بَاب
فِي حُكْمِ
الْجَاسُوسِ
إِذَا كَانَ مُسْلِمًا
98. (Kafirlerin
Hesabına) Casusluk Yapan Kimsenin Müslüman Olduğu Ortaya Çıkınca Nasıl Muamele
Yapılır?
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
سُفْيَانُ
عَنْ عَمْرٍو
حَدَّثَهُ
الْحَسَنُ
بْنُ مُحَمَّدِ
بْنِ عَلِيٍّ
أَخْبَرَهُ
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
أَبِي
رَافِعٍ
وَكَانَ كَاتِبًا
لِعَلِيِّ
بْنِ أَبِي
طَالِبٍ
قَالَ سَمِعْتُ
عَلِيًّا
يَقُولُ
بَعَثَنِي
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
أَنَا وَالزُّبَيْرُ
وَالْمِقْدَادُ
فَقَالَ انْطَلِقُوا
حَتَّى
تَأْتُوا
رَوْضَةَ
خَاخٍ فَإِنَّ
بِهَا
ظَعِينَةً
مَعَهَا
كِتَابٌ فَخُذُوهُ
مِنْهَا
فَانْطَلَقْنَا
تَتَعَادَى
بِنَا
خَيْلُنَا
حَتَّى
أَتَيْنَا الرَّوْضَةَ
فَإِذَا
نَحْنُ
بِالظَّعِينَةِ
فَقُلْنَا
هَلُمِّي الْكِتَابَ
قَالَتْ مَا
عِنْدِي مِنْ
كِتَابٍ
فَقُلْتُ
لَتُخْرِجِنَّ
الْكِتَابَ أَوْ
لَنُلْقِيَنَّ
الثِّيَابَ
فَأَخْرَجَتْهُ
مِنْ
عِقَاصِهَا
فَأَتَيْنَا
بِهِ النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَإِذَا هُوَ
مِنْ حَاطِبِ
بْنِ أَبِي بَلْتَعَةَ
إِلَى نَاسٍ
مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
يُخْبِرُهُمْ
بِبَعْضِ
أَمْرِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ مَا
هَذَا يَا
حَاطِبُ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ لَا
تَعْجَلْ
عَلَيَّ
فَإِنِّي
كُنْتُ امْرَأً
مُلْصَقًا
فِي قُرَيْشٍ
وَلَمْ أَكُنْ
مِنْ أَنْفُسِهَا
وَإِنَّ
قُرَيْشًا
لَهُمْ بِهَا
قَرَابَاتٌ
يَحْمُونَ
بِهَا
أَهْلِيهِمْ
بِمَكَّةَ
فَأَحْبَبْتُ
إِذْ
فَاتَنِي
ذَلِكَ أَنْ
أَتَّخِذَ
فِيهِمْ
يَدًا
يَحْمُونَ قَرَابَتِي
بِهَا
وَاللَّهِ
يَا رَسُولَ
اللَّهِ مَا
كَانَ بِي
مِنْ كُفْرٍ
وَلَا ارْتِدَادٍ
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
صَدَقَكُمْ
فَقَالَ
عُمَرُ دَعْنِي
أَضْرِبُ
عُنُقَ هَذَا
الْمُنَافِقِ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَدْ شَهِدَ
بَدْرًا وَمَا
يُدْرِيكَ
لَعَلَّ
اللَّهَ
اطَّلَعَ عَلَى
أَهْلِ بَدْرٍ
فَقَالَ
اعْمَلُوا
مَا شِئْتُمْ
فَقَدْ غَفَرْتُ
لَكُمْ
Ali b. Ebi Talib'in
katibi olan Ubeydullah b. Ebi Rafi' dedi ki: Ben Ali (r.a.)'i (şöyle) derken
işittim: Rasûlullah (s.a.v.) benî Zübeyr ve Mikdad-ı; "Haydin Hâh bahçesine gidin! Orada,
yanında mektup bulunan bir câriye vardır. Mektubu ondan alın"
diyerek gönderdi.
Atlarımızı koşturarak yola koyulduk. Bahçeye vardık. Derken ansızın cariye
karşımıza çıkıverdi. Bunun üzerine: Mektubu getir, dedik.
Bende mektup yok,
cevabını verdi. Ben de: Ya mektubu çıkarırsın, yahut da elbiseleri bırakırsın!
dedim. Bunun üzerine örülü saçlarının arasından mektubu çıkardı. Biz de onu
peygamber (s.a.v.)'e getirdik. Bir de ne görelim mektup Hatıb b. Ebi Beltea
(tarafın)dan Rasûlullah (s.a.v.)'in bazı işlerini haber vermek üzere bazı
müşriklere (hitaben yazılıp gönderilmiş) Rasûlullah (s.a.v.); "Ey Hatıb!
