَّى تَكُونُوا
كَأَنَّكُمْ
شَامَةٌ فِي
النَّاسِ فَإِنَّ
اللَّهَ لَا
يُحِبُّ
الْفُحْشَ وَلَا
التَّفَحُّشَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَكَذَلِكَ
قَالَ أَبُو
نُعَيْمٍ
عَنْ هِشَامٍ
قَالَ حَتَّى
تَكُونُوا
كَالشَّامَةِ
فِي النَّاسِ
Kays b. Bışr
et-Tağlibî'den rivayet olunmuuştur; dedi ki: Ebu'd- Derda'nın arkadaşı olan
babam bana (şunları) anlattı: Dımişk'da Nebi (s.a.v)'in sahabilerden İbn
Hanzaliyye diye anılan bir adam vardı. Yalnız (lığı seven ve yalnız yaşayan)
bir kimseydi. Halk ile az oturur kalkardı. Onun (meşguliyeti nafile) namaz{dan
ibaretti bu meşguleyetini bitirince) ailesinin yanına varırdı. (Bir gün) biz.
Ebu'd-Derda'nın yanında iken bize uğradı. Ebu'd-Derda (r.a) ona: "Bize
yararlı olacak ve sana zararlı olmayacak bir söz (söyle)" dedi. (Bunun
üzerine İbn Hanzaliyye şunları) söyledi: Resulullah (s.a.v) (düşman üzerine)
bir akıncı birliği göndermişti. Bir süre sonra (bu birlik savaştan) döndü.
Derken bu birliğe katılanlardan biri (Hz. Nebi'in mescidine geldi ve Resulullah
(s.a.v)'in de bulunduğu meclise oturdu. Yanında bulunan birisine
Düşmanla
karşılaştığımızda bizi bir görseydin! Falan kimse düşmana saldırıp "Al, bu
da benden! Ben Gifarlı yiğidim!" diyerek mızrağını (düşman'a) sapladı.
Onun bu sözü hakkında görüşün nedir? dedi. (O adam da): O zat'ın (bu sözüyle
yapmış olduğu cihad'ın) sevabını iptal ettiği görüşündeyim, cevabını verdi. Bu
sözü bir başkası işitti ve: Ben bu sözde bir sakınca görmüyorum, Bunun üzerine
münakaşaya başladılar. Nihayet (onların bu münâkaşasını) Resulullah (s.a.v)
duydu ve şöyle buyurdu: "Hayret doğrusu! (Allah yolunda savaşırken) bu
gibi sözler söyleyen bir müslümanın (bu savaşından gereği gibi) sevap almasına
ve (dünyada) iyilikle anılmasına hiçbir engel yoktur."
Kays b. Bişr sözlerine devam
ederek dedi ki: Babam daha sonra bana şunları anlattı: Gördüm ki, Ebu'd-Derda,
Hz. Nebi'in bu sözüne (çok) sevindi, ve "Sen bunu bizzat Rcsuîullah
(s.a.v)'den mi işittin?" diyerek başını İbn Hanzaîiyye'ye (doğru)
kaldırmaya başladı. (İbn Hanzaliyye'de): "Evet, (duydum)" cevabını
verdi. Ebu'd-Derda, ibn Hanzaliyye'ye (bunu bizzat Resulullah'tan mı duydun
diyerek sormaya devam etti. Nihayet ben (Ebu'd-Derda'nın bu soruyu tekrarlarken
içinde bulunduğu tevazuyu ve edebi görünce, kendi kendime) "Kesinlikle
Ebu'd-Derda (İbn Hanzeliyye'nin) dizlerine kapanacak" diyordum.
(Babam sözlerine devam
ederek şöyle) dedi: (İbn Hanzaliyye) bir başka gün (yine) yanımıza uğradı.
(Yine) Ebu'd-Derda ona: Bize yararlı olan ve sana zararlı olmayan bir söz
(söyle) dedi. O da: Resulullah (s.a.v.) bize: "Cihad için elinde tuttuğu
at'a masraf eden kimse sadaka vererek elini açıp da kapamayan kimse
gibidir" buyurdu, dedi.
Başka bir gün (yine)
bize uğradı. (Yine) Ebu'd-Derda: Bize yararlı ve sana zararlı olmayan bir söz
dedi. (O da): Resuluilah (s.a.v) bize: "Saçları (kulak memelerinden aşağı
inecek kadar) uzun, eteğide topuklarından daha aşağıya kadar sarkık olmasa
Hureym el-Esedî ne iyi adamdır" buyurdu, dedi.
Bu (söz) Hureym'e ulaştı
da koşup (eline) bir bıçak (aldı) ve onunla saçını kulaklarına kadar, eteğini
de dizlerinin yarısına kadar kısalttı. Sonra diğer bir günde bize (yine)
uğradı. Ebu'd-Derda ona: Bize fayda verecek ve sana zarar vermeyecek bir söz!
dedi. (O da): Resulullah (s.a.v)'i (şöyle) derken işittim: "Siz (müslüman)
kardeşlerinizin yanına varıyorsunuz. (Onların yanına vardığınız zaman) binek
hayvanlarına güzel eğerler vurunuz ve güzel elbiseler giyininiz. Öyle ki halk
içinde (vücuttaki) "ben" gibi
olunuz. Çünkü Allah çirkinliği ve isteyerek çirkinleşmeyi sevmez"
Ebû Dâvûd dedi ki: (Bu
cümleyi) Ebû Nuaym da Hişâm dan, "Ta ki halk arasında (vücuddaki)
"ben" gibi olunuz diye rivayet etti.
İzah:
Ahmed b. Hanbel IV-
180.
Hadis-i şerifte söz konusu
edilen olayları anlatan jbn Hanzaliyye'nin bu olayları oturarak mı yoksa ayakta
mı anlattığı kesin olarak belli değildir.
Eğer oturarak anlatmış
ise, "Ebu'd-Derda kesinlikle dizlerine kapanarak" anlamındaki
cümlede bulunan "dizlerine" kelimesindeki zamirin İbn Hanzaliyye ile
ilgili olması gerekir. Bu durumda cümle "Kesinlikle Ebu'd-Derda İbn
Hanzaliyye"nin dizlerine kapanacak diyordum" anlamına gelir. Ahmed
b. Hanbel'in rivayetinde bu cümle "Ebu'd-Derda onun dizlerine kapanmaya
niyetlendi" anlamına gelen lafızlarla rivayet edili-ğinden biz. İbn
Hanzaliyye'nin bu olayı oturarak anlattığı kanaatine vardık ve sözü geçen
zamirin de İbn Hanzaliyye'ye döndüğüne hükmederek tercümeyi buna göre yaptık.
Ancak, İbn
Hanzaliyye'nin bu olayı ayakta anlattığı farzedilirse, anlatılanları oturarak
dinleyen Ebu'd-Derda'mn ibn Hanzaliyye'nin dizleri üzerine kapanması mümkün
olmayacağından sözü geçen zamirin Ebu'd-Derda ile ilgili olması gerekir. Bu
durumda sözkonusu cümle "Ebu'd-Derda kendi dizleri üzerine çöktü" anlamına
gelir.
İbn Hanzaliyye, ibadete
düşkün, insanlar arasına fazla sokulmaktan hoşlanmayan birisi olduğu için
sözlerini bir an önce bitirip ibadetine dönmek gayesiyle konuşmasını oturmadan
ayakta yapmış olması da kuvvetle muhtemeldir.