بَاب
فِي
كَرَاهِيَةِ
تَمَنِّي
لِقَاءَ الْعَدُوِّ
89. Düşmanla
Karşılaşmayı Temenni Etmek Hoş Değildir
حَدَّثَنَا
أَبُو
صَالِحٍ
مَحْبُوبُ
بْنُ مُوسَى
أَخْبَرَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ مُوسَى
بْنِ
عُقْبَةَ
عَنْ سَالِمٍ
أَبِي
النَّضْرِ
مَوْلَى
عُمَرَ بْنِ
عُبَيْدِ
اللَّهِ يَعْنِي
ابْنَ
مَعْمَرٍ
وَكَانَ
كَاتِبًا لَهُ
قَالَ كَتَبَ
إِلَيْهِ
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
أَبِي
أَوْفَى
حِينَ خَرَجَ
إِلَى الْحَرُورِيَّةِ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فِي بَعْضِ أَيَّامِهِ
الَّتِي
لَقِيَ
فِيهَا
الْعَدُوَّ
قَالَ يَا أَيُّهَا
النَّاسُ لَا
تَتَمَنَّوْا
لِقَاءَ
الْعَدُوِّ
وَسَلُوا
اللَّهَ
تَعَالَى الْعَافِيَةَ
فَإِذَا
لَقِيتُمُوهُمْ
فَاصْبِرُوا
وَاعْلَمُوا
أَنَّ
الْجَنَّةَ تَحْتَ
ظِلَالِ
السُّيُوفِ
ثُمَّ قَالَ
اللَّهُمَّ
مُنْزِلَ الْكِتَابِ
وَمُجْرِي
السَّحَابِ
وَهَازِمَ
الْأَحْزَابِ
اهْزِمْهُمْ
وَانْصُرْنَا
عَلَيْهِمْ
Ömer b. Ubeydillah'ın
azatlı kölesi ve katibi olan Salim Ebu'n-Nadr'dan; demiştir ki: Ömer b.
Ubeydillah Harûrîler üzerine yürüdüğü vakit, Abdullah b. Ebi Evfa o'na bir
mektup yazıp Rasûlullah (s.a.v.)'in düşmanla karşılaştığı bazı günlerinde
(askerlere); "Ey insanlar, düşmanla
karşılaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'dan sağlık isteyiniz. Eğer onlarla
karşılaşırsanız sabrediniz ve cennetin, kılıçların gölgesi altında olduğunu
biliniz." diye konuşma yaptığını, sonra da; "Ey (Nebilerine) kitap
indiren bulutları hareket ettiren (kâfir) cemâatleri bozguna uğratan Allah'ım.
Onları perişan et ve onlara karşı bize yardım et." diye dua ettiğini
bildirdi.
İzah:
Buhârî, cihâd; temenni;
Müslim, cihâd; Darimî, siyer; Ahmed b. Hanbel, II, 400-526.
el"Haruriyye
kelimesi hâricilere verilen bir isimdir. Hz. Ali'ye isyan eden hariciler, Hz.
Ali'den ayrıldıktan sonra Harûra denilen yerde toplandıkları için buraya nisbet
edilerek "Harûriyye" ismini almışlardır.
"Harûra",
Küfe civarında bir yerin adıdır. Bir rivayete göre Kûfe'ye 2 mil uzaklıktadır.
Düşmanla karşılaşmayı
temenni etmek aslında nefse güven, böbürlenme ve üstünlük duygularından
kaynaklandığı için Hz. Fahr-İ kainat efendimiz düşmanla karşılaşmayı temenni
etmeyi yasaklamıştır. Bu temenninin temelinde bu gibi duyguların bulunması
yanında, ayrıca harbin nasıl neticeleneceğini kesin bir şekilde önceden tayin
etmek de mümkün değildir. Bu bakımdan harbin müslümanlar aleyhine neticelenmesi
de mümkündür. O zaman bu acı neticeye katlanmak sabır ister. Ayrıca düşmanla
karşılaşmayı istemek düşmanı küçük görmektir ki, bu ihtiyat ve tedbire
aykırıdır. Düşmanın kuvvetini hesaba katmayan taraf bu tutumuyla tedbirde hata
etmiş demektir. Nitekim müslümanlar kuvvetçe düşmanlarından daha az oldukları
halde nice zaferler kazanmışlarken kendi kuvvetlerine güvenip düşmanlarını
küçük görmelerinden dolayı, Huneyn savaşında bir ara mağlup duruma düşerek bu
hatalarını pahalıya Ödediler. Bu itibarla insanlar devamlı surette Allah'a
güvenmeli kendilerinde de bir kuvvet görerek zafer ümidine kapılmaktan
sakınmalıdırlar.
Şurasını da unutmamak
gerekir ki, sabır hususunda insanların hepsi bir değildir. Hz. Nebiin
maiyyetinde savaşırken yaralanan bir adam yarasının acısına dayanamayarak
intihar edince Hz. Ebu Bekr es-Sıddık, "afiyette olup da şükretmem, benim
için belâya uğrayıp ta sabretmekten daha iyidir." demekten kendini
alamamıştır. Bu mevzuda Ali (k.v.)nin de oğluna şöyle nasihat ettiği rivayet edilir:
"Yavrucuğum, kimseye meydan okuma, kavga çıkarma, fakat seni kavgaya
çağıran olursa o zaman onun karşısına çıkıp mertçe doğuş. Çünkü o kimse
zâlimdir. Allah Teâlâ ise, zulme uğrayanlara yardım edeceğini vadetmiştir.”[bk.
Aynî, Umdetü'l-kâri XIV, 274.]
Yüce Allah harp âdabını
şu ayet-i kerimesinde çok veciz bir şekilde özetlemiştir: "Ey iman
edenler! Bir bölükle karşılaşırsanız, derhal sebat ediniz! Allah'ı da çok anın
ki felah bulaşınız. Hem Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Çekişmeyin! Yoksa başarısızlığa
uğrarsınız, kuvvetiniz gider, sabredin! Şüphesiz ki Allah sabredenlerle
beraberdir. Yurtlarından, sıma rarak, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve
Allah yolundan (Allahın Dininden) menedenler gibi olmayın!"[Enfâl 45-47.]
Hz. Nebi s.a.v.
"Allah'tan afiyet isteyin" buyruğuyla "bedene ait iç ve dış
hastalıklarla dünya ve âhirete ait bütün kötülüklerden kurtulmak istemeyi
tavsiye etmiştir. Çünkü yegâne koruyucu ve yardımcı Allah*dır. Ondan başka
güven kaynağı yoktur. Onun irâdesi haricinde insana hiçbir kimse afiyet
kazandıramaz. "Cennet kılıçların gölgesi altındadır" Cümlesiyle,
"Allah yolunda kılıç sallamanın sevabının cennet olduğu, kılıcın gölgesinin
kılıçtan ayrılmadığı gibi cennetin de, Allah yolunda kılıç sallayan kimseden
ayrılmadığı" vurgulanmak istenmiştir. Burada harp aletleri içerisinde
özellikle kılıcın zikredilmesinin sebebi, Hz. Nebi devrinde en büyük ve en
faydalı* harp aletinin kılıç olmasıdır. Yine, kılıcın özellikle
zikredilmesinden anlıyoruz ki, Allah yolunda cihâd etmek ve gerekirse bu
cihâdın sürekli eylem halinde devam etmesi gerekir. Cihâdın silahlı olarak
yapılması gerektiği zaman başka yollar aramaktan kaçınmalı ve "Allanın
yardım vadi" gibi bir teminatı olan müslümanlar silahlı mücadeleye
girişmeleridir.