بَاب
رِوَايَةِ
حَدِيثِ
أَهْلِ
الْكِتَابِ
2. Kitap Ehlinin
Sözlerini Rivayet Etmenin Hükmü
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
مُحَمَّدِ
بْنِ ثَابِتٍ
الْمَرْوَزِيُّ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
الرَّزَّاقِ
أَخْبَرَنَا
مَعْمَرٌ عَنْ
الزُّهْرِيِّ
أَخْبَرَنِي
ابْنُ أَبِي
نَمْلَةَ
الْأَنْصَارِيُّ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّهُ
بَيْنَمَا
هُوَ جَالِسٌ عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَعِنْدَهُ
رَجُلٌ مِنْ الْيَهُودِ
مُرَّ
بِجَنَازَةٍ
فَقَالَ يَا
مُحَمَّدُ
هَلْ
تَتَكَلَّمُ
هَذِهِ الْجَنَازَةُ
فَقَالَ النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
اللَّهُ
أَعْلَمُ
فَقَالَ
الْيَهُودِيُّ
إِنَّهَا
تَتَكَلَّمُ
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مَا
حَدَّثَكُمْ
أَهْلُ
الْكِتَابِ فَلَا
تُصَدِّقُوهُمْ
وَلَا
تُكَذِّبُوهُمْ
وَقُولُوا
آمَنَّا
بِاللَّهِ
وَرُسُلِهِ
فَإِنْ كَانَ
بَاطِلًا
لَمْ
تُصَدِّقُوهُ
وَإِنْ كَانَ
حَقًّا لَمْ
تُكَذِّبُوهُ
İbn Ebî Nemle
el-Ensârî'nin babasından rivayet olunduğuna göre; Kendisi (bir gün) Rasûlullah
(s.a.v.)'in yanında oturuyormuş. (Hz Nebi'in) yanında bir yahudi varmış. Derken
oradan bir cenaze geçmiş. Bunun üzerine (yahudi): Ey Muhammed, cenaze kabirde
konuşur mu? diye sormuş.Rasûlullah (s.a.v.): "Allah daha iyi bilir"
cevabını vermiş. Yahudi ise; Kesinlikle cenaze konuşur, demiş.
Bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kitap ehlinin sözlerini ne tasdik ediniz, ne de
yalanlayınız. (Ancak) biz Allah'a ve Nebilerine inandık deyiniz,(Eğer onların
sözü) asılsız ise tasdik etmemiş olursunuz. Eğer doğru ise o sözü yalanlamamış
olursunuz."
İzah:
Buhari, şehadât; tefsir
sûre (Bakara), i'tisâm, tevhid
Yahudi, Nebi
Efendimize; "Cenaze, (kabirde) konuşur mu?" derken, cenaze kabirde
münker ve nekir tarafından sorguya çekilip, onların sorularına cevap verir mi
demek istemiş olsa gerektir. Çünkü onların kitabı olan Tevrat'ta, ölen bir
kimsenin kabirde münker nekir tarafından sorguya çekileceği yazılıdır.
Ancak yahudi bu soruyu
sorduğu zamanda henüz Rasûl-i Zîşan Efendimize bu hususta bir vahiy
gelmediğinden, soruyu cevapsız bırakmış ve ümmetine yahudilerin Kur'ân'da
açıklanmamış olan bu gibi sözlerini yalanlamamalarını ve tastık etmemelerini,
çünkü onların bu gibi sözlerinin muharref Tevrat'tan alınmış olması itibarıyla
yalana da doğruya da ihtimali bulunduğunu ifade buyurmuştur. Bu durum
yahudilerin sözlerini rivayet etmenin caiz olmadığını gösterir ki bu hadisin
bab başlığı ile ilgisi de burasıdır. Binaenaleyh bu hadis, kitap ehlinin
sözlerini nakletmenin caiz olmadığına delâlet etmektedir.
Ancak, ulemanın
açıklamasına göre bu hüküm henüz islâmî hükümlerin tamamlanıp İslâm kalplere
iyice yerleştikten sonra bu hususta genişlik hasıl olmuş, onların çeşitli
meselelerdeki görüşlerini öğrenmeye ve sözlerini nakletmeye izin verilmiştir.
Çünkü İslâmiyetin her konudaki hükümleri iyice belli olduktan sonra onların
sözlerini duyup öğrenmekte bir sakınca kalmamıştır. Zira İslâmiyetin bir
meseledeki görüşü iyice bilindikten sonra,"ehli kitabın görüşlerinin
doğruluk veya yanlışlığını anlamak mümkün hale gelmiştir.
Şu halde kitap ehlinin
kitaplarını okumak ya da sözlerini r akletmekle ilgili yasaklamalar İslâmın ilk
yıllarıyla ilgilidir. Daha sonra bu yasak kaldırılmıştır. Nitekim Hudûd
bölümün 26. babındaki hadis-i şerifler de bunu is-bat etmektedir.
Bu mevzuda Hafız İbn
Kesîr de şöyle diyor:
"Ne var ki bu İsrâiliyyata
dair hadisler ve sözler te'yid için değil delil getirmek için zikredilir. Çünkü
îsrâiliyât üç türlüdür.
1) Elimizde doğruluğuna
dair delil bulunan ve sahih olduğunu bildiğimiz kısım.
2) Elimizde bulunan (kaynağa)
aykırı olduğu için yalan olduğunu bildiğimiz kısım.
3) Ne o kabilden ne de
bu kabilden olmayıp hakkında söz söylenmemiş Dİan kısımdır. Biz bu kışıma
inanmayız fakat yalanlamayız da.
Yukarıda görüldüğü gibi
bunların anlatılması caizdir. Fakat çoğunlukla dinî bir konuda faydası
olmayacak şeylerdir. Bunun içindir ki ehl-i kitap bilginlerinin bir çoğu da
farklı görüşlere sahiptirler. Keza bu nedenle müfes-îirler arasında (onların
nakli hususunda) ayrılık göze çarpmaktadır. (Örnek alarak) Ashab-ı Kehf'in
adını zikretmekte, köpeklerinin rengini ve onların sayılarını
nakletmektedirler. Hz. Musa'nın asasının hangi ağaçtan olduğunu ve Allah
Teâlâ'nın İbrahim Nebi için dirilttiği kuşların adını ZÎk-'etmektedirler.
Bakara hâdisesinde ölüye vurulan kısmın neresi olduğunu ve Allah Teâlâ'nın Musa
ile konuştuğu ağacın türü zikredilmektedir. Daha sonra buna benzer, Allah
Teâlâ'nın Kur'ân'da müphem bıraktığı birçok konular vardır ki bunların
belirlenmesinde mükelleflerin ne dinî ve ne de dünyevî faydaları söz konusudur.
Lâkin onların değişik görüşlerini nakletmek caizdir. Nitekim Cenab-ı Allah
(buna örnek olarak) şöyle buyurur: "Karanlığa taş atar gibi 'mağara ehli
üçtür, dördüncüsü köpekleridir' derler. Veya 'beştir, altıncıları kopekleridir
derler. Yahut 'yedidir, sekizincileri köpekleridir” derler. De ki: Onların
sayısını en iyi bilen Kabbimdir. Onları pek az kimseden başkası bilmez. Bu
yüzden onlar hakkında bu kısa anlatılanların dışında kimseyle tartışma ve
onlar hakkında kimseden bir şey sorma." (Kehf, 22)"[İbn Kesîr,
Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, I, 6.]