SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

VASAYA BAHSİ

<< 2865 >>

بَاب مَا جَاءَ فِي كَرَاهِيَةِ الْإِضْرَارِ فِي الْوَصِيَّةِ

3. Vasiyette (Haddi Aşarak Varislere) Zarar Vermenin Kötülüğü

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا عَبْدُ الْوَاحِدِ بْنُ زِيَادٍ حَدَّثَنَا عُمَارَةُ بْنُ الْقَعْقَاعِ عَنْ أَبِي زُرْعَةَ بْنِ عَمْرِو بْنِ جَرِيرٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ قَالَ رَجُلٌ لِلنَّبِيِّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا رَسُولَ اللَّهِ أَيُّ الصَّدَقَةِ أَفْضَلُ قَالَ أَنْ تَصَدَّقَ وَأَنْتَ صَحِيحٌ حَرِيصٌ تَأْمُلُ الْبَقَاءَ وَتَخْشَى الْفَقْرَ وَلَا تُمْهِلَ حَتَّى إِذَا بَلَغَتْ الْحُلْقُومَ قُلْتَ لِفُلَانٍ كَذَا وَلِفُلَانٍ كَذَا وَقَدْ كَانَ لِفُلَانٍ

 

Ebû Hureyre'den demiştir ki: "Bir adam Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek):  Ey Allah'ın Resulü! Hangi sadaka daha faziletlidir? diye sordu. (Hz. Peygamber de): Sen sıhhatli ve hırslı olup da (hayatta uzun yıllar) kalmayı arzu ettiğin fakir düşmekten korktuğun halde, sadaka vermendir. Can(ın) gırtlağa gel(me zamanı yaklaş)ıp da "Falan kişiye şu kadar falan kişiye de şu kadar (vasiyyet ediyorum) deyinceye kadar bekleme(mendir.) (Çünkü o zaman malın zaten mirasçısı olan) falancanın olmuştur." buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhârî, zekât, vesaya; Müslim, zekât; Nesaî, vesâya; Ahmed b. Hanbel II, 231, 250, 415, 447; İbn Mâce, vesâya 4.

 

AÇIKLAMA:

 

İnsan sıhhati, gücü ve kuvveti yerinde olup, hayat ve ümit dolu olduğu yıllarda mala, mülke karşı daha düşkün olduğundan hayatının bu döneminde Allah rızası için malının bir kısmını tasadduk etmesi Onun itilasına sadakatına ve dolayısıyla sevabının da o nisbette bü­yüklüğüne delâlet eder.

 

İnsan hayattan ümidini kestiği ya da ölüm döşeğine düştüğü zaman, dün­ya malına karşı hırsı ve dolayısıyla cimriliği kalmadığı için hayatının bu dö­neminde vereceği sadakaların sevabı da azdır.

 

İşte bu hadis-i şerifte bu gerçeklere İşaret edilerek insanın vereceği sa­dakayı ölüm döşeğine düşünceye kadar bekletmenin doğru olmayacağı ifa­de edilmektedir. Çünkü ölüm döşeğine düşen bir kimsenin malına mirasçıların hakkı tealluk etmiş olduğundan malının tümü üzerinde yetkisi kalmamış, sa­dece üçtebiri üzerinde tasarruf etme hakkı kalmıştır. Geriye kalan üçteikisi ise varislerin olmuştur.

 

tşte metinde geçen gSui âır iîj zaten o zaman senin malınfm bir kıs­mı) mirasçılarının olmuştur." cümlesiyle bu gerçek ifade edilmek istenmiştir. Bu cümleden önce geçen falancaya şu kadar falancaya da şu kadar" lafızları ise kendilerine vasiyyet yapılacak kimselerle, vasiyyet edilecek maldan kinayedir.

 

Biraz önce de açıkladığımız gibi, ölüm döşeğine düşen bir kimsenin ya­pabileceği vasiyyetin miktarı, mevcut mallarının üçtebirini geçemez. Bu nis-beti geçen miktarı varisler yerine getirip getirmemekte muhtardırlar. İsterlerse geçerli kılarlar, isterlerse ibtal ederler. Hattâbî'nin açıklamasına göre me­tinde geçen *'zaten o zaman senin malın mirasçılarının olmuştur" mealinde­ki sözler, vasiyette bulunmak isteyen bir kimsenin varislerin hakkı olan miktarı, gözetip meşru olan vasiyette miktarını aşarak varislere zarar ver­mekten kaçınmasının lüzumuna delalet etmektedirler.

 

Hafız İbn Hacer bu mevzuda şöyle diyor: "Selef-i salihinden bazıları zenginlerin mallan hususunda iki defa Allah'a karşı geldiklerini söylemişlerdir:

 

1. Sağlıklarında cimrilik yapmakla,

 

2. Mala tümü üzerinde tasarrufta bulunmak hakkı ellerinden gittiği sı­rada meşru sınırlan aşarak vasiyyette bulunmakla."

 

Netice olarak, sadakanın efdali insanın vücudu sıhhate ve mala ihtiyacı varken verdiği sadakadır. Ölüm döşeğine düşen kimsenin vasiyette bulun­maktan başka yapabileceği bir hayır yoktur. Bilindiği gibi o da sınırlıdır. Hele insanın yapacağı hayrı son nefesine kadar bekletmesi ise son derece büyük bir gaflettir. Çünkü insanın son nefesinde yapacağı tasarrufların hiçbiri ge­çerli değildir.

 

Nitekim sarihler metinde geçen "can gırtlağa geldiği zaman" mealinde­ki cümleyi "canın gırtlağa gelme zamanı yaklaştığında" şeklinde te'vil et­mişlerdir. Biz de tercümede parantez içerisinde ilâve ettiğimiz kelimelerle bu manaya işaret ettik.