DEVAM: 40-41. Cenaze
Namazı (Kılma)Nın (Ve Uğurlamanın) Fazileti
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ وَعَبْدُ
الرَّحْمَنِ
بْنُ
حُسَيْنٍ
الْهَرَوِيُّ
قَالَا
حَدَّثَنَا
الْمُقْرِئُ حَدَّثَنَا
حَيْوَةُ
حَدَّثَنِي
أَبُو صَخْرٍ
وَهُوَ حُمَيْدُ
بْنُ زِيَادٍ
أَنَّ
يَزِيدَ بْنَ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
قُسَيْطٍ
حَدَّثَهُ أَنَّ
دَاوُدَ بْنَ
عَامِرِ بْنِ
سَعْدِ بْنِ أَبِي
وَقَّاصٍ
حَدَّثَهُ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّهُ
كَانَ عِنْدَ
ابْنِ عُمَرَ
بْنِ الْخَطَّابِ
إِذْ طَلَعَ
خَبَّابٌ
صَاحِبِ الْمَقْصُورَةِ
فَقَالَ يَا
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
عُمَرَ أَلَا
تَسْمَعُ مَا
يَقُولُ
أَبُو
هُرَيْرَةَ
أَنَّهُ
سَمِعَ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ مَنْ
خَرَجَ مَعَ
جَنَازَةٍ
مِنْ
بَيْتِهَا
وَصَلَّى
عَلَيْهَا
فَذَكَرَ
مَعْنَى
حَدِيثِ سُفْيَانَ
فَأَرْسَلَ
ابْنُ عُمَرَ
إِلَى
عَائِشَةَ
فَقَالَتْ
صَدَقَ أَبُو
هُرَيْرَةَ
Amir b. Sa'd b. Ebî
Vakkas'dan (rivayet olunduğuna göre); Kendisi (bir gün) İbn Ömer b.
el-Hattab'ın yanında iken (meclislerine içinde bulundukları) evin sahibi
Habbab çıkagelmiş ve "Ey Ömer'in oğlu Abdullah! Ebû Hureyre'nin
söylediğini işitmiyor musun? (güya) o Rasûlüllah (s.a.v.): Kim cenazeyle
birlikte (cenazenin) evinden çıkarak onu musallaya kadar uğurlar) da, üzerine
namaz kılarsa..." (Habbab Ebû Hureyre'den duyduğu bu hadisin bundan
sonraki kısmında bir önceki) Süfyan hadisinin manasını nakletmiş. Bunun üzerine
İbn Ömer, Hz. Aişe'ye (Ebû Hureyre'nin bu hadisini sormak üzere birini)
göndermiş, (Hz. Aişe'de) "Ebû Hureyre doğru söylemiş" demiştir.
Diğer tahric: Müslim,
cenâiz
AÇIKLAMA:
Müslim'in diğer bir
rivayetinde de, İbn Ömer (r.a) Hz. Habbab'in "Ebû Hüreyre'nin ne
söylediğini işitmiyor musun?" sorusu karşısında"Artık Ebû Hüreyre de
bize hadis rivayet etmekte çok oluyor" demekten kendini
alamamıştır.[Müslim, cenaiz] Kirmanî'ye göre Hz. İbn Ömer'in Hz. Ebû Hüreyre
hakkındaki "Ö da çok oluyor, ileri gidiyor." sözü Hz. Ebû Hüreyre'nin
sevapların çokluğunu ifade etmesiyle ilgilidir, ya da çok hadis rivayeti ile
ilgilidir. Hz. İbn Ömer, bu sözüyle katiyyen Hz. Ebû Hüreyre'nin sorumsuzca
hadis rivayet ettiğini kasdetmiş ya da, Hz. Ebû Hüreyre'nin böyle bir
sorumsuzluk ve laubalilik içerisinde hadis rivayet edebilecek seciyyede bir
kimse olduğunu ima etmiş olamaz. Sadece çok hadis rivayet ettiği için, bu
babda rivayet ettiği hadislerde hasbelbeşer bir hata yapmış olmasından
korktuğunu ifade etmiştir.
Bu mevzuda merhum Kâmil
Miras, Tecrid-i Sarih isimli kıymetli eserinde şunları kaydediyor:
Said İbn Mansur'un
rivayetine göre, Ebû Hüreyre meseleden haberdar olunca, İbn Ömer'e gelmiş, bu
defa birlikte Hz. Aişe'nin huzuruna gitmişlerdir. İbn Ömer Hazreti Aişe'ye
hitap ederek:
Ey ümmül mü'minin!
Allah sizden sorar, siz Rasûlüllah'tarr böyle bir şey söylediğini işittiniz mi?
diye mucibi ihtilaf olan meseleyi takrir eder. Hazreti Aişe:
Allahu alem işittim,
diye cevab verir.
Velid'in rivayetinde bu
hadisenin şöyle bir mabadi de bildirilmiştir: Bunun üzerine Ebû Hüreyre İbn
Ömer'e şöyle demiştir:
Beni, Rasûlüllah'tan ne
badiyyede ağaçgarsı, ne de çarşıda alış veriş meşgul etmemiştir. Benim bütün
işim gücüm Rasûlüllah'in verdiği bir lokmayı yemek, ne bildirirse onu bellemek
idi. İbn Ömer de:
Biz de Rasûlüllah
(s.a.v.)'in huzurunu ihtiyar ettik. Bize de Rasûlüllah, hadisi şerifelerini
bildirdi, diye mukabele etmiştir.
İbn Ömer (r.a) ashab-i
kiramın en mümtaz ilmi simalarından birisi idi. Makasıdı şer'i ile nassları ve
Nebiyyi Zişanın, edebî üslubunu tamamiyle kavramış bir vaziyette bulunuyordu.
Fıkha intisabı olmayan her sahabenin rivayetleri gibi Ebû Hüreyre'nin
rivayetlerini de pederi Hz. Ömer gibi tahkik ve muhakeme etmek mevkiinde idi.
Ahkâmı diniyyenin zabtu nakli hususunun küçük, büyük her türlü şüphelerden
beraet ve masuniyyeti kendisi için dini bir vazife idi. Tekrar ediyoruz, İbn
Ömer'in bu hareketi Ebû Hüreyre hakkında bir şüpheye mebni değil idi. Ashab-ı
Kiramın hepsi ehl-i sıdk ve adildi. İbn Ömer'in en sonra yüksek bir edebi
zarafetle: Öyle ise biz, bir çok kıratları zayi ettik, demesi de son derece
insaflı olduğunu gösterir. Bu telmihe nazaran îbn Ömer hazretlerini Ebû Hüreyre
hadisi hakkında da tahkika sevkeden belki de bu kırat kelimesidir.[Kâmil Miras,
Tecridi Sarih, IV, 588, 589, 590. Birinci baskı.]