بَاب
فِي
الرَّجُلِ
يَأْخُذُ
حَقَّهُ مَنْ تَحْتَ
يَدِهِ
79. Hak Sahibi Olan
Kimse Hakkını Borçlunun Malından (Onun İzni Olmasa Bile) Alır
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ يُونُسَ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
حَدَّثَنَا
هِشَامُ بْنُ
عُرْوَةَ
عَنْ
عُرْوَةَ
عَنْ عَائِشَةَ
أَنَّ
هِنْدًا
أُمَّ
مُعَاوِيَةَ
جَاءَتْ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَتْ
إِنَّ أَبَا
سُفْيَانَ
رَجُلٌ
شَحِيحٌ
وَإِنَّهُ
لَا يُعْطِينِي
مَا
يَكْفِينِي
وَبَنِيَّ
فَهَلْ عَلَيَّ
جُنَاحٌ أَنْ
آخُذَ مِنْ
مَالِهِ شَيْئًا
قَالَ خُذِي
مَا
يَكْفِيكِ
وَبَنِيكِ
بِالْمَعْرُوفِ
Âişe (r.anha)'den
rivayet edildiğine göre; Muâviye'nin annesi Hind, Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip:
Şüphesiz Ebû Süfyân cimri bir adamdır. Bana ve çocuklarıma yetecek malı
vermiyor. Onun malından bir şey almamda bana bir vebal var mı? dedi. Nebi
(s.a.v.): “Örf'e göre sana ve çocuklarına yetecek kadarını al” buyurdu.
İzah:
Buharî, buyu', nafakât,
ahkâm; Müslim, akdıye; İbn Mâce, ticârât; Nesâî, kudât; Dârimî, nikâh
Metinde görüldüğü
üzere, Ebû Süfyân'ın hanımı Hind, Hz.Nebi (s.a.v.)'e gelerek, kocasının
cimriliğinden bahisle, onun kendisinin ve çocuklarının ihtiyacını karşılayacak
malı vermediği için şikâyette bulunmuştur. Ebû Süfyân'ın cimriliğini de
"şahîh" sözü ile ifade-lendirmiştir. Arapçada cimri için kullanılan
esas kelime "bahîP'dir. Ancak "şahîh", "bahîl"den daha
geneldir. "Bahû"\ malı vermeyen kişiye denilir. "Şahîh" ise
her halükârda hiçbir şey vermeyen kişidir.
Hind, Hz. Nebi
(s.a.v.)'e kocasının, nafakasını vermekte kusur gösterdiğini şikâyet ettikten
sonra, onun haberi olmadan malım alıp alamayacağını sormuş,-Efendimiz de örf
mikdarınca kendisine ve çocuklarına yetecek mikdarı alabileceğini söylemiştir.
Aliyyü'1-Kârî, buradaki
örften maksadın şer'î örf olduğunu ve bunun da orta halli bir nafaka olduğunu
söyler. Fethu'l-Bârî'de ise, hadisteki örften maksadın halkın örfü olduğu
ifade edilmektedir.
Hâttâbî, bu hadisin
ihtiva ettiği fıkhî hükümleri şu şekilde beyan etmektedir:
1- Kadınların
nafakaları, kocalarına aittir.,
2- Çocukların
nafakaları, babaları tarafından temin edilecektir.
3- Kocaya veya babaya
borç olan nafaka ihtiyaca yetecek miktardır.
4- Hâkimin bildiği bir
konuda, delile ihtiyaç duymadan kendi bildiği ile hükmetmesi caizdir.
5- Mahkeme meclisinde bulunmayan
bir kişi aleyhine hüküm vermek caizdir.
Hanefîlere göre; bu
caiz değildir. Hz. Nebi'in yaptığı hüküm vermek değil, fetva vermektir.
6- İhtiyaç halinde, bir
kimsenin bazı kusurlarının söylenilmesi caizdir.
7- Bir kimse, kendisine
borcu olan kişi borcunu vermekten imtina ettiği takdirde; yanında borçlunun
malı bulunursa, o maldan hakkını alabilir. Bu malın alacaklının alacağı olan
mal cinsinden olması şart değildir. Çünkü cimri olan birisinin, kişinin
ihtiyacı olan her türlü malı toplayıp biriktirmesi mümkün olmaz.
Hattâbî'nin
belirttiğine göre; bazı âlimler bu hadisin ifade ettiği manadan istifade ile,
kadının hizmetçisinin nafakasının da kocasına ait olacağı hükmüne varmışlardır.
Çünkü Ebû Süfyân bir kavmin reisidir. Onun durumunda olan birisinin, ne kadar
cimri olursa olsun ailesinin nafakasını teminde ihmal göstermesi mümkün olmaz.
Bu yüzden hadiste sözkonusu edilen nafaka, Hind'in hizmetçisinin nafakasıdır.
Hizmetçi, kişinin kendi zım-nına dahil olduğu ve onun cümlesinden sayıldığı
için Hind: "O bana ve çocuklarıma yetecek şeyi vermiyor" demiş,
hizmetçiyi sözkonusu etmemiştir.
Hattâbî'nin bu hadisten
çıkardığı hükümlerden yedincisi âlimler arasında ihtilaflıdır. Hattâbî'nin
vardığı sonuç, İmam Şafiî ve bir grup âlimin görüşüdür. Hanelilerden sâhibeyn
de bu görüştedir. İbn Âbidin: "Bugün İmam Şafiî ve sâhibeyn'in görüşüne
göre fetva verilir" demektedir.
İmam Ebû Hanîfe'den
gelen bir rivayete göre; alacaklı borçlunun izni olmadan hakkını alamaz. Diğer
bir rivayete göre ise, eğer kendi alacağı cinsinden mal bulursa alır, aksi
halde alamaz. Ancak altın yerine gümüş veya gümüş yerine altın alabilir.
imam Mâlik'ten,
yukarıda geçen her üç görüş de rivayet edilmiştir.
Ahmed b. Hanbel'e göre
de; alacaklının, borçlunun izrii'olmadan alacağını tahsil etmesi caiz
değildir.