SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

ET’İME BAHSİ

<< 3742 >>

DEVAM: 1. Davete İcabet Konusundaki Hadisler

 

حَدَّثَنَا الْقَعْنَبِيُّ عَنْ مَالِكٍ عَنْ ابْنِ شِهَابٍ عَنْ الْأَعْرَجِ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ أَنَّهُ كَانَ يَقُولُ شَرُّ الطَّعَامِ طَعَامُ الْوَلِيمَةِ يُدْعَى لَهَا الْأَغْنِيَاءُ وَيُتْرَكُ الْمَسَاكِينُ وَمَنْ لَمْ يَأْتِ الدَّعْوَةَ فَقَدْ عَصَى اللَّهَ وَرَسُولَهُ

 

el-A'rac'dan rivayet olunduğuna göre; Ebû Hureyre (r.a) şöyle dermiş: Yemeğin en kötüsü (kendisine) zenginlerin çağrılıp da, fakirlerin çağrılmadığı davet yemeğidir. Davete gelmeyen kimse muhakkak ki Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmiştir.

 

 

İzah:

Velîme: Nikâh, sünnet gibi mutlu bir olaydan dolayı verilen ziyafettir.Fakat bu kelime daha ziyade duğun yemeği anla­mında kullanılmakta meşhur olmuştur.

 

Ayrıca davet kelimesi de "ziyafet vermek" anlamında kullanılır.

 

Mevzumuzu teşkil eden bu babdaki hadislerde ifade buyurulan mesele­leri şu şekilde sıralayabiliriz:

 

1- Bir müslüman bir ziyafete çağırıldığı zaman hemen davete icabet ederek o ziyafete gitmeli, oruçlu değilse verilen yemekten yemeli, oruçlu ise yemek­ten yemeyip yemek veren kişinin hane halkına dua etmekle yetinmelidir.

 

2- Çağrılan ziyafete icabet etme hususunda verilen yemeğin düğün ye­meği olmasıyla akîka yemeği, ya da benzeri bir yemek olması arasında bir fark yoktur.

 

3- Davete uymayan kimse Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmiş olur.

 

4- Davetsiz olarak bir ziyafete giden kimse çağrılanların arasına gizle­nerek gelmesi cihetiyle hırsızlara benzediği gibi, karnını doyurduktan sonra gizlenme ihtiyacı duymaksızın çıkıp gitmesi cihetiyle de başkalarının malını gözler önünde zorbalıkla gasb ve talan eden çapulculara benzetilmiştir.

 

5- Ziyafetlerde verilen yemeklerin en kötüsü sadece zenginlerin çağırılıp da fakirlerin çağrılmadığı yemektir. Davete icabet esas itibariyle bütün davetlere şümûlu olan dinî bir vecibe ve içtimaî bir vazifedir.

 

Davet edilen ziyafetlere gitmenin hükmü konusunda merhum Ahmed Davudoğlu şöyle demektedir:

 

"Davete icabet Sâri'"hazretlerinin emridir. Ancak bu emrin vücub mu yoksa nedb mi ifade ettiği ulema arasında ihtilaflıdır. Nevevî'nin beyanına göre Şâfiîler'den bu hususta üç kavi rivayet olunmuştur. Bunların esah ola­nına göre, davete icabet etmek farzdır. Yalnız bazı özürler dolayısıyla bu farz sakıt olur. İkinci kavle göre davete icabet etmek farz-ı kifâye, üçüncü kavle göre ise menduptur. Bu hüküm düğün davetine mahsustur. Sair da­vetler hususunda dahi Şâfiîler'den iki kavil rivayet olunmuştur. Birinci kav­le göre, bütün davetler düğün daveti hükmündedir. Yani hepsine icabet va-cibtir. İkinci kavle göre sair davetlere icabet menduptur.

