بَاب
فِي
الرَّجُلِ
يَكْرِي
دَابَّتَهُ
عَلَى
النِّصْفِ
أَوْ
السَّهْمِ
113. Bir Kimsenin
Diğer Bir Kimseye (Hayvanla Kazanacağı Karın) Yarısı Karşılığında Yahut Da
(Savaştan Elde Edeceği) Ganimet Karşılığında Hayvan Kiraya Vermesi Caizdir
حَدَّثَنَا
إِسْحَقُ
بْنُ إِبْرَاهِيمَ
الدِّمَشْقِيُّ
أَبُو النَّضْرِ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
شُعَيْبٍ أَخْبَرَنِي
أَبُو
زَرْعَةَ
يَحْيَى بْنُ أَبِي
عَمْرٍو
السَّيْبَانِيُّ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ عَبْدِ
اللَّهِ
أَنَّهُ
حَدَّثَهُ
عَنْ
وَاثِلَةَ
بْنِ
الْأَسْقَعِ
قَالَ كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي غَزْوَةِ
تَبُوكَ
فَخَرَجْتُ
إِلَى أَهْلِي
فَأَقْبَلْتُ
وَقَدْ
خَرَجَ
أَوَّلُ صَحَابَةِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَطَفِقْتُ
فِي الْمَدِينَةِ
أُنَادِي
أَلَا مَنْ
يَحْمِلُ
رَجُلًا لَهُ
سَهْمُهُ
فَنَادَى
شَيْخٌ مِنْ
الْأَنْصَارِ
قَالَ لَنَا
سَهْمُهُ
عَلَى أَنْ
نَحْمِلَهُ
عَقَبَةً
وَطَعَامُهُ
مَعَنَا
قُلْتُ
نَعَمْ قَالَ
فَسِرْ عَلَى
بَرَكَةِ
اللَّهِ تَعَالَى
قَالَ
فَخَرَجْتُ
مَعَ خَيْرِ
صَاحِبٍ
حَتَّى
أَفَاءَ
اللَّهُ
عَلَيْنَا
فَأَصَابَنِي
قَلَائِصُ
فَسُقْتُهُنَّ
حَتَّى
أَتَيْتُهُ
فَخَرَجَ
فَقَعَدَ
عَلَى
حَقِيبَةٍ
مِنْ حَقَائِبِ
إِبِلِهِ
ثُمَّ قَالَ
سُقْهُنَّ
مُدْبِرَاتٍ
ثُمَّ قَالَ
سُقْهُنَّ
مُقْبِلَاتٍ
فَقَالَ مَا
أَرَى
قَلَائِصَكَ
إِلَّا كِرَامًا
قَالَ
إِنَّمَا
هِيَ
غَنِيمَتُكَ الَّتِي
شَرَطْتُ لَكَ
قَالَ خُذْ
قَلَائِصَكَ
يَا ابْنَ أَخِي
فَغَيْرَ
سَهْمِكَ
أَرَدْنَا
Vasile b. el-Eşkâ'dan
demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Tebûk savaşına (gidilmek üzere) çağrıda
bulundu. Bunun üzerine ben hemen (harp için gerekli malzemeyi temin etmek için)
ailemin yanına vardım. Geri döndüğümde Rasûlullah (s.a.v.)'in sahâbilerinin
ilki (savaş için yol'a) çıkmış bulunuyordu. Bunun üzerine Medîne'de Bir adam'a
(savaştan kazanacağı) ganimeti karşılığında kiralık at verecek kim vardır? diye
bağırmaya başladım. Derken Ensardan yaşlı bir adam; Savaştan kazanacağı
ganimetin bizim olması şartıyla ona bizimle nöbetleşe bineceği bir hayvan
veririz, yemesi de bizimledir diye haykırdı.
Ben de; Kabul dedim.
(Yaşlı adam); Yüce Allah'ın bereketi üzere (savaş için) yürü dedi. Ben de (bu)
hayırlı arkadaşla (yola) çıktım. Nihayet Allah bize (bu yolculuktan) bir fey
nasibetti. Benim hisseme de birtakım genç develer isabet etti. Develeri sürüp
o'na getirdim. (Arkadaşım) çıkıp develerin (arkasına konan) heybelerinin
birinin üzerine oturdu. Sonra;
Bunları geriye, doğru
sür dedi. Sonra da; İleri doğru sür dedi. Arkasından da; Senin genç develerinin
kıymetli olduklarını görüyorum, dedi. (Ben de ona); Bu(nlar) benim sana şart
koştuğum sana ait ganimet(Ier)dir dedi(m).
