بَاب
اجْتِهَادِ
الرَّأْيِ
فِي
الْقَضَاءِ
11. Hakimin Hüküm
Verirken İctihadda Bulunması
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ عَنْ
شُعْبَةَ
عَنْ أَبِي
عَوْنٍ عَنْ
الْحَارِثِ
بْنِ عَمْرِو
ابْنِ أَخِي
الْمُغِيرَةِ
بْنِ شُعْبَةَ
عَنْ أُنَاسٍ
مِنْ أَهْلِ
حِمْصَ مِنْ
أَصْحَابِ
مُعَاذِ بْنِ
جَبَلٍ أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَمَّا
أَرَادَ أَنْ
يَبْعَثَ
مُعَاذًا
إِلَى
الْيَمَنِ قَالَ
كَيْفَ
تَقْضِي
إِذَا عَرَضَ
لَكَ قَضَاءٌ
قَالَ
أَقْضِي
بِكِتَابِ
اللَّهِ قَالَ
فَإِنْ لَمْ
تَجِدْ فِي
كِتَابِ
اللَّهِ
قَالَ
فَبِسُنَّةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ فَإِنْ
لَمْ تَجِدْ فِي
سُنَّةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَلَا فِي
كِتَابِ اللَّهِ
قَالَ
أَجْتَهِدُ
رَأْيِي
وَلَا آلُو
فَضَرَبَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
صَدْرَهُ
وَقَالَ
الْحَمْدُ
لِلَّهِ
الَّذِي
وَفَّقَ
رَسُولَ
رَسُولِ اللَّهِ
لِمَا
يُرْضِي
رَسُولَ
اللَّهِ
Hıms halkından ve Muaz
b. Cebel (r.a)'in arkadaşlarından (olan) bir takım insanlardan rivayet olunduğuna
göre; Rasûlullah (s.a.v.) Muaz'ı Yemen'e göndermek istediği zaman ona şöyle
sormuştur: "Bir dava ile karşılaşırsan nasıl hüküm vereceksin?" Muaz
da şöyle cevap vermiştir: Allahın Kitabıyla hüküm vereceğim. (Nebi s.a.v.:)
"Allah'ın kitabında (bir hüküm) bulamazsan? (Muaz:) Rasûlullah (s.a.v.)'ın
sünnetiyle. (Nebi s.a.v.:) "Ya Rasûlullah'ın sünnetinde ve Allah'ın
Kitabında da (bir hüküm) bulamazsan?" (Muaz:) Kendi görüşümle ictihad
ederim, (hüküm vermekten) geri dönmem.
Bunun üzerine Rasûlullah
(s.a.v.) (Muaz'ın) göğsüne vurarak: "Allah Rasûlünün elçisini Allah
Rasûlü'nün arzusuna (muvafık hareket etmeye) muvaffak kılan Allah'a
hamdolsun" demiştir.
İzah:
Tirmizî, ahkâm; Ahmed
b. Hanbel, V, 230, 236. 242.
İctihad, lügatta,
"gayret göstermek, çalışmak, olanca gücü sarfetmek" demektir. Bir
fıkıh ıstılahı olarak,"hakkında kesin hüküm bulunmayan bir dinî meselede
hüküm ortaya koyabilmek için olanca gücün sarfedilmesi" şeklinde tarif
edilmiştir.
Hattâbî'nin
açıklamasına göre; metinde geçen, "kendi içtihadımla hüküm veririm"
cümlesi, "kıyas yoluyla Allah'ın Kitabı ve Rasûlünün sünnetinin ruhuna
uygun olarak hüküm vermeye çalışırım" manasında kullanılmıştır. Kitap ve
sünnete müracaat etmeden, sırf akıl ve mantık ölçülerine göre hüküm veririm
anlamında kullanılmamıştır.
Binaenaleyh bu hadis-i
şerif, Kitap ve sünnette açık bir hüküm bulunmadığı zaman kıyasa başvurmanın
meşruluğuna ve gereken yerde kıyasla hüküm vermenin gerekliliğine delâlet
etmektedir.
Yine bu hadis-i şerif,
hâkimin, hüküm vermek istediği konuda kendisinden daha bilgin ve daha fakih de
olsa başka bir hâkimin görüşünü taklit edemeyeceğine delâlet etmektedir. Bu
duruma göre hâkim, kendisinden daha âlim olan bir hâkimin hükmünü daha önce
duymuş veya öğrenmiş de olsa, yine kendi içtihadına göre hüküm verir. Eğer
vermiş olduğu hüküm diğer hâkimin hükmüne uygun düşerse uygular, uygun değilse
uygulamaz.
Metinde geçen,
"hüküm vermekten geri dönmem" sözü de; "ben ictihad etmekten
kaçınmam, üzerime düşen ictihad görevini eksiksiz olarak yerine getirmeye
çalışırım" manasında kullanmıştır.
e!-Cevzekânî;
el-Mevzuât isimli eserinde, konumuzu teşkil eden bu hadisin mevzu olduğunu ve
ravilerinden Haris b. Amr'ın kimliğinin meçhul olduğu gibi, "Muaz'ın
arkadaşları" sözüyle de kimlerin kastedildiğinin belli olmadığını
söylemiştir.
Tirmizî de bu hadis
hakkında şöyle diyor: "Biz bu hadisi yalnız bu şekilde bilmekteyiz. Onun
senedi bizce muttasıl değildir."
Ayrıca Hafız Cemaleddin
el-Mizzî ile Buharî de bu hadisin senedini tenkid etmişlerse de Zehebî,
Mîzanu'l-İ'tidâl'inde; "Bu hadisin Hz. Ömer ile Abdullah b. Mes'ud, Zeyd
b. Sabit ve İbn Abbas'a ulaşan mevkuf şahidleri bulunduğunu, Beyhâkî'nin de bu
mevkuf hadisleri Sünen-i Kübrâ'smda tahric ettiğini" ifade etmiştir.