بَاب
مَا جَاءَ فِي
الْبَيْعَةِ
9. Bey'at
حَدَّثَنَا
حَفْصُ بْنُ
عُمَرَ
حَدَّثَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
دِينَارٍ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ قَالَ
كُنَّا
نُبَايِعُ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَلَى
السَّمْعِ
وَالطَّاعَةِ
وَيُلَقِّنُنَا
فِيمَا
اسْتَطَعْتَ
İbn Ömer'den demiştir
ki: Biz, Rasûlullah (S.A.V.)'e (emirlerini) dinlemek ve itaat etmek üzere söz
verirdik (de, Rasûl-ü Ekrem efendimiz) bize “Gücünün yettiği şeylere (söz
ver)" diye telkinde bulunurdu.
İzah:
Buharî, ahkam; Müslim,
İmâre; Nesâî, bey'at, İbn Mâce, Cihad; Muvatta; bey'at; Ahmed b. Hanbel, 11-62,
81, 101, 139.
Metinde geçen gücünün
yettiği şeylere anlamındaki cümlesi bazı nüshalarda =
gücünüzün yettiği şeylere" şeklindedir.
İmam Nevevî'nin
açıklamasına göre Müstemli ile Serahsi'nin rivayetlerinde bu cümle müfred
olarak zikredilmiş, başkalarının rivayetlerinde ise "gücünüzün yettiği
şeylere" şeklinde cemi olarak rivayet edilmiştir. Nevevî bu kelimeyi
müfred mütekellim olarak yani, "Gücünün yettiği hususta" manâsına
almış ve şöyle demiştir: "Bu Peygamber (S.A.V.)'in ümmetine olan sonsuz
şefkat ve rahmetindendir. Ümmetinden biri takat getiremeyeceği bir beyatın
umumuna girmesin diye onlara gücümün
yettiği hususta- demesini öğretmiştir.[Davudoğlu A. Şahih-i Müslim Terceme ve
Şerhi IX, 48.]
Biatin asıl manâsı,
mübadele akdidir. Sonraları devlet başkanına itaat ve sadakati bildiren ve el
sıkma suretiyle yapılan ahitleşmeyi ifâde etmiştir. Siyer kitaplarında açıklandığı
üzere İslam tarihinde ilk biat hadisesi Akabe denilen yerde yapılmıştır. Medine
devrinde vuku* bulan Biat'ür-ridvân Hz. Peygamberin Hudeybiye'de Mekke'lilerle
antlaşma yolu aradığı sırada gerçekleşmiştir.
Bu olayın hatırası şu
âyetlerle yüceltilmiştir. "Andolsun ki Allah inananlardan, ağaç altında
sana baş eğerek biat edenlerden razı olmuştur. Gönüllerinde olanı da bilmiş,
onlara güvenlik vermiş, onlara yakın bir zafer ve ele geçirecekleri bol
ganimetlerden bahsetmiştir."[Feth 18, 19]
Dört halife devrinde ve
sonraki İslam devletlerinde halkın ileri gelenlerinin halifeye itaatlerini
bildirmesine de biat, denmiştir.[Debbağoğlu Ahmed, Ansiklopedik Büyük İslâm
İlmihâli 82-83.]
Bütün bu açıklamalardan
da anlaşılıyor ki, "Biat yeni başa geçirilen kimseye bazan da başta
bulunan kimseye itaat etmek üzere verilen bir sözdür." Daha önce de ifade
ettiğimiz gibi, imamet veya halifelik, devlet başkanı ile ümmetin görüş
sahipleri arasında yapılan bir akidden başka birşey değildir. Akid ise, icab ve
kabul olmadan olamaz. İcab, ümmet içindeki görüş sahipleri veya şûra ehli
tarafından yapılır. Bu ise halifeyi seçmekten ibarettir. Kabul; ümmetin görüş
sahipleri tarafından seçilen Halifece yapılır.
Burada imametin üç
merhaleden geçtiğini söyleyebiliriz: Birinci Merhale: İmamete aday gösterme
merhalesidir. Önceki imâm veya görüş sahiplerinden bir tanesi yeni olacak
imâmı aday gösterir.
Buna örnek: Sakife'deki
toplantıda Hz. Ebu Bekir'in Hz. Ömer'le Hz. Ebu Ubeyde'yi aday göstermesi ve
Hz. Ömer ile Hz. Ebu Ubeyde'-nin aday gösterilmeyi kabul etmemelerinden sonra
Hz. Ömer'in Hz. Ebü Bekir'i aday göstermesini gösterebiliriz. Vefatı yaklaştığı
sıralarda Hz. Ebû Bekir'in Hz. Ömer'i aday göstermesi, yaralandıktan sonra Hz.
Ömer'in altı kişiyi aday göstermesi de böyledir.
İkinci merhale: Seçilme
veya aday gösterilmeyi kabul etme merhalesi-dir. Bu merhalede şûra ehli,
adaylar birden fazla ise adaylardan birisini seçer veya aday bir kişi ise ona
muvafakat ederler. Buna dair de Hz. Ebû Bekir'in mektubu kendilerine okunduğu
zaman halkın onun aday göstermesini kabul etmelerini ve Abdurrahman b. Avf'ın
Hz. Osman'ı seçip arkasından halkın da bu seçimi onaylamalarını örnek
verebiliriz.
Üçüncü Merhale: Biat
merhalesidir. Biat, seçimin dış görünüşü ve delilidir. Biat merhalesi, seçim
aşamasının içindede olabilir, ve aralarında bir zaman aralığı bulunmayabilir.
Hz. Ebu Bekir'in biatinde olduğu gibi, Hz. Ömer, kendisini aday göstermiş ve
ona: "Uzat elini sana biat edeyim" diyerek hemen biat etmiş idi.
Arkasından da diğerleri peşpeşe biatte bulunmuştu.[Udeh Abdülkadir, İslâm ve
siyasi durumumuz, 213, 214.]