بَاب
فِي
الْأَسِيرِ
يُكْرَهُ
عَلَى الْإِسْلَامِ
116. Esirin
Müslümanlığı Kabule Zorlanması
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ عُمَرَ
بْنِ عَلِيٍّ
الْمُقَدَّمِيُّ
قَالَ
حَدَّثَنَا أَشْعَثُ
بْنُ عَبْدِ
اللَّهِ
يَعْنِي السِّجِسْتَانِيَّ
ح و
حَدَّثَنَا
ابْنُ
بَشَّارٍ
قَالَ
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
عَدِيٍّ
وَهَذَا
لَفْظُهُ ح و
حَدَّثَنَا الْحَسَنُ
بْنُ عَلِيٍّ
قَالَ
حَدَّثَنَا وَهْبُ
بْنُ جَرِيرٍ
عَنْ
شُعْبَةَ
عَنْ أَبِي
بِشْرٍ عَنْ
سَعِيدِ بْنِ
جُبَيْرٍ عَنْ
ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ
كَانَتْ
الْمَرْأَةُ
تَكُونُ مِقْلَاتًا
فَتَجْعَلُ
عَلَى
نَفْسِهَا إِنْ
عَاشَ لَهَا
وَلَدٌ أَنْ
تُهَوِّدَهُ
فَلَمَّا
أُجْلِيَتْ
بَنُو
النَّضِيرِ
كَانَ
فِيهِمْ مِنْ
أَبْنَاءِ
الْأَنْصَارِ
فَقَالُوا
لَا نَدَعُ
أَبْنَاءَنَا
فَأَنْزَلَ
اللَّهُ
عَزَّ
وَجَلَّ لَا
إِكْرَاهَ فِي
الدِّينِ
قَدْ تَبَيَّنَ
الرُّشْدُ
مِنْ
الْغَيِّ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
الْمِقْلَاتُ
الَّتِي لَا
يَعِيشُ
لَهَا وَلَدٌ
İbn-i Abbas (r.a.)'den
demiştir ki: (İslam'dan önce) çocuğu yaşamayan (bir) kadın çocuğu yaşadığı
takdirde onu yahudi olarak yetiştireceğine dair adakta bulunurdu. İçlerinde
Ensar çocukları da bulunan (yahudilerden) Nâdir oğulları (Medine'den) sürgün
edilince (Ensâr); "Biz çocuklarımızı bırakmayız, dediler. Bunun üzerine
Azız ve Celîl olan Allah; "Dinde zorlama yoktur. Gerçek hak, bâtıldan
iyice ayrılmıştır...”[Bakara 256] ayet-i (kerimesi)ni indirdi.
Ebû Dâvûd dedi ki;
Miklât, çocuğu yaşamayan kadın demektir.
İzah:
Metinde geçen âyet-i
kerîmenin iniş sebebi hakkında çeşitli rivayetlerden birine göre; İslâm'dan
önce çocuğu yaşamayan ensâr kadınları, çocuğu olduğu takdirde onu yahûdîler
arasında yetiştirip yahûdî yapacaklarını adarlardı. Çünkü Yahudileri, din
bakımından kendilerinden üstün görürlerdi. Böylece bazı ensar çocukları,
yahûdîler arasında büyümüş ve yahûdî olmuşlardı. İslam gelip de yahudilerden,
Nadır oğullan yurtlarından sürülünce Ensarlılar: "Biz çocuklarımızın
onlarla beraber gitmesine izin vermeyiz" dediler ve çocuklarını müslüman
olmaya zorlamak istediler. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Nitekim
mevzûmuzu teşkil eden hadis-i şerifte de bu rivayete yer verilmiştir.
Diğer bir rivayete göre
ise bu âyet yine ensârın bir kolu olan Salim b. Avf oğullarından el-Husayn
hakkında inmiştir.
Bu zâtın iki oğlu
vardı. Bunlar Şam'dan Medine'ye kuru üzüm götüren iki tüccarın telkiniyle
hristiyan olmuşlardı. Bu çocuklar da o tüccarla beraber Şam'a gitmek isteyince
babaları, bunları zorla İslama sokmak istedi ve Allah'ın Rasûlünden, arkadan
adam gönderip bunları İslama döndürmesini rica etti. Bunun üzerine bu âyet-i
kerime nazil oldu.
Bu iniş sebeplerine
dayanarak bazı müfessirler bu ayetin ancak kitap ehlinden olan kimselerin
müslüman olmaya zorlanamayacakları görüşünü ileri sürmüşlerdir. Bâzılarına göre de âyet önce
bütün insanlara şâmil olmak üzere inmiş, sonra kıtal âyetiyle müşriklerle olan
ilişkisi neshedilmiş ve hükmü yalnız kitap ehline ilişkin olmak üzere baki
kalmıştı.
