بَاب
فِي
الرَّهْنِ
76. Rehin
حَدَّثَنَا
هَنَّادٌ
عَنْ ابْنِ
الْمُبَارَكِ
عَنْ
زَكَرِيَّا
عَنْ
الشَّعْبِيِّ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لَبَنُ
الدَّرِّ
يُحْلَبُ بِنَفَقَتِهِ
إِذَا كَانَ
مَرْهُونًا
وَالظَّهْرُ
يُرْكَبُ
بِنَفَقَتِهِ
إِذَا كَانَ مَرْهُونًا
وَعَلَى
الَّذِي
يَرْكَبُ وَيَحْلِبُ
النَّفَقَةُ
قَالَ أَبُو
دَاوُد وَهُوَ
عِنْدَنَا
صَحِيحٌ
Ebû Hureyre (r.a)'den,
Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Sağmal hayvan rehin verildiği zaman; süt'ü, nafakası karşılığında içilir.
(Binek hayvanı) rehin edildiği zaman da nafakası karşılığında sırtına binilir.
Nafaka, (sütü) sağan ve (sırtına) binene aittir."
Ebu Dâvûd: "O bize
göre sahihtir" der.
Diğer tahric: Buhari,
rehn; Tirmizî, buyu'; İbn Mace, rühin (2440); Ahmed b. Hanbel, II, 228,472.
AÇIKLAMA:
Renn: Sözlükte;
hapsetmek, alıkoymak manalarına gelir. Istılahta; alacaklının alacağını
güvence altına almak için borçludan bir mal almasıdır. Teminat olarak alınan
mala da rehn denilir. Rehn veren borçluya, "râhin"; rehn alan
alacaklıya, "mürtehin"; rehn olarak verilen mala da "rehn"
veya "merhûn" denilir.
Rehnedilen mal taşınır
mallardan olabileceği gibi, taşınmaz mallardan da olabilir. Ancak malın başka
biriyle müşâen ortak olmaması gerekir.
Hadis-i şerifte;
nafakası mukabilinde rehin olan sağmal hayvanın sütünün sağılabileceği, binek
hayvanının sırtına binileceği ifade edilmektedir. Ama, süt sağma ve binmenin
kimin hakkı olduğu belirtilmemiştir. Yani bu haklar esas sahibi olan râhine mi
yoksa alacaklı durumdaki mürtehine mi aittir? Bu konuda bir açıklık yoktur.
Bundan dolayı hadisten elde edilen hükümde âlimler arasında ihtilâf edilmiştir:
1- Binmek ve sağmak
râhinin hakkıdır. Hattâbî şöyle der: "Nafaka, sağana ve binene aittir,
sözü kapalıdır. Bu sözde, binecek ve sağacak olanın râhin mi yoksa mürtehin mi
olduğu açık değildir."
Sindî de; burada süt
içecek ve hayvana binecek olandan maksadın râ-hin olduğuna işaretle şöyle
demektedir: "Cumhura göre râhin rehnettiği hayvanın sütünü içer ve ona
biner. Nafakası da kendisine aittir. Hadisten maksat; râhinin malı rehin
bırakması ile ondan istifade hakkının kesilmediğine işaret etmektir. Yani
sahibi o malı rehin bırakmadan önce nasıl kullanabiliyor idiyse, rehin
bıraktıktan sonra da öylece kullanabilir.
İbn Abdilberr: "Bu
hadis; âlimlerin çoğunluğuna göre, üzerinde icma edilen asıllara ve sıhhatinde
ihtilâf olmayan hadislere aykırı düşmektedir. Buharı ve başka âlimlerin, îbn
Ömer'den rivayet ettikleri, "Bir kimsenin hayvanı, onun izni olmadan
sağılamaz." hadisi bu hadisin neshedildiğine delildir." demektedir.
Tahavî de; bu hadisin,
faiz haram edilmeden önceki devirlerle ilgili olduğunu, faiz haram edildikten
sonra ise faize benzeyen tüm muamelelerin de haram kılındığım söyler. Memedeki
sütü satmak, menfaat karşılığında borç vermek de faizin benzerlerindendir.
