بَاب
فِي
الْمَيِّتِ
يُحْمَلُ
مِنْ أَرْضٍ إِلَى
أَرْضٍ
وَكَرَاهَةِ
ذَلِكَ
37-38. Ölüyü (Vetat
Ettiği) Memleketten Başka Memlekete Götürme (Nin Kerahati)
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ كَثِيرٍ
أَخْبَرَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ
الْأَسْوَدِ
بْنِ قَيْسٍ
عَنْ
نُبَيْحٍ
عَنْ جَابِرِ
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
قَالَ كُنَّا
حَمَلْنَا الْقَتْلَى
يَوْمَ
أُحُدٍ
لِنَدْفِنَهُمْ
فَجَاءَ
مُنَادِي
النَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ
إِنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
يَأْمُرُكُمْ
أَنْ
تَدْفِنُوا
الْقَتْلَى
فِي مَضَاجِعِهِمْ
فَرَدَدْنَاهُمْ
Cabir (b. Abdullah)'dan
demiştir ki: "Biz Uhud (savaşı) günü ölüleri gömmek için (düştükleri
yerlerden alıp Medine'ye) taşımıştık. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.)'in bir
dellalı gelip "Rasûlullah (s.a.v.) size Ölüleri öldükleri yerlere
gömmenizi emrediyor." dedi. Biz de o ölüleri (eski yerlerine) iade ettik.
İzah:
Tirmizi, cihad; Nesaî,
cenâiz; İbn Mace, cenâiz; Darİmî, mukaddime; Ahmed b. Hanbel III-297.
Bu hadis-i şerif,
şehidlerin şehid edildikleri yerlerden başka yere taşınmalarının caiz
olmadığını, şehid edildikleri yerlere gömülmeleri gerektiğine delalet
etmektedir. Âlimler böyle hüküm vermişler. Ve buradaki emrin farziyyet ifade
ettiğini başka bir yere taşımanınsa, haram olduğunu söylemişlerdir.
Menhel yazarının açıklamasına
göre, ölünün vefat ettiği yere gömülmesiyle ilgili emir Uhud şehidlerine ait
özel bir emir olup Uhut savaşından sonraki şehidlere şumülü yoktur. Çünkü Hz.
Cabir'in Uhut'ta şehid edilen babası Abdullah'ı vefatından altı ay sonra
Uhut'tan Medine'ye getirerek "el-Bakî" mezarlığına defnettiği rivayet
edilmiştir.
Tıybî'ye göre ise
"Eğer zaruret varsa taşınır, yoksa taşınmaz. Çünkü Amr b. el-Cemûh ile
Abdullah b. Amr isminde iki sahabi bir kabre defne-dilmişlerdi. Kabirlerini sel
basınca oradan (başka bir yere nakledilmek üzere) çıkarıldılar. Cesedleri
sanki daha dün gömülmüş gibi idi. Hiç bozulmamıştı. Bunlardan yaralı olarak
gömülen kişinin eli aynen kabre konulurkenfti gibi yarasını tutuyordu. Elini
yarasının üstünden çektilerse de bırakınca gidip yine yarayı tutmaya devam
etti. Sözü geçen bu iki sahabinin Uhud'da şehid edilmeleriyle mezarlarından
başka bir yere nakli arasına kırkaltı (46) sene geçmişti."
Şehid olmayan kişileri
gömülmelerinden önce, öldükleri yerden götürüp başka bir yere gömmenin caiz
olduğunda ise icma vardır. Bunları öldükleri bir memleketten diğer bir
memlekete götürmek ise ihtilaflıdır. Şöyle ki:
1. Malikilere göre:
Kokma ve çürüme gibi bir tehlike bulunmaması şartıyla, bir ölünün
defnedilmeden önce başka bir memlekete götürülüp defnedilmesinde bir sakınca
olmadığı gibi, sular altında kalma, yırtıcı hayvanlar tarafından yenme
tehlikesinin doğması ya da bir başka beldeye taşınması halinde oranın
bereketinden yararlanmasının ümit edilmesi veya yakınlarının kolayca ziyaret imkânını
bulması gibi bir maslahat varsa, defnedildikten sonra bile, başka bir memlekete
götürülmesinde bir sakınca yoktur. Yeterki taşınırken, kokma ve çürüyüp
dağılma gibi, ölünün hürmetini ihlâl edecek bir tehlike olmasın.
