بَاب
مَا جَاءَ فِي
الدُّخُولِ
فِي أَرْضِ الْخَرَاجِ
36-38. Haraç
Arazisi(Ni Eski Sahibinden Alarak İçerisi)Ne Girmek
حَدَّثَنَا
هَارُونُ
بْنُ
مُحَمَّدِ
بْنِ بَكَّارِ
بْنِ بِلَالٍ
أَخْبَرَنَا
مُحَمَّدُ
ابْنُ عِيسَى
يَعْنِي
ابْنَ
سُمَيْعٍ
حَدَّثَنَا
زَيْدُ بْنُ وَاقِدٍ
حَدَّثَنِي
أَبُو عَبْدِ
اللَّهِ عَنْ
مُعَاذٍ
أَنَّهُ
قَالَ مَنْ
عَقَدَ الْجِزْيَةَ
فِي عُنُقِهِ
فَقَدْ
بَرِئَ مِمَّا
عَلَيْهِ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
Muaz (b. Cebel)
(r.a)'den demiştir ki: Kim (sahip olduğu bir haraç arazisinin vergisini
vermemek suretiyle) haraç (vergisinin günahın)i boynuna geçirirse o kimse
Rasûlullah (s.a.v.)'in üzerinde bulunduğu yoldan uzaklaşmış olur.
İzah:
Cizye: Gayr-i
müslimlerin, mükellef olan erkeklerinden se-nede bir defa alınan şahsi bir
vergidir ki buna "haracurruus" da denir. Bilmen Ö. Nasuhi, Hukuku
İslâmiyye ve Islilahatı Fıkhiyye Kamusu, IV, 74.
Metinde geçen cizye
kelimesi cizyenin kısımlarından olan "haraç" manasında
kullanılmıştır. Bu bakımdan biz bu kelimeyi "haraç" diye tercüme
ettik.
Bilindiği gibi:
"haraç": lugatta, kira manasına gelir. İstılahta: "Araziy-i
haraciyyeden ve ihya edilen bir kısım araziyi mevattan muayen dönümlere göre
alınan vergidir ki iki kısma ayrılır.
1. Harac-ı mukaseme:
Arazinin hasılatından (ürününden) yerin tahammülüne göre alınacak vergidir.
Bir sene içinde hasılat tekerrür ederse
vergi de tekerrür eder.
2. Harac-ı muvazzaf:
Arazi üzerine her dönüm başına he'f sene, hasılata bakılmaksızın, alınan
muayyen vergidir. Böyle bir araziyi sahibi kasden boş bırakacak olsa haracını
yine ödemekle yükümlü olur."[Bilmen ö. Nasuhi, Hukuku tslâmiyye ve
Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, IV, 75.]
Cizye ile haraç
arasındaki en önemli fark; cizye, şahıs başına, haraç ise araziden alınan
vergidir. Bu iki vergi arasındaki farklardan biri de cizye ödemekle mükellef
olan bir şahıs, müslümanlığa girmekle bu vergiden kurtulduğu halde haraç
arazinin el değiştirmesiyle haraç arazisi olmaktan çıkmamasıdır. Diğer önemli
bir fark da cizyenin Kur'ân'la haracın ise ictihadla sabit olmasıdır.[Sarmış
ibrahim, İslam mezhebleri ve müesseseleri 274.]
Haraç arazisi ise,
müslümanlar tarafından savaş zoruyla fethedildiği halde eski sahiplerinin halkı
elinde bırakılan arazidir. Ayrıca, haricden getirilen gayr-i müslim ahaliye
verilen arazilerle sulh yoluyla fethedilip bir vergi karşılığında oranın gayri
müslim halkı elinde bırakılan arazilere de haraç arazisi denir.
Haraç arazisi el
değiştirmekle "haraç arazisi" olmaktan çıkmayacağı için bir haraç arazisini
eski sahibinden satın alan veya meşru bir yoldan ona sahip olan bir kimse,
haracını vermekle mükellef olur. Vermediği takdirde Hz. Nebiin haraç arazileri
hakkında koymuş olduğu hükümlere aykırı hareket etmiş olur.
Metinde geçen "O kimse
Rasûlullah (s.a.v.)'in üzerinde bulunduğu yoldan uzaklaşmış olur" sözü,
bir kâfirden aldığı haraç arazisinin haracını vermeyen müslümanlar için büyük
bir tehdittir.
Bu hadis, bir haraç
arazisini kâfirden satın alan müslümanın, o arazinin haracını vermekle
mükellef olduğuna ve el değiştirmekle haraç arazisi olmakdan çıkmayacağına
delalet etmektedir.
Rey taraftarlarının
görüşü de budur. Ancak Rey taraftarlarına göre, böyle araziye sahip olan bir
müslüman, buranın haracını vermekle mükellef olursa da, buradan çıkan mahsûlün
öşrünü vermekle mükellef olmaz. Çünkü öşürle haraç birleşemez. Cumhuru ulemaya
göre, böyle bir araziden çıkan mahsûl beş vesaka (bir tona) eriştiği zaman
haracıyla birlikte öşrünün de verilmesi gerekir. Bunlara göre, "haraçla öşür
birleşemez" mealindeki hadis zayıftır.
Çünkü bu hadisi rivayet
eden Yahya b. Anbese güvenilir bir ravi değildir.[İbn Hümâm, Fethu'l-Kadir IV,
366.] Ancak Bezi yazarının açıklamasına göre, Zeylâî, Nasbür-Raye'de bu hadisin
aslında Abdullah b. Mes'ud, Habbab b. Eret, Huseyn b. Ali ve Sürey-he ait bir
söz olduğunu, asılsız bir söz olmadığını söylemiştir.
Hattâbî (r.a)
Şafiilerin haraç vergisi hakkındaki görüşlerini açıklarken (şöyle) diyor:
Şafiilere göre hafaçda
iki manada kullanılır.
1. Cizye manasına gelen
haraç
2. Kira manasına gelen
haraç
Birinci kısım haraç,
kâfirlerden sulh yoluyla alınıp ta ellerinde bırakılan arazilerden alınan
haraçtır ki, bu haraç sahibinin müslüman olmasıyla düştüğünden ve bu arazide
haraç öşürle birleştiğinden cizyeye benzer.
İkinci kısım haraç,
yine arazinin eski sahiplerinden alınır. Şöyle ki, bu araziler fethedilince
mülkiyeti müslümanların olmak üzere belli bir vergi karşılığında, eski
sahiplerinin ellerinde bırakılır. Onlarda her sene bu vergiyi öderler. Bu
kısım arazinin vergisi aynen müslümaniardan alınan kira ve ücretler
hükmündedir. Bu araziler kiralık arazi hükmünde olduklarından onları ellerinde
bulunduran kimseler müslümanlığı kabul etseler bile yine ellerindeki bu araziyi
satamazlar.