 

Kadı Iyaz, düğün davetine icabetin bütün ulemaya göre vacib olduğu­nu söylemiş, sair davetler hakkında ihtilâf edildiğini; İmam Mâlik ile cum­huru ulemaya göre onlara icabetin vacib olmadığını bildirmiştir.

 

Zahirîler her nevi davete icabetin vacib olduğuna kaildirler.

 

Hanefî imamları, "Bir kimsenin velîme davetine icabet etmesi gerekir. Gitmezse günahkâr olur. Şayet oruçlu bulunursa davete gider ve dua eder, oruçsuz olursa yemek de yer" demişlerdir. Mamafih onlara göre düğün da­vetine icabet vacib değil, sünnettir.

 

Nevevî'nin beyanına göre, davete icabeti ıskat eden Özürler; yemeğin şüp­heli olması, yalnız zenginlere tahsis edilmesi, davet yerinde huzurundan ezi­yet duyulacak bir kimsenin bulunması, şerrinden korkulduğu veya makamı­na tamaan davet edilmesi, içki, çalgı vesaire gibi münkerâtın bulunması gibi şeylerdir. Bu takdirde davet sahibinden özür dilemek caizdir.”[Davudoğlu, A. Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi, VII, 308-309.]

 

Hanefî ulemasından Bedrüddin el-Aynî, bu hususta şöyle diyor:

 

"Hanefî mezhebine göre, davete İcabet sünnettir. Bu hususta verilen ye­meğin düğün yemeği olmasıyla bir başka yemek olması arasında fark yok­tur. Bu görüş İmam Ahmed (r.a) ile İmam Mâlik'den de rivayet olunmuştur. İmam Şafiî (r.a)'ye göre ise, düğün yemeği davetine icabet etmek farz, onun dışındaki yemek davetlerine icabet etmekse müstehabtır.[Aynî, el-Binâye, IX, 202.]

 

Binaenaleyh, düğüne davet edilen bir kimsenin bu davete uyması gere­kir. Eğer düğüne gitmezse günahkâr olur. Düğün sahibinin izni olmadan dü­ğün yemeklerinden bir şey alınıp götürülemez ve isteyene de verilemez.

 

Bir düğüne davet edilen, orada oyun, eğlence olduğunu biliyorsa git­mez. Haberi olmadan gidip orada bir oyun ile karşılaşmışsa gücü yettiğinde bu oyunlara mani olur. Gücü yetmiyorsa ve oyun da sofraya karşı yapılı­yorsa sofraya oturmaz. Davet edilen bu kimse; kendisine uyulan, ilerde ge­len bir kimse ise, oyun sofra yanında olmasa bile o sofraya oturmaz. Böyle birisi değilse bu durumda oturmasında bir mahzur yoktur.

 

Yemeğe davet edilen kimsenin oruçlu olması halinde, eğer tutmakta ol­duğu oruç farz ve vacib oruçlardan biri ise orucunu bozmaz. 3737 numaralı hadis-i şerifte açıklandığı gibi ev halkına dua etmekle yetinir.

 

Fakat tuttuğu oruç nafile oruçlardansa, onu bozarak yemekten yiyebi­lir. Bu hususta Ö. Nasuhi Bilmen efendi şöyle diyor:

 

"Ziyafet vermek veya ziyafete davet olunmak nafile oruçları açmak hu­susunda bir özür sayılabilir. Binaenaleyh bilâhare kaza edeceğinden emin olan kimse vereceği veya çağırıldığı bir ziyafetten dolayı nafile olarak tutmuş ol­duğu orucunu bozabilir. Çünkü orucuna devam ettiği takdirde bir müslüman kardeşini gücendirmesi melhuzdur.

 

Bir kavle göre, nafile oruç ziyafet için zevalden evvel açılabilirse de ze­valden sonra açılamaz. Meğer ki bu orucun açılmaması ananın veya baba­nın hukukuna riayetsizliği müstelzim olsun. O zaman açılabilir."[Ö.N. Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, 302.]