Çünkü İmam Mâlik
(r.a)'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte "Sa'd b. Ebî Vakkas ile Sa'd
b. Zeyd'in Akik denilen yerde vefat ettikten sonra Medine'ye götürülüp ve
orada defnedildikleri" ifade edilmektedir.[Muvatta, cenâiz] Yine
Mâlikîlere göre, ölünün kuruyan kemiklerinin kırılması, onun hürmetini ihlâl
eden durumlardandır.
2. Şâfiîlere göre:
Ölüyü bir yerden bir yere taşımak, onu bir nevi hürmetinin izalesi tehlikesine
maruz bırakmak ve aynı zamanda defni geciktirmektir. Bu bakımdan cenazeyi
bulunduğu memleketten başka bir memlekete taşımak haramdır. Diğer bir kavle
göre ise mekruhtur. Ancak Mekke, Medine, Mescid-i Aksa gibi, mukaddes
beldelere yakın bir memlekette vefat eden bir kimsenin bu beldelere naklinde
bir sakınca yoktur.
Yine Şafiî âlimlerine göre;
eğer sünni bir kimse küfür diyarında ölür de kabrini gizlemek mümkün olmazsa,
İslâm diyarına nakledilir. Aynı şekilde dârü'l-harpte vefat eden devlet reisi
de İslâm ülkesine nakledilir. Fakat defnedilmişlerse nakledilmezler. Çünkü
definden sonra nakil haramdır.
3. Hanbelilere göre:
Şehidin dışındaki cenazeleri, şerefli bir memlekete gömmek, müstakil bir kabre
koymak, salihlere komşu yapmak gibi, iyi niyetlerle bir beldeden diğer bir
beldeye götürmekte bir sakınca olmadığı gibi, bu hususta ölünün taşınmadan önce
defnedilmiş olmasıyla, defnedilmemiş olması arasında da bir fark yoktur. Yeter
ki nakil esnasında cesedin çürüyüp dağılmasından emin olunabilsin. Bu
husustaki delilleri ise biraz önce tercümesini sunduğumuz İmam Malik'in
Muvatta'ında rivayet ettiği hadisi şeriftir.
4. Hanefîlerin bu
meseledeki görüşlerini şöyle özetleyebiliriz: "Defin edilmezden önce,
cenazeyi başka yere nakletmek bazılarına göre mutlak surette caizdir. Bir
takımları, sefer müddetinden aşağı bir yere nak ledilebileceğini söylemişlerdir.
İmam Muhammed, bunu bir veya iki mil di ye kayıtlamıştır. Çünkü bir yerin
kabristanı çok defa bu mesafeye ulaşır. Onur için fazlası mekruhtur. Nehir
sahibi, Ikdü'l-Ferid'den naklen, "zahir olar budur." demiştir.
Definden sonra nakli ise, mutlak surette caiz değildir Fethu'l-Kadir'de şöyle
denilmiştir: "Bütün âlimler ittifak etmişlerdir ki, biı kadın evde yok
iken oğlu ölür de kadının memleketinden başka bir yere de fin edilirse, kadın
sabır edemeyip naklini istediği takdirde bunu yapamaz Bazı müteehhirinin şaz
olanlarının buna cevaz vermesine kulak asılmaz. Haz reti Yakup ve Yusuf
(as.)'ın, ecdadının yanında olsun diye, Mısır'dan Şam'f nakledilmeleri ise,
bizden öncekilerin şeriatıdır. Bunun bizim için de şeriaı olması için şartlar
tamam değildir." (Bu ifade kısaltılarak alınmıştır.)[Davudoğlu, A. İbn
Abidin, III- 496.]