Şöyle ki Ehl-i kitap
cizye vermeyi kabul etmeleri halinde dinleri üzerinde bırakılırlar. İslama
girmeleri için zorlanmazlar. Fakat arap müşrikleri doğrudan doğruya İslam'a
girmeye zorlanırlar. İslam'a girmedikleri takdirde 2640 numaralı hadis-i
şerifte ifade edildiği gibi, "La ilahe illallah" deyinceye kadar
onlarla savaşılır. Cizye vererek kendilerini kurtaramazlar.[bk. Taberi,
Câmiü'l-beyân III, 16.] Ancak bu mesele mezhebler arasında ihtilaflıdır. Biz bu
görüşleri 2612 numaralı hadisin şerhinde açıkladığımızdan tekrara lüzum
görmüyoruz. Müşrikleri bu şekilde İslama girmeye zorlayarak cihâd etmek aslında
hak din olan İslâmın ulviyyetini fiilen isbât eden bir beyyine-i haktır. Çünkü
aklî ve ilmî beyyineleri dinlemeyen kâfir ve zâlimlerin tecâvüzleri böyle fiili
bir beyyine (açık delil) olmadan önlenemez. Ayrıca küffâra karşı ilân edilen bu
savaş, ikrahın yasak olduğu İslâm ülkesi hâricinde cereyan edeceği için bunu,
"İslam inançlara baskı yapıyor" şeklinde değerlendirmek yanlış olur.
Aslında îslâmın bu baskıyı, insanlığın tek alternatifi ve kaçınılmaz hayat
düzeni olan islâmı kabul etmeyip, hakkın kabul ve intişarına engel olmaya
çalışan ve gücünün yettiği kadar başkalarının inancına baskı yapmaktan geri
durmayan kâfirlere uyguladığını unutmamak gerekir.[Yazır Muhammed Hamdi, Hak
dini Kur'an Dili, II, 864.]
Binaenaleyh İslâmın bu
mücadelesi, hakkın kabulüne zorla engel olan zorbalığa karşı, yapılan bir
mücadeledir. Hadis ulemasından Hattabi'nin açıklamasına göre İslâmiyet gelmeden
önce hrıstiyanlığa veya yahûdîliğe giren kimseler ehli kitaptan sayılırlarsa da
islamiyet geldikten sonra hrıstiyanlığa ya da yahûdîliğe giren bir müşrik
ehl-i kitap sayılamaz, yine müşrik olarak kaldığına hükmedilir. Çünkü
İslâmiyet geldikten sonra hrısti-yanlık ve yahûdîlik neshedilmiş olduğundan
artık hrıstiyanlığa veya yahu-diliğe girmenin bir hükmü yoktur.
Binâenaleyh, islâmdan önce
yahûdîlik veya hrıstiyanlığa giren bir kimse ehl-i kitaptan sayılacağı için
cizye vermeyi kabul ettiği takdirde kendisine kılıç kaldırılmaz. Kendi dîni
üzere kalmasına izin verilir, müslümanlar tarafından kızları alınabilir ve
kestikleri yenilebilir.
Fakat İslamiyyet
geldikten sonra hrıstiyanlığı veya yahûdîliği kabul eden bir müşrik böyle
değildir. Onun yine müşrik olarak kaldığı kabul edilir ve hakkında müşriklik
hükümleri uygulanır. Bazılarına göre de, "dinde zorlama yoktur' ayeti, "Fitne kalmayıncaya ve din tamamen
Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaş.”[Enfâl 39.] âyetinden sonra inmiş ve
bundan sonra hiçbir kimsenin zorla dine sokulamayacağını açıklamıştır. Fakat
kıymetli alimlerimizden Elmalık Muhammed Hamdi Efendinin de açıkladığı gibi
müfessirlerden, Süddi; "Fitne kalmayıncaya kadar., onlarla
savaş."[Enfâl 39.] ayet-i kerîmesi, Arap müşriklerinin tslâmı kabul
etmemeleri halinde kılıçtan geçirmeleri icabettiğini açıklamak için;
"Dinde zorlama yoktur."[Bakarâ 256] âyet-i kerîmesi de cizye veren
ehl-i kitabın İslama girmeye zorlanamayaca-ğtnı açıklamak üzere ve Arap
Yarımadasındaki müşrikler tamamen müslü-man olduktan sonra nazil
olmuştur." Fakat bu ayetlerin iniş tarihleri belli olmadığından birinin
diğerini nesh ettiğini söylemek mümkün değildir. "Dinde zorlama
yoktur." ayet-i kerimesini; "savaşarak müşrikleri İslama zorlamak,
İslam'a girmeyen hnstiyanları da vergiye bağlamak yoktur." şeklinde
değilde; "genel olarak islamın daire-i hükmünde zorlama yoktur"
şeklinde anlamak icâbeder. Binâenaleyh harp ve harbî mes'elesi esâs itibariyle
bu âyetin hükmünden hâriç kaldığı gibi, zorlamaya karşı zor kullanma ve suça
karşı ceza uygulama da bu hükmün dışında kalır. Ancak bu ayeti, "Fitne
kalmayıncaya kadar ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar savaşın."[Enfâl
39.] ayetiyle birlikte mütâlâa etmek gerekir. O zaman İslâm'ın daire-i hükmünde
zorlama olmamasının fitnenin bulunmasına bağlı olduğu, fitnenin ortaya
çıkmasıyla gerekli zorlamanın yapılabileceği anlaşılır.[Yazır M.Hamdi, Hak Dîni
Kuran Dili, II, 868.]