بَاب
فِيمَنْ
حَلَفَ عَلَى
طَعَامٍ لَا
يَأْكُلُهُ
11. Bir Yemeği
Yemeyeceğine Yemin Eden Kimsenin Durumu
حَدَّثَنَا
مُؤَمَّلُ
بْنُ هِشَامٍ
حَدَّثَنَا
إِسْمَعِيلُ
عَنْ الْجُرَيْرِيِّ
عَنْ أَبِي
عُثْمَانَ
أَوْ عَنْ أَبِي
السَّلِيلِ
عَنْهُ عَنْ
عَبْدِ الرَّحْمَنِ
بْنِ أَبِي
بَكْرٍ قَالَ
نَزَلَ بِنَا
أَضْيَافٌ
لَنَا قَالَ
وَكَانَ
أَبُو بَكْرٍ
يَتَحَدَّثُ
عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِاللَّيْلِ
فَقَالَ لَا
أَرْجِعَنَّ
إِلَيْكَ
حَتَّى
تَفْرُغَ
مِنْ
ضِيَافَةِ
هَؤُلَاءِ
وَمِنْ قِرَاهُمْ
فَأَتَاهُمْ
بِقِرَاهُمْ
فَقَالُوا لَا
نَطْعَمُهُ
حَتَّى
يَأْتِيَ
أَبُو بَكْرٍ
فَجَاءَ
فَقَالَ مَا
فَعَلَ
أَضْيَافُكُمْ
أَفَرَغْتُمْ
مِنْ
قِرَاهُمْ
قَالُوا لَا
قُلْتُ قَدْ أَتَيْتُهُمْ
بِقِرَاهُمْ
فَأَبَوْا
وَقَالُوا
وَاللَّهِ
لَا
نَطْعَمُهُ
حَتَّى يَجِيءَ
فَقَالُوا
صَدَقَ قَدْ
أَتَانَا بِهِ
فَأَبَيْنَا
حَتَّى
تَجِيءَ
قَالَ فَمَا
مَنَعَكُمْ
قَالُوا
مَكَانَكَ
قَالَ وَاللَّهِ
لَا
أَطْعَمُهُ
اللَّيْلَةَ
قَالَ فَقَالُوا
وَنَحْنُ
وَاللَّهِ
لَا
نَطْعَمُهُ
حَتَّى
تَطْعَمَهُ
قَالَ مَا
رَأَيْتُ فِي
الشَّرِّ
كَاللَّيْلَةِ
قَطُّ قَالَ
قَرِّبُوا
طَعَامَكُمْ
قَالَ
فَقَرَّبَ
طَعَامَهُمْ
فَقَالَ بِسْمِ
اللَّهِ
فَطَعِمَ
وَطَعِمُوا
فَأُخْبِرْتُ
أَنَّهُ
أَصْبَحَ
فَغَدَا
عَلَى النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَخْبَرَهُ
بِالَّذِي
صَنَعَ
وَصَنَعُوا
قَالَ بَلْ أَنْتَ
أَبَرُّهُمْ
وَأَصْدَقُهُمْ
Abdurrahman b. Ebî Bekir
(r.a.) şöyle demiştir: Bize misafirlerimiz geldi. Ebû Bekir (babam) geceleyin
Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında konuşuyordu. Bana "Sen bunların ziyafetini
tamamlayıncaya kadar yanına dönmeyeceğim" dedi. Misafirlerin yemeklerini
getirdim. Onlar; Ebû Bekir gelinceye kadar yemeyiz, dediler. Nihayet Ebû Bekir:
geldi ve; Misafirleriniz ne yaptı? Yemeklerini yedirdiniz mi? dedi. Misafirler;
Hayır, dediler. Ben; Onlara yemeklerini getirdim, yemediler, "Vallahi Ebû
Bekir gelinceye kadar yemeyiz" dediler, dedim.Onlar da: Doğru söyledi,
bize yemeği getirdi ama biz sen gelinceye kadar yemek istemedik. Ebû Bekir:
Sizi yemekten men eden ne? (Niçin yemediniz?).
Senin mevkiin, (Nebi'in
katındaki derecen). Vallahi, bu gece ben o yemeği yemeyeceğim. Vallahi, sen
yemedikçe biz de yemeyeceğiz. Bunun üzerine Ebû Bekir: Vallahi bu geceki kadar
kötü bir gece görmedim. Yemeğinizi yaklaştırın, dedi.