Bu nedir?" diye sordu. (Hatıb); Ey Allah'ın Rasûlü! Benim hakkımda (hüküm
vermekte) acele etme. Ben Kureyş'in müttefiki idim. Ama onlardan değildim.
Şurası bir gerçek ki (Muhacirlerden) Kureyş (kabilesine mensup bazı kimseler)
in Mekke'de hısımları vardır. (Bu akrabalar) hısımlıkları sebebiyle
(muhacirlerin) Mekke'de bulunan ailelerini koruyorlar. Benim (Mekkelilerle olan
hısımlığım) kalmayınca onlara bir iyilik yapmayı ve bu iyilik sebebiyle
(oradaki) akrabalarımı korumalarını (sağlamayı) arzu ettim. Allah'a yemin olsun
ki ey Allah'ın Rasûlü bende küfürde yok, dinden dönme de yok dedi. Rasûlullah
(s.a.v.)'de;
"(Bu adam), size
doğru söyledi" buyurdu. Bunun üzerine Ömer; Beni bırak ta şu münafığın
boynunu vurayım, dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Gerçekten o Bedir (muharebesin)
de bulunmuştur. (O'nun katle layık olduğunu nereden biliyorsun. Allah onların
durumuna muttali olduğu için Bedir ehli hakkında; "İstediğinizi yapınız.
Ben sizi affettim." buyurmuştur." cevabını verdi.
İzah:
Buhari, cihâd; Tefsir
sûre; Meğazi; Müslim, Fezailu's-sahâbe; Tirmizi, Tefsir sûre, ;Ahmed b.Hanbel
1,79.
Hz. Hâtıb'ın babası Ebu
Beltea'nın ismi Amr b. Umeyr b. Seleme'dir. Hz. Hâtıb'ın başından geçen bu
hadise üzerine yüce Allah onun hakkında; "Ey iman edenler Benim de
düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri veliler (dostlar) edinmeyin. Onlar
size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah'a inandığınızdan dolayı Rasûlü
ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi (belirtecek
mektup) ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak
için çıktınızsa içinizde onlara sevgi (mi) gizliyorsunuz? Oysa ben sizin
gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz h erse yi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa
doğru yoldan sapmış olur."[Mümtehine 1] mealindeki ayet-i kerimeyi
indirdi. Müfessirlerden Ebü Ömer'e göre bu ayette geçen "Ey
mü'-minler!..." hitabına Hz. Hatıb da dahil bulunduğundan Cenab-ı Hak bu
ayet-i kerime ile Hz. Hâtıb'ın imanına şahitlik etmiştir. Aslında Hatıb mühim
hizmetlerde bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi hicretin altınca yılında
Hudeybiye dönüşünde Peygamber efendimiz tarafından bir mektupla Mısır ve
İskenderiye Meliki Mukavkıs'e elçi olarak gönderilmesidir. Bu elçiliğinde Hz.
Hatıb Mukavkıs'm yanında beş gün kalmış ve bir takım hediyelerle dönmüş
gelmiştir. Bu hediyeler Düldül adındaki meşhur beyaz katır, gufeyr adında bir
merkep, elbise vesaire ile Peygamberimizin oğlu İbrahim'in anası Mariye ve hemşiresi
"Şirin" idi. Rasûlullah Sirin'i Hassan b. Sabit'e hediye etti.
Hz. Hâtıb, Ebu Bekr
Sıddık'ın hilafeti zamanında Mısır'a gönderilmiş ve Mısırlılarla sulh
akdetmiştir. Bu sulh, Mısır'ın, hicretin 20. yılında Amr b. As tarafından fethi
zamanına kadar yürürlükte kalmıştır. Hz. Hâtıb tacirdi. Vefatında dört bin
dinar nakit ile birçok servet bıraktı. Hicretin otuzuncu yılında vefat etmiş
ve namazı Hz. Osman tarafından kıldırılmıştır.[Miras Kâmil, Tecrid-i sarih, X,
324.]
Hz. Hatıb'ın sözü geçen
mektubu gönderdiği kimseler, Mekkeli müşriklerden Süheyl b. Amr ile Safvan b.
