بَاب
مَا جَاءَ فِي
كَرَاهِيَةِ
الْإِضْرَارِ
فِي
الْوَصِيَّةِ
3. Vasiyette (Haddi
Aşarak Varislere) Zarar Vermenin Kötülüğü
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْوَاحِدِ
بْنُ زِيَادٍ
حَدَّثَنَا
عُمَارَةُ
بْنُ
الْقَعْقَاعِ
عَنْ أَبِي
زُرْعَةَ
بْنِ عَمْرِو
بْنِ جَرِيرٍ
عَنْ أَبِي
هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ
رَجُلٌ
لِلنَّبِيِّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ
أَيُّ
الصَّدَقَةِ
أَفْضَلُ
قَالَ أَنْ تَصَدَّقَ
وَأَنْتَ
صَحِيحٌ
حَرِيصٌ
تَأْمُلُ
الْبَقَاءَ
وَتَخْشَى
الْفَقْرَ
وَلَا
تُمْهِلَ
حَتَّى إِذَا
بَلَغَتْ
الْحُلْقُومَ
قُلْتَ لِفُلَانٍ
كَذَا
وَلِفُلَانٍ
كَذَا وَقَدْ
كَانَ
لِفُلَانٍ
Ebû Hureyre'den demiştir
ki: "Bir adam Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek): Ey Allah'ın Resulü! Hangi sadaka daha
faziletlidir? diye sordu. (Hz. Peygamber de): Sen sıhhatli ve hırslı olup da
(hayatta uzun yıllar) kalmayı arzu ettiğin fakir düşmekten korktuğun halde,
sadaka vermendir. Can(ın) gırtlağa gel(me zamanı yaklaş)ıp da "Falan
kişiye şu kadar falan kişiye de şu kadar (vasiyyet ediyorum) deyinceye kadar
bekleme(mendir.) (Çünkü o zaman malın zaten mirasçısı olan) falancanın
olmuştur." buyurdu.
Diğer tahric: Buhârî,
zekât, vesaya; Müslim, zekât; Nesaî, vesâya; Ahmed b. Hanbel II, 231, 250, 415,
447; İbn Mâce, vesâya 4.
AÇIKLAMA:
İnsan sıhhati, gücü ve
kuvveti yerinde olup, hayat ve ümit dolu olduğu yıllarda mala, mülke karşı daha
düşkün olduğundan hayatının bu döneminde Allah rızası için malının bir kısmını
tasadduk etmesi Onun itilasına sadakatına ve dolayısıyla sevabının da o
nisbette büyüklüğüne delâlet eder.
İnsan hayattan ümidini
kestiği ya da ölüm döşeğine düştüğü zaman, dünya malına karşı hırsı ve
dolayısıyla cimriliği kalmadığı için hayatının bu döneminde vereceği
sadakaların sevabı da azdır.
İşte bu hadis-i şerifte
bu gerçeklere İşaret edilerek insanın vereceği sadakayı ölüm döşeğine
düşünceye kadar bekletmenin doğru olmayacağı ifade edilmektedir. Çünkü ölüm
döşeğine düşen bir kimsenin malına mirasçıların hakkı tealluk etmiş olduğundan
malının tümü üzerinde yetkisi kalmamış, sadece üçtebiri üzerinde tasarruf etme
hakkı kalmıştır. Geriye kalan üçteikisi ise varislerin olmuştur.
tşte metinde geçen gSui
âır iîj zaten o zaman senin malınfm bir kısmı) mirasçılarının olmuştur."
cümlesiyle bu gerçek ifade edilmek istenmiştir. Bu cümleden önce geçen
falancaya şu kadar falancaya da şu kadar" lafızları ise kendilerine
vasiyyet yapılacak kimselerle, vasiyyet edilecek maldan kinayedir.
Biraz önce de
açıkladığımız gibi, ölüm döşeğine düşen bir kimsenin yapabileceği vasiyyetin
miktarı, mevcut mallarının üçtebirini geçemez. Bu nis-beti geçen miktarı
varisler yerine getirip getirmemekte muhtardırlar. İsterlerse geçerli kılarlar,
isterlerse ibtal ederler. Hattâbî'nin açıklamasına göre metinde geçen *'zaten
o zaman senin malın mirasçılarının olmuştur" mealindeki sözler, vasiyette
bulunmak isteyen bir kimsenin varislerin hakkı olan miktarı, gözetip meşru olan
vasiyette miktarını aşarak varislere zarar vermekten kaçınmasının lüzumuna
delalet etmektedirler.
Hafız İbn Hacer bu
mevzuda şöyle diyor: "Selef-i salihinden bazıları zenginlerin mallan
hususunda iki defa Allah'a karşı geldiklerini söylemişlerdir:
1. Sağlıklarında
cimrilik yapmakla,
2. Mala tümü üzerinde
tasarrufta bulunmak hakkı ellerinden gittiği sırada meşru sınırlan aşarak vasiyyette
bulunmakla."
Netice olarak,
sadakanın efdali insanın vücudu sıhhate ve mala ihtiyacı varken verdiği
sadakadır. Ölüm döşeğine düşen kimsenin vasiyette bulunmaktan başka
yapabileceği bir hayır yoktur. Bilindiği gibi o da sınırlıdır. Hele insanın
yapacağı hayrı son nefesine kadar bekletmesi ise son derece büyük bir
gaflettir. Çünkü insanın son nefesinde yapacağı tasarrufların hiçbiri geçerli
değildir.
Nitekim sarihler
metinde geçen "can gırtlağa geldiği zaman" mealindeki cümleyi
"canın gırtlağa gelme zamanı yaklaştığında" şeklinde te'vil etmişlerdir.
Biz de tercümede parantez içerisinde ilâve ettiğimiz kelimelerle bu manaya
işaret ettik.