بَاب
فِي
حُلْوَانِ
الْكَاهِنِ
Kahinin Aldığı Ücret
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
عَنْ
سُفْيَانَ عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ أَبِي
بَكْرِ بْنِ
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
عَنْ أَبِي
مَسْعُودٍ عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَنَّهُ
نَهَى عَنْ
ثَمَنِ
الْكَلْبِ
وَمَهْرِ الْبَغِيِّ
وَحُلْوَانِ
الْكَاهِنِ
Ebû Mes'ud (r.a)'dan
rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.), köpeğin satışı karşılığı alınan
parayı, fahişenin ücretini ve kâhinin (kehânete karşı) aldığı ücreti nehyetti.
İzah:
Buharî, buyu'; Tirmizî,
buyu'
Bu hadis-i Şerifte Rasûlullah (s.a.v.) üç çeşit kazancın
caiz olmadığını belirtmiştir. Bunlardan ilk ikisi daha önce incelenmişti.
Burada sadece üçüncüsünden, kâhinin aldığı ücretten bahsedeceğiz. Önce kâhin
kelimesinin araplar arasında hangi manalarda kullanıldığını görelim, kâhin;
1- İleride olacak olan
hadiseleri bildiğini iddia edip onlarla ilgili haberler verendir. Araplar
arasında ileride olacak hadiseleri bildiklerini iddia eden birçok kâhin vardı.
Bunlar, cinlerden adamları olduğunu ve onların kendilerine haber verdiklerini
iddia ederlerdi.
2- Kendilerine verilen
bir kabiliyetle gizli şeyleri anladığını iddia edenlerdir.
3- Olayların
sebeplerine ve ön bilgilerine dayanarak gizli şeyleri bildiklerini iddia
edenler; bunlar faili bilinmeyen hırsızlıkların faillerini, zina ithamı
altında tutulan bir kadının zina edip etmediğini bildiklerini söylerler.
4- Bazıları, yıldızlara
bakarak olacak hadiseleri haber veren müneccimlere de kâhin derler. Tabii
bugün rasathanelerde hassas ve modern âletlerle gök cisimlerinin hareketlerini
inceleyip hesaplar yapan bilim adamlarına ve ilmî yollarla hava tahminlerinde
bulunan meteoroloji uzmanlarına kâhin denemez.
Avnü'l-Ma'bûd'daki
Aliyyü'1-Kârî ve Hattâbî'ye nisbet edilen ifadelere göre hadisteki nehiy iki
şeye şamildir:
a) Yukarıda
maddeleştirilen ve kâhin kelimesinin ifade ettiği manalar altına giren tüm
hareketler, bunların hiçbiri caiz değildir. Dolayısıyla bu hareketler
karşılığında alınan ücret ve bahşişler de haramdır.
b) Kâhinlerin haber
verdikleri bilgilere inanmak da caiz değildir. Günümüzde çeşitli yollarla
tatbik edilen falcılık için de hüküm aynıdır.
İster yıldız, ister
kahve falı olsun ya da başka bir usule dayansın, falcılık yapmak ve fala inanmak
kesinlikle caiz değildir. Gaybı Allah'tan başka hiçbir kimse bilemez. Fala
inanmak, Allah korusun kişiyi imanından edebilir. Kur'an-ı Kerim'in birçok
âyetinde gaybı sadece Allah'ın bildiğine dikkat çekilmiştir. Bunlardan
birkaçını hatırlayalım:
"Gaybın
anahtarları kendi yanındadır. Onları Allah'tan başka hiç kimse
bilmez."[En'am 59]
"Hiçbir kimse
yarın ne kazanacağını bilmez..."[Lokman 34] "De ki: Göklerde ve yerde
gaybı Allah'tan başka bilen yoktur."[Neml 65] Dinimiz bir tek fal şekline
müsaade etmiştir. O da tefe'üldür; hadiseleri iyiye yorumlamaktır. İşitilen bir
sözü hayra yormaktır. Büreyde'nin rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.), bir işe
göndereceği kişinin isim veya vardıkları yerin ismi ile tefe'ülde bulunur,
bunları iyiye yorardı. Bu şekilde bir tefe'ül en entellektüel kişilerde de
bulunan bir özelliktir. Müslümanlar, girişecekleri bir işin sonucunun hayır mı
şer mi olacağı konusunda bir gönül rahatlığı elde etmek için istihare yaparlar.
İstihare konusu daha önce işlenmiştir. Tabii tefe'ül dediğimiz şey bugünkü
manasıyla fal sayılmaz.