Faizin haram kılınması ile birlikte, mürtehinin rehinden istifade etmesi de
yasaklanmış olmaktadır.
Yukarıda da işaret
edildiği üzere, âlimlerin büyük çoğunluğu hadisi bu şekilde anlamışlardır.
Bunlara göre rehn bırakılan malın geliri ve nafakası sahibine yani râhine
aittir. Hanefî, Şafiî ve Mâlikîlerin görüşleri bu istikamettedir.
Hattâbî; İmam
Şafiî'nin, Saîd b. el-Müseyyeb'den rivayet ettiği şu hadisin de cumhurun
görüşünü te'yid ettiğini söyler. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Rehn, onu rehin bırakan sahibinden menedilemez. Onun menfaati da külfeti
de ona aittir." Görüldüğü gibi bu hadis açık bir surette, rehnin
menfaatinin râhine ait olduğunu ortaya koymaktadır.
Üzerinde durduğumuz
hadisten, mürtehinin rehinin gelirinden faydalanabileceği sonucunu
çıkartırsak, iki yönden bu konudaki temel prensiplere zıt düşmüş oluruz:
a) Bir maldan,
sahibinin izni olmadan istifade etmeyi caiz kılmak,
b) Hayvandan edilen
istifade veya alınan ürünü, kıymeti değil de nafakası karşılığında tutmak.
Hayvana yedirilen otun, sağılan süt veya edilen istifadenin kıymetinden daha
az olması mümkündür. Bu durumda, süt veya menfaatin fazlalığı, neyin
karşılığında olacaktır? Bu faizdir.
Hadisi, cumhurun izah
ettiği manaya aldığımız takdirde şu hükümler de çıkar:
a) Rehin bırakılan
malın gelirleri, rehne dahil değildir.
b) Rehnin devamı için,
merhûnun, mürtehinin elinde devamlı olarak durması şart değildir. Çünkü Öyle
olsa İdi, râhinin hayvana binmesi mümkün olmazdı. Ancak râhin, hayvana ancak
gündüzleri binebilir, gece mürtehine
2- Rehin bırakılan
malı, nafakası karşılığında sağmak veya binmek mürtehinin hakkıdır. Ahmed b.
Hanbel ve İshak b. Râhûyeh bu görüştedir.
Şevkânî; bu görüşü
müdafaa sadedinde şöyle demektedir:
"Hadiste, kimin
bineceği ve kimin süt sağacağı belirtilmemiştir, onun için hadis mücmeldir
deniliyor. Ama hadiste bir kapalılık yoktur; çünkü mu-rad, nıürtehindir. Zira
râhinin mülkiyeti sebebiyle zaten malından istifade hakkı vardır. Hadiste ise,
nafaka karşılığında faydalanmadan bahsedilmektedir. O halde, diğer bir
rivayette de açıkça ifade edildiği üzere nafaka sebebiyle binmek ve süt sağmak
mürtehine mahsustur. Hammâd b. Seleme'nin Câmi'inde şu lafızla bulunan rivayet
bu manayı te'yid etmektedir: "Bir kimse bir koyunu rehin alsa verdiği ot
mikdannca sütünden içebilir. Fakat, otun parasından daha fazla süt alırsa bu
ribâdır."
Bu hadis; ihtiyaç
olduğu zaman râhinin izni olmasa bile mürtehinin rehinden istifade
edilebileceğine delildir. Ahmed, İshak, Leys, Hasen ve başkaları da böyle
demişlerdir."
İbn Kudâme de: el-Muğnî
adındaki eserinde Hanbelîlerin görüşünü şöyle savunmaktadır: "Hayvanın
nafakası lâzımdır, mürtehinin de bu hayvanda hakkı vardır. Bazan onun hakkını
alması, rehnin gelirinden ve mâlikinin vazifesi olan bir şeyi ona niyabeten
yapmakla olur. Bu; kadının nafakasını kocasının izni almadan onun malından
almasına benzer."
3- Bu konudaki hadis ve
asılların te'lifi mümkündür. Şöyle ki;
Râhin, hayvanın
gıdasını teminden kaçınırsa, mürtehin hayvanın sağlığını korumak ve alacağının
teminatını sürdürmek için hayvanı besler. Buna karşılık da sütünü içebilir,
sırtına binebilir. Ancak, içilen sütün kıymeti, hayvana yedirilen yemin
kıymetinden daha fazla olmamalıdır.
