بَاب
فِي
كَرَاهِيَةِ
حَرْقِ
الْعَدُوِّ بِالنَّارِ
112. Düşmanı Ateşle
Yakmanın Keraheti
حَدَّثَنَا
سَعِيدُ بْنُ
مَنْصُورٍ
حَدَّثَنَا
مُغِيرَةُ
بْنُ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ الْحِزَامِيُّ
عَنْ أَبِي
الزِّنَادِ
حَدَّثَنِي
مُحَمَّدُ
بْنُ
حَمْزَةَ
الْأَسْلَمِيُّ
عَنْ أَبِيهِ
أَنَّ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ أَمَّرَهُ
عَلَى
سَرِيَّةٍ
قَالَ
فَخَرَجْتُ
فِيهَا
وَقَالَ إِنْ
وَجَدْتُمْ
فُلَانًا
فَأَحْرِقُوهُ
بِالنَّارِ
فَوَلَّيْتُ فَنَادَانِي
فَرَجَعْتُ
إِلَيْهِ
فَقَالَ إِنْ
وَجَدْتُمْ
فُلَانًا
فَاقْتُلُوهُ
وَلَا
تُحْرِقُوهُ
فَإِنَّهُ
لَا
يُعَذِّبُ
بِالنَّارِ
إِلَّا رَبُّ
النَّارِ
Muhammed b. Hamza
el-EsIemî'nin babasından rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) onu bir
seriyye'nin başına başkan tayin etmiş (Bu zat başından geçen hadiseyi) şöyle
anlattı: Seriyyenin yanına vardım. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem);
"Eğer falan kimseyi bulursanız onu ateşle yakınız," buyurdu. Sonra
ben (seriyyenin yanından) geri döndüm. (Rasûl-i Ekrem) beni çağırdı. Huzuruna
varınca; "Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız.
Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah) azâb eder." Buyurdu.
İzah:
Buhârî, cihâd; Tirmizi,
siyer; Dârimî, siyer; Ahmed b. Hanbel, II, 307, 338, 452.
Şevkâni'nin
açıklamasına göre ulemâ ateşle cezalandırma mevzuunda ihtilâfa düşmüşlerdir.
Hz. Ömer ile İbn Abbas (r.a.) bunun mutlak surette mekruh olduğunu
söylemişlerdir. Hz. Ali (k.v. ile Halid b. Velîd'e göre ise mahlûkatı bu
şekilde cezalandırmak caizdir.
el-Mühelleb, bu hadis-i
şerifte geçen yasağın tahrim ifade etmediğini ve canlıları bu şekilde
cezalandırmanın da buna delâlet ettiğini söylemiştir. Mühelleb, Hz. Peygamberin
Arenîlerin gözlerine mil çekmesini, Hz. Ebû Bekr'in bazı kimseleri sahabenin
huzurunda yakmasını ve Halid b. Velîd'-in dinden dönen bazı kimseleri ateşle
cezalandırdığı gibi Hz. Ali'nin de bu cezayı tatbik edişini delil olarak
göstermiştir.[Şevkânî, Neylü'l-evtâr, VII, 283.]
Ateşle cezalandırmanın
caiz olduğunu söyleyenler, Hz. Peygamberin, hadis uyduran bir kimse hakkında
diri yakalandığı takdirde öldürülmesi, ölü olarak yakalandığı takdirde
yakılması için emir verdiğini ve neticede, o kimsenin yılan sokması neticesinde
ölü olarak bulunup cesedinin ateşte yakıldığını ifade eden hadis-i şerifle
Buhari'nin rivayet ettiği şu hadisi de delil olarak gösterirler.[Aynî,
Umdetü'l-kâri, XIV, 220.]