Ey kardeşim (bu) genç
develerini al (götür). Bizim arzumuz (aslında) senin ganimetinden başka (Ahiret
sevabı ve senin arkadaşlığın) idi. cevâbını verdi.
İzah:
Bir fıkıh terimi olarak
"fey", savaşmaksızın müslümanlann, düşmanlar dan ele geçirdikleri mal
demektir.
Hadîs-i şerifte açıkça
belirtildiğine göre bu hadise hicretin dokuzuncu yılında cereyan eden Tebûk
seferinde geçmiştir.
Bilindiği gibi Tebûk
seferi, Bizanslıların müslümanlara karşı besledikleri düşmanca niyyetlerin
bertaraf edilmesi maksadıyla yapılmıştı. Fakat bu sefer Bizanslıların harp
sahnesinde görülmemeleri üzerine herhangi bir çatışma olmadan sonuçlanmıştı.
Ancak Halid b. Velid bu
seferden sonra, DûmeCül-Cendel'e gidip orada Ukeydir'i esir etmiş ve onu iki
bin deve sekizyüz at, dörtyüz zırh ve dörtyüz mızrak karşılığında serbest
bırakmıştı. Hz. Vâsıla da Hz. Ha-lid'in birliğinde olduğu için kendisine bu
fey'den birtakım genç develer isabet etti.
Her ne kadar Hz.
Vâsılâ'nın elde edeceği ganimet karşılığında bir hayvan kiraladığından bahseden
bu hadisin, bab başlığındaki, "Bir kimsenin bir kimseye (savaştan elde
edeceği) ganimet karşılığında hayvan kiraya vermesi" cümlesiyle ilgisi
açıksa da bu hadisin, yine bab başlığındaki; "Bir kimsenin diğer bir
kimseye (hayvanla kazanacağı kârın yarısı karşılığında) hayvan kiraya vermesi
cümlesiyle bir ilgisi görülmemektedir.
Demek ki Musannif Ebû
Dâvûd şu noktadan hareket ederek bu hadisle başlıktaki sözkonusu cümle
arasında şöyle bir ilgi kurmuştur: "Madem ki miktarı meçhul olan bir
ganimet karşılığında bir hayvanı kiraya vermek caiz oluyor o halde bu hayvanla
kazanılacak miktarı meçhul bir kârın yarısı karşılığında hayvanı kiraya
vermenin de caiz olması gerekir."
Fakat hadis sarihleri;
"Hz. Peygamber, Hz. Vâsılâ'nın bu şartlarla hayvan kiraladığını, ne
görmüştür ne duymuştur, ne de takrir veya emretmiştir. Binâenaleyh, Hz.
Peygamberin böyle bir kiralama olayını tasvib ettiği sabit değildir. Hem de Hz.
Vâsılâ'nın yaptığı bu kiralama, kiralamanın sıhhatinin şartlarına uygun
olmadığından sahih değildir." gerekçesiyle Musannif Ebû Dâvûd (r.a.)'in bu
görüşünü tenkid etmişlerdir.
Hadis ulemâsından
Hattâbî (r.a.) bu mevzuda şunları söylüyor: "Bir kimsenin diğer bir
kimseye savaşta kazanacağı ganimet karşılığında hayvanını kiraya vermesinin
caiz olup olmadığı mevzuunda ulemâ İhtilâfa düşmüşlerdir." Ahmed b.
Hanbel (r.a.) bunda herhangi bir sakınca görmediğini söylemiştir.
İmam Evzâî de bunu caiz
görmektedir. Malik b. Enes'e göre hayvanı bu şartla kiraya vermek mekruhtur.
İmam Şafiî de bunun caiz olmadığını, ancak hayvanını bu şekilde kiraya veren
kimsenin işi bittikten sonra pazarlık ettiği kirayı değil de o gün için o
hayvanın benzerlerinden alınan binme ücretini alabileceğini söylemiştir.