Yemekleri yaklaştırıldı,
Ebû Bekir "Bismillah" deyip yedi, onlar da yediler. Öğrendim ki; Ebû
Bekir, sabahleyin Hz. Nebi (s.a.v.)'e gidip, kendisinin ve misafirlerin
yaptıklarını haber vermiş. Efendimiz de;
"İyi etmişsin, sen yeminine onlardan daha itaatli ve daha
sadıksın" buyurmuş.
İzah:
Buhari, mevakît,
menâkıb, edeb; Müslim, eşribe
Hadisin Buharî'nin
Kitabu'l-Edeb bahsinde, buradakinden
hayli farklı iki rivayeti vardır:
Bunlardan birisi,
"Misafirin yanında öfkelenmek ve sabırsızlanmak mekruhtur"
bahsindedir. Buradaki rivayete göre; Hz. Ebû Bekir, misafirlerin yemeği
yemediklerini görünce sinirlenmiş, oğlu Abdurrahman'a bağırmış ve ö yemeği
yemeyeceğine yemin etmiş. Misafirler de, Ebû Bekir yemedikçe yememeye yemin
edince, "Bismillah ilki şeytan içindir" diyerek yemiş, misafirler de
yemişlerdir.
Buharî'nin diğer
rivayeti ise; "Müsafirin ev sahibine sen yemedikçe vallahi ben de yemem,
demesi" adındaki bâbdir. Bu babdaki rivayet de oldukça farklıdır. Bu
rivayette Hz. Ebû Bekir'in konuşması oğlu ile değil, hanımı ile olmuştur. Yine
bu rivayette; yeminden sonra yemeye başladıklarında lokmaların çoğaldığı
belirtilir. Aynı hadis, Buharî'nin Kitabu'l-Evkât ve Me-nâkıb bahislerinde de
geçmiştir.
Ebû Davud'un
rivayetinde bahsi geçen misafirler Suffa ashabından üç kişi idiler. Buharî'nin
Mevâkıt'deki rivayetinde beyan edildiğine göre; Suffa ashabı fakir insanlardı.
Hz. Nebi (s.a.v.), sahâbîleri bunları yemeğe götürmeye teşvik eder,
"Yanında iki kişilik yemek olan üçüncü birini, dört kişilik yemek olan da
beşinci ve altıncı kişiyi götürsün" buyururmuş. Hz. Ebû Bekir ise üç
kişiyi götürmüş.
Hadisten anlaşıldığı
üzere misafirler, Hz. Ebû Bekir'in Rasûlullah'ın katındaki mevkiinden veya evin
reisi olmasından dolayı, o olmadan yemekten kaçınmışlar; Hz. Ebû Bekir de
kendisinin yüzünden müsafirlerinin gece geç vakitlere kadar aç kalmalarına
üzülmüş ve o yemekten yememeye yemin etmiş. Ancak, misafirlerin, o yemedikçe
kendilerinin de yememeye yemin etmeleri üzerine, misafirleri aç koymamayı
yeminine riayete tercih etmiş ve yeminini bozarak yemeği yemiştir. Tabiatıyla
misafirlerin, yemek için koştukları şart gerçekleştiği için onların yeminleri
bozulmamıştır.
Hz. Ebû Bekir, sabah
olup da hâdiseyi Hz. Nebi (s.a.v.)'e aktarınca, Efendimiz onun yaptığını
beğenmiş, yeminini bozma pahasına da olsa misafirine ikramını takdir etmiştir.
Hatta onun yaptığının; misafirlerinin yeminlerine sadakat konusundaki
yaptıklarından daha iyi olduğunu ifade buyurmuştur.
Bu rivayette Hz. Ebû
Bekir'in, yeminini bozmaktan dolayı keffaret ödeyip ödemediği konusunda bir
kayıt mevcut değildir. Bundan sonra gelecek olan rivayette de Muhammed b.
el-Müsennâ, Sâlim'in; "Bana keffaret (Ebû Bekir'in keffareti ödediğine dair
bir bilgi) ulaşmadı" dediğini kaydeder.
Bu söz, bir maslahata
mebnî olarak bozulan yeminlerde keffaretin gerekmediğine delâlet etmez.
Nevevî; bu durumda keffaretin gerekli olduğu konusunda hiç bir ihtilâf
bulunmadığını söyler. Çünkü Hz. Nebi (s.a.v.) bir hadisinde: "Bir şey
üzerine yemin edip de başkasını ondan daha hayırlı gören kimse, hayırlı olanı
yapsın, yemini için de keffaret ödesin" buyurmuştur. Hz. Ebu Bekir'in
yaptığı da işte bunun aynısıdır. Ayrıca yemim munakide ile ilgili olan âyet de
buna delâlet eder.