بَاب
فِي
الْإِمَامِ
يَمْنَعُ
الْقَاتِلَ السَّلَبَ
إِنْ رَأَى
وَالْفَرَسُ
وَالسِّلَاحُ
مِنْ
السَّلَبِ
137. Devlet Reisi
Uygun Gördüğü Takdirde Bir Gaziye Öldürmüş Olduğu Kafirin Zati Eşyasını
(Selebini) Vermeyebilir At Ve Silah Da Selebten Sayılır
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
مُحَمَّدِ
بْنِ حَنْبَلٍ
قَالَ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ مُسْلِمٍ
قَالَ
حَدَّثَنِي
صَفْوَانُ
بْنُ عَمْرٍو
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ
جُبَيْرِ بْنِ
نُفَيْرٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ عَوْفِ
بْنِ مَالِكٍ
الْأَشْجَعِيِّ
قَالَ
خَرَجْتُ
مَعَ زَيْدِ
بْنِ
حَارِثَةَ
فِي غَزْوَةِ مُؤْتَةَ
فَرَافَقَنِي
مَدَدٌ مِنْ
أَهْلِ
الْيَمَنِ لَيْسَ
مَعَهُ
غَيْرُ
سَيْفِهِ
فَنَحَرَ رَجُلٌ
مِنْ
الْمُسْلِمِينَ
جَزُورًا
فَسَأَلَهُ
الْمَدَدِيُّ
طَائِفَةً
مِنْ جِلْدِهِ
فَأَعْطَاهُ
إِيَّاهُ
فَاتَّخَذَهُ
كَهَيْئَةِ
الدَّرْقِ
وَمَضَيْنَا
فَلَقِينَا
جُمُوعَ
الرُّومِ وَفِيهِمْ
رَجُلٌ عَلَى
فَرَسٍ لَهُ
أَشْقَرَ
عَلَيْهِ
سَرْجٌ
مُذْهَبٌ
وَسِلَاحٌ مُذْهَبٌ
فَجَعَلَ
الرُّومِيُّ
يُغْرِي بِالْمُسْلِمِينَ
فَقَعَدَ
لَهُ
الْمَدَدِيُّ
خَلْفَ
صَخْرَةٍ
فَمَرَّ بِهِ
الرُّومِيُّ
فَعَرْقَبَ
فَرَسَهُ
فَخَرَّ
وَعَلَاهُ
فَقَتَلَهُ
وَحَازَ
فَرَسَهُ
وَسِلَاحَهُ
فَلَمَّا
فَتَحَ اللَّهُ
عَزَّ
وَجَلَّ
لِلْمُسْلِمِينَ
بَعَثَ
إِلَيْهِ
خَالِدُ بْنُ
الْوَلِيدِ فَأَخَذَ
مِنْ
السَّلَبِ
قَالَ عَوْفٌ
فَأَتَيْتُهُ
فَقُلْتُ يَا
خَالِدُ
أَمَا عَلِمْتَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَضَى
بِالسَّلَبِ
لِلْقَاتِلِ
قَالَ بَلَى
وَلَكِنِّي
اسْتَكْثَرْتُهُ
قُلْتُ
لَتَرُدَّنَّهُ
عَلَيْهِ
أَوْ
لَأُعَرِّفَنَّكَهَا
عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَأَبَى أَنْ
يَرُدَّ
عَلَيْهِ
قَالَ عَوْفٌ
فَاجْتَمَعْنَا
عِنْدَ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَصَصْتُ
عَلَيْهِ
قِصَّةَ
الْمَدَدِيِّ
وَمَا فَعَلَ
خَالِدٌ
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا خَالِدُ
مَا حَمَلَكَ
عَلَى مَا صَنَعْتَ
قَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
لَقَدْ اسْتَكْثَرْتُهُ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا خَالِدُ
رُدَّ عَلَيْهِ
مَا أَخَذْتَ
مِنْهُ قَالَ
عَوْفٌ فَقُلْتُ
لَهُ دُونَكَ
يَا خَالِدُ
أَلَمْ أَفِ
لَكَ فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَمَا ذَلِكَ
فَأَخْبَرْتُهُ
قَالَ
فَغَضِبَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
خَالِدُ لَا
تَرُدَّ
عَلَيْهِ
هَلْ
أَنْتُمْ تَارِكُونَ
لِي
أُمَرَائِي
لَكُمْ
صَفْوَةُ
أَمْرِهِمْ
وَعَلَيْهِمْ
كَدَرُهُ
Avf b. Malik el-Eşcaîden
demiştir ki: Zeyd b. Harise ile birlikte Mûte savaşına çık (mış) tim. Yemen
halkından gönüllü bir asker de bana arkadaş olmuştu. Yanında bir de kılıcı
vardı. Derken müslümanlardan bir asker bir deve kesti. Gönüllü asker de onun
derisinden bir kısmını ondan istedi. O da isteğini ona verdi. O gönüllü de bu
deriden bir nevi kalkan şeklinde bazı şeyler yaptı. Yola koyulduk ve bir rum
topluluğuyla karşılaştık. Onların arasında altın yaldızlı bir eğeri olan al bir
at üzerinde birisi vardı. Bu rum askeri, müslümanlara müthiş bir şekilde
saldırıyordu. O sırada gönüllü asker onu (vurmak) için bir kayanın arkasına
oturdu. Rum askeri onun yanına varınca hemen (harekete geçip) atının ayaklarını
kesti. Bunun üzerine rum askeri atından düştü. Gönüllü müslüman asker de
üzerine çullanarak onu öldürdü ve atıyla silahını ele geçirdi. Aziz ve Celil
olan Allah müslümanlara (zafer kapılarını) açınca Halid b. Velid, o gönüllüye
(birisini) gönder (ip yanına çağır) dı ve (elinde bulunan) selebin bir kısmını
(ondan) aldı. (Daha sonra ravi) Avf (sözlerine devam ederek şunları) söyledi.
