بَاب
فِيمَنْ
أَعْتَقَ
نَصِيبًا
لَهُ مِنْ مَمْلُوكٍ
4. (Bir Köle Üzerinde
Payı Olan) Bir Kimsenin Kölenin Kendi Payı Kadar Olan Kısmını Hürriyete
Kavuşturması
حَدَّثَنَا
أَبُو
الْوَلِيدِ
الطَّيَالِسِيُّ
حَدَّثَنَا
هَمَّامٌ ح و
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
الْمَعْنَى
أَخْبَرَنَا
هَمَّامٌ
عَنْ
قَتَادَةَ
عَنْ أَبِي
الْمَلِيحِ
قَالَ أَبُو
الْوَلِيدِ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
رَجُلًا
أَعْتَقَ
شِقْصًا لَهُ
مِنْ غُلَامٍ
فَذُكِرَ
ذَلِكَ
لِلنَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَيْسَ
لِلَّهِ شَرِيكٌ
زَادَ ابْنُ
كَثِيرٍ فِي
حَدِيثِهِ فَأَجَازَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عِتْقَهُ
(Ebu'l- Velîd'in) babası
Üsâme b. Umeyr'den rivayet olunduğuna göre Bir adam bir köle üzerindeki payını
azad etmiş ve bu durum Peygamber (s.a.v.)'e haber verilmiş. (Bu haberi işiten
Nebi); "Allah'ın ortağı yoktur." buyurarak kölenin tüm vücudunun
hürriyete kavuştuğunu bildirmiş. (Bu hadisin diğer ravisi Muhammed) İbn Kesir,
rivayetine (şu cümleyi de) ilave etti: "Nebi (s.a.v.) de (o'nun)
hürriyetine kavuşturulmasını geçerli saydı."
İzah:
Ahmed b. Hanbel, II.
347.
Hattabi, bu hadis
üzerine yaptığı açıklamada şöyle diyor:
"Bu hadis-i şerif,
efendilerinden birisi tarafından vücudunun bir kısmı azad edilen bir kölenin,
diğer efendisinin de köle üzerindeki hissesini azad edip etmeyeceğine
bakılmadan, vücudunun tümünün hürriyete kavuş tu rulduğuna delalet etmektedir.
Bu hususta köle üzerinde hissesi o an diğer ortağın buna razı olup olmadığına
bakılmaz. Ancak köle üzerindeki birinci hissesini azad eden birinci ortak bu
haraketiyle ortağın köle üzerindeki hissesinin bedelini ona borçlanmış olur.
Bu borcunu o anda ödememesi neticeyi değiştirmez. Bu borcunun ödenmesi için
köleden çalışması da istenmez. Çünkü Hz. Nebi onun bir kısmının hürriyete
kavuşmaysıyla bütün vücudunun hürriyete kavuştuğunu bildirmiştir. Bu bakımdan
bu azadı yapan kimsenin, kölenin kalan kısmının bedelinim ortağına ödeyerek
veya ona borçlanarak kölenin vücudunun tümünü azad etmesi gerekir. Zira
hadis-i şerifte, Allah için yarısı azad edilen bir kölenin vücudunun kalan
kısmına bir insanın sahip olmasının, Allah ile ortaklık yapmak anlamına
geleceği ifade edilmektedir.
Ancak bu hüküm, kölenin
bir kısmını azad eden ortağın zengin olması halinde geçerlidir. Sözü geçen
kişinin fakir olması halinde geçerli değildir. Bu durumda kölenin geri kalan
kısmını da azad etmekte mükellef değildir. İbn Ebi Leylâ ile İbn Şübrüme,
Süfyân es-Sevrî bu görüştedirler. İki rivayetten en kuvvetli olanına göre İmam
Şafii de bu görüştedir. Bu görüşte olan ulemaya göre velaü'l-ıtıka hakkı da
köleyi azad eden kimseye aid olur.
imam Malik'e göre, bu
durumda ikinci sahibin hissesi birinci sahip tarafından kendisine ödenmedikçe
köle asla hürriyetine kavuşmaz. Bu görüş İmam Şafii'den de rivayet olunmuştur.
Ancak İmam Şafii bu görüşünden dönmüştür.
imam Şafii, birinci
görüşünde köleyi, ikinci görüşünde ortağı göz önünde bulundurmuştur.
İmam Şafii'den, kölenin
kalan ikinci yarısını hürriyetine kavuşturmasının o kısmın sahibi olan kişinin
isteğine
bağlı olduğuna dair
üçüncü bir görüş daha rivayet edilmiştir ki, İmam bu görüşte hem köleyi hem de
ikinci ortağı göz önünde bulundurmuştur.
İmam, Ebu Hanife'ye
göre ise, ortaklardan biri köle üzerindeki payını azad ettiği zaman bakılır; eğer
bu ortak zengin ise diğer ortak köle üzerindeki hissesini azad edip etmemekte
muhayyerdir. İsterse o anda ortağı gibi köle üzerindeki hissesini azad eder.
Bu durumda Vela-tü'ıtâka hakkı bu iki ortağa ait olur. İkinci ortak köle
üzerindeki hissesini bedelsiz olarak azad etmek istemezse bedelini kölenin
çalışıp kazanarak kendisine teslim etmesini isteyebilir. Kölenin bu bedeli
ödeyememesi halinde bu borcu ortağında kalır. Ortağı bu borcu verince veya
köleye ödetince köle tamamen hürriyetine kavuşur. Bu durumda velâ hakkı
tamamen köleyi hürriyetine kavuşturan ortağına ait olur."
Bu konuda merhum Ömen
Nasuhi Bilmen şöyle diyor:
"Bu hususta yesâr
(zengincilik) ve isâr (fakirlik), mu'tıkın (köleyi azad eden kimsenin) ortağına
ait hissesinin kıymetini tazmin edebilecek kadar bir mala malik olup
olmamasıdır."[Nasuhi bilmen omer; Hukuki îslâmiye Kamusu, IV, 37.]