بَاب
فِي
الرَّجُلِ
يُسْلِمُ
عَلَى يَدَيْ الرَّجُلِ
13. Bir Müslüman
Vasıtasıyla Müslüman Olan Kimsenin Durumu
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ بْنُ
خَالِدِ بْنِ
مَوْهَبٍ
الرَّمْلِيُّ
وَهِشَامُ
بْنُ عَمَّارٍ
قَالَا
حَدَّثَنَا
يَحْيَى
قَالَ أَبُو
دَاوُد
وَهُوَ ابْنُ
حَمْزَةَ
عَنْ عَبْدِ
الْعَزِيزِ
بْنِ عُمَرَ
قَالَ
سَمِعْتُ
عَبْدَ
اللَّهِ بْنَ
مَوْهَبٍ
يُحَدِّثُ
عُمَرَ بْنَ
عَبْدِ
الْعَزِيزِ
عَنْ
قَبِيصَةَ
بْنِ ذُؤَيْبٍ
قَالَ
هِشَامٌ عَنْ
تَمِيمٍ
الدَّارِيِّ أَنَّهُ
قَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
وَقَالَ
يَزِيدُ إِنَّ
تَمِيمًا
قَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ مَا السُّنَّةُ
فِي
الرَّجُلِ
يُسْلِمُ
عَلَى يَدَيْ
الرَّجُلِ
مِنْ
الْمُسْلِمِينَ
قَالَ هُوَ
أَوْلَى
النَّاسِ
بِمَحْيَاهُ
وَمَمَاتِهِ
Hisam (b. Ammar) ile
Yezid (b. Halid)'in haber verdiklerine göre; (Temim-ed-Dâri, Fahr-i kainat
efendimiz'e); "Ey Allah'ın Rasûlü, müslüman bir kimsenin telkiniyle onun
huzurunda müslüman olan bir kişi hakkında şer'î hüküm nedir?" diye sormuş.
(Nebi s.a.v.): "O (müslüman, müslümanlığına vesile olduğu kişiyi)
sağlığında ve ölümünde insanların en yakın olanıdır." buyurmuştur.
İzah:
Buhari, ferâiz;
Tirmizî, ferâiz; İbn Mâce, ferâiz; Darimî, ferâiz; Ahmed b. Hanbel IV-102-103.
Bu hadis-i şerîf
"bir müslümanın kendisi vasıtasıyla müslüman olan kişinin en yakını
(velisi) olduğunu ifade etmektedir.
İshak b. Rahuye bu
hadis-i şerife dayanarak, bir kimsenin müslüman olmasına sebep olan bir
müslümanın o kimsenin en yakın velisi olarak o kimsenin medeni münasebetleri
üzerine veliliğin verdiği tasarruf yetkisini kullanabileceğini söylemiştir. Bu
görüş İmam Ahmed (r.a.)'den de rivayet edilmiştir. Ulemanın ekserisine göre;
müslüman müslümanlığına vesile olduğu kimsenin velisi ya da mevlâsı değildir.
İmam Ebû Hanife ile imam Şafiî, İmam Mâlik ve Sevrî de bu görüştedirler. Velisi
de değildir. Mevlası da değildir. bu görüş İmam b. Ahmed'den de rivayet
olunmuştur.
Ömer b. Abdulaziz ile
Said b. el Museyyeb ve Amr b. el Leys (r.a)' ise mevzumuzu teşkil eden bu
hadise dayanarak sözü geçen müslümanın müslümanlığına vesile olduğu bir
kimsenin mevlası ve dolayısıyla varisi olduğunu söylemişlerdir.
İmam Şafiî ile onun
görüşünü paylaşan fıkıh âlimlerinin bu mevzudaki delilleri, bir kimsenin velâ
hakkı ancak onu hürriyetine kavuşturana ait olduğunu ifade eden 2915 numaralı
hadistir. Konumuzla ilgili hadiste sözü geçen müslümanın müslüman ettiği
kimsenin mevlâsı olarak onun malına varis olması ile ilgili uygulamanın İs
lamın ilk yıllarına ait bir uygulama olup sonradan yürürlükten kaldırılmış
olması ihtimal dahilindedir.[Bk. 2915 Nolu Hadis]
Bu hadisteki "o
sağlığında ve ölümünde ona insanların en yakınıdır sözüyle "o hayatında
ona en yakın yardımcı ölümünde de cenaze namazını kıldırmaya en salahiyetli
kimsedir." denmek istenmiş de olabilir.
