SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

ET’İME BAHSİ

<< 3851 >>

DEVAM: 52. Kişi Yemeğini Yiyince Nasıl Dua Eder?

 

حَدَّثَنَا أَحْمَدُ بْنُ صَالِحٍ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ أَخْبَرَنِي سَعِيدُ بْنُ أَبِي أَيُّوبَ عَنْ أَبِي عَقِيلٍ الْقُرَشِيِّ عَنْ أَبِي عَبْدِ الرَّحْمَنِ الْحُبُلِيِّ عَنْ أَبِي أَيُّوبَ الْأَنْصَارِيِّ قَالَ كَانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِذَا أَكَلَ أَوْ شَرِبَ قَالَ الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي أَطْعَمَ وَسَقَى وَسَوَّغَهُ وَجَعَلَ لَهُ مَخْرَجًا

 

Ebû Eyyub eî-Ensârî'den rivayet olunmuştur; dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) (bir şey) yediği veya içtiği zaman; "Yediren, içiren ve yedirip içirdiği şeyi kolaylıkla boğazdan geçirip hazmettiren ve artıkları için bir çıkış yolu yaratmış olan Allah'a hamdolsım" diye dua ederdi.

 

 

İzah:

Tirmizî, da'avât

 

Hattâbî, metinde geçen kelimesinin "Allah" ke­limesinin sıfatı olduğunu kabul ederek: "...yediren (fakat kendisi) yedırilmeyen"[En'am 14] âyetinin ışığı altında bu kelimeye, "O Allah ki, herşeye yeter, yedirir, içirir, fakat kimse ona yedirip içiremez ve yetemez" manasını vermiştir. kelimesine ise, "Rabbin seni bırakmadı ve danlmadı"[Duha 3] âyetinin ışığında, "O Allah ki, kendisinden istemek, elinde bu­lunan nimetlere rağbet etmek asla terkedilemez." manası vermiştir.

 

Yine Hattâbî'ye göre metinde geçen kelimesi "Her zaman kendisine müracaat edilen" anlamına gelmektedir ki kastedilen yüce Allah'dır.

 

Ancak bazı sarihler bu kelimelerin "el-hamdu" kelimesinin mef'ulu mut-lakı durumunda olan mahzuf bir mastarın sıfatı olduğunu kabul etmişler­dir.[Muhammet b. Allan, el-Fatûhâtu'r-Rabbâniyye, V, 223.] Tercümemizde biz de bu görüşü esas aldık.

 

Bütün bu hadis-i şerifler yemekten sonra Allah'ın vermiş olduğu dün­yevî nimetlere ve uhrevî nimetlerden olan iman nimetine şükretmenin ve bu nimetleri dile getirmenin müstehap olduğuna delâlet etmektedir. Bu ise "El-hamdülillahillezi et'amane ve sekâna ve caalenâ minel müslimîn" demekle yerine gelmiş olur.

 

Bu konuda İsmail Lütfi Çakan şöyle demektedir:

 

"Fesahat, muktezây-i hale göre ifade-i meramda bulunmak, belagat ise kavuşulan nimete göre teşekkürde bulunmak, dua etmek de Allah katında makbuliyet demektir. Yemek bir nimettir. Doymuş olmanın değerini açlık çekene sormak gerekir. Yemeğin boğazdan rahatlıkla geçmesi ve hazmedil-mesi en az yemek bulabilmek kadar hatta ondan da büyük bir nimettir. Lok­ması boğazında kalmış bir insanın ızdırabmı tasavvur etmek veya yediği yemeği hazmedemiyen bir sindirim sisteminin vereceği elemi hayal etmek yapılacak en güzel duanın Hz. Nebi'in yaptığı bu dualar olduğunu anlamak için yeterlidir.

 

Bütün bunların ötesinde boşaltım aygıtının bulunması ve normal ola­rak görev yapması başlıbaşına fevkalâde bir nimettir. Yiyen, hazmeden ve fakat artıkları dışarı atamayan bir vücudun elem ve ızdırabmı ifade edebil­mek mümkün değildir.

 

Seçili ve kafiyeli, uzun uzun ve müretteb sofra dualarında böylesine kı­sa ve fakat ihatalı, gerçekten şükür ifade eden bir dua bulmak mümkün müdür?”