DEVAM: 19. Ariyye
Yoluyla Yapılan Alışverişler
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ أَبِي
شَيْبَةَ
حَدَّثَنَا
ابْنُ
عُيَيْنَةَ
عَنْ يَحْيَى
بْنِ سَعِيدٍ
عَنْ
بُشَيْرِ
بْنِ يَسَارٍ
عَنْ سَهْلِ
بْنِ أَبِي
حَثْمَةَ
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
نَهَى عَنْ
بَيْعِ
التَّمْرِ
بِالتَّمْرِ
وَرَخَّصَ
فِي
الْعَرَايَا
أَنْ تُبَاعَ بِخَرْصِهَا
يَأْكُلُهَا
أَهْلُهَا
رُطَبًا
Sehl b. Ebî Hasme'den
rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.), (taze) meyveyi hurma karşılığında
satmayı nehyetti, arâyâya ise ruhsat verdi. O; meyevenin tahmin edilerek kendi
mikdarı karşılığında satılmasıdır. Taze meyveyi (satın alan) sahipleri onu taze
olarak yerler.
İzah:
Buharî, buyu'; Müslim,
buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Muvatta, buyu'
Hadiste söz konusu
edilen "meyve"den maksat taze hurmadır.Çünkü konu, aynı cins malların
birbirleri mukabilinde satımı ile ilgilidir.
Yukarıdaki hadis-i
şerif izah edilirken arâyâ ile ilgili olarak yeterli bilginin verildiği
kanaatindeyiz. Yine orada, Hattâbî'nin bu hadisi ileri sürerek Şâfiîlerin
arâyâ anlayışını savunduğunu belirtmiştik.
Karşı görüşte
olanların, yani arâyâyı bir hibe olarak gören Hanefî ve Mâlikîlerin bu rivayeti
te'vil etmeleri gerekir. Çünkü ravi Hz. Nebi (s.a.v.)'in arâyâya ruhsat
verdiğini söyledikten sonra onu bir alım satım olarak izah etmiştir.
Umdetu'l-Kârî'de:
"Hadiste, bu akdin ravi tarafından "satış" diye adlandırılması;
onu "satış" olarak tasavvur etmesinden dolayıdır. Onun gerçek manada
bir satış olmasından dolayı değildir. Çünkü ariyye, (adından da anlaşıldığı
gibi) bir alışveriş değil, atiyyedir" denilmektedir. Aynî bu görüşünü;
kendisine iare edilen kişinin malı eline almadan ona sahip olamayacağını,
sahib olmadığı bir malı da satamayacağını söyleyerek kuvvetlendirmek ister.
Ancak bu, karşı görüş sahiplerini ilzam etmez. Çünkü onlar arayanın bir iare
olduğunu kabul etmezler.
Bezi sahibi de Aynî'nin
bu sözlerini aynen nakletmiş, yeni bir şey ilâve etmemiştir.
Hadisin sonundaki;
"sahipleri onu taze olarak yerler" ifadesi, akdin cevazını te'kidle
ifade için söylenmiş olsa gerektir.