Görüldüğü gibi İmam
Şafiî ile onun görüşünü paylaşan fıkıh âlimlerinin bu görüşleri bir müslüman
la onun müslümanlığına sebep olduğu kişinin arasında bir "muvalat akdi:
karşılıklı diyet ödeme varis olma ve yardımlaşma anlaşması" bulunmaması
haliyle ilgilidir. Fakat aralarında böyle bir anlaşmanın bulunması halinde bu
iki kişinin birbirlerine varis olmalarında bir sakınca yoktur. Hanefilere göre,
aralarında muvalat (hısımlık) anlaşması bulunan iki kişinin birbirlerinin
mallarına varis olabilmeleri için taraflarda şu şartların bulunması gerekir:
1. Hür olmak
2. Başkası tarafından
azad edilmiş olmamak,
3. Karı veya koca
dışında asabe veya farz (pay) sahiplerinden bir akrabası bulunmamak,
4. Zevilerhamdan bir
hısımı bulunmamak,
5. Akdi yapanların akıl
ve baliğ olmaları.
Mevzumuzu teşkil eden
hadisi musannif Ebû Dâvud iki ayrı şeyhten rivayet etmiştir. Bunlardan Yezid
b. Halid bu hadisi Temim-i Darı nasıl ve kimin vasıtasıyla aldığını belirtmeden
doğrudan doğruya temimi Dari'nin Hz. Peygamber'e yönelttiği soruyu ve Resûl-i
Ekrem'in verdiği cevabı nakletmekle yetinmiştir. Bu bakımdan Yezid'in bu
rivayeti mürseldir.
Diğer Şeyhi Hişâm ise
bu hadisi Temim-i Dari'den Kabisa b. Züeyb aracılığıyla aldığını belirtmiş ve
hadisini 'an'ane yoluyla rivayet etmiştir. Bu bakımdan Hişam'ın rivayeti
muttasıl ve*mu'anan bir rivayettir. Musannif Ebû Davud'un her iki şeyhinde
senetlerini de nakletmekten maksadı bu farka işaret etmektir. Bu hadisin
rivayetinde üç ihtilâf vardır:
1. Hadisin ravilerinden
Abdullah b.Mevhib'in ismi bazı rivayetlerde Abdullah b. Vehb olarak geçmektedir. İmam Tirmizi ile Hafız îbn Hacer'e göre
doğru olan Abdullah b. Mevhib'dir.
2. Herne kadar bu
hadis-i şerifte Abdullah b. Mevhib ile Temim-i Dâri arasında Kabisa b. Züeyb
zikredilmişşe de Yahya b. Hamza gibi bazı kimseler bu, hadisi Abdulaziz b.
Ömer'den rivayet ederken senedine Kabisa'yı ilave etmişlerdir.
3. İbn Mâce'nin Sünen'i
ile İmam Ahmed'in Müsned'inde bu hadisi Veki işittim tabirini kullanarak
rivayet etmiştir. Darimi'nin Sünen'i ile tmam Ahmed'in Müsned'inde Ebû
Naim'den gelen rivayette de bu tabir vardır. Ancak Tirmizî'nin Sünen'inde bu
tabir yoktur. Hafız ibn Hacer'in Tehzibü't-Tehzib isimli eserinde açıkladığına
göre, hadisin bu tabirle nakledilmesi hatalıdır. Çünkü Abdullah b. Mevhib
Temim-i Dâri ile hiç karşılaşmadığından hadisi ondan dinleyerek alması mümkün
değildir.
Her ne kadar bazıları
bu hadisin sıhhatinde şüpheye düşmüşlerse de İbn Kayyim'in açıkladığı gibi bu
hadis çeşitli hadislerle te'yid edildiğinden derece itibariyle hasen'den aşağı
düşmez.[İbn Kayyım, Avnül Mabud, VIII-132.]