بَاب
مَا
يُسْتَحَبُّ
مِنْ
الضَّحَايَا
3-4 Kesilmeleri Daha
Faziletli Olan Kurbanlıklar
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
حَيْوَةُ
حَدَّثَنِي
أَبُو صَخْرٍ
عَنْ ابْنِ
قُسَيْطٍ
عَنْ عُرْوَةَ
بْنِ
الزُّبَيْرِ
عَنْ
عَائِشَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَمَرَ
بِكَبْشٍ
أَقْرَنَ يَطَأُ
فِي سَوَادٍ
وَيَنْظُرُ
فِي سَوَادٍ وَيَبْرُكُ
فِي سَوَادٍ
فَأُتِيَ
بِهِ فَضَحَّى
بِهِ فَقَالَ
يَا
عَائِشَةُ
هَلُمِّي الْمُدْيَةَ
ثُمَّ قَالَ
اشْحَذِيهَا
بِحَجَرٍ
فَفَعَلَتْ
فَأَخَذَهَا
وَأَخَذَ
الْكَبْشَ
فَأَضْجَعَهُ
وَذَبَحَهُ
وَقَالَ
بِسْمِ اللَّهِ
اللَّهُمَّ
تَقَبَّلْ
مِنْ
مُحَمَّدٍ وَآلِ
مُحَمَّدٍ
وَمِنْ
أُمَّةِ
مُحَمَّدٍ ثُمَّ
ضَحَّى بِهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
Hz. Aişe'den demiştir
ki: Rasûlullah (S.A.V.), siyah içinde yer'e basan, siyah içinde bakan ve siyah
içinde yatan boynuzîu bir koç (getirilmesini) istemiş, koç hemen getirilmiş ve
o'nu kurban etmeye karar vermiş ve
"Ey Aişe! bıçağı
getir," demiş sonra da "o'nu taş'la keskinleştir!" buyurmuş,
bunun üzerine (Hz. Aişe emredileni) yapmış (Hz. Peygamber de) bıçağı almış ve
koç'u tutup (sol tarafı üzerine) yatırmış ve (bizzat kendi elleriyle) onu
kesmiş (önce) koç'u yatırarak:
"bismillahi Allahümme tekabbel min Muhammedin ve Ali Muhammedin ve
min ümmeti Mu-hammed'in: (Meali:) "Allahın adıyla (başlıyorum) Ey
Allah'ım! (bunu) Muhammed'den, Muhammed ailesinden ve Muhammed ümmetinden kabul
eyle" demiş sonra koç'u kesmiş.
İzah:
Müslim, edahi; Ahmed
b.Hanbel, VI, 78.
Hattâbî'nin de ifâde
ettiği gibi metinde geçen "siyah içinde yere basan sözü, ayakları kara
anlamında kullanıldığı gibi siyah içinde bakan sözü; gözleri kara
anlamındadır. Siyah içinde yatan; sözü de karnı siyah anlamında kullanılmıştır.
Bu da şu demektir ki; Fahr-i Kâinat Efendimiz, kurban etmek için ayakları,
gözleri ve karnı kara olup vücûdunun diğer kısımları beyaz olan, boynuzlu
koçları diğer renkteki koyunlara, tercih etmiştir. Bu hadis-i şerif, bir ev
halkının tümü için bir kurban kesilebileceğini söyleyenlerin delilidir. Biz
fıkıh alimlerinin bu mevzudaki görüşlerini 2810 nolu hadisin metninde
açıklayacağımız için burada ele almıyoruz.