DEVAM: 151. Devlet
Başkanı (Savaşta Ve) Barışta Kendisine Sığınılan Bir Kalkandır
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
عَمْرٌو عَنْ
بُكَيْرِ
بْنِ
الْأَشَجِّ
عَنْ
الْحَسَنِ
بْنِ عَلِيِّ
بْنِ أَبِي رَافِعٍ
أَنَّ أَبَا
رَافِعٍ
أَخْبَرَهُ
قَالَ بَعَثَتْنِي
قُرَيْشٌ
إِلَى
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَلَمَّا
رَأَيْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أُلْقِيَ فِي
قَلْبِي
الْإِسْلَامُ
فَقُلْتُ يَا
رَسُولَ اللَّهِ
إِنِّي
وَاللَّهِ
لَا أَرْجِعُ
إِلَيْهِمْ
أَبَدًا فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنِّي لَا
أَخِيسُ
بِالْعَهْدِ
وَلَا
أَحْبِسُ
الْبُرُدَ
وَلَكِنْ ارْجِعْ
فَإِنْ كَانَ
فِي نَفْسِكَ
الَّذِي فِي
نَفْسِكَ
الْآنَ
فَارْجِعْ
قَالَ فَذَهَبْتُ
ثُمَّ أَتَيْتُ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَسْلَمْتُ
قَالَ
بُكَيْرٌ
وَأَخْبَرَنِي
أَنَّ أَبَا
رَافِعٍ كَانَ
قِبْطِيًّا
قَالَ
أَبُو دَاوُد
هَذَا كَانَ
فِي ذَلِكَ الزَّمَانِ
فَأَمَّا
الْيَوْمَ
فَلَا يَصْلُحُ
Ebû Rafı dedi ki: Kureyş
(halkı) beni Rasûlullah (S.A.V.)'e (elçi olarak) gönderdi. Rasûlullah
(S.A.V.)'i görünce kalbime İslam (a girme arzusu) düştü. Bunun üzerine: "Ey
Allah'ın Rasûlü, Allah'a yemin olsun ki ben Kureyşlilere asla bir daha
dönmeyeceğim" dedim. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben
ahdimi bozmam ve (bana gelen) elçilere baskı yapmam. Fakat sen (Kureyşe) geri
dön. Eğer şu anda kalbine gelen (İslam'a girme arzusu orada yine) kalbine
gelecek olursa (o zaman buraya) dön gel" buyurdu. Bunun üzerine (gerisin
geriye Mekke'ye) gittim. Sonra Peygamber (s.a.v.)'e (tekrar) geldim ve müslüman
oldum.
(Bu hadisin
ravilerinden) Bekir dedi ki: (Hasen b. Ali) bana Ebû Rafi'nin (islam'a girmeden
önce) kıpti olduğunu bildirdi.
Ebu Davud der ki: Bu
(hüküm, Hz. Peygamberin yaşadığı) zamanda (geçerli) idi. Bu gün (için bu hüküm)
uygun değildir.
İzah:
Ahmed b. Hanbel, VI, 8.
Devlet başkanına elçi
olarak geldiği halde İslam ülkesinde müslümanlığı kabul eden bir kimsenin,
İslam ülkesine sığınma isteğinin kabul edilmeyip onun gerisin geriye kendi ülkesine
gönderilmesi, sadece Hz. Peygamber zamanına ait bir uygulamadır. Hatta böyle
bir uygulama sadece Hz. Peygambere ait özel bir uygulamadır.
Fakat günümüzde böyle
bir uygulama geçerli ve doğru olamaz. Çünkü Hz. Peygamber, karşısında bulunan kimselerin
durumunu Allah'ın bildir-mesiyle biliyordu. Nitekim sığınma hakkı isteyen Ebû
Rafi'nin Kureyş'e döndükten sonra, İslam'a girme arzusuyla tekrar Medine'ye
geleceğinden kesinlikle emindi. Bu nedenle onun sığınma hakkını reddederek
Kureyş'e dönmesini, isterse tekrar kendisine geri dönmesini tavsiye etti.
Gerçekten de Hz. Ebû Rafi, Mekke'ye gittikten sonra bir süre sonra Medine'ye
gelerek müslüman oldu.
Eğer Hz. Peygamber, Hz.
Ebû Rafi'nin sığınma isteğini kabul edip onu Mekke'ye göndermeseydi, bu
uygulama düşmanların "Muhammed, elçilere baskı yapıyor, insan haklarını
çiğniyor, inanç hürriyetine saygı duymuyor milletlerarası siyasi teamüllere
uymuyor" şeklinde aleyhte propaganda yapmalarına sebep olur ve bu yüzden
de İslamın geniş kitlelere yayılmasına büyük bir engel teşkil ederdi. Bu
yüzden Hz. Fahr-i alem, bir elçi olarak huzuruna gelen, Hz. Ebû Rafi'nin
sığınma isteğini reddetmiştir. Musannif Ebu Davud'da bu görüştedir.
İbn Teymiyye
Müntekâ'l-Ahbar isimli eserinde, Hz.
Ebû Rafi'nin bu sığınma talebinin Hudeybiye musalahasının yürürlükte olduğu
zamana rastladığı için kabul edilmediğini iddia etmişse de bu doğru değildir.
Çünkü Hz. Ebû Rafi, Bedir, savaşından önce müslüman olmuş Uhud savaşıyla ondan
sonraki savaşların tümüne katılmıştır.