Ümeyye ve İkrime b. Ebi'Cehl idi. Hz. Hatıb bu mektubunda Hz. Peygamberin bir
savaş hazırlığı içinde bulunduğunu ve Mekke üzerine yürümesi ihtimalinin çok
kuvvetli olduğunu yazmıştır. Hz. Ali'nin rivayetine göre Yüce Allah
peygamberini bu mektuptan haberdar etti ve Mekke'yi fethetme düşüncesinin
Mekkeli müşriklere ulaşmasına engel oldu. Buhârî sarihlerinden Bedrüddin
Ayni'nin bildirdiğine göre bu mektup şu mealde idi:
"... Ey Kureyş
cemaatı! Rasûlullah (s.a.v.) size karşı mühim bir kuvvetle varıyor ki gece
karanlığı gibi korkunç olan bu ordu sel gibi akacaktır. Allah'a yemin ederim
ki, Rasûlullah üzerinize yalnız başına gelse bile Allah onu size galip
kılacaktır ve verdiği va'di yerine getirecektir. Vaktinde başınızın çâresine
bakınız! vesselam."Sözü geçen mektubu Mekke'ye iletmek isterken yakalanan
kadının ismi Sârâ'dır. Hatib bu kadını on dinara tutmuştu. Hz.Peygamber bu
kadının Ebu Süfyan'ın karısı Hind ile beraber öldürülmesini emretmişti. Fakat
bu kadın Abdülmuttalip oğullarının azatlı cariyelerinden bulunduğundan
affolunması rica edilince affolunmuştur. Hz. Ömer'in hilafeti zamanına kadar
yaşamış nihayet bir süvarinin atının ayakları altında çiğnenerek ölmüştür.[bk.
Miras Kâmil, Tecrîd-i sarih, X, 322.] Metinde her ne kadar Hz. Peygamber, Hz.
Hatıb'ın doğru söylediğini ifade ettikten sonra, Hz. Ömer'in Hz. Peygamberin bu
açıklamasıyla yetinmeyip Hz. Hatıb'ın boynunu vurmak için izin istediği ifade
ediliyorsa da, İbn Hacer'in bildirdiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber'in emrine
aykırı hareket eden bir kimsenin boynunun vurulacağını zannettiği için onu
öldürmeye niyetlenmiş, fakat bu düşüncesinin isabetli olup olmadığını iyice
kestiremediği için de Hz. Peygamber'den izin istemiştir. Yoksa Hz. Ömer'in Hz.
Peygamberin sözü veya hükmünden kılpayı ayrılması bile düşünülemez. Tarih buna
şahittir.
Ayrıca Halebî'nin
siyerinde Hz. Ömer'in bu çıkışının aslında Hz. Peygamberin yaptığı açıklamadan
önce olduğu, fakat ravilerden bazılarının yanlışlıkla takdim ve tehir suretiyle
bu sırayı değiştirdikleri ifade edilmektedir.
Yine Hafız İbn Hacer'in
açıklamasına göre bazı kimseler, Rasûl-i zişan efendimizin metinde geçen,
"İstediğinizi yapın sizi affettim*' anlamına gelen cümlesindeki, Bedir
mücahidlerinin günahlarının affedilmesi ile ilgili müjdenin Bedir
mücahidlerinin geçmiş günahlarıyla ilgili olduğunu, Bedir savaşından sonra
işleyecekleri günahların da affın kapsamına girmeyeceğini iddia etmişlerse de
aslında bu müjde, Bedir mücahidlerinin ölünceye kadar işleyecekleri günahları
kapsamına almaktadır.
Binaenaleyh metinde
geçen, "Affettim" kelimesinin geçmiş zaman sığasıyla (kipiyle)
kullanılmasından maksat, Bedir mücahidlerinin sadece geçmiş günahlarının
affedilmiş olduğunu bildirmek değil, Bedir mücahidlerinin günahlarının
kesinlikle affedileceğini bildirmektir. Çünkü istikbale ait bir haberin mazi
siğasıyla bildirilmesi o haberin kesinlikle meydana geleceğini ifade eder.
Nitekim Hz. Peygamberin, Hz. HatnVın, bu günahı Bedir savaşından sonra
işlemesine rağmen, Bedir mücahidlerinden olduğu için onun bu günahının
affedilmiş olabileceğinden bahsetmesi de bu gerçeği tekid etmektedir.
Yine metinde geçen,
"İstediğinizi yapınız." anlamındaki cümleyle Bedir mücahidlerinin
şerefi, büyüklüğü ve işleyecekleri günahların affedildiği ifade edilmek
istenmiştir. Yoksa, "size herşey helaldir her istediğinizi yapınız."
gibi bir mânâ kasdedilmemiştir.