DEVAM: 1. Hakimlik
Görevi İstemenin Hükmü
حَدَّثَنَا
نَصْرُ بْنُ
عَلِيٍّ
أَخْبَرَنَا
بِشْرُ بْنُ
عُمَرَ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
جَعْفَرٍ
عَنْ
عُثْمَانَ
بْنِ مُحَمَّدٍ
الْأَخْنَسِيِّ
عَنْ
الْمَقْبُرِيِّ
وَالْأَعْرَجِ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
جُعِلَ
قَاضِيًا
بَيْنَ
النَّاسِ فَقَدْ
ذُبِحَ
بِغَيْرِ
سِكِّينٍ
Ebu Hureyre (r.a)'den
rivayet olduğuna göre; Nebi (s.a.v.): "İnsanlar arasında hâkimlik yapmakla
görevlendirilen kimse bıçaktan başka bir şeyle boğazlanmış olur"
buyurmuştur.
İzah:
Tirmizî, ahkâm, Mâce,
ahkâm; Ahmet b. Hanbel, II. 230, 365.
Bu babtaki hadîs-i
şerifler; hâkimlik görevinin çok büyük kabiliyetler gerektiren, çok mce ve
manevi sorumluluğu çok büyük bir görev olduğunu, onun gerektirdiği
yükümlülükleri hakkıyla yerine getirmekten aciz olan kimselerin bu görevden
son derece uzak durmalarını çok veciz bir şekilde ifade etmektedir.
"Hâkimler üç
kısımdır: Biri cennette, ikisi cehennemdedir. Cennette olan, hakkı Öğrenip ona
göre hüküm verendir. Hakkı öğrendiği halde haksız hüküm verenler ise
cehennemdedir." mealindeki 3573 numaralı hadis-i şerifle; "Hâkim
hüküm verirken ictihadda bulunur da isabet ederse onun için iki sevap
vardır." mealindeki 3574 numaralı hadisti şerif göz önünde bulundurulursa,
mevzumuzu teşkil eden hadislerdeki hâkimlik görevi ile ilgili tahzî-rin genel
olmayıp sadece ehil olmadan bu görevi yüklenen yahut yüklenmek isteyen
kişilerle, bu görevi hakkıyla ifa edecek güce sahip olduğu halde bile bile
görevini kötüye kullanıp zulme â'et eden kimselerle ilgili olduğu anlaşılır.
Hattâbî'ye göre;
metinde geçen "Bıçaktan başka bir şeyle boğazlanma" sözünü iki
şekilde anlamak mümkündür:
1- Bedenine bir zarar
gelmese de dininin helak olmasından korkulur. Bir canlının boğazlanıp hayatına
son verilmesi bıçakla olduğuna göre
ve buradaki
boğazlanmanın da bıçaktan başka bir şeyle olduğu haber verildiğine göre;
burada varlığı sona eren şey maddî beden değil manevî hayattır, dindir.
2- Hâkimlik görevini
hakkıyla ifa etmemenin sorumluluğu ağır ve cezası şiddetlidir.
Bıçakla kesilen bir
hayvana nisbetle odun ve sopa gibi kör âletlerle kesilen bir hayvan ne kadar
çok acı çekerse, lâyık olmadan hâkimlik görevini yüklenen kimse de bu görevdeki
ihmalinden dolayı o nispette çok acı çeker, şiddetli cezaya çaptırılır.
Bu bölümün giriş
kısmında da açıkladığımız gibi, bir kimsenin kendisinden daha üstün ve yetkili
biri varken hâkimliği kabul etmesi mekruh, âciz olduğu halde hâkimliği kabul
etmesi ise haramdır. Hâkimliğin kendisine verilmesinde zaruret varsa onu kabul
etmesi farz, daha üstün ve yetkili durumda olanın kabul etmesi müstehap, yetki
bakımından eşit bulunması halinde bu görevi kabul etmek ise caizdir.
İfade ettiği bütün bu
manalarla birlikte mevzumuzu teşkil den bu hadislerin, hâkimliğin pek yüksek
mevkiinden kinaye olmaları da mümkündür. Çünkü hâkim, hak ve adaleti ayakta
tutacağı için birçok haksız kimselerin eza ve cefalarına maruz kalacaktır.
İnsanların bu eza ve cefası ise, bıçaktan başka bir şeyle çok acı bir şekilde
boğazlanmak gibidir.[Bk. Bilmen Ö.Nasuhi, Hukuk-i İslâmiye Kamusu, VIII, 212.]
Bir başka ifadeyle hâkimlik görevini hakkıyla yerine getiren hakkın kurbanı
olur.
İmam Ebû Hanîfe, İmam
Şafiî (r.a) gibi salih zatların bu görevi kabulden kaçınmaları ise kendi
devirlerinde zuhur eden bazı şartların bu görevi hakkıyla yerine getirmelerine
mani olacağı ve mevzumuzu teşkil eden hadis-i şeriflerdeki tehdide hedef
olacakları korkusundan başka bir şey değildir.