Bunun üzerine Halid'in yanına varıp:
"Ey Halid sen
Rasûlullah (s.a.v.)'in, seleb'in katile ait olduğuna dair hüküm verdiğini
bilmiyor musun?” dedim. O da, "Evet, (biliyorum) fakat ben bu (kadar)
selebi (onun için biraz) fazla buluyorum" diye cevap verdi. Ben de: Ya
bunu ona geri verirsin ya da seni Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında
cezalandırırım." diye (onu) tehdid ettim (Fakat selebi) ona geri vermeye
yanaşmadı. Derken (ikimiz) Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında bir araya geldik. Ben
Hz. Peygamber'e gönüllü askerin macerasını ve Halid'in (ona) nasıl muamelede
bulunduğunu anlattım. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
Ey Halid! Seni bu
harekete sevkeden (sebep)nedir?" diye sordu (Hz. Halid de) “Ey Allah'ın
Rasulü bu (selebi onun için biraz) fazla buldum” cevabını verdi. Bunun üzerine
Rasûlullah (Hz. Halid'e) "Ey Halid ondan aldığını ona geri ver."
buyurdu. Ben de (bunu duyunca Halid'e) "Al işte (dediğimi) yaptım mı ey
Halid" diye karşılık verdim. (Bu sözümü işiten) Rasûlullah (s.a.v.): Bu
nedir? dedi. Ben de 'Halidle aramızda geçen münakaşayı) kendisine anlattım.
Rasûlullah (S.A.V.) (bana) öfkelendi ve "Ey Halid (bu selebi) ona iade
etme (dedi ve bana hitaben) siz kumandanlarımı bana bırakır mısınız hiç? Oysa
onların işlerinin en temiz olanı sizin olur, bulanık olanı da kendi üzerlerinde
kalır" buyurdu.
İzah:
Müslim, cihâd
Hadis âlimlerinden
Hattâbî, bu hadisle ilgili olarak şunları söylüyor.Bu hadis-i şerifte atın
da seleb sayılması gerektiği, az olsun veya çok olsun düşman askerinin
üzerinde bulunan zati eşyanın (selebin) onu öldüren müslüman askere verilmesi
lazım geldiği ve se-lebden, Rasûlullah (s.a.v.)'a akrabalarına, fakirlere,
öksüzlere ve yolda kalmışlara verilmek üzere beşte bir hissenin ayrılması
icabetmediği ifade edilmektedir. Çünkü Hz. Peygamberin; Hz. Halid'e Yemenli
askerin, öldürmüş olduğu askerden aldığı zati eşyanın tümünü kendisine iade
etmesini emretmesi, bunu ifade eder. Fakat Hz. Peygamberin sonradan Hz. Avf b.
Ma-lik'in Hz.Halid b. Velid'e karşı takındığı saygısızca tavrı öğrenince,
hükmünden dönüp Hz. Halide sözkonusu selebi, Yemenli askere iade etmemesini emretmesi
ise, hem Hz. avf b. Maliki te'dib etmek ve hem de halkın kumandanlara karşı
haksız bir şekilde saygısızlık yapmalarına imkan vermemek, kumandanlara isyan
ve saygısızlık yolunu kapamaktır.
Esasen Hz. Halid b.
Velid, bu mevzuda kendi içtihadıyla hüküm vermişti. Bu ictihad hatalı da olsa,
Hz. Peygamber daha büyük hataları ve büyük tehlikeleri önlemek maksadıyla Hz.
Halid'in bu içtihadını tasvib ederek içtihadının uygulanmasını emretti. Aynı
zamanda Hz. Peygamber, bu tutumuyla Hz. Avf b. MalikM de bir nevi
cezalandırmış oldu.
Hz. Peygamber, bu hükmü
vermeden önce, selebini elinden almak istediği Yemenli askere kendi
hissesinden onu razı edecek kadar mal vermek suretiyle onun gönlünü almış
olması da düşünülebilir. Metinde geçen ,
"Oysa onların
işlerinin en temiz olanı sizin olur, bulanık olanı da kendi üzerlerinde
kalır." cümlesiyle Hz. Peygamber, halk her şeyin iyisini ve hoş olanını
yer, içer rahatına bakar, çileyi ise amirler çeker, ganimet mallarını onlar
toplar ve yerli yerince sarf ederler, halkı onlar korur, idare ederler sonra bu
hususta bir soruşturma olursa hesaba yine onlar çekilir, demek istemiş
olabilir.