"Nebilerden birini
bir karınca ısırdı. O peygamber, karıncaların ocağının yakılması)nı emretti de
(onların ocağı) yakıldı. Bunun üzerine Allah Teâlâ o peygambere:
"Seni bir karınca
soktu değil mi? Ya sen Allah'ı teşbih eden ümmetlerden bir ümmeti yakmadın
mı?" diye hitâb etmiştir.[bk. Miras kamil, Tecrid-i sarih, VIII, 449.]
Tirmiziyyü'l-Hâkim bu
hadis hakkında, "Allah bir karıncanın yakılmasına izin verdiğine göre bu
karıncanın dışında kalan canlıları yakmanın da caiz olduğu ortaya çıkar."
demiştir.[Aynî, Umdetü'l-kârî, XIV, 220.] Canlıları yakmanın caiz olmadığını
söyleyen ulemaya göre, canlıları yakmanın caiz olduğuna dâir deli! olarak
ileri sürülen hadislerin hiç birinde de böyle bir cevaza delâlet eden bir mânâ
yoktur. Çünkü Hz. Peygamberin Arenîlerin gözlerine kızgın mil çekmesi bir kısas
idi. Çünkü onlar daha Önce bâzı müslümanların gözlerine kızgın mil
çekmişlerdi. Ayrıca bu uygulama sonradan neshedildi. Her ne kadar sahabilerden
bazısı ateşle cezalandırmayı caiz görmüşlerse de, bâzıları bunun yasak olduğunu
söylemiştir. Oysa bilindiği gibi sahabilerin bazılarının muhalefetiyle
karşılanan bir sahabinin uygulaması delil olma niteliğinden mahrumdur. Ayrıca
bu hadis canlıları ateşle cezalandırmanın haram olduğunu ifade etmekte,
canlıları ateşle cezalandırmaya cevaz veren baş taraftaki cümleler, son
cümleyle neshedilmiş bulunmaktadır:[Aynî, Umdetü'l-kârî, XIV, 220.]
Kâmil Miras bu hadisle
ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "Hadiste adlan açıkça söylenmeyip
kinaye târiki ile zikredilen bu iki şerirden birisi Hebbar İbn Esved'dir. Ve
bunda ravilerin ittifakı vardır. Ötekini tayinde ihtilaf edilmiştir. İbn Hişam,
Siyretinde Halid İbn Abdi Kays diye gösterir. Peygamberimizin bunlar hakkında
ateşte yakmak gibi ağır bir ceza tayin buyurması, peygamberin kerimesi
Zeyneb'in ölümüne sebeb olmaları ile suçlu olmalarındandır. Şöyle ki:
Rasûlullah hicretten evvel kızı Zeynebi, Ebü'l-Âs îbn Rebi' ile evlendirmişti.
Ebü'l-As müşrik olduğundan Zeyneb, peygamberimizle hicret edemeyip Mekke'de
kalmıştı. Bedir harbinde, Ebû Cehil ordusunda, Ebu*l-As da bulunup esir düşmüş
ve Zeynebi Medine'ye göndermek şartıyla bırakılmıştı. Ebu'l-As bu şarta bağlı
kalarak Zeyneb'i rahat bir şekilde Medine'ye göndermek için mükemmel teçhiz
ederek yolcu etmiş ve kendisine hizmet etmek üzere bu iki şahsı refakatine
vermişti. Bunlar yolda Zeyneb'in bindiği deveye mü-dahele ederek o sırada
hamile olan Hz. Zeynebi mahfesinden düşürmüşler ve karnındaki çocuğuyla birlikte
ölümüne sebeb olmuşlardır. Bu ağır cinayetin cezasının da o nisbette ağır
olacağı tabii idi. O devirde ihrak (yakma) cezası da vahşet sayılmazdı. Bu
cihetle Rasûlullah ilk önce böyle bir cezanın tatbikini emretmişken bunu, İslam
dîninin tesis etmekte olduğu yüce medeniyetle bağdaştırmadığından bilahere ölüm
cezasıyla cezalandırılmalarını emir buyurmuştur.[Miras Kâmil, Tecrîd-i sarih,
VIII, 400.]