Bu görüş
Avnii'l-Ma'bud'da; Evzaî, Leys ve Ebû Sevr'e nisbet edilmektedir.
Şu ana kadar, hadisin
ulema tarafından anlaşılış şekli ve bundan çıkan farklı hükümleri verdik^
Taraflardan her birinin diğerlerinin delillerine itirazları ve bunlara
cevaplar vardır. Biz, daha fazla tafsilata girmek istemiyoruz. Ancak rehinle
ilgili genel hükümlere çok öz olarak işaret etmek istiyoruz:
1) Rehin; alacaklının,
alacağını teminat altına almak için borçludan bir mal almasıdır.
2) Alışveriş esnasında
rehin şart koşulması akde zarar vermez.
3) Rehn, her türlü
maldan olabilir.
4) Diğer akitlerde
olduğu gibi, rehinde de tarafların icab ve kabulü şarttır.
5) Mürtehin, rehnedilen
malı teslim alınca, onun damâmna girmiş olur. Dolasıyla, mal mürtehinin elinde
telef olsa, onun kıymeti kadar bedel borçtan düşer. Ancak, rehnedilen malın
kıymeti, borçtan fazla ise, bu fazlalık
İmam Şafiî'ye göre;
merhûnun tamamı mürtehinin elinde emanettir. Dolayısıyla mürtehinin kusur ve
kasdı olmadan merhûn mal telef olsa olduğu gibi râhinden gider. Mürtehinin
alacağı aynen devam eder.
6) Mürtehin, râhinin
izni olmadan merhûn maldan istifade edemez.
7) Borçlu borcunu
ödediği zaman, mürtehin rehni iade etmek mecburiyetindedir.
8) Mürtehin, rehni
kendisi muhafaza edebileceği gibi, karısı, çocuğu ve hizmetçisi vasıtasıyla da
muhafaza edebilir. Bir yed-i emine teslim etmesi de caizdir.
9) Mürtehin, rehni
hakkı olmayan bir şekilde kullanırsa, onu gasbetmiş gibi dâmin olur.
10) Rehnin korunduğu
binanın, koruyan bekçinin ve güden çobanın ücreti mürtehine aittir. Rehinin
beslenmesi (nafakası) ise râhinin borcudur.
11) Meyveli ağaç rehnedildiği
takdirde meyveler de rehne dahildir. Ama, ağaç değil de sadece meyve veya tarla
istisna edilerek sırf ekin rehin verilemez.
Rehin verildikten
sonra, malda meydana gelen verimin (hayvanın yavrusu, ağacın meyvesi gibi)
rehne dahil olup olmayacağı, âlimler arasında ihtilaflıdır.
Hanefîlere göre;
hayvanın yavrusu ve ağacın meyvesi asılları ile birlikte rehin sayılır. Ancak
daman konusunda asıl rehnedilen malla yavrusu arasında fark vardır. Rehnedilen
mal mürtehinin damânındadır, sonradan dünyaya gelen yavru ise emanettir.
Şâfiîlere göre ise;
esas maldan ayrı olan ürün rehne dahil değildir.
12) Yed-i emine teslim
edilen mal telef olsa, mürtehinin elinde telef olmuş sayılır.
13) Râhin, rehni
mürtehinin izni olmadan satarsa satış, mürtehinin iznine mevkuftur. İzin
verirse satış geçerli, aksi halde geçersizdir.
14) Mürtehin rehni,
geçici olarak iâreten râhine verebilir. Bu durumda mal, mürtehinin damânmdan
çıkmış olur.
Aslında rehn; İslâm
hukukunun en geniş konularından birisidir. Bu geniş konunun bu kadar dar bir
çerçevede anlatılması mümkün değildir. Ama bizim işimiz hadisi anlamak ve
hadisten çıkan hükme işaret olduğu için bu kadarla yetindik, konuya ana
hatlarıyla ışık tutmaya çalıştık. Daha geniş bilgi edinmek isteyenler fıkıh
kitaplarına